Antenim düşünce televizyonu kapatıp küçük evimin önündeki bahçeye çıktım. Rüzgârla beraber o huzursuzluk yine gelmişti. Üç ayağımın üstünde dikilip gerindim. Halimden elbette memnundum. Bütün dünya bize aitti. Kişisel olarak kısa ama tür olarak sonsuza dek sürecek bir yaşam vardı önümüzde neredeyse. Ama Gregor Amca’nın ben küçükken bana verdiği o kitap geldikçe aklıma…
İnsanlar nedense hep bir şeyleri patlatmanın, yok etmenin derdinde olmuştu. İlk zamanlarda bile taşları silah olarak kullanmaya başlayınca avının kafasını patlatmakla başlamıştı bu alışkanlığı. Sonra avını almaya gelen rakibinin kafasını patlatmakla devam etmişti. Sonrası ise çorap söküğü gibi gelmişti.
Sıfırdan kurmak gerekmişti medeniyeti. Elbette ilkel zamanlardan beri ve o zamanın yoksunluklarına burun kıvırmadan bu dünyada yaşıyor olsak da teknolojinin getirdiği kolaylıkları da artık reddedemezdik. Hep düşünmüştük; sıfırdan bir medeniyet kurmak gerekse ne olacak. Bırakın bir otomobili, televizyonu, çay makinesini; bir kibriti yapmak mesela… Nasıldı? Bir kibrit nasıl üretilirdi ki? Bir kalem pil, ağrı kesici, yara bandı, pet şişe, sakız, toplu iğne, paket lastiği, gofret, silgi, kurşunkalem…
Biz de kafa patlatmıştık elbette. BBB’den sonraki ilk yüzyıl, bu gibi şeyleri çözmek için kafa patlatmıştık… Medeniyete gereken her bir şeyin üretiminin nasıl yapıldığı bu yıllarda öğrenildi, öğretildi.
BBBS 4289’da ise yaşamın artık çok da zorlu olduğu söylenemezdi. Yaşıyorduk. Hem de gayet iyi. İlk birkaç yüz yıl sonrasında doğanlardan itibaren görülen uzuv fazlalıkları biraz dert olmuştu millete. Fazladan ayaklar veya kafalar karıştırıyordu kafaları ama zamanla eski hallerimiz unutulmuştu bile.
Rüzgâr biraz kesilmişti. Sallanan sandalyeme oturup kaçıncı kez okumaktan artık yıpranmış kitabımı yine elime aldım. İki yılı devirmiştim artık. Üç ayağımdan biri çukurda sayılırdı.
“Bak buradaki kahramanın adı da Gregor” diye gülerek vermişti bana kitabı Gregor Amca. İlk başlarda hiçbir şey anlamadığım bu kitap zamanla, defalarca okuduğum ve hayatımda rehber edindiğim bir kitap olmuştu. Açtım ve bir kere daha okumaya başladım.
Asla böyle bir şey olamayacağını bilsem de bir sabah bunaltıcı düşlerimden uyandığımda, kendimi yatağımda bir insana dönüşmüş olarak bulmayı ne çok isterdim.
Kafamı kaşırken ikinci antenim de düştü!
Bi tür kısa mı kısa öyküler vurucu olmazsa okuru pek etkileyemiyor. Öykünüz de ne yazık ki etkilemekten pek uzak. Daha doğrusu uzun uzadıya detaylandırılabilir sinyali veriliyor ama kısa tutmanız olmamış.
Kötü değildi. Fikir az çok hoşuma gitti ama farklı şekillerde anlatılabilirdi mesela.
Genelde yazıları okumadan görece daha kısa yorumlara bakarım, bu yazıyı da bu sebeple atlamıştım.
Büyük bir hata yapmışım. Çok beğendim, eğlendim. Tam tadında olmuş. Zaten burada seri hikayeler de yazamıyoruz. Başka yazılarınız var mı bakacağım.
Kısa olduğunu sadece daha fazlasını okumak istediğim için söyleyebilirim.
Selamlar