Öykü

Gök Kam

Abuşka çırağıyla birlikte uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Her yıl belli bir vakitte ruhlar göğe dururdu. Bunun için Abuşka aylar öncesinden Kuzeyin kuzeyine varmak için yola koyulmuştu. Çırağı gariban Satılmış yolculuğun başında onunla değildi. Abuşka Güneyin kuzeyinde ona eskilerden tanıdık gelen bir köyden geçiyordu. Yıllar önce küçük oğluna albasan, biçare bir kadın ondan medet ummuştu. Kara ruhları defetmek için oğlunu Gök Kam’a satmıştı. Abuşka değilde kötü ruhlu bir kam olsaydı bu, oğlanı ömrü boyunca köle ederdi kendine. Ama Abuşka onu anasıyla bırakmış ve elinden geldiğince yardım etmişti. Ama yıllar sonra şans eseri o köyden geçerken Satılmış peşine takılmıştı. Kam olma hayaliyle büyümüştü çocuk ve Abuşka’nın gelip onu almasını umarak. Abuşka çocuğun yoğun ısrarlarına dayanamamış kendine çırak etmişti. Sonra anlamıştı ki bu çocuk boş değildi. Bayağı yetenekliydi. Yolculuk boyunca ona epey bir yardım etmişti. Şimdi yolları azalmıştı, neredeyse varmışlardı Kuzey Işıklarına.

– Abuşka, izin ver ben de uçayım göğün bağrına.

– O kadar kolay değil oğul gök bir deryadır, oraya uçmak ayrı bir zordur yükselmek ayrı.

Abuşka bir gök kamıydı. Onun işi gökleydi. Göğün yedinci katına ulaşmak için yaşıyordu.

Yılın bir günü Kuzeyde ışıklar olurdu. Bu ışıklar ataların, kadim ruhların gök kubbeye indiği günü gösteriyordu. Abuşka Kuzeye varıp bu ruhlardan birkaç sır elde etmeyi planlıyordu. Ama oraya ulaşmak kolay değildi. Işığın altı sonsuz yaratık ve oburla doluydu. Onları alt edip ruhlara ulaşmak çok zordu. Satılmış’ın istediği delilikti. Göğe uçabilse bile oburlardan kaçamazdı.

Işıkların altındaki ormana vardıklarında yüzlerce kam ve kam çırağının orada hazır beklemekte olduğunu gördüler. Abuşka mavi defini çıkarttı. Satılmış göğe uçma hayaliyle bir yandan kam çıraklarını izliyordu. Ustasına birazdan başlayacağı dans ritueli için yardımcı oldu. Ama içinden ustasınının hemen ardından nasıl uçacağını düşlüyordu.

Abuşka üzerinde bir sürü hayvan ve yaratık figürünün bulunduğu yeşil bir giysi giymişti. Başında koç boynuzundan bir başlık vardı. Coşku suyundan içip dans ritüeline başladı. O tüm bunları yaparken ormandaki tüm kamlarda aynını yapıyordu. Biraz sonra tüm kamlar ve bazı kam çırakları delice bir dansa başlamıştı. Hopluyor, zıplıyor, nara atıyorlardı.

* * *

Abuşka uçuyordu. Beden denen hapishaneden kurtulmuştu. Ruhlar göğün ikinci katında başlıyordu. Abuşka beşinci katı henüz geçememişti. Yaşamının son gününde de olsa yedinci kata ulaşacaktı.

Etrafı oburlarla çevriliydi şimdi. Binlerce yaratık, zamansız ve mekansız, güzellik ve iğrençliğin harman olmasıyla oluşmuş. Oburlar gökte yalın uçamazdı. Ellerine geçirdikleri her türlü cismi kendilerine dümen etmişti. Abuşka gökte süzülürken Satılmış yerde dansa başlamıştı. Hopladı, zıpladı ve nara attı o da. Sonra uçtu birden Satılmış’ta.

Şimdi tüm gök altındaydı. Hiç olmadığı kadar özgürdü. Küçük bir çocukken, köyünde gökyüzüne bakıp hayal ederdi. Aya uçtuğunu, yıldızlarda zıpladığını. Annesi ona doğum hikayesini ve satıldığı gök kamını anlatmıştı. Satılmış artık uyuyor kalkıyor, uçuyordu göklerde. Köyde herkes savaş oyunları oynarken o kam oyunu oynuyordu. Köylü ona Kamoğlan adını takmıştı. Şimdi vakit gelmişti. Abuşka bilmiyordu ama Satılmış köyüne gelen seyyar bilginlerden Kam Uçuşu hakkında çok şey öğrenmişti. Şimdi KAM olma zamanıydı.

devam edecek…

Gök Kam” için 2 Yorum Var

hilal için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *