“Buldum cüce bukalemunları,” dedi mavi saçlı adam Tunnki, parmaklarının ucundaki kahverengi yirmidokuz milimetrelik bukalemunları göstererek karşısında duran kısacık boylu kardeşi Zunki’ye.
Bukalemunlar bir daha hiç kıpırdamayacakmış gibi duruyorlardı. Kaldırdı kafasını heyecanla Zunki ve uzattıp avcunun içindeki kapsülü dedi ki:
“Şimdi nazikçe yerleştir onları.”
Mavi saçlı adam kısıp gözlerini, onun dediğini yaptı dikkatlice. Kapattı Zunki yuvarlak camlı kapağını kapsülün. Uzay gemisi kılıklı kapsül yuvasıydı artık bukalemunların. Başladı yürümeye kısa boylu adam elindeki kapsülle; camlı kapağından bukalemunların gözleri görünen kapsülle. Peşindeydi mavi saçlı kardeşi de onun, birden durdu Zunki ve kısık bir sesle konuştu:
“Cüce bir çift kurbağa bulmalısın şimdi de, haydi çık yola!” dedi.
Tunnki kaşlarını kaldırıp ve suratını da biraz buruşturarak dedi ki:
“Yine mi! Daha ne kadar cüce hayvan bulmam gerekiyor?”
“Lütfen! Tunnki çabuk çık yola vakit kaybediyoruz,” dedi Zunki ve yürümeye devam etti uzun koridorda.
Biraz bakıp kardeşinin arkasından Tunnki sonra devam etti yoluna koridordan hemen sağa dönüp çıktı dışarı, daldı uçsuz bucaksız ormanın içine. “Neden cüce hayvan çiftlerini bulup durduğumuzu söylese dahi kardeşim, çok rahatlayacağım,” dedi kendi kendine ağaçların arasında yürürken.
Dökülen yapraklar hışırdıyordu ayaklarının altında, severdi sonbaharı Tunnki, sararırken renk değiştiren yaprakları çok severdi. Yosun kokuları gelmeye başladı burnuna ve daha da dikattle koklayarak ilerledi. Kokuların peşinden gitti de gitti. Geldi sonunda ona huzur veren bir gölün kenarına. Öylesine durgundu ki göl, sonsuza kadar burada durabilirim duygusuna kapıldı mavi saçlı Tunnki. Neredeyse saçlarıyla aynı renkti kıpırtısız göl. Baktı keskin bakışlarıyla görebilmek için bir çift kurbağa. “Ne kadar da parlak mavi bir göl yoksa benim gözlerime mi öyle görünüyor,” diye düşündü kendi kendine. Üzerindeki yemyeşil yosunlar da çok parlaktı. Bir anda gözlerinin önünden yarı robotik böceklerden biri hızla uçarak geçip gitti, yaptığı rüzgarı hissetti yüzünde bir anlığına. Biraz sonra onlardan birkaç tanesi daha cızırdayarak uçup geldi, tam kafasının üstünde uçtular bir süre, çok hoşuna gitti Tunnki’nin muhteşem renklere sahip şefaf kanatlarını görmek, severdi çok bu dünyadaki heyecan verici yaratıkları. Hızla kayboldu yarı robotik böcekler o seyretmeye doyamadan. Daldı gözleri yine göle Tunnki’nin. Uzunca bir süre kaldığını sanmaya başladı gölün kenarında, yıllar geçmişti sanki, belki de hep buradaydı, çevirince kafasını ağaçlara, dalların arasına, bakınca yemyeşil yapraklara kendine geldi, uzunca bir süre ormanda kalınca hep böyle olurdu. “Bir çift kurbağa yoksa bu gölde, boşuna duruyorum galiba burada,” diye düşünürken yürümeye başladı gölün etrafında. Atıp bir tur geldi yine aynı yere. Biraz daha beklemeye karar verdi.
