Öykü

Çocukluk Kâbusum

Kendimi bildim bileli şu matruşka denen küçük oyuncaktan korktum, yani onların zararsız olduğunu anladığım güne kadar korktum. Geç oldu, ama en azından güç olmadı. Korktum diyorum, nefret ettim demiyorum. Gerçekten de korkuyordum, resmen bende onlara karşı fobi oluşmuştu. Ve o fobiden bir türlü kurtulamıyordum. Neden mi korkuyordum? Benim çocukluğum aşırı eğlenceli geçmiştir, ta ki bir kapı komşumuzun kızının anlattığı o hikâyeye kadar. Kızın ismi Ayla’ydı. Yıllar önce ben neredeyse dokuz yaşlarında falandım dışarıda çocuklarla saklambaç oynuyorduk. Ayla’ysa bizi görüp koşarak yanımıza geldi. Ayla yaşça benden iki yaş büyüktü.

“Çocuklar, size bir şey anlatmam gerek! Toplanın hadi!” dedi Ayla.

Herkes Ayla’nın etrafına toplandı. Ben çoğu zaman Aylanın konuştuklarının uydurma olduğunu düşünürdüm, hiç samimi bulmazdım o kızı. Ancak o gün anlattığı olay kafamın içinde bir kasırga yarattı. Konuşmaya başladı ve konuştukça da canlandırma yapıyordu garip hareketleriyle. Herkesin gözü Ayla’ydı, bense en arka bir taşın üstünde oturmuş sanki ona umursamaz gibi dinliyordum.

“Dün gece feci bir şey oldu, arkadaşlar!”

“Ne oldu? Ne oldu?” diye çocuklar heyecanla sordu.

Herkes ama da meraklıymış. Ne olduysa oldu, bunu bilmek zorunda mıyım sanki?!
Keşke o konuşunca oradan uzaklaşsaydım. Ama yapmadım, dinledim onu ve hayatım ilk hatasını yapmış bulundum.

“Biliyorsunuz ya babam bana yurt dışından matruşka denen o oyuncağı getirmişti!” diye böbürlendi.

Evet, babası ona matruşka getirirken bizi de ihmal etmemiştir. Babalarımız yakın arkadaştı, hediye olarak da matruşka getirmişti, bibloymuş güya. Ben tam olarak anlamazdım ne olduğunu. Tatlı, küçük oyuncağa benziyordu. Tabii Ayla konuşmasaydı hâlâ öyle düşünürdüm.

“O matruşka canlıymış, arkadaşlar, düşünebiliyor musunuz?”

Herkesin yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Bense korkmuştum.

“Saçmalama! Öyle şey mi olur hiç?” diye bağırdım.

“Sus da dinle o zaman! Gözlerimle gördüm.”

“Yanlış görmüşsündür sen!” Yerimden kalkıp Ayla’ya yaklaştım.

“Bana bak! Sen bana ne demek istiyorsun?!” Elini beline koydu, benimle kavgaya tutuşacağını zannettim bir an. Ayla baya bir sinirlenmişti. Arkadaşlardan biri bana bakarak söyledi:

“Sus da! Konuşsun!”

Yerime geçip oturdum.

“Devam et, seni dinliyoruz” diye arkadaşlardan bir diğeri söyledi.

Ayla da yerine oturdu ve garip korkutucu ses tonuyla devam etti:

“Evet ne diyordum, matruşka bebek canlıymış! Kendi gözlerimle gördüm”

“Ne gördün?! Ne gördün?!”

Cidden mahallenin çocukları meraklı kadınlardan bile daha meraklıymış.
“Dün gece su içmek için yatağımdan kalktım. Matruşka salonda sehpanın üzerindeydi, ona baktım, gülümsedim ve sonra mutfağa doğru yürüdüm. Buzdolabının kapısını açtım ve su kabını aldım bir bardağa döktüm suyu. İçtim. Yeniden su kabını buzdolabına koydum. Kapıyı kapatırken matruşka karşımda beliriverdi.”

“Aaaa… Korkmadın mı?”

İşte benim sorum. “Korkmadım mı?” Onu bilemem ama ben Ayla konuşunca bile korkmaya başlamıştım. İçimde acayip belirsiz bir korku hissettim. Tabii bunu çocukların anlamaması için çok çabaladım.

