“Orhan Alaska’dan iki gün önce döndü. Ondan bana Boatwright Bourbon getirmesini istemiştim. O da komiklik olsun diye Bourbon’un yanında, küçük bir termosa da buzullardan bir avuç buz koyup getirmiş. Dün gece birlikte birlikte içtim Bourbon’u. Termosu açmak biraz zor oldu ama buzları da kullandık. O zaman her şey normaldi ama sabah uyandığımda…
“Baksana şuraya.”
Saat öğleden önce 11’di. Fırat’ın ısrarları üzerine çocukluk arkadaşı olan Kaan işinden izin alıp gelmişti. Fırat’ın göstermek istediği şey evin kapısından girildiği gibi görülebiliyordu. Mutfak tezgâhı üstündeki bütün eşyalarla birlikte ağartılarak verniklenmiş gibi parlıyordu. Bu ilginç manzaranın ortasında ise kırılmış bir bardak vardı.
Kaan ne olduğunu anlamak için çevresine biraz daha bakındı. Mutfak tezgâhı dışında her şey normal gibiydi. Parmağıyla tezgâhı işaret ederek,
“Telefonda bahsedemeyeceğini söylediğin şey bu mu?” diye sordu.
“Evet, ne olduğunu anlayabildin mi?”
“Tezgâha kaplama mı yaptırdın?”
“O kaplama değil, tezgâh buz tuttu.”
“Nasıl?”
Kaan tezgâha doğru yaklaştı. İlerledikçe havanın serinlemeye başladığını hissetti. Yakınına geldiği zaman tezgâhı eliyle yokladı. Sert ve soğuktu. Tezgâhın üstündeki önceki günden kalmış tabaklardan birini hareket ettirmeye çalıştı ama elde ettiği tek sonuç elinin yapışması oldu.
“Bekle,” dedi Fırat. “Sıcak su hazırlamıştım.”
Fırat sıcak suyu tabağa doğru dökerek üzerindeki buzu yumuşattı ve,
“O kadar soğuk ki yapışırsan derini koparıyor,” diye ekledi. Fırat’ın parmağındaki sargı bu deneyiminin kanıtı niteliğindeydi.
Kaan bir daha, “Nasıl?” diye sordu, “Nasıl oldu bu?”
Fırat, “Bilmiyorum!” diye karşılık verdi. O esnada havaya savurduğu elleriyle birlikte çaresizliğine teslim oluyormuş gibi göründü.
“Tek bir ihtimal var aklımda ama o da akıl işi değil. Bilemiyorum, anlam da veremiyorum şu anda.”
“Ne düşünüyorsun ki?”
Fırat tezgâhın ortasındaki kırık bardağı göstererek,
“Dün Bourbon içerken Orhan’ın Alaska’dan getirdiği buzları kullanmıştık dedim ya, sabah uyandığımda benim bardağımdaki buz hâlâ duruyordu ve tezgahta sanki o bardağı merkez alarak donmuştu. Kendimi zorlayınca gece birkaç sefer Orhan’a buz takviyesi yapmak için dolaba gittiğimi hatırlayabildim ama kendi bardağımdaki buzu yenilediğimi hatırlayamıyorum.
Düşündüğüm şeyin mantıksız olduğunu biliyorum ama bir gecede tezgâhın buz tutması da gayet mantıksız olduğu için düşüncemi ciddiye almaya karar verdim ve su ısıtmaya başladım. Su ısınınca hemen buz tutmuş bardağa bocaladım. Sonuç ise bu işte. Sıcak su değer değmez bardak kırıldı, hatta patladı demek daha doğru olur. Bunun olacağını beklemem gerekirdi ama zihnim aynı anda hem mantıklı hem de mantıksız çalışamıyormuş.”
Kaan’ın gözü, Fırat’ın elindeki sargıya bir kez daha takıldı. Bu sargının altında kalkmış bir deriden daha fazlasının olması ihtimali yüksekti.
“Elin iyi mi? Seni bir hastaneye götürmemi ister misin?”
“Hayır, ben iyiyim. Ufak cam parçalarını çıkarmakta biraz zorlandım ama şu an bir sorun yok.”
“Geçmiş olsun,” dedi Kaan içtenlikle ve teselli etmek için,
“En azından buzdan kurtulmuşsun,” dedi kırık bardağı göstererek. “Ama tezgâhın neden buz tuttuğunu anlamak için ne yapa…”
“Kurtulmadım,” diyerek Kaan’ın sözünü kesti Fırat.
“Kurtulmadın mı?”
“Sıcak suyu dökünce bardak patladı ama buza bir şey olmadı. Sadece onu bardaktan daha rahat ayırabilmemi sağladı.”
“Buz şimdi nerede o zaman?”