Kısıp gözlerini bakarken dikkatlice göle, birden ağaçların arasından omzuna bir şeyler düştü. Çevirip kafasını bakınca açtı gözlerini kocaman, omzunda bir çift cüce maymun vardı. Aldı eline nazikçe onları, çok harika görünüyorlardı. Kurbağaları bulmaktan şimdilik vazgeçip geri döndü kardeşinin yanına maymunlarla. Zunki görünce onları kesin çok hoşuna gidecekti. “Hayat Sürprizlerle doludur diyordum da inanmıyordu bana, görsün şimdi sevgili kardeşim Zunki,” diye düşüne düşüne yürüdü. Hemen buldu ormandan çıkış yolunu.
“Cüce maymunlar buldum,” dedi heyecanla mavi saçlı Tunnki, avcunun içindeki bir çift maymunu uzatıp kardeşine.
Düşünceli düşünceli bakarken ona Zunki, aldı eline birbirlerine sıkıca sarılmış bir çift cüce maymunu, onları inceleye inceleye yürüyüp gitti yine o ince uzun kapıya doğru ve kardeşine seslendi:
“Çabuk ol Tunnki, kurbağaları bulmak için yola çık hemen!” dedi.
Düştü yine yollara mavi saçlı Tunnki, çok merak ediyordu sonunda ne olacaktı. Daldı yine ormana o gölü bulabilmek için ama bulamadı bir türlü. Başladı duymaya dalga sesleri ve gitti o tarafa doğru. Meğer ormanın bir tarafı uçsuz bucaksız turkuvaz renkli bir denize yakınmış. O kadar harika parlıyordu ki deniz üzerinde yıldızlar varmış gibiydi, doyamadı seyretmeye. “Bir çift cüce kurbağa yoktur herhalde bu denizde,” diye düşünürken kendi kendine suların içinden küçücük uçan balıklar çıkıp süzüldüler yükseklerde ve sonra yine daldılar denizin içine. Görünce onları “Ne kadar da fantastiktiler,” diye düşündü, hayatında hiç uçan balık görmemişti Tunnki, onları da alıp kardeşine götürme isteğine kapıldı heyecanla. Hayallere dalmış bakarken balıklara kendisine doğru bir baloncuk uçup geldi denizin içinden, gözlerinin önünde süzülürken havada aldı onu avcunun içine, tutabiliyordu, içinde de bir çift cüce uçan balık vardı. “Rüya görüyorum herhalde,” diye düşündü kendi kendine.
Geldiğinde kardeşinin yanına baloncuğun içindeki cüce uçan balıklar hala tüm parlaklıkları ile duruyorlardı. Gözleri parlayarak uzattı onları kardeşine.
“Cüce kurbağaları da bulmalısın!” dedi yalnızca kardeşi alırken elinden cüce uçan balıkları.
“Cüce kurbağalar… cüce kurbağalar…” diye söylene söylene çıktı yine yola Tunnki.
Yürüdü de yürüdü, yorulmaya başlamıştı burnuna da ne yosun ne deniz kokusu geliyordu, kupkuru yerlerde nasıl bulacaktı ki bir çift cüce kurbağayı. Yemyeşil bir patikaya daldı. Yine o yarı robotik böceklerden uçmaya başladı etrafında. “Neden bunlardan da istemiyor acaba Zunki, çok fantastikler,” diye düşündü onlara hayran hayran bakarken. İnce upuzun ağaçlar gördü patikanın sonunda geçince onları da dev gibi bir ağaç çıktı karşısına; üstünde bir ev olan dev gibi bir ağaç. Küçücüktü ev, girmeye çalışsa içine sığarmıydı acaba. Tırmandı ağaca, evin yuvarlak kapısını tıklattı. İçeride kimse yoktu galiba, daha da hızla vuruken kapıya, açlıverdi birden. Uzattı kafasını, küçüktü içerisi, çok küçük, oyuncaklarla doluydu, yumuşacık rengarenk yastıklar vardı her yerde. Yarı beline kadar girebildi ancak ve oyuncak robotlardan birini alınca eline ona yaslanmış duran turuncu saçlı kız bebek düşüverdi yastığın üzerine incecik bir kahkaha atarak. Uzun zamandır görmüyordu böyle oyuncaklar, çok hoşuna gitti Tunnki’nin. Robotu kurdu, koydu yere yürüsün diye tıkır tıkır. Gıcırdayarak hareket etmeye başladı robot, yastıkların içinden geçe geçe ilerliyordu, arada bir elektronik melodik sesler çıkartıyor, hiç düşmeden yürüyordu. Ne zaman duracak acaba diye merakla bakarken ona Tunnki, yastıklardan birinin altından geçti robot ve başka bir tarafa kayınca yastık, altından yusyuvarlak bir akvaryum çıktı. Küçüktü o da küçücük. Şaşkınlıkla bakarken içine bir çift cüce kurbağanın birbirine doğru zıpladığını gördü. Gözleri parladı. Gülümserken uzattı kollarını akvaryumu almak için, uzattı… uzattı. Sonunda aldı ellerinin arasına akvaryumu ve çıktı hemen ağaç evden, indi aşağı. Hayranlıkla baka baka kurbağalara hızla gitti kardeşinin yanına.
“Çok ilginç! Nasıl da buldun onları, hiç bulamayacağını düşünmeye başlamıştım,” dedi kardeşi Zunki ve kucaklayıp akvaryumu başladı yürümeye uzun koridorda, cüce kurbağalar aşkla yapışık dururken birbirlerine.
Tunnki de merakla yürüdü peşinden, kardeşi hiçbir şey söylemeden ilerliyordu hızla koridorda. Yürüdüler yürüdüler ama hala hiç konuşmamıştı Zunki, kardeşine başka cüce hayvanlar bulmasını söylemiyordu, şaşırdı Tunnki ve daha da heyecanla gitti peşinden.
Geldiklerinde koridorun sonuna kendiliğinden açılan metal kapıdan girdiler içeri. İlk defa buraya olduğuna inanmıyordu Tunnki, “Rüyadayım herhalde!” diye düşündü. Tam karşısında dev gibi bir robot duruyordu, dahi kardeşi kendiliğinden yükselen bir platforma çıktı ve taa kafasına kadar yükseldi robotun. Keskin bakışlarıyla her şeyi görebiliyordu Tunnki, yerleştirdi beynine robotun kucağındaki akvaryumu kardeşi Zunki, kafasının tam üstünde yeni bir dünya gibi duran robotun beynine ve gördü ki Tunnki şimdiye kadar bulduğu bütün cüce hayvanlar oradaydı ve yaşıyorlardı birlikte.
Zunki hayranlıkla bakıp yarattığına, indirdi platformu aşağıya doğru robotun gövdesinin tam ortasına gelince durdu ve basınca turuncu bir düğmeye yuvarlak camdan kapak açıldı, girdi içeri ve dönüp kardeşine:
“Zamanı geldi artık sevgili kardeşim Tunnki! Kendi çiftlerimizi bulmak için çıkmalıyız yola!” dedi ve girdi robotun kalbine.
“Rüyadayım herhalde!” diye düşündü mavi saçlı Tunnki yükselirken platformda kardeşinin yanına.
Öyküyü ayrıca yazarın sesinden dinlemek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Selamlar,
Masal tadında, sevimli bir hikayeydi. Aralara yerleştirdiğiniz ayrıntıları oldukça beğendim. Sonu birazcık havada kalmış yalnız. Hayvanları neden robotun beyninde topladığını belki birazcık daha açıklayabilirdiniz. Yine de güzel bir hikayeydi.
Kaleminize sağlık…
Merhaba
Teşekkürler yorumunuz için.
Ben seviyorum böyle havada kalmaları ve soru işaretlerini hem ayrıca isterse okuyan da benle birlikte hayal kurabilir.