Öykü

Dost

Park kalabalıktı. Bakışları bir noktada sabitlenmiş gelip geçenleri seyrediyordu. Geçip giden günleri düşünürken oturduğu bankın sert yüzeyi derisine geçiyordu ağır ağır. Binaların ardında güneş yükselmiş, yakmaya başlamıştı tenini.

Uzakta iri bir köpek görünce titredi bedeni. Derin bir nefes aldı. Bir gün sokakta onu köşeye kıstırmıştı. İşte o an durmuştu dünya. Sonrasında her şey hafızasından silinip gitmişti. Ne kadar süre geçti öylece, köpek nereye gitti, hâlâ bilmiyordu. Gitmişti ama gözlerini her kapadığında tam karşısında duruyordu. Neden sonra köpek çıktı parktan. Gelip geçenleri yeniden görmeye başladı.

Yerinden kalkıp koruluğa giden ince patikada ilerledi. Her zamanki ağacın önündeydi şimdi. Onu kimse göremezdi burada. Gölge ve serin aynı zamanda. Eskiden de gelir, sırtını ağaca verir, otururdu uzun uzun.

Derken alacakaranlık kapladı her yanı. Akşamın habercisi. Güneş batıyor, birkaç adım önünü göremiyordu artık. Yerinden kalkıp doğruldu. Geldiği ince patikadan ayaklarını sürüye sürüye uzaklaştı. Bankı geçip çıkış kapısına yöneldi. Park geride kalmıştı. Kendini caddenin kaldırımlarına bırakıp araç ve insan seline karıştı. Kalabalıkta kayboldu. Menderesler çiziyordu tek başına. Yürüdü, yürüdü ve köşedeki büfeye ulaştı, oradan kulübesinin dar sokağına girdi.

Elleri boş, omuzları aşağı sarkmış, iki yüksek binanın arasındaydı şimdi. Caddenin ışıkları kaybolmuştu. Kapı numaraları silinmiş, okunmuyordu. Bu dar sokağın zifiri karanlığında bekliyordu hareketsiz. Önceki gecelerde bu kadar direnemediğini hatırladı. İnmeyecekti merdivenlerden. “Belki,” dedi, “birisi çıkagelir.” İhtimal.

Sokağın başından bir adam göründü şimdi daha hızlı atıyordu kalbi yan yanaydılar aynı hizada başı önündeydi adamın hızını kesmemişti önünden geçip gitmiş bakmamıştı bile günler sonra konuşacak biri diye umutlanmıştı sebepsiz kendi kendine sokağın diğer ucundan küçülerek kayboldu adam biraz daha beklemekle bir şey kaybetmezdi bir köpek nereden geldiğini anlayamadığı sanki parktakiydi ağır ağır ona yaklaştı belki de onu takip etmişti bir titreme yayıldı bedenine olduğu yerde kaldı kıpırdayamadı öylece donmuş halde beklerken köpek önünden geçip gitti sokağın diğer ucundan az önceki adam gibi kayboldu küçülerek derin nefesler alıp sakinleşti boşunaydı her şey biliyordu.

Tek bir nefes aldı. Derin. Sonra hızla üfledi. Yanakları şişti. Merdivenlerden isteksizce indi. İki kat aşağı. Bahçedeki küçük kulübeye. Kapının karşısındaydı. Kimsesiz bir oda. Merdivenden yukarı baktı, sokağa.

Bir küfür savurduğunda sesi boşlukta yankılandı geri geldi ona ulaştı ve koşmaya başladı merdivenleri tırmandı buradan kaçmayı başarabilirdi başardı da sonunda caddeye kalabalığa attı kendini hiçbir şey düşünmesine gerek yoktu gideceği yeri biliyordu yıllar sonra yine yeniden aynı mekânın kapısından girip köşede her zamanki yerinde sırtını sahneye verdi bu kez karşısında duvar vardı.

Kenarda bir pencereden sokağın ışıkları sızıyor, kimseyi görmüyordu. Sadece solunda boş bir masa. O kadarına katlanabilirdi. Hafif parçalar çalıyor, notalar süzülüyordu mekânda. Ara ara gözlerini kapıyor ama uzun süre dayanamıyor, açıyordu. Hemen yandaki masaya bir çift oturdu. Bir an göz göze geldi, gözlerini kaçırdı. Kadının gülümsemesi asılı kaldı yüzünde. Kadın diğer yana dönünce rahatladı. Hemen bir acı kahve söyledi. Küçük bir yudumla kendine geldi. Müzik dalga dalga yükseldi. Ne kadar zaman geçtiğini fark edemedi bile. Orkestra son parçayı çalıyordu. Onun şarkısını. Şehrin ışıklarında yıldızlar kaybolur. Sokaklar ve caddeler boşalırken son şarkı da bitti böylece. Sahne, masa, tezgâh, mekân. Gözlerini tamamen kapadı. İri bir köpek tam karşısında ona bakıyordu. Hemen açtı ve kayboldu. Masalar toplanırken çıkan çatal ve bıçak sesleri. Kalan son parasıyla kalkıp hesabı ödedi. Önünde ondan başka üç kişi. Onun şarkısını söylüyorlardı. Şehrin ışıklarında yıldızlar kaybolur. Yetişemiyordu onlara, arkalarından ıssız sokağa çıkamadan daha, izlerini kaybetti. Ana caddeye çıktığını fark edemedi bile. Rastgele sokaklar, belli belirsiz imgeler, tanımadığı bir kaldırımda ilerliyordu. Kenardaki çöp konteyneri ardında bir karartı. Hareket etmiyordu.

Birkaç adım attı iri bir köpek yine hayalindeki gibi ama o değil hep aynı yerdeydi o bu yaklaştıkça büyüyordu tuhaftı ama korkmadı hiç köpeğe doğru ilerlerken göz göze geldiler nefesini duyuyordu sağ eliyle uzanıp boynunu okşadı elleri ondan bağımsız hareket ediyordu sanki geçmiş yoktu silinip gitmişti olacak evet olacaktı gözlerinin içine bakıyordu hâlâ gülümsedi köpeğe aralarındaki büyü işte bu anda bozuldu gülüşü yüzünde asılı kaldı bembeyaz dişleri köpeğin sokak lambasının cılız ışığında parladı birbiri ardına sıralandı genizden bir “Hırr!” sesi yükseldiği anda olduğu yerde kalıverdi ne yapacağını bilemedi hemen toparlandı ama sokağın cılız ışıklarında parlayan dişler dalga dalga yükselen bir hırıltı ağır ağır ayağa kalktı bir adım geri çekildi ama hırıltı kesilmedi köpeğin gözlerindeki kızıllık ve kan çanağı bir anlık sessizlik yavaş yavaş uzaklaştı birkaç adım daha attı geriye aralarındaki mesafe açıldı göz gözeydiler hâlâ bir “Havvv!” sesi ve yerinden sıçradı boşlukta yükseldi sanki sokağı inletti bu havlama ıssız sokakta bir yarış başladı aralarında koşmaya başladı koştu koştu havhavlar onu takip etti ama bu daha hızlı koşmasını sağlamadı sadece koştu durmadan koştu nefessiz koştu hemen arkasında ona daha da yaklaşıyordu hızını artırmak istese de olmuyordu geçip giden günler nefesini kesmişti kendini ana caddede buldu yeniden kurtulduğunu düşündü şafağın söktüğü bu saatte cadde bomboştu bir an bile duramadı bir küfür savurdu ve koştu uzakta kulübenin sokağını seçtiğinde ayakları onu oraya sürüklerken gözleri merdivendeydi paslı anahtar ellerinde peşinde havhav sesleri basamakları inecekti ve kurtulacaktı kulübeye girdiğinde ama bu içini rahatlatmadı hiç eşiğe birkaç adım kaldı biliyordu kulübe boştu kimse yoktu binaların arasında durmalıydı durmalıydı ama durmadı inmeliydi inmeliydi ama inmedi merdivenleri dişlerini sıkarak koştu boşluk binalar merdivenler caddeler sokaklar kaldırımlar geride kaldı parkın kapısına vardı son bir kez daha dişlerini sıktı bankı geçip bir anda ince patikayı aştı ve ağaca ulaştığında daha fazla nefes alamadı yakalanacaktı birazdan biliyordu kendini ağacın dibinde bıraktığında gözlerine bir perde indi tam bir karanlıktı bu zifir gibi işte o anda köpeğin havlamaları kesilmişti ancak.

Gözlerini açtı. Gün doğmuştu çoktan. Hafif bir rüzgâr yüzüne değdi. Tatlı bir melodi yayıldı etrafa. Ağacın gölgesi serindi. Sakindi aynı zamanda. İnsanlar gelip geçiyordu uzaktan. Sağ kolunda bir ağırlık hissetti. Bedenine tuhaf bir sıcaklık akıyordu. Elinde ince bir sızı ve ıslaklık. Boşta kalan eliyle gözlerini ovuşturdu. Birden kocaman açılıverdi gözleri. Sağ elinde derin diş izleri vardı. Kanlar sızıyordu süzülerek. İri bir köpek yanına uzanmış, tomurcuklanan kanları yalıyordu. Öylece bekledi. Köpeğin boynunu okşadı ara ara. Geçen zamanı düşünmedi hiç.

Neden sonra yerinden doğruldu. Küçük adımlarla ince patikada yürümeye başladı. Arkasına baktı. Göz göze geldikleri anda köpek attığı iki hızlı adımla yanaştı ona. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Parkın kapısından çıkarken yan yana yürüyorlardı.

Turgay Yıldırım