Öykü

Avize

“Bir an, yalnızca bir an sürecekSonra, sonra hiçHiç.”

Füruğ Ferruhzad

Hapşırdı. Merdiven basamağının en dip köşelerini kaplayan tozdan ağ oluşmuştu. Tahta merdivenin gıcırtısıyla parmak uçlarında yürür gibi yavaşlattı adımlarını kadın.

Merdiven bitti. Küf koktu. Kapı. Kapı dev bir yaratık gibi önümdeydi. Silik sarı gaz lambası asılıydı köşede. Kapı kenarında geniş yer kaplayan elbise dolabının başındaki tokmakta küçük ejderha motifi gözüne ilişti. Başını salladı, tuhafına gitmişti. Ürkek haliyle tokmağa dokunmak istedi. Yere kapaklandı. Tahtadan çıkan ses kısa bir süre sonra kesilmişti. Sessizlik. Çıt çıkmıyordu. Elbise dolabını açmaktan vazgeçti.

Kapı soğuktu. İtekledi. Gözünü kısıp aralıktan bakmak isterken tahtadaki küçük bir boşluk dengesini bozdu. Bir adım ileri gitti. Odanın içine kuş gibi kanat çırparak süzüldü. Odanın tavandaki avizenin rengi gitmiş, sallanan küçük taşlarından kimisi kopup yere düşmüştü. Köşeleri kesilmiş yuvarlaklardan bir tanesini aldı, paltosunun cebine koydu. Pencereye doğru gitti. Alttan yukarı doğru açılan camın sürgüsüyle oynarken eline demir pası izi bulaşmıştı. Açamadı. Eline baktı. Pas lekesi. Sürgü olduğu yerde sıkışmış vaziyetteydi. Kadın gücü yetmemişti. Pencereye arkasını dönüp odaya baktı. Boştu, bomboş, öylece…  Yıllar önce boşaltılmıştı bu konak. Baktı. Boşluğuyla artık bir konaktan daha büyüktü bu ev.

Tahta merdivenlerden aşağı yavaşça indi. Gaz lambasını takılı çivisinden sökmeye çalıştı. Beceremedi. Hayıflandı. Hapşırdı. İndi. Hapşırdı. İndi. İki katlı evin önünde buldu kendini nihayet. Cebindeki avize parçasını avucuna aldı ve öptü. Öpücüğü ıslık oldu dudağından fırladı. Avize düştü yere şangırdadı. Şangırtı sesine kadının ıslığı karıştı. Elinde köşeli yuvarlak avize, elleri ceplerinde yürüdü. Uzaklaştı.

Gözlerini açtığında avizenin üzerindeki köşeli taşlardan duvara renkler yansıyordu. Renklerden irili ufaklı anlamsız şekiller ortaya çıkıyordu. Gözünü tavandan sarkan avizeye dikti. Baktı. Durdu öylece. Duvara döndü yüzünü. Göğüs kafesi geniş, nefes nefese, içi dar… Avucunu sıkmaktan elleri kasılmıştı. Avucuna baktı. Tırnak izleri avuç çizgilerindeydi. Ağzından böcekler çıktı. Böcekler. Yine çıktı içinden. Yarasalar girdi odasına. Devasa yarattıkların kapının arkasına gizlendiğini biliyordu. Kırmızı ışık saçıyordu avize. Hepsini anlattı kocasına.

Çiçek desenli nevresimi üzerinden atıp ayağına terliklerini geçirdi. Altın varaklı aynaya bakacak dermanı bulamadı kendinde. Sakinleşmiş göğüs kafesine derin bir nefes yolladı. Oda havasız. Günlerdir havasız. Havalandırılmamış yatağa girip çıkıyordu. Odası, vücudu güneşsiz günlerdir. Güneşlendirmeliydi vücudunu. Kemikleri sızlıyordu hep. Uykuya sabaha karşı dalıyordu. Gözaltı torbaları şişmiş, gözünün feri gitmişti. Varaklı aynaya bakmasa da biliyordu böyle olduğunu. Günlerdir kullanmadığı ilaçları yatağının kenarındaki komodinin üstündeydi.

