Öykü

Beni Serbest Bırak

Elindeki kitabı okumayı bitirdiğinde saat o3. oo’ı geçiyordu. Kitap tamamen onu esir etmiş gibiydi. Dışarıda bir gürültü koptu, bir an irkildi.

Bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başladı. Yağmurun huzursuz sesiyle yorganını başına kadar çekip düşüncelere daldı.

Doğaüstü bir varlığa âşık olma, nasıl bir deneyimdi acaba?

Kendisi de yaşamak ister miydi? Zaten her zaman farklı istekleri olan bir kızdı. Alışılmışın dışında…

***

Dışarıda yeni bir gürültü koptu. İliklerine kadar korktu. Yalnız yaşamak her zaman güzel olmayabiliyordu şu an olduğu gibi…

Yatağında doğruldu, pencereden yağmuru izlemeye başladı… bir an teninde soğuk bir ürperti hissetti… titredi…

arkasına bakacak kadar cesur bir kızdı… döndü… Gördüğü sadece eskimiş gardıroptu… kendi kendine güldü “ah şu hayal gücüm” diye söylendi…

Tekrar uzandığında bir şey fark etti… hiçbir ses duymuyordu… ne yağmur, ne rüzgar… Hatta odasında ki o eski sinir bozucu saatin “tik tak” sesini bile… kalp atışını dinlemeye çalıştı… o da yoktu… attığının hissediyor fakat duyamıyordu… Kafası karışmıştı… Tam neler olduğuna dair teori geliştirmeye çalışırken kulağında soğuk bir nefes hissetti…

“Beni Serbest Bırak”

Ne olduğunu anlamak için etrafına bakındı. Oda da yalnızdı telefonunun ekranına baktı saat o3. o3’ti…

“Nasıl yani? Şimdi ben bu kadar şeyi sadece 3 dakika içinde mi yaşadım?”

Şöyle bir yaşadıklarını kafasında tarttı… hayır, o kadar şeyi sadece 3 dakika içinde yaşayamazdı… “hayal dünyam benimle oyun oynuyor…” diye düşündü…

***

Sabah çalar saatinin sinir bozucu sesi ile uyandı. gözlerini açtı. bir an nerede olduğunu kestiremedi. yatağında doğruldu etrafına bakındı.

Beynine düşünceler dolmaya başladığında uyanalı sadece bir kaç dakika olmuştu.

“Buraya benim isteğim üzerine geldin. Bana sadece sen yardım edebilirsin. Beni Serbest Bırak… ”

Naz’ın gözleri bir an iri iri açıldı “Kim var orda???”

Kendi sesinden başka ses duyamadı. Kafası karışmıştı. Bu eve daha dün gece taşımıştı ve buraya kimsenin isteği üzerine gelmemişti.

“Amma korkak davranmaya başladım, Can’ın ölümü sandığımdan daha çok etkiledi galiba beni.

Şimdi kendime gelme zamanı, yas tutarak yeteri kadar vakit öldürdüm”dedi kendi kendine. “Hadi bakalım Naz kolları sıva temizlik vakti!”

***

Nerden başlayacağını bilemiyordu. Etrafına bir göz attı. 3 odadan oluşan bir evdi. Mutfak, oturma odası, yatak odası… Küçük bir de banyosu vardı. Ev sadece bundan ibaretti.

Yanında getirdiği eşyaları girişe dizmişti. İki koltuk, bir kitaplık, küçük ahşap bir masa, kıyafetlerinin olduğu bir valiz…

Tüm eşyası bundan ibaretti. Yatak odasından başlamaya karar verdi. Oda da gözüne ilk çarpan eski gardırop oldu. Eski olduğu kadarda sağlam görünüyordu.

Naz bunu kullanabileceğini düşündü. İçini temizleyip, kıyafetlerini içine yerleştirmekle işe başlayacaktı. Kapaklarını açtığında buz gibi bir hava ile karşılaştı.

“Bu da neyin nesi???” dedi ama sesini duyamadı. Çığlık atmaya çalıştı. Olmadı… dolabın kapağını sertçe kapattı. Nefes nefese kalmıştı.

“Bana neler oluyor??” dedi artık sesini duyabiliyordu. Tekrar dolabın yanına gitti. Orda her ne varsa onunla yüzleşmeye karar verdi.

Kapağı Yavaşça açtı, içi zifiri karanlıktı. “Korkmuyorum!!!” dedi kendi kendine. Kendi sesini yine duyamadı. Gardıroptan soğuk bir esinti geldi.

“Kaderin burda. Bana gel. Beni Serbest Bırak… ” Naz dolabın içine doğru bir adım attı ve dolabın içine öyle büyük bir hızla çekildi ki midesi ağzına geldi.

“Ah, ıyyykk. Kusabilirim… ”

“Derin nefes al… ” Naz sesin kaynağını aradı ama tek görebildiği uçsuz bucaksız yeşillik oldu. Derin derin nefesler aldı. Bulantısı geçti.

“Burası da neresi???” sesi yankılandı. “Hah, ne garip. Arada geçici sağırlık yaşıyorum galiba… ” etrafını inceledi. ne yöne gideceğine karar veremedi. Geldiği yöne baktı. hiç bir şey yoktu. yavaş yavaş yürümeye başladı. etraf yemyeşildi. güneş gökyüzünde sarı ışıklar saçıyordu. fakat güneş olmasına rağmen hava serindi. İnsanın içini titretiyordu. naz kollarıyla kendini iyice sardı. daha bir kaç adım atmıştı ki karşısına bir adam çıktı.

“Sonunda gelebildin… Seni o kadar uzun süredir bekliyordum ki… ”

Naz donup kalmıştı.

“Sende kimsin???” dedi.

“Benim kim olduğum önemli değil, önemli olan senin kim olduğun”

“Bu da ne demek??? Bilmece gibi konuşmaktan vazgeçsen iyi olur kafam zaten yeterince karışık!”

Adam bir kahkaha attı. Naz’ın boğazına yapıştı. Öyle kuvvetli sıkıyordu ki Naz nefes alamıyordu.

“Benimle böyle konuşmamalısın küçük kız, yoksa başına kötü şeyler gelebilir… ” Naz çırpınıyor adama tekmeler savuruyor ama adam sanki ufacık bir sinek onu ısırıyormuş gibi hiç tepki vermiyordu.

Adam bir anda Naz’ı bıraktı Naz yere düştü. Canı yanmıştı. Adam arkasını dönüp yürümeye başladı. “Beni takip et!”

Naz bu adama kolay pabuç bırakmak istemiyordu, yerinden kımıldamadı. Adam aniden durdu arkasını döndü bir saniyeden kısa sürede Naz’ın yanına gelip yine boğazına yapışıp havaya kaldırdı.

“Sana beni takip etmeni söyledim!!” Sonra Naz’ı sertçe yere attı. üzerine doğru eğilip

“Eğer yaşamak istiyorsan beni takip edersin” dedi ve yürümeye başladı. Naz arkasından yürümeye başladı. Uzunca bir süre sadece yürüdükten sonra mağara gibi bir yere geldikler.

Adam durdu Naz’a doğru döndü ve “Sakın tek kelime etme. Sözümden de dışarı çıkma. Yoksa ölürsün!” Naz “Tamam” dedi

Adam mağaranın içine girdi. Naz’da ardından. İçerisi buz gibi soğuktu. Nedense Naz’a ölümü çağrıştırmıştı. Önlerine bir kapı çıkana kadar sessizce yürüdüler.

Adam durdu ve kapıyı açtı. İçeride bir kafes vardı. Kafesin içinde de birisi. İki büklüm olmuş oturuyordu. Kapının açıldığını duyunca kafasını kaldırdı.

“Sana yine söylüyorum Cihan ne yaparsan yap asla benden bilgi alamayacaksın!”

