Öykü

Artık Güvercinlere Yer Yok

“Ülke olarak bu konuda oldukça eksiğiz. Birçok alanda olduğu gibi, küfür hususunda da geri bırakıldı kadınlarımız ne yazık ki.” dedi Fahri ve gözlerini kapatıp içini çekti.

“Cinsiyetçi Küfürlere Nasıl Son Verebiliriz?” adlı programın iki erkek konuğundan biriydi sosyolog Fahri Yelken. Diğeriyse ‘Türk Küfürleri ve Argoları Seçkisi’ adlı başucu kitabının yazarı Hikmet Güzelsöz’dü. Her ikisi deküfür alanında uzman kişilerdi. Programa, içeriği nedeniyle kadın konuk davet edilmemişti.

“Küfürlerimizde erkeklik yüceltilirken kadınlık aşağılanıyor,” diye devam etti Fahri, “Oysa en az erkekler kadar kadınların da küfür etmeye hakkı vardır ve bu küfürlerin erkeklerce yapılan eylemlerden ibaret olması haksızlıktır. Yarın bunun hesabı mahşerde sorulur.”

“Haklısınız hocam, sonuna kadar katılıyorum size,” dedi programın uzun boylu moderatörü, sağ elinin işaret parmağını ileri doğru uzatarak. Ardından programı ayakta idare ettiği kürsüsünde, yönünü Hikmet’e çevirdi: “Evet hocam gelelim size. En sevdiğiniz küfür hangisidir?”

“Dalağını sikerim,” diye cevap verdi Hikmet. Moderatörün bozulan yüzünü görünce gözlerini iri iri açıp sağ elini kaldırarak devam etti. “Yanlış anlamayın lütfen, sizin dalağınızı değil. En sevdiğim küfrü sordunuz ya, onun için söyledim.”

Moderatörün yüzü yumuşadı, “İlahi Hikmet Hocam, bir an boş bulundum. Dikkatinizi çekerim, sizin en sevdiğiniz küfür de cinsiyetçi.” dedi. Hikmet gözlerini kaçırıp boynunu büktü ve ellerini önünde kavuşturdu.“Tamam, dalak her iki cinste de bulunur.” diye devam etti moderatör,“Ama küfrün fiili, sadece erkekler tarafından uygulanabilen bir eylemdir.”

“Sizce kadınlar erkeklere göre neden daha az küfür etmektedir?” diye araya girdi Fahri.

“Daha az sevdikleri için olabilir mi?” diye sordu moderatör dudağını bükerek.

“Hayır, alakası yok.” dedi Fahri tok bir sesle. Boğazını temizleyip oturduğu koltuğa iri cüssesini iyice yasladıktan sonra devam etti: “Çünkü küfürlerin çoğu erkek eylem odaklı olup kadınlar tarafından sarf edildiklerinde bir paradoks doğmaktadır. Mesela Hikmet Hocamın kitabının dizin kısmına baktığımızda küfürlerin yarısından fazlasınınS harfinde toplandığını görmekteyiz. Kadın yapamayacağı bir eylemi küfür içinde kullandığında kendisiyle çelişmekte, özgüvenini kaybetmekteve dolayısıyla küfür etmekten kaçınmaktadır. Ben inanıyorum ki, literatüre cinsiyetsiz küfürler kazandırdığımızda ve bunları yaygınlaştırdığımızda kadınlarımız da bolca küfür edecektir.”

Fahri konuşurken başının sürekli sallayıp onay veren Hikmet, üst perdeden atıldı: “Kesinlikle haklısınız Fahri Hocam. Malum kitabım çok ilgi gördü ve kısa sürede on baskı yaptı. Yakında genişletilmiş baskısıyla tekrar raflarda olacak. Bu süreçte çok iyi geri dönüşler aldım. Yurdun her yanından duymadığım, bilmediğim küfürler yağdı mailime. Ve inanmazsınız, bu okurların önemli bir bölümü kadınlardan oluşuyordu. Onlardan gün yüzü görmemiş öyle küfürler aldım ki bir yazar olarak çok mutlu oldum. Ama bir yandan da serzenişte bulundular. Keşke küfürlerimiz bu kadar erkek egemen olmasa, o zaman bizler de daha çok ağzımızı bozardık dediler.” Kıpırdanıp kısa bir ara verdi Hikmet. Coşkun el kol hareketlerini bıraktı. Yüzü gölgelenirken iç geçirip devam etti:“Ancak cinsiyetçilikten arınmış bir küfür dağarcığı oluşturmak çok zor. Bunun için neredeyse tüm küfür birikimimizi çöpe atmamız gerekir. Bu durumda küfür ve argolarımızı kaybetme riskimiz de doğmaktadır. Açıkçası söylediğimizi başarabilirsek bu bir devrim olur, belki de çağ açıp çağ kapatacak bir devrim.”

“Çok önemli bir noktadayız şu an sayın hocalarım.” dedi moderatör ve avuçları yukarıya bakacak şekilde kollarını yanlara açtı. “Ancak merak ediyorum, cinsiyetsiz bir küfür dağarcığı yaratmanın topluma ne gibi bir faydası olacaktır?”

“Müsaadenizle buna ben cevap vereyim,” deyip hafifçe toparlandı Fahri. Hikmet’in aralanan ağzı tekrar kapandı, yüzü hafifçe asıldı ve sinirli bir el hareketiyle gözlüğünü düzeltti. Fahri konuşmaya başladı:

“Siz de biliyorsunuz ki toplum olarak küfrü çok severiz. Yeri geldiği zaman dağa, taşa, insana ve insanın her türlü uzvuna, hayvana, bitkiye, soyut bir nesneye, suya, havaya, yani özetle her çeşit canlı ve cansız varlığa küfür ederiz. Hikmet Hocam daha iyi bilir, hiçbir ülkenin bizim gibi geniş bir küfür dağarcığı bulunmamaktadır.” Bu sırada Hikmet somurtarak başını salladı.“Bu ülkemiz için önemli bir zenginlik ve gurur kaynağıdır. Benim görüşüm, çok sevdiğimiz ve sıkça uyguladığımız bu eylemi erkek egemenliğinden kurtarırsak toplum da bir süre sonra cinsiyetçilikten vazgeçecektir. Bu yüzden küfürlerimiz, her iki cinste bulunan şeyleri ve her iki cinsin de yapabileceği eylemleri içermelidir. Hem böylece kadınlarımız da küfür etmekten mahrum kalmamış olur.”

“Tamam, çok güzel. Ama önemli soru şu: Bunu nasıl başaracağız?” dedi moderatör ve kollarını göğsünün üzerinde birleştirdi.

“Cezalarla,” dedi Hikmet.“Cinsiyetçi küfür edenlere para cezası keseceğiz.”

“O zaman ilk cezayı size keselim.” dedi moderatör. Bunun üzerine stüdyoda bir kahkaha tufanı koptu. Hikmet…

Koridordaki ayak seslerini duyunca okumayı bırakıp elindeki kitabı kapatarak komodinin çekmecesine soktu. Üzerine çeki düzen verdi, küt saçlarını eliyle birkaç defa havalandırdı. Kapı çaldığında “Giriniz.” dedi ve kapıyı açan esmer adama tanımak ister gibi baktı.

“Kötü zamanda geldim galiba.” dedi adam.

Kadın kollarını yanlara açıp gerindi ve “Zamanın suçu yok, kötü olan benim.” dediyorgun bir sesle.

“Nasıl?” dedi adam kaşlarını çatarak.

“Zaman suçsuz diyorum. Boş yere günahını almayın. Ben kötüyüm.” Adama oturması için yer gösterdi.

“Hayırdır neyin var? Oysa bugün daha iyi gördüm seni.” dedi adam ve kendisine gösterilen sandalyeye oturduktan sonra ayak ayak üstüne attı.

“Hiç.” dedi, “Aynı şeyler işte. Hem iyilik görecelidir.”

“Hımmm.” dedi adam ve çenesini sol avucunun içine aldı. “Peki işler nasılDilekleri Gerçekleştirme Şirketinde, her şey yolunda mı?”

Soruyu duyan kadının gözleri ışıldadı. Oturduğu tekli koltukta sol ayağını kalçasının altına aldı ve öne doğru eğildi. “Çok şükür.” dedi, “Beklediğimden iyi gidiyor. İnşallah zamanla daha da güzel olacak. Yalnız bazı müşterilerin çok garip ve delice istekleri oluyor.”

“Mesela?” diye sordu adam sol gözünü kırparak.

“Geçen adamın birisi aramış, Ağrı Dağının eteğinde uçan güvercin olmak istediğini söylüyor.”dedi kadın ve alaycı bir gülüş saldı odaya.

“Gerçekleştirseydin adamın dileğini.”

“Olur mu Allah aşkına ya! Siz yapmayın bari. Güvercin yapayım da adamı, kurda kuşa yem mi olsun? Hem siz bilmiyor olabilirsiniz ama artık dağ eteklerinde güvercinlere yer yok.”

“Eeee, ne oldu ya?” Soruyu kısık sesle sormuştu adam, üstelik oturduğu sandalyenin ucuna kadar kaymış ve dirseklerini baldırlarına dayayıp iyice öne eğilmişti.

“Adama dedim ki, seni güvercin değil de şahin ya da kartal yapayım. Güvercin olursan güvenliğini sağlayamam dedim. Ama adam inatçı çıktı. Nuh diyor peygamber demiyor.”

“Adam belki de her şeye rağmen güvercin olmak istiyor.” dedi ve omuzlarını silkti adam.

“Valla kusura bakmasın, o güvercin olacak diye ben şirketimden olamam.” dedi kadın ve sol elini havaya savurdu.

“Niye ki?”

“Haberiniz yok mu?” dedi kadın, sesinde kınayıcı bir tını vardı.“Geçen ay kadının biri Afrika savanasında ceylan olmak istedi. Ben de yaptım. Ertesi gün kadını çitanın biri yiyiverdi. Büyük tazminat ödedim, az daha mührü vuruyorlardı şirketin kapısına.”

Cevap vermedi adam, sadece dikkatlice baktı kadının yüzüne. Çok geçmeden kirli sakalını kaşıyıp “Senin bu iş,öncekilere dönmesin?” dedi. Büzülmüş dudaklarında silik bir gülümseme belirdi.

“Vallahi önceki mevzuda benim suçum yok. Hepsi bizim mal Besim’in işi. Geri zekâlı.” dedi kadın ve gözlerini kısıp başını yana salladı.

“Besim?”

“Geçen anlattım ya, benim dayımın oğlu.” Adamın boş gözlerle baktığını görünce devam etti: “Duruno zaman bir daha anlatayım. Bu Besim, Antalya’dayken Mısırlı bir hatunla işi pişirmiş. Kız, Giza piramidinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyormuş. Kız Mısır’a dönerken Besim’e bir kutu losyon hediye etmiş. Ama losyon harika bir şeymiş. Kız Mısır’a döndükten sonra yazışmaya başlamışlar.Bizimkisi losyonu nereden aldığını sormuş.”

“Eeee!”

“Kız da piramidin içine konan suyun beş hafta içerisinde losyona dönüştüğünü, bunu da o şekilde elde ettiğini söylemiş. Sonra Besim geldi bana ve dedi ki gel abla seninle losyon işine girelim. Girdik. İki ay sonra elimize beş altı bidon losyon geçti. Piramit losyonu diye çok iyi reklam yaptık, üstelik ürünleri piramit şeklindeki kutulara koyduk. Elimizdeki losyon iki haftada bitti. Hatta yoğun talep nedeniyle kendimize bile ayıramadık. İyi de para kazandık. Ancak işler ters gitti ve birkaç gün sonra şikâyetler gelmeye başladı. Kullanıcıların çoğunda alerjik lezyonlar ve deri enfeksiyonları gözükmeye başladı. Sonradan işin aslı ortaya çıktı. Meğer kız hazır su yerine şebeke suyu kullanmış. Şebeke sularına da mikrop karışmış. Öyle olunca bizim losyonlar da alerjiye neden olmuş.”

Adam yüzünü buruşturup kafasını kaşıdı, “Büyük talihsizlik,” dedi, “Ama yapacak bir şey yok. Umarım bu işte dikiş tutturursun.” Kısa süreliğine duraksadı, “Yazmaya devam ediyor musun?” diye sordu çekinir gibi.

Kadın başıyla odadaki küçük masayı işaret etti. Adam ayağa kalktı ve masaya yaklaştı. Masanın üzerindeki spiralli çizgili defteri eline aldı, açık sayfadaki düzgün yazıyı okumaya başladı:

Mart ayıyla beraber gücünün zirvesine ulaşan yağmurlar, karları bozguna uğratıp geri çekilmeye zorlamıştı. Acımasız davranmıştı yağmurlar, gücün verdiği sarhoşlukla küçük büyük demeden ne kadar kar öbeği varsa yok etmişlerdi. Çok kayıp vermişti karlar, dağların doruklarına kadar çekilmişlerdi. Ancak buralardan ayrılmaya hiç niyetleri yoktu. Çünkü bu doruklar onların fethedilemez kaleleri ve yaz boyunca güçlerini toplayacakları istirahatgâhlarıydı.

Başı karlı dağlara baktı Rıza pencereden ve onları beyaz tülbent takmış gamlı kadınlara benzetti. Uyuşukça evin giriş kapısına yöneldi. Eşikten adımını dışarıya attığında, pusuya yatmış soğuk havaya yakalandı. Kabadayı soğuk, şöyle bir silkeleyip kendine getirdi Rıza’yı. Ses etmedi Rıza, efendice gocuğunun önünü çekip yakasını kaldırdı ve ellerini ceplerine soktu. Soğuğun bu külhanbeyliklerine biraz daha sabır etmesi gerekecekti, ne de olsa yakında buralardan gidecekti. Yerler çamurdu. Kahvehaneye gidene kadar ayakkabıları bir batman çamur oldu, cıvık toprağın sırnaşıklığına sövdü Rıza. İçeriye girmeden önce ayakkabılarını yere sürterek temizlemeye çalıştı…

 

“Çok güzel.” dedi adam ve içten bir gülümsemeyle kadının yüzüne baktı. “Beğendim. Yazdığın şeyler oldukça gerçekçi.”

“Gerçekçi mi?” dedi kadın umarsızca elini sallarken. “Biliyor musunuz, aslında ne gerçeği severim ne de gerçekçi hikâyeleri.”

“Bunu çok iyi biliyorum çünkü sen benim hastamsın. Peki ama ne alıp veremediğin var gerçekle?”

“Hasta mı? Ben hasta değilim ki! Burası da hastane değil, benim iş yerim. Ve siz doktor değil arkadaşımsınız.” Kadın gözlerini kapatıp başını yukarı kaldırdı, yüzünü pencereden sızan gün ışığına çevirdi, gülümsüyordu.“Hem oğlum yaşıyor benim. Kocam da terk etmedi beni. Tüm sevdiklerim yanımda, her gün ofisime ziyarete geliyorlar ellerinde türlü hediyelerle. İyi kazanıyorum çok şükür, halim vaktim yerinde. Yaşamak çok güzel, hayat pek adil. İnsanlar o kadar iyi ki!” Kadın sustu.

Adam ne diyeceğini bilemedi. Yutkundu, “Anlıyorum.” diye mırıldandı. Sesi çatallanmıştı sanki. Kalktı ve odadan çıkmadan önce kadına baktı. Kadının kapalı gözlerinden birkaç damla yaş süzülüyordu. Adam odadan çıkıp koridordaki deske yöneldi. Elinde şeker ölçüm cihazı tutan hemşireye “311 numaradaki hastayı öğleden sonra taburcu edelim.” dedi.

Ebuzer Kalender

Nisan 1983 doğumluyum. Geçimimi hekimlik yaparak sağlıyorum. Payıma babalığın düştüğü, beş kişilik güzel bir ailenin (baba, oğullar ve kutsal anne) ferdi olarak yaşıyorum. Hem okuyor hem yazıyorum. Basılmış çalışmalarımın (roman ve öykü) yanı sıra yakında okuyucuyla buluşmasını ümit ettiğim çalışmalarım da bulunuyor. Sosyal medyayla pek aram yok. Kim merak eder bilmiyorum ama geçmişimin özü kısaca böyle işte.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for Arokan Arokan says:

    Merhaba Hocam.

    Dün seçki yayınlanır yayınlanmaz ilk okuduğum öyküydü. Yorumlamayı sabaha bıraktım. :slight_smile:
    Öykünüzün ilk bölümü çok eğlenceliydi. Erkeklerin küfür etmede bile üstünlük kurduğu bir dünyada yaşamak bir kez daha erkek olarak beni utandırdı. Hâl böyle olunca da eşitlikten bahsetmek çılgınlık gibi geliyor.

    Karakterlerin çoğu tespitleri yerinde ve tutarlıydı yalnız diğer bölüme geçerken açıkçası biraz bocaladım. Anladığım kadarıyla küfür bölümleri bir televizyon programının kitaplaştırılmış hali ve kadının okuduğu bir kitap değil mi? Öyleyse bir eleştirim direkt kadının televizyon seyrediyor olarak kalması olurdu. Sanki geçişi biraz karmaşıklaştırmış gibi geldi kitaba aktarılmış olmak.

    Son olarak, hikayenin sonunda erkek doktor güzel ve yerinde bir küfürle son bir cümle kursa sanki kadının izlediği TV ya da okuduğu kitaptaki “küfürde erkek tekeli” konusu taçlandırılmış olurdu ve hikaye ile de bağlantısı sağlamlaştırılmış olurdu. Tabi bu benim acizane yorumum. Yiğit sizsiniz, yoğurt da sizin. Bana sadece koklamak düşer bakraçta tüten yoğurdu :slight_smile:

    Yüreğinize sağlık hocam. Sizi okumak bir zevkti. Sevgiler…

  2. Avatar for ebuka ebuka says:

    Selamlar @Arokan;

    Vallahi Kalp kalbe karşı derler. Mesaj geldiğinde, ben de fırsatını bulmuşken sizin öykünüzü okumaya başlamıştım. Daha bitirmedim, bitirdikten sonra atacağım yorumu.

    Öyküyle alakalı eleştirilere gelince, ilk taslakta tam da dediğiniz gibi kadın direkt televizyon izliyordu. Ama sonrasında, öyküyü biraz daha gerçeklik düzlemine oturtmak adına şimdiki gibi bir düzenleme yaptım. Diğer yandan öyküyü doktorun ağzından bir küfürle sonlandırmak vurucu olabilirmiş. Aklıma gelmedi. Ama bu durumu düzeltebiliriz, onun yerine ben küfür edeyim :slightly_smiling_face: Neyse içimde kalsın.

    Görüşmek üzere arkadaşım. Okuyup yorumladığın için çok teşekkür ederim…

  3. Avatar for Arokan Arokan says:

    Sizin hastanede hasta odalarında televizyon yok mu hocam? Hasta diye ölmedi ya. Bırakın izlesinler gözünüzü seveyim :slight_smile:

    İçinizde tutmayın küfürünüzü, özelden ağız dolusu bekliyorum bir tane :slight_smile:

    Yorumunuzu beklerim heyecanla.

    Görüşmek üzere…

  4. Merhaba @ebuka

    Hem gülerek hem de hayal kırıklığıyla okudum öykünüzü. Tam “hadi bakalım şu cinsiyetsiz küfrü bir duyalım” derken, kitabı kapadınız.

    Televizyon konusunda ben de @Arokan ile aynı fikirdeyim. Aslında bu öyküden 3 öykü daha çıkarmış. Küfür bölümü, Dilekleri Gerçekleştirme bölümü, Hastane bölümü. Öykünüzü kısa tuttuğunuz için becen geçişler biraz acele olmuş.

    Kadının gerçekliği onamak için doktora gösterdiği yazdığı paragraf kafamda biraz havada kaldı. Sanırım ilk iki bölüm fikir olarak o kadar hoşuma gitti ki, bununla kadının hastanede olmasını bağdaştıramadım :slight_smile:

    Bir de öykünün sonunu anlamadım. Kadının neden çıkmasını salık verdi doktor? Ve neden şeker ölçüm cihazı?

    Öykü fikirlerinizi çok eğlenceli ve yaratıcı buluyorum :slight_smile:

    Kaleminize, elinize sağlık.

  5. Avatar for ebuka ebuka says:

    Haha :smiley:

    Gerçeklik düzleminden kastım şuydu: Eğer o televizyon programı pasajını, bir kitap bölümü gibi değil de direkt olarak gerçek hayatta geçen bir program olarak servis etseydim “Böyle TV programı mı olur lan, kafa mı buluyorsun bizimle.” diye bir tepkiyle karşılaşabilirdim. Gerçi bazı televizyonlarda dönen programlar “Cinsiyetçi Küfürlere Nasıl Son Verebiliriz?” den çok daha absürd ya, o da ayrı bir konu :slightly_smiling_face:

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

28 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for Senaa Avatar for Emrah Avatar for ebuka Avatar for Kursat_Akbulut Avatar for Muge_Kocak Avatar for ulu.kasvet Avatar for Foton Avatar for nyphe Avatar for SoloSapienS Avatar for nkurucu Avatar for Arokan Avatar for Haluk_Cevik Avatar for UlianaHippogrief Avatar for kucukrengeyigi Avatar for Yuzuri