Kırmızı tüylü sabahlığını giyerek mutfağa doğru yöneldi. Küçük kızı:

— Anneciğim, haydi! Sütlerimizi içtik, bekliyoruz seni, diye seslendi.

Perdelerden sızan güneş yüzüne yansımıştı kadının. Yüzünü ısıttı. Kırışıklarını saklayamadı. Güneşin soldurduğu perdeleri kenara doğru çekti. Pencereyi açtı. Tertemiz eline baktı. Odayı havalandırdı. Güneşi ve havayı içeri aldı.

Tavandaki avize sallanıyordu. Niçin gelmedi ki kocam? Neden gelmedi? Yeşil reçeteli ilaçlarının boş kutuları komodinin üstünde dururken içindekiler kanına karışmıştı. Onsuz bir uykuya daldı.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for Dipsiz Dipsiz says:

    Sevgili Meltem,

    Şizofrenik bir evrende neler olabileceğini anlatmışsın, bana uzun yıllar öcne okuduğum “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim” isimli kitabı hatırlattın. Ne zaman aklıma gelse bir kapana kısılmışlık ve çaresizlik ile kahraman karşı büyük bir acıma hissederim. Senin kahramanında kendi aklında mahsur kalmış gibi geldi.

    Hikaye bir kaç yerde başka yöne doğru ilerlemek istemiş ama sen izin vermeyip o yolları kapatmışsın gibi hissediyorum. Bu yüzden benim için biraz kendi içine kapalı bir öyküydü. Kocasına rüyasını anlattığı kısım gerçek mi yoksa o da düş ürünü mü bu yüzden kocasız bir sabaha mı uyandı gibi konularda ufak bir ekleme ile acaba daha netleşebilir mi öykü diye düşündüm.

    Ayrıca sanki üzgün bir şairi mi anlattın yoksa Füruğ’un mısrasını buraya şans eseri mi koydun bilmiyorum ama güzel bir ayrıntı olmuş.

    Eline ve düş gücüne sağlık
    Sevgiler
    Dipsiz

  2. Merhabalar,

    Okuyup değerlendirdiğiniz için öncelikle teşekkür ederim.Kadının gulyabanisi kendi rüyaları/ sanrılarıydı ve düş ile gerçeği ayırt edemesin istedim. Rüya acaba gerçek miydi yoksa bir hayal ürünü müydü kadın kafasında diye sorgulatmayı yapmaktı burada amacım. Bu doğrultuda avize benim imgemdi. Köşeli, renkleri kesik kesik yansıtan, yansıttığı nesneden farklı renkler çıkaran bir araç olsun istedim.

    Füruğ’un alıntısıyla bilinçli bir tercihti. Epigram yaptım yani. Öykülerde de aslen bunu çok severim. Yani üzgün bir şair anlatmak/gösterme gibi bir durum değildi.

    Bazı noktalarda netlik olsun gibi yapıcı eleştiriler alıyorum ara ara. Sanırım postmodern öykü kalıbı oturuyor bedenime/ruhuma. Şimdilik.

    Sevgiler.

  3. Öykünün güzel bir atmosferi var. Karakterin ruh halini, sanrılarını başarılı şekilde aktarmışsınız. Avize detayı hoştu. Kısa ve öz olmuş. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.

  4. Teşekkür ederim @maviadige. Genelde kısa öykü yazıyorum. Kısalıkta atmosfer, karakter, mekan, dil, kurguyu vesaire kurmak oldukça zor ve işçilik isteyen bir durumu var. Metin üzerine çalışmak gerektiriyor zamanla. Naçizane bu şekilde yoğrulmaya çabalıyorum. Görüşmek dileğiyle.

  5. Başta işaret ettiği gibi şiirsel, duygusal ve tasvirleri ile canlı bir öyküydü. Belki gulyabani bağlantısı zayıf kalmış olabilir ancak ben şahsen düz yazı şiirlerini sevdiğim için bu öyküyü de beğendim. Tebrik ederim.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

6 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for MuratBarisSari Avatar for Homeros38 Avatar for Meltem_Dagci Avatar for maviadige Avatar for bluesedai Avatar for Dipsiz