Kazı alanından başımı kaldırıp ileride uzanan ağaçlara baktığımda bu coğrafyanın daha ne maceralara tanık olmuş olabileceğini merak ettim. Yaklaşık bir aydır Aydın sahilindeki bu sit alanıyla uğraşıyorduk ve bulduklarımız bizi hayrete düşürmeye yetmişti. Roma dönemine ait bir katmandan sonra karşımıza çıkan katmanlar çok daha eski uygarlıkların izlerini bizlere sunuyordu. Şimdi karşımızda uzanan İyonya Dönemi’nden kalıntılar, buranın bir nekropolis yani mezarlık olarak kullanılmış olabileceğini bize gösteriyordu. Büyük şokla karşılaşmadan önce bulmayı beklediğimiz türden lahitlerle, vazo, fincan, kâse, çeşitli takılar gibi ölüye bırakılan hediyelerle ve başka bir sürü eşyayla karşılaştık. İnsan kemiği olamayacak kadar iri kemikler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığında içimizi giderek artan bir ürperti sardı. Merakla çalışmalarımıza devam ettik.
Baştan uca metrelerce uzanan kocaman bir omurgadan sonra bunun iki yanını saran devasa kaburgalar, en uçtaki insan başıyla zerre alakası olmayan baş, aklımı başımdan aldı. Kollar ve bacaklara dair en ufak bir işaret bile taşımayan bu iskelet, kim bilir ne korkunç bir canavara aitti. Konuşamıyor, yürüyemiyor, etrafa bomboş gözlerle bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Beni içinde bulunduğum bu dehşet halinden çıkarıp kendime getiren üçüncü sınıfın en şakacı öğrencilerinden Okan’ın sözleri oldu. “Engin Hocam, bu bir balina iskeleti.” Okan bu sefer şaka yapmıyordu, zaten sözlerinin gerçek olması o an hayatımda en çok istediğim şeydi.
Kazıyı beraber yürüttüğümüz Adnan’a sordum. “Ne diyorsun Adnan? Sence bir balina cesedinin burada ne işi olabilir.”
“Burası denize bir kilometre uzaklıkta. Kendi gelmiş olamaz ya? Getirip gömmüşlerdir,” diye cevap verdi Adnan.
“Anlamıyorum. Bir balinaya cenaze töreni düzenleyecek kadar önem vermelerindeki sebep ne olabilir?”
Adnan gülerek, “Belki de Artemisia ve Antíokhos efsanesindeki balinadır,” dedi.
“Haydi canım sen de!” dedim, ama sonra beynimin mantığı çalıştıran kısmından gelmeyen bir içgüdüsel dürtüyle yıllar önce okuduğum bu efsanenin hatırımda kalan parçalarını tekrar toparlayıp birleştirmeye çalıştım.
Artemisia ve Antíokhos birbirlerini seven iki gençti. Birçok efsanevi aşk hikâyesinde görülebileceği üzere aileleri evlenmelerine izin vermiyordu. Artemisia üst düzey bir kumandanın kızı, Antíokhos ise bir mermer ustasının oğluydu, ailesi Artemisia’yı zengin bir tüccarın oğluyla evlendirmeye söz vermişti bile. Bir gece dolunay vakti Artemisia ve Antíokhos kaçmaya karar vermişlerdi. Ne var ki bindikleri sandal kıyıdan henüz uzaklaşıyorken, Artemisia’nın kaçtığını fark eden babası bir grup askerle âşıkların peşine düşmüştü. O sırada kopan bir fırtınayla âşıkların sandalı alabora olmuştu. Boğulmak üzere olan Artemisia ve Antíokhos’u bir balina almış, yutarak onları peşlerindeki askerlerden gizlemiş, bu şekilde Batı Anadolu kıyılarına kadar getirmiş. Kıyıya gelince Artemisia ve Antíokhos balinaya çok teşekkür etmişler, onu ömürleri boyunca unutmayacaklarına söz vermişler. Bu hengâmede Artemisia’ya kız kardeşinin hediye ettiği altın yüzük balinada kalmış. Yüzük çok değerli olmasına rağmen Artemisia, “Önemli değil, bu balina hayatımızı kurtardı, yüzük de ona hediyem olsun,” demiş.
“Birçok efsanenin gerçek hayatta olmuş bazı olayların abartılmış ve çarpıtılmış versiyonu olduklarını biliyoruz,” dedim Adnan’a. “Ama sence bir kez olsun bir efsane, birebir gerçekleşmiş olabilir mi yani?”
“Birebir gerçekleşmiş diyemeyiz elbette, ama bir efsanenin doğuşundaki temel sebeplere bakmak lazım. Bu isimdeki sevgililer gerçekten var olmuş olabilir, kaçış esnasında bir balinayla herhangi bir etkileşimleri mevcut olmuştur. Efsaneyi yaratan ise bu etkileşimin kulaktan kulağa aktarılırken insan hayal gücünün genişliği sayesinde geçirdiği dönüşüm. Belki balina onlara çarptı geçti. Belki bir süre balinaya tutunup gittiler, sonra yeniden denize düştüler, ama o sırada kıyıya çoktan yaklaşmış oldukları için yolu yüzerek tamamladılar. Belki başka bir şey. Ama her zaman en akıl almaz efsanenin bile yaratılışında mantıklı bir açıklama bulunabilir.”
“Haklısın Adnan, ama mezarlıkta balinaya böyle bir yer ayrılması, her zaman kafamı kurcalamaya devam edecek.”
Kazı ilerledikçe balinanın iskeletinin içinden de buluntular gelmeye başlamıştı. Başak sarısı renginde birkaç saç telini bulduğumuz anı unutamıyorum. Okan, “Bu balina insan mı yuttu yani?” dediğinde sanki güneş aşağı inip başıma çarpacak gibi hissettim.
O gece beni bir türlü uyku tutmadı. Mezarlıkta bulduğumuz balina, Artemisia ve Antíokhos’u kurtaran balina mı sorusu beynimde bir çark gibi dönüp duruyor, bütün uyuma isteğimi ortadan kaldırıyordu.
Sonunda güneşin ilk ışıkları geldiğinde dayanamayıp kazı alanına kadar yürüdüm. Balina kemikleri iki metre ötemde uzanıyordu, doğan güneşle altın sarısı tonlarına bürünmüş parlıyordu. Bir süre düşünmeden kemikleri seyrettim. İnsan gözü her şeyi gördüğü ilk anda fark etmeyebiliyor, bazı eşyalar ne kadar önemli olurlarsa olsunlar, sanki varlıklarını fark ettirmek için dikkatimizi öncelik tanıdığımız başka eşyalardan çekip almamızı bekliyorlar. Böylece neden sonra kaburga kemiklerinin birinin aşağısında o garip parıltıyı fark ettim. Fazla büyük olmasa da bana sitenin genel manzarasına aykırı bir varlık olduğunu hemen hissettirmişti. Hemen yaklaştım, üstündeki toprağı biraz uzaklaştırınca eşya ortaya çıktı. Bu aradan onca geçen yıla rağmen pırıltısını yitirmemiş bir altın yüzüktü.
“Çok fazla parça birleşiyor,” dedi Adnan. Yanı başıma kadar geldiğini fark etmemiştim. Bir hayalet gibi kazı alanına kadar ilerlediğimi görünce beni takip etmiş.
“Efsanelerin hepsi olmasa da birçoğunun arkasında gerçek olayların yattığını biliyoruz ve şimdiye kadar bulduklarımıza bakılırsa bir efsane gerçekten de birebir gerçekmiş gibi görünüyor. Ben bunu anlamıyorum bu nasıl mümkün olabilir?”
“Sanırım her şeye rağmen gerçek olayın efsanedeki gibi olmadığını düşünsek daha çok rahat etmiş oluruz. Zaten gerçek olayı bize ancak Artemisia ve Antíokhos anlatabilirler ki eğer bunu başarırlarsa, bu da yeni bir efsanenin konusu olur.”
Adnan’a hak vermenin ve çalışmalarımıza bilimsel bir soğukkanlılıkla devam etmenin en uygun davranış olduğuna karar verdim.
Merhaba,
Elinize sağlık çok gerçekçi ve keyifli bir öyküydü. Belki de gerçektir
Bir efsaneyi kullanmanız ve gerçek dünyaya aktarmanızı çok beğendim.
Tek çekince dehşeti anlattığınız şu bölüm oldu
Belki dehşetten çok şaşkınlığı ifade etseydi, daha çok yakışabilirdi. Ama bu sadece bir görüş
Sevgiler