Naz donup kalmıştı. Bu Can’dı. Sevdiği, sevildiği…

“Hayır!!!” dedi Naz.

Can, Naz’a baktı. Yaralı vücudundan beklenmeyen bir çeviklikle ayağa fırladı. “Naz!!!” diye haykırdı.

“Seni lanet olası pislik onu neden buraya getirdin!!!”

“O bilgiyi bana vereceksin!! Yoksa sevdiğini gözlerinin önünde öldürürüm!! ”

Naz neler olduğunu anlamamıştı. Anlamakta istemiyordu. Tek düşünebildiği Can’dı. O Ölmüştü… Hemde kollarında… Nasıl burada olabilirdi… Ve yine zihnine sözcükler doldu… “Seni Seviyorum Naz, senin için döndüm. Ama başını belaya soktum. Özür dilerim… ”
“Bu da ne demek” diye haykırdı Naz. Can’a doğru atıldı. Cihan denilen adam bir anda karşısına dikildi. Naz’a öyle bir tokat attı ki mağarada yankılandı. Naz acı içinde çığlık attı. Yere düştü.

Cihan yine Naz’ın üzerine eğildi. Saçlarını eline dolayıp Naz’ın yüzünü kendi yüzüne yaklaştırdı.

“Bir insana dokunmayalı uzun zaman oldu. Ne dersin Can? Sevgilin seni zamanında memnun ediyormuydu. ”

“Sakın ona dokunayım deme seni pislik!!!”

“O zaman istediğimi ver bana!!!”

“ASLAA!!!”

Naz olanları anlamıyordu. Kafası karışmıştı. Sinirlendi. Onu yok saymalarına dayanamadı. Bir anda Cihan’ı üzerinden itti. Adam yere düştü.

“Bu kadar bilmece yeter! Burda neler dönüyor bilmek istiyorum!!!” Cihan Naz’a doğru gelmeye başladı. Naz yana doğru geçti adam hızını alamayıp duvara çarptı.

Naz ona doğru koştu. Kafasını tutup yere vurmaya başladı.

“Bana neler olduğunu anlatacaksın!!! Bana neler olduğunu anlatacaksın!!!” diyerek adamın başını duvara vuruyordu.

“Naz dur bu ona pek zarar vermez sadece sersemletir. Yerden sağlam bir taş parçası al. Başına vur. Sağ Tarafına. ”

Naz hemen Can’ın dediğini yaptı. Hızlı hızlı Cihan’ın kafasına vurdu. Cihan’ın başından iğrenç bir sıvı akmaya başladı. Naz durmadı. Daha sert vurmaya başladı.

Her vurmasında ona yaptıklarını acısını çıkartmak istiyordu. Can tekrar bağırana kadar durmadı.

“Naz bu kadar yeter! şimdi duvarda ki meşalelerden birini al!” Naz hemen ayağa kalkıp Duvarda ki onlarca meşalelerden birini kaptı.

“Bununla ne yapacağım!!!”

“Cihan’ın başında ki yaraya yaklaştır, ordan akan sıvıya değdir. Önce beyni sonra tüm vücudu yanacaktır!!!”

Naz kendine denileni yaptı. Etrafı alevlerin sarması uzun sürmedi. Naz Can’ın bulunduğu kafese yaklaştı. Kafesi açtı. Can ağır yaralıydı ve vücudundan kan yerine farklı bir sıvı akıyordu. Onu görünce Naz bir an duraksadı. Can Naz’ın tepkisini fark etti.

“Sana her şeyi anlatacağım, önce şu mağradan çıkmamız gerek” Naz sadece başını salladı. Can’a destek olarak dışarı çıkardı. mağradan daha yeni uzaklaşmışlardı ki büyük bir gürültü koptu

Arkalarına baktıklarında mağradan dumanlar tütüyordu. O anda her yer grileşmeye başladı. Naz’ın başı dönüyordu. Kendini koyvermek istemiyordu.