Fırat odanın diğer ucundaki kalorifer peteğini işaret ederek,
“Şu kabın içinde. Sıcak sudan etkilenmeyince onu bir kaba koyup üzerine kaynar su döktüm ve oraya koydum.”
“Kalorifer çalışıyor mu?”
“Evet. Hatta koyalı yarım saati geçmiştir. Bakalım mı?”
Fırat, odanın öbür ucunda kaloriferin üzerinde bulunan pembe emaye kaba doğru hızlı adımlarla yürüdü. Kaan da fark etmeden onunla birlikte gitmişti.
Kaba ellemesiyle birlikte Fırat’ın yüzünde bir hoşnutsuzluk ifadesi belirdi.
“Soğuk.”
“Hadi oradan,” dedi Kaan ve Fırat’ı kenara iterek kaba doğru uzandı. O esnada Fırat’ın gülmesini ve kendisini kandırdığını, şaka yaptığını söylemesini bekledi ama öyle bir şey olmadı.
Kalorifer sıcaktı ama kap soğuktu. Emayenin kapağını açmaya çalıştı ama açılmadı.
Bu sefer Fırat onu kenara iterek kabı aldı ve, “Hâlâ sıcak suyumuz var, gel,” dedi.
Tezgâha gittiler ve kabın üzerine sıcak su döküp kapağı açtılar. Karşılarındaki manzara hayret vericiydi.
Kabın içindeki bütün su donmuştu.
Kaan şaşkın bir şekilde,
“Fırat, bu bir şaka mı?” diye sordu.
Şaşkınlıktan afallamış halde bir kap buza bakmakta olan Fırat, güçlükle başını iki yana sallayabildi ki birkaç dakika sonra ancak kendine gelebilmişti.
“Bir şey daha deneyeceğim,” dedi Kaan’a dönmeden ve önünde duran içi buz dolu emaye kabı alarak ocağın üstüne yerleştirerek altını sonuna kadar açtı.
İkisi de susmuş, kabın ısınmasını bekliyorlardı. Bir süre sonra kabın içindeki buz erimeye başlayınca ikisi de büyük bir rahatlama hissetti.
“Olması gereken bu işte!” dedi Fırat sevinçle. “Bir an için ‘hâlâ uyuyor muyum’ diye düşündüm. Buzun erimemesi gibi bir şey söz konusu olamaz sonuçta. Sadece dünya değil, bütün evren termodinamik yasalarına göre işlerken benim mutfağımda böyle bir ‘şey’in olması mümkün değil zaten.
“Asıl sorunu çözmüş olsak da yine de anlam vermek kolay değil. Bu bir kap su nasıl dondu, hem de kaloriferin üstündeyken ya da tezgâh, tezgâh nasıl donabildi?”
Dönüp tezgâha baktı. Buzun büyük bir kısmı erimişti. Tezgahta ve yerde öbek öbek su havuzcukları vardı.
“Belki de Alaska’da böyledir. Dünyanın en soğuk bölgesinde oluşmuş olan bu buzun bizim sıradan buzlarımızla aynı olduğunu düşünmek yanlıştır belki de. Kutuplarda atmosfer bayağı ince. Belki de oradaki buzlar havanın ve suyun sahip olduğu kimyasal yapılar sayesinde uzun süre soğuk kalabiliyordur. Evet, bu mantıklı olabilir, değil mi?”
Kaan cevap vermek yerine çözülmeye başlayan mutfak tezgâhının üzerinde aldığı bir kaşıkla kabı karıştırıyordu.
“Kaan?” diye seslendi Fırat.
“Fırat!” diye karşılık verdi Kaan ve devam etti:
“Buz eridi ama… kısmen.”
Fırat, ocağa yaklaşıp kabın içine baktı. Artık kabın içindeki su kaynamaya ve kabarmaya başlamıştı. Görünürde her şey normaldi. Kaan elindekini ona uzattı. Fırat kaşığı aldı ve Kaan’ın az önce yapmakta olduğu gibi kabın içindeki kaynayan suyu karıştırmaya başladı ki bir engelle karşılaştı.
Aniden ocağın altını söndürüp kabı tutmaya kalkıştı. Sıcaktan eli yanınca küfretti ve tezgâhın diğer ucunda asılı duran fırın eldivenlerini alarak geri geldi. Kabı tuttuğu gibi lavaboya gitti ve kaynar suyu boşalttı. Fokurdama ve buharlaşma seslerinin arasından uzun bir patırtı sesi de duyuldu. Fırat oluşan buharı eliyle dağıtmaya çalıştı. Giderek incelen buharın arkasında lavabonun içinde onları beklemekte olan buz parçası yavaşça belirmeye başlamıştı.
“Bu bardağa koyduğum buz!” diye bağırdı Fırat.
Öyle olmalı diye düşündü Kaan da. Bulundukları dört duvar arasında yaşanan bütün fenomenlerin, biri hariç, hepsinin gizemi çözülmüş oluyordu böylece. Ama asıl çözülmesi gereken şey erimeyen buzdu zaten.
Bir süre sonra “Bu iş bizi aşar,” diyebildi Fırat. “Birilerinden, bir yerlerden destek almamız lazım.”
“Haklısın ama iyi düşünmemiz lazım.” diye karşılık verdi Kaan. “Bu sadece baş belası bir şey değil. Aynı zamanda sınırlarını bilmediğimiz bir soğutma kaynağı. Bunu ifşa ettiğin anda hayatın değişebilir. Ünlü ya da soytarı olabilirsin veya da zengin ya da enayi. Ne istiyorsan onu yap ama iyice düşündüğüne emin ol.”
“İyice düşünmek mi?” diye sorarken Fırat’ın sesi yükselmişti. “Bu buzla aynı çatı altında bir gece daha geçirmeye hiç niyetim yok. Sabaha beni kriyojenik uykuya dalmış bulursanız istemediğim kadar ünlü olurum zaten.”
Kaan, Fırat’ın doğru bir noktaya değindiğini düşündü. Sadece kendinden çok daha sıcak bir ortamda çevresini dondurmadan duran bu buzu evde saklamaları mümkün değildi.
“Bilgisayarın açık mı?”
Fırat, yüzündeki ekşi ifadeye rağmen başını sallayarak onayladı.
“O zaman en azından önce internete bir bakalım. Belki de senin dediğin gibi olağan bir şeydir bu. Gel, hararetlenerek bu konuyu çözemeyiz.”
Kaan, Fırat’ın kendisini terslemeye devam etmesini beklerken sakinleştiğini görünce şaşırdı.
“Haklısın, en kötü atar kurtulurum ondan. Kusura bakma, sinirlerim bozuldu sadece. Saçma sapan bir sabah oluyor.”
Kaan bilgisayarın başına geçti. “Alaska” ve “erimeyen buz” anahtar kelimelerini kullanarak araştırmaya başladı. Ancak on dakika sonra sadece Fırat’ın değil, bu sefer Kaan’ın da sinirleri bozulmuştu.
Yaptıkları araştırma sonucunda erimeyen buza dair bir bilgi bulamamış olmalarına karşın, son birkaç gün içerisinde Alaska’nın ünlü Mendenhall Buzulu’nun erimeye başladığını okumuşlardı.
“Tesadüf?”
“Tesadüf mü?”
“Küresel ısınma diye bir şey var sonuçta.”
“Bir de biz varız belki de.”
“Biz değil, Orhan. Orhan getirdi buzu buraya.”
Kaan gözlerini devirerek Fırat’a baktı. Fırat başını ellerinin arasına alarak,
“Tamam, Orhan’ın bir suçu yok ama bizim de yok.”
“Kesinlikle, ama…”
“Ama?”
“Eğer Alaska’daki buzun erimesiyle bu elimizdeki buzun bir ilişkisi varsa ve bu konuda bir şey yapmazsak, o zaman suçlu olmaz mıyız?.”
“Yuh, artık. Bundan nasıl biz suçlu olalım? Doğru olup olmadığını bilmediğimiz bir şey için buradan kalkıp Alaska’ya mı gidelim yani? Bunu yaparsak bize ne derler biliyor musun?”
“Deli?”
“Deli! Evet, dediklerini aklın alıyor mu senin? Bu işin suçlusu nasıl biz olalım?”
Kaan, Fırat’a hak veriyordu. Ortada bir suç yoktu. Koskoca buzulun ayakta kalmasını sağlayan erimeyen buzun var olması gibi, doğanın bir parçası olan insan tarafından yerinin değiştirilmesi de doğal bir şeydi. Tabii, belki de doğaya başkaldıran teknolojik gelişmeler olmasaydı erimeyen buz dünya etrafında bu kadar hızlı yer değiştirmiş olmayacak ve kendi habitatından çıkmadan bir daha kendi doğasının bir parçası olabilecekti. Ama artık yapacak bir şey yoktu. Artık doğa yeni olandı ve geçirdiği sinir kriziyle birlikte önce erimeyen buzu parçalamaya çalışan, başaramayınca da onu klozete atıp üzerine sifonu çeken bir insan tarafından şekillendirilmişti.
Altıncı buzul çağı, şafakta görülmüştü.
- Erimeyen Buz - 15 Ocak 2025
- Yapay Zekâ Tarafından Üretilmiştir - 1 Eylül 2024
- Lokman Hekim’in Son Dileği - 1 Ekim 2020
- Çipler ve Hisler - 1 Ağustos 2020
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.