“Yok ya! Ne korkucam! Büyük matruşka bebek ortasından açıldı ve içinden başka bir bebek çıktı, sonra o da açıldı, yine başkası çıktı, küçük küçük oyuncak bebekler oluştu. Çok tatlıydılar, karşımda dans ediyorlardı.”

“Peki ne yaptın?” diye sordum, sesim titriyordu.

“Bakıyordum da pek bir meraklı oldun? Hayırdır, hoşuna mı gitti?” Ayla alay edermiş gibi imada bulundu.

“Yok, ne meraklı olucam! Kesin uyduruyorsundur sen!”

“O zaman neden dinliyorsun?! Gitsene!”

“Gidiyorum zaten gidiyorum! Neyini dinlicem senin saçma hikâyenin!” diyerek restimi çektim ve oradan uzaklaştım.

Tabii merak ediyordum acaba sonra ne yaptı diye, adete içim-içimi yiyordu. Sonra onu dinleyen arkadaşların birinden sordum bunu. Dediğine göre hiçbir şey yapmamış matruşkanın dansını izlemiş sonra odasına gidip uyumuş. Nasıl yani gidip uyumuş?! Bu nasıl bir rahatlıktır ya?! Bizim evde matruşka salonda pencerenin önünde duruyordu, eve gider gitmez onu bir poşete koydum, çatıya götürdüm, oraya bıraktım, kapıyı da sıkıca kilitledim. Koşturmaktan nefes nefese kalmıştım. Nihayet kurtulmuştum ondan, ya da ben öyle sanıyordum. O günden sonra her gün o oyuncak bebek aklıma geliyordu, içimdeki korku günden güne artıyordu, hiç azalmıyordu. Annemle babam da benim garip hareketlerimden şüphelenmiş olacaklar ki, beni soru yağmuruna tutmuşlardı akşamleyin yemekte.

“Kızım, neyin var?”

“Hiçbir şey, baba”

“Neden yemiyorsun yemeğini? Hasta mısın yoksa?”

“Aç değilim, anne ve hayır hasta değilim”

“Peki neden böylesin?”

“Nasıl yani?”

“Bir garipsin, gözlerinde hep bir ürkek bakış var, sanki korkuyorsun. Doğruyu söyle, yavrum, kötü bi şey mi yaptın? Bak kızmıycaz sana! Hadi söyle ne yaptın?”

“Hiçbir şey yapmadım, anne!” dedim ve masadan kalktım.

“Kızım, gitme! Çabuk dön sofraya, yemeğini bitir!” diye babamın arkamdan bağırdığını duydum.

Bense onu dinlemeden odama çıktım. Geceler sanki düşmanım olmuştu. Yorganı başıma kadar çekiyordum. Hep korku içinde uykuya dalıyordum. Kapıyı arkadan kilitlememe rağmen sanırdım ki, şimdi kapı açılacak ve o küçük kadın figürü içeri girecek. Kafamdı korkunç senaryolar bitmek bilmezdi. Şimdi düşününce saçma bir fobi olduğunu anlıyorum tabii. Ancak o yaşlarda bunu düşünecek kapasitem yoktu. Yıllarım böyle korku içinde geçiyordu. Kaç yıl nasıl geçti hiç anlamadım. Git gide derslerim ağırlaşmaya başladı. Ancak bu yoğun dönemlerimde evimizin çatısında yaşayan matruşka aklımdan çıkmak bilmiyordu.

Tahminen üç yıl geçti. Neredeyse on iki yaşlarındaydım. Öğlen okuldan eve geldim. Kapıyı anahtarla açıp içeri girdim. Salona girince sehpanın üzerinde matruşkayı gördüm. Bağıramadım, sesim çıkmıyordu, çığlıklar boğazımda kalmıştı sanki. Nasıl yani? Gerçekten canlı mıymış? Kâbusum gerçek olmuştu. Canlanmıştı matruşka bebek. Çıldırmak üzereydim. Evden koşarak çıktım. Matruşkanın arkamdan koştuğunu sanıyordum. Arkama bakmadan deli gibi koşuyordum, iyi ki ayağımda spor ayakkabılarım vardı, bu sayede daha hızlı koşa biliyordum. Arkamdan sesler duyuyordum, sanki matruşka konuşuyordu, kadın sesi duyuyordum, yolda arabaların seslerinden tam olarak ne söylediğini anlamıyordum. Kadın sesini duyunca daha da hızlı koşmaya başladım. Bir sokağa girdim. Büyük bir hata yaptım bu sokağa girmekle, çünkü burası çıkmaz sokaktı. Sokağın sonundaki duvarı görünce “Eyvah!” diye bağırdım. Ellerimi duvara yaslandım, arkama bile bakamıyordum korkudan. Bu an bir el omzuma dokundu. Titriyordum.

Bir kadın sesi geldi.

“Kızım, ne yapıyorsun?! Neden koşuyorsun?”

Arkamı dönmeden yalvarmaya başladım:

“Ne olursunuz yapmayın! Gelmeyin! Öldürmeyin beni! Lütfen!”

“Kızım, saçmala! Benim annen! Ne öldürmesi?! Ne konuşuyorsun”

“Annem mi?” Arkama döndüğümde gerçekten de karşımda annemi gördüm. Anneme sarıldım sıkıca.

“Ne oldu, kızım? Neden korktun?” diye annem saçlarımı okşamaya başladı.

Ağlıyordum. Korkudan değil, karşımda annemi gördüğüm için sevinçten ağlıyordum. Annem gözyaşlarımı parmaklarıyla sildi.

“Anlat bakalım, ne oldu?”

Anneme her şeyi anlatmaya başladım. Annem gülmeye başladı. Yol boyu güldü bana. Eve geldik. Matruşkayı eline aldı ve bana baktı.

“İnanamıyorum sana! Sen bu tatlı minik şeyden mi korktun?”

“Ama Ayla öyle dedi.”

“Ah kızım, o zaman Ayla çocuktu, yanılmış olabilir, rüya görmüş olabilir, tabii hayal gücü üstün de olabilir. Şimdi sorsan hiç hatırlamaz bile.”

“Öyle mi diyorsun?”

“Tabii ki öyle diyorum. Al eline hadi!”

Annem matruşkayı bana uzattı. İstemiyordum dokunmak.

“Al kızım, al! Yemez seni! Bebek sadece!” Annem ısrar ediyordu.

“Al dedim sana! Hadi, al eline!”

Daha fazla annemin ısrarlarına katlanamadım ve elimi korka korka matruşkaya uzattım. Dokundum. Sonra elimi geri çektim.

“Aç avuçlarını!”

Ellerimi birleştirip avuçlarımı açtım. Annem matruşkayı avuçlarıma koydu. Gözlerimi kapatmıştım.

“Aç gözlerini!”

Gözlerimi yavaşça açtım.

“Hadi bakalım, barış ilan et artık matruşkayla!”

Annem bana bakarak gülümsüyordu. Matruşka elimdeydi, ancak ben korku denilen hiçbir şey hissetmiyordum. Ellerimde bana bakıyordu. Çok tatlı görünüyordu. Matruşkayı birer birer açmaya başladım. Gerçekten de çok güzeldiler. Gülmeye başladım. Ne yani ben şu şeylerden mi korkuyordum yıllarca!

“Bak, kızım, matruşka bir ülkeni temsil eden oyuncaktır. Canlı değildir, dekor amaçlıdır. Yani demem o ki korkma artık!”

Bunların hepsini aslında ben de biliyordum. Ama o kızın konuştukları beni nasıl korkutmuşsa artık bu güzellikleri gözlerim görememişti. O gün matruşkayla barışmıştım. Kendi odamda çalışma masamın üzerine koydum onu.

Yıllar sonra gerçeği öğrenmek için Ayla’yla konuştum. Kahkahası hâlâ kulağımdan gitmiyor.

“Çok komik kızsın sen! Sen o hikâyeye inandın mı gerçekten?!”

“Hikâye, evet hikâye”. Daha doğrusu Ayla’nın fantezi dünyasının uydurma bir hikâyesi benim yıllarımın korkuyla geçmesine sebep olmuştu. Zavallı matruşkaya ne kadar haksızlık ettiğimi şimdi anlıyorum. Hâlâ anlamıyorum ben nasıl o kıza inandım, nasıl…