Can “Kendini bırak, birazdan her şey bitecek” dedi. Naz yine başını salladı ve gözlerini kapadı.

***

Naz gözlerini açtığında nerede olduğunu anlayamadı. Birisi görüş alanına girdi.

“Kendine geliyor” dedi. Adam beyaz bir önlük giymişti. Doktora benziyordu.

“Hey, nerdeyim ben? ”

“Benim araştırma merkezimdesin canım. ”

“Araştırma merkezi?” Naz hala yaşananlara bir anlam veremiyordu. “Neden burdayım?”

“Bunu sana açıklama görevini Can’a veriyorum” deyip görüş alanından çıktı.

Naz doğrulup oturmaya çalıştı ama güçlü bir el onu yakalayıp yatırdı.

“Dinlenmen gerek sevgilim” ve Can görüş alanına girdi.

“Can!!! Neler oluyor!!! sen ölmüştün!!!!” tüm yaşananlar tekrar zihninde canlandı. Yeni taşındığı ev, gardırop, Cihan…

“Cihan???” diyebildi Naz… Sonra sustu… ağlamaya başladı…

Can Naz’ın gözyaşlarını sildi.

“Şşşşş, ağlama hepsi geçti. beni senin cesaretin kurtardı. ”

“Bana her şeyi anlat” dedi Naz

“Tamam. Naz söyleyeceklerim kolay hazmedilecek şeyler değil. O yüzden he rşeye hazırlıklı ol. Ben bir laboratuvar ürünüyüm diyebiliriz. Ben öldükten sonra Profesör Özhan benim bedenimi araştırma için alıp buraya getirdi. Yeni bir serum üretmiş. Onu benim üzerimde denemek için. Bedenimdeki tüm kanı çekip yerine o beyninden akan garip sıvıyı yerleştirmiş. İçinde çeşitli kimyasal maddeler var. bu ilaç beni tekrar hayata döndürdü ama ben normal bir insan değilim. hiç bir organım yok. beynim dışında. yeme içme ihtiyacım olmuyor. Yorulmuyorum. normal bir insandan daha hızlı hareket ediyorum ve insanlarla düşünce gücüyle iletişim kurabiliyorum. buraya kadar anladın mı??”

Naz “E-evet” Dedi

Can devam etti.

“Cihan profesör Özhan’ın benden önceki deneği. Bir şeyler yolunda gitmemiş. büyük bir patlama olmuş deney sırasında. Cihan çok farklı bir şeye dönüşmüş. Merkezden kaçmış.

Profesörün beni hayat düzgün şekilde döndürdüğünü öğrenince merkeze döndü. profesörle yakınlaştılar. ama Cihan’ın farklı planları varmış.

Benim gibi süper güçlü insanlardan oluşan bir ordu kurup dünyada normal insan bırakmamak. tabi profesör bunu duyunca Cihan’ı bir hücreye kapattı ve ne olur ne olmaz diye serumun formülünü bana ezberletti. Cihan hücreden kaçıp profesörü öldürdü. Ben kaçtım. Ama beni buldu. Sana karşı olan zaafımı biliyordu. Bir şekilde düşüncelerine girip o eve taşınmanı sağladı. Çünkü kendi bölgesine geçiş sadece o evde bulunan o eski gardıroptan yapılıyordu. gerisini sen biliyorsun zaten… ”

Naz şaşkındı. Aklına gelen tek soruyu yöneltti.

“Peki Cihan beni kolayca alt edebilirken ben nasıl bir anda onu öldürebildim?”

Can güldü. “Çok basit. Cihan korkudan güç alır. Ama sen o anda cesaret gösterdin. Cesaret onun gücünün üstünde. Onun zayıf noktası. İşte bu yüzden. ”

“Ya sen” dedi Naz

Can Naz’ın ne demek istediğini anlamıştı.

“Ben mi? Ben sadece senin aşkından güç alıyorum” deyip Naz’ı Öptü.

***

Günler sonra Naz ve Can eve döndüler. Naz doğruca gardıroba doğru gitti. Can’da yanındaydı. Kapağını açtı. Sadece küf kokusu vardı içinde. İçine bir adım attı. Hiç… Hiç bir şey olmadı.

Gülerek Can’a doğru döndü.

“Hey, Sonunda normal bir gardırobum oldu”

Beni Serbest Bırak” için 6 Yorum Var

  1. Hayal gücünüz çok iyi. Fantastik ve bilimkurgu karışımı çok hoş bir hikaye olmuş. Ama izin verirseniz birkaç tavsiye vermek istiyorum.

    Kurgunuz çok iyi. Ama kurgunuza bir an önce girmek için fazla acele etmişsiniz gibi duruyor hikaye. Çok hızlı gelişip ilerliyor olaylar. Normalde daha betimlemesi bol, daha duyguları ön plana çıkararak yazılsaymış 30-40 sayfalık bir hikayeye dönüşebilirmiş.

    Yazım olarak da -de -da ekleri ve virgüller konusunda biraz daha çalışırsanız güzel olur. Kendinizi geliştirirseniz büyük bir zevkle okunacak çok güzel hikayeler çıkarabileceğinize inanıyorum. Ellerinize sağlık.

    1. Siteye ilk kez hikaye gönderdim. Kuralları bilmiyordum. Acaba kelime kısıtlaması var mı? Argo kullanabilir miyim? Ne kadar uzun yazabilirim? gibi düşünceler yüzünden bazı cümleleri çıkardım ve çok uzun olmasın diye uğraştım. Bu bana tecrübe oldu neyin nasıl işlediğini kavradım bundan sonra ki hikayelerde daha dikkatli olacağım 🙂

  2. Öykü fikri fena değil, kurgu kendini okutturuyor; ancak yazımda, dilde sorunlar var. Büyük harf küçük harflerde, -de eklerinde yapılan basit hatalar okuma hızını yavaşlatıyor. Öykünün sonu hızlıca geçiştirilmiş havası veriyor. Sonda bütün bilgiler bir anda boca ediliyor. Daha uzun, daha anlaşılır anlatılsa, öyküden çok daha fazla keyif alabilirdim diye düşünüyorum.

    Son olarak bazı yerlerde Amerikanvari bir havaya bürünüyor öykü. Bazı yerel öğeler katılırsa öyküye, bu sorun çözülebilir. Yoksa şöyle bir izlenim oluşuyor bende: Öyküde sadece adlar bizden, adları değiştirirsek mesela Alman adları koyarsak da öykü değişmiyor. Stephen King’in öykülerini, romanlarını düşünelim: Birçok yerel öğe, durum oluyor yazılarında. Böylece okur, farklı bir kültürden bir yazarın eserini okuduğunu fark ediyor, esere yabancılaşmış oluyor. Bu yabancılaşma olumlu elbette. Bu şekilde eserin geçtiği yeri, ortamı, çevreyi zihnimizde daha kolay canlandırıyoruz.

    Uzun bir yorum oldu, kusuruma bakma. Bence öykünde ışık var, biraz daha gayret etmek gerek. O zaman çok daha sağlam, yere basan öyküler ortaya çıkarabilirsin. Kolay gelsin.

    1. Teşekkür ederim 🙂 önce ki yorumumda da dediğim gibi aslında biraz aceleye geldi. Siteyi tesadüf eseri buldum. SÜre ne zaman bitiyor ne kadar zamanım var vs gibi düşünceler yüzünden 1 saate öyküyü tamamlayıp gönderdim. Bundan sonra i öykülerde daha dikkatli olacağımdan emin olabilirsiniz (:

  3. Hiç fena değil. Aralarda zihnimizin merak ettiği boşluklar kalsada güzel olmuş. Gerçi bu şekilde daha gizemli olur ya neyse. Yazım kurallarına biraz dikkat. Yazılarının devamını diliyorum.

Derya için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *