Öykü

Haven

BÖLÜM 1 – Günlük

Korkuların bizi yönetmesine izin veriyoruz. Başkaları ne der korkusu yüzünden onlarca kısıtlamaya girenler, reddedilme korkusundan dolayı mutluluğu es geçenler ve bilinmeyene olan korkular. Ama aralarındaki en büyük korku, geçmişinize saplanmış olanlardır.

Bir olayın aynı şekilde gerçekleşmesi neredeyse imkânsızdır. Ama yine de aynı şeyler başımıza gelecekmiş gibi, geçmişimizdeki olayları tekrarlamaktan korkarız. Tecrübe denilen şey, kısıtlamalar ile hayatımızı ele geçirir. Sonra bunlar gittikçe çoğalır. Asosyallik başlar. Yalnızlık, sıkıntıların en büyük düşmanıdır aynı zamanda. İnsan yalnız kaldıkça paylaşamaz acılarını ve dertlerini kusmaya başlar kendi zihninde oluşturduğu karakterlere.

Depresyon, hüzün, keder… Bütün nefretler sizde birikir. Üstelik sadece bir korku yüzünden. Korkularımızla yüzleşmekten korkmamız yüzünden…”

BÖLÜM 2 – Haven

“Hoş geldiniz Didem Hanım. Korhan Bey az sonra sizinle görüşecek. İsterseniz salonda bekleyebilirsiniz.”

Gözlerim yorgun düşmüşçesine kısılmıştı ve zoraki bir gülümsemeyle siyah smokinli adama hafifçe kafamı sallayarak onay verdim. Kafamın içinde inleyen binlerce gürültüyü duymazdan gelerek salona geçtim.

Boydan boya kırmızı halıyla döşenmiş geniş salon asilzadeler için yapılmış bir dinlenme alanı gibiydi. Gelenleri yutmak için bekleyen alevden nefesli, beyaz mermer taşlarıyla süslenmiş şömine dikkat çekiyordu. Şöminenin önüne karşılıklı koyulmuş iki adet kırmızı, uzun boylu koltuk ve hemen ortalarında yuvarlak çay sehpası vardı. Yorgun bacaklarım oturmam için ısrar etse de, korkularım buna mani oluyordu.

Duvarda yan yana asılmış av ganimetlerine bir süre baktım. İki geyik kafasının hemen ortasında, üç yıl önce bana saldırdığına yemin edebileceğim bir ayının kafası bulunuyordu.

Elimdeki siyah poşeti yakınında durduğum kırmızı koltuğun kenarına bıraktım. Sonra etrafta göz gezdirmeye devam ettim. Şöminenin karşı duvarında, gittikçe yukarıya tırmanan sıralı beş resim dikkatimi çekti. Hepsi mutsuzluğu simgeleyen siyah çerçevelere hapsolmuştu. Şehrin en önemli kişilerinden biri olan Korhan Beyin, eşi ile çıktığı seyahatlerde çekindiği resimlerdi bunlar. Büyük mutlulukların peşinden büyük acıların geleceğini çok kısa sürede öğrenmiştim. Bu resimlere o yüzden çok güzel anlamlar yükleyememiştim.

Odada sürekli gözlerimi kaçırdığım en büyük cisimden olabildiğince uzak duruyordum. Rüzgârla boğuşan kar tanelerinin rahatça seçilebildiği büyük pencerenin hemen köşesindeydi. Odaya bakacak şekilde konulmuş gardırop, hayatımın en büyük korkusunu barındırıyordu.

Bir süre sonra Korhan Bey salonda belirdi. Beni resimlere bakarken görünce bir an duraksadı. Asılan suratından tedirginlik ve öfke aynı anda okunabiliyordu. Kafasını, aklından geçen düşünceleri savururcasına iki yana sallayarak yanıma geldi ve en samimi gülüşünü takındı.

“Hoş geldiniz Didem Hanım. Sizi bekliyordum. Buyurun, oturun lütfen.”

Gözlerini bana dikmiş şöminenin yakınına gitmek istemesem de bu korkumu, diğer her korkum gibi gizledim. Poşetimi kenarına koyduğum koltuğa yerleştiğimde, Korhan Bey ile karşılıktı kalmıştık. Saçlarını sağ tarafa yatırmıştı. Akşam uykusu için fazla parlatıcı sürmüş gibiydi saçlarına. Eskiden magazin haberlerinde çapkınlığıyla gündeme gelen, yakışıklı, yeşil gözlü biri için gayet normal olmalıydı bu denli bakımlı olmak.

Bir süre beni dikkatlice süzdü. Aklından neler geçtiğini tahmin edebiliyordum. Birçok müşterim gibi bana güvenip güvenemeyeceğini ölçüyordu. Daha fazla sessiz kalamadan aklındaki soruları yöneltmeye başladı.

“Daha önce hiç Haven’e girmedim. Acılı bir işlem olduğu söyleniyor, doğru mu?”

Sadece çığlıklar atmak için kullanmayı istediğim ağzımı, her zamanki gibi kendimi kontrol ederek, son derece sakin ve profesyonelce Korhan’a cevap vermek için açtım.

“Hayır Korhan Bey. İşlemin başlangıcında zaten bilinciniz yerinde olmayacak. Siz sadece aktarılacak anının tarihini, hatta mümkünse saat aralıklarını vermeniz yeterli. Gerisini bana bırakın.”

Hafıza Verileri Nakledici. Namı diğer Haven. Bu kelimenin İngilizcede sığınak anlamına gelmesi özellikle mi seçilmişti bilmiyorum. Ama benim durumumu fazlasıyla açıklıyordu.

İnsan beyninin neredeyse bütün sırları ortaya çıkarıldı. Hafızanın nasıl işlediği ve anıların nöronlarda nasıl saklandığı keşfedildiğinden bu yana yirmi yıl geçti. Bilim insanları Hafıza Verileri dedikleri, anıları kodlayan protein zincirlerini silemiyorlardı. Ancak Haven adındaki cihazla bu veriler başka beyinlere aktarılabiliyordu.

Benim gibi Veri Saklayıcılar da para karşılığında insanların unutmak istediği bu anıları alıyordu. Artık onlar bizim bir parçamız oluyordu. Ve çoğu zaman kâbuslarımıza dönüşüyordu.

Her güler yüzlü insanın ardında büyük sorunlar barındırdığını bu işe girdikten sonra anlamıştım. İnsanlar tükenmemek için gülümsüyordu. Haven çıktığından beri ise sadece somurtanlar kalmıştı dünyada. Tüm dertlerinden arındığı için gülmeye ihtiyaç duymayanlar ve benim gibi, diğer insanların sıkıntılarını taşıdığı için gülümsemeyi unutanlar.

Korhan Bey aklını kurcalayan tüm soruları sormakta tereddüt ederken, onun gibi yüzlercesinin bana aktardığı anılar beynimi kemiriyordu. Bana aktarmayı düşündüğü anısından bahsetmek istemiyordu. Doğru bir karar verip vermediğini sorguladığı yüzünden anlaşılıyordu.

“Bakın hanımefendi. 3 gün sonra yurtdışı gezim var. Bildiğiniz üzere hafıza taramasından geçmem gerekiyor. Ve ben…”

“Koran Bey… Bu işlemi yapacak uzman yerler varken sizin gibi varlıklı birinin bana müracaat etmesinin altında, geçmişinize dair bir suç olabileceğini tahmin edebiliyorum. Siz benim ilk müşterim değilsiniz. Anılarınızı aldıktan sonra zaten olayları öğreneceğim. Ancak, sizden alacağım anının içeriğini öğrenmem gerekiyor. Aksi halde ona hazırlıklı olamam. Anlatın bana. Hangi anınızdan kurtulmak istiyorsunuz?”

Müşterilerin geçmişleri benim geçmişim oluyordu. Onların hatalarını ben yaşıyordum. Onların acılarını ben çekiyordum. Eğer kaldıramayacağımı düşündüğüm bir anı varsa o işi almamaya kararlıydım. Fakat bu güne kadar böyle bir durum gerçekleşmemişti.

“Pekala…” Korhan’ın tekrar konuşabilmesi için yutkunması gerekmişti. Kaçırdığı gözleri şömine ateşiyle parlıyordu. Duvara vuran gölgesi, kötü bir haberin geleceğini işaret eder gibi titriyordu. “Dört gün önce eşimi öldürdüm…”

Bu cümlenin ardından, bakışlarım ifadesiz olsa da, içimde müthiş bir korku ve heyecan belirmişti. Daha önce ölüm tehlikesi atlatmış müşterilerim olmuştu. Ama birini öldürme deneyimini almak büyük sorumluluk gerektirirdi. Öldüren kişinin o anda hissettiği tüm duyguları içinizde barındırmanız gerekiyordu. Öldürmekten zevk alınan bir anı, bana da aynı hazzı yaşatabilirdi. Hatta beni bir katile dönüştürebilirdi.

“Anlıyorum. Bir cinayet anısını saklamanın bedelinin fazlasıyla büyük olacağını biliyorsunuzdur sanırım Korhan Bey.”

“Evet… Tahmin edebiliyorum.”

Bir katilin anılarını almak, onu aklamak demekti. Herhangi bir şekilde zihin taramasına girersem bu anıdan dolayı yıllarca hapis yatabilirdim. Gerçi, sakladığım birçok anı zaten beni suçlu kılıyordu.

İlk başlarda zararsız bir uygulama olarak yapılan Haven işlemi, zamanla birçok alanda kullanılmaya başlandı. Suçlular mahkemeler yerine zihin taramasından geçiyordu. Ne kadar inkâr etseler bile, yaptıkları suçları zihinlerinden atamıyorlardı.

Özgeçmiş yazıları, vize işlemleri, psikolojik yardımlar… Artık çoğunda Haven kullanılıyordu. Tabi benim gibi bu işi yasal çizgisinin dışında yapanlar da vardı. Bizler ise aktarılmasına destek verilmeyen anıları saklamakta veya nakli pahalı olduğu için zorlanan insanlara yardım etmekte devreye giriyorduk. Fakat Korhan’ın anısı benim emekli ikramiyem olabilirdi.

Korhan aklındaki soruları sormaya devam ediyordu.

“Peki ya şimdi? Bu günün anısı bende duracak. Bunun nedenini kendimce sorgulamayacak mıyım? Ya da bu anlamsız ve geçmişten kopuk şekilde kalacak olan anılar daha sonra taramada ortaya çıkmayacak mı?”

“Anılar birbirine bağlantılı kodlanırlar. Hatırlatıcı anılar asıl anıya bağlanırlar. Mesela limon kelimesi birisine kuş yuvasını hatırlatıyorsa, bu, limonla o anısı arasında yaşadığı bir etkileşimdendir. Özetle aktarma işlemi sırasında asıl anıya bağlı tüm anıları da nakledeceğiz. Siz ise uyandığınızda bir bebek kadar masum olacaksınız.”

“Peki ya karımın yokluğu?”

“Onun için bir şey yapamam Korhan Bey. Anıları silemem. Sadece yer değiştirebilirim. Muhtemelen bir anda kaybolduğunu, sizi terk ettiğini düşüneceksiniz. Asıl tavsiyem, yanınızda çalışanları da bu konuda uyarmanız veya onları da Haven’e sokmanız.”

“Onların hiçbir şeyden haberi yok.”

Korhan yaptığı suçun büyüklüğünü biliyordu. Bu işe girmeden önce her şeyi profesyonelce düşündüğü ortadaydı. Ücreti kendisinin veya herhangi bir çalışanının bana elden vermemesi bunun bir örneğiydi. Muhtemelen tüm çalışanlarını bugün gördüklerini unutmaları hakkında da uyarmıştı.

“Aldıklarının yerine ne koyacaksın?” diye sordu büyük bir merakla. “Daha doğrusu bu işlemi yapmak için nakletmek şart mı? Bendekilerin yerine boş anılar yerleştiremez misin?”

“Her kodlayıcı protein birbirinden farklıdır. Eğer size yanlış veya tamamen aynı şekilde işlenmiş bir protein zinciri kodlarsak, ciddi zihinsel rahatsızlıklara neden olabilir. Alzheimer olabilirsiniz, hatta bir şizofrene dönüşebilirsiniz. Bu yüzden benim boş kodlayıcı zincirlerim sizinkilere kopyalanacak. Sizin kodlanmış anılarınız ise bana aktarılacak. Böylece ikimiz de sağlıklı bir nakletme işleminden geçmiş olacağız.”

“Sadece sizdekileri bana kodlayıp, bendekileri tamamen neden silmiyorsunuz?”

Daha önce onlarca kez sorulmuş bu tip soruları hiç düşünmeden cevaplıyordum artık. Haven’i aldığım kişinin, onun hakkındaki bilgilerini de kendime nakletmem sayesinde neredeyse bir Haven uzmanına dönüşmüştüm. Korhan’ın sorusunu hiç tereddüt etmeden yanıtladım.

“Elbette mümkün ancak bunu sağlayan bir Haven özellikle üretilmedi. Aynı boş zinciri size ve bir başkasına kodlayabilirim. Ve siz başkasına kodladığım boş zinciri tekrar alabilirsiniz. Ve daha önce dediğim gibi, aynı kodlanmış iki zincir sizi delirtebilir. Haven’i yapanlar bunun önüne geçmek için çift taraflı bir aktarma yoluna başvurmuş. Anlayacağınız benim yapabileceğim bir şey yok.”

Korhan, gözlerini kısıp hafifçe sırıtarak bana baktı. Aklından neler geçtiğini bilmiyordum. Şimdilik.

“Benim anılarımı aldıktan sonra kendi karımı öldürmemin tüm delilleri sizde olacak. Daha önce de böyle işler almış olmalısınız. Bu şekilde tanık sayılıyorsunuz. Katillerin, sizi, nakletme işleminden hemen sonra öldürmesinden korkmuyor musunuz?”

Aynı sinsilikle ben de Korhan’a gülümsedim. Ardından yine ifadesiz yüzümü takınmıştım.

“Korkularla dolu o kadar çok anım var ki, birinin beni öldürmesi bunların yanında hiç kalır. Merak etmeyin Korhan Bey. Her gittiğim müşterimden önce bilgisayarımda şifrelenmiş otomatik mesaj ayarlarım. Eğer müşterimden sonra eve sağ salim dönmezsem, mesaj tüm güvenlik teşkilatlarına gönderilir. Sizin içiniz bu konuda rahat olsun.”

Korhan sözlerimin ardından bir süre sessiz kaldı. Sonra kendine olan güvenini gösterircesine gerindi ve dik durdu. Merakını gideren tüm sorulara yanıt bulmuş gibiydi.

“Pekala Didem Hanım. Hemen işleme başlayalım en iyisi. İşlemin ardından hizmetlim ücretinizi dış kapının önüne koyacak. Kimseyle konuşmadan paranızı alın ve buradan uzaklaşın.”

Koltuğun kenarına bıraktığım poşeti kucağıma aldım. İçindeki Haven cihazlarını çıkardığımda Korhan’ın gözleri merakını gizleyemiyordu. Öne doğru eğilerek ne yaptığımı incelemeye koyuldu.

“Silinecek olan anının yaşandığı gün, hatırlamanız için önemli olan herhangi bir bilgi var ise onu not düşün. Çünkü o gün ile ilgili tüm bildiklerinizi unutacaksınız. Ayrıca bu günü de tamamen aktaracağım. Benim burada olduğumu hatırlamayacaksınız. Bu iki günle ilgili bağlantı kurmuş diğer tüm nöronlar da bendeki boş belleklerce kodlanacaklar.”

Koran bir sorun olmadığını gösterircesine kafasını hafifçe salladı. Ardından tarihleri dijital ekranına dikkatlice girdiğim Haven cihazını ona uzattım.

“Gördüğünüz gibi, üstü olmayan metal bir şapka gibi. Sadece kafanıza yerleştirin ve geriye yaslanın. İsterseniz bu işlemi yatağınızda yapabiliriz. Çünkü işlem sonunda uyuyor olacaksınız.”

“Arada koltuğumda uyuduğum olur. O yüzden önemi yok.”

“Pekala… Şimdi gözlerinizi kapatın ve gevşemeye çalışın. Zihninizi mümkün olduğunca boş tutun.”

Korhan denilenleri yaparken ben de kendi cihazımı kafama geçirdim. Korhan’ın nöron taramasının bitmesinden hemen sonra ise kendi cihazımı da etkinleştirip transfer işlemine başladım.

Tüm anıların beynime akmasına izin veriyordum. Kafamdaki karıncalanma ilk zamanlar hoşuma gidiyordu ama artık acı veriyorlardı. Beynin kapasitesi yeterince büyüktü. Ancak son zamanlarda her müşterimden aldığım anılar için kendinden yer açarcasına ağrılar saplanıyordu beynime.

BÖLÜM 3 – Nakil

Yaşadığı her saniyesi tek tek hafızama kazınıyordu. Bu süreçte genelde kendimi müşterimle karıştırdığım olurdu. İlk zamanlar anının gerçek sahibini ayırt etsem de sonraları onları da unuturdum. Benim anılarım olacak cinayeti de tüm ayrıntılarıyla yaşıyor gibiydim.

Korhan’ın yerinde olduğum anıyı çok net görebiliyordum artık. Güne güzel başlamıştım. Uyandığımda karım yanımda yatıyordu. Eşimin yüzüne soğuk bir ifadeyle baktım. Geçmişte nasıl biri olduğumu bilmesem de, eşimin tüm hayatımı mahvetmiş olmasından dolayı nefret doluydum. Bütün kadınlar benimle olmak için yarışırlardı. Şimdi ise bir mahkum gibiydim.

Öğlen olduğunda, şu anda oturduğum koltukta oturuyordum. Ama ben şu anda hangi koltukta oturuyordum ondan bile emin değildim. Korhan’ın bu günkü anılarındaki oturduğu koltukta mı, yoksa benim oturduğum koltukta mı? Ne fark ederdi ki! Zaten iki anı da benimdi ve ben her iki koltukta da oturuyor olmalıydım.

Eşim odaya girdiğinde birkaç aydır takındığı sinir bozucu tebessümü yüzüne yerleştirmişti. Benden beklediklerini alamamış, ya da gözünde fazla büyütmüş olduğunu fark etmiş bir kadının tebessümüydü onunkiler. Tam karşıma oturdu. Bir süre sonra okuduğum gazeteye eliyle vurarak tam ortasından yırtılmasına neden oldu.

Bırak şu gazeteyi artık!”

Nasıl bu duruma geldiğimizi bilmiyordum. Ama ondan nefret ediyordum. Benim için zamanında yanıp tutuşan birinin sonradan bu hale gelmesi ise beni daha çok çileden çıkarıyordu.

Neden uğraşacak başka bir şey bulmuyorsun?” dedim ona sakince.

Senin gibi başkalarıyla mı fingirdememi istiyorsun?” diyerek karşılık verdi alaycı bir tavırla. Hafifçe sırıtarak gözlerine diktim nefret dolu bakışlarımı.

Şoförle ve aşçıyla yaptıkların yetmedi mi?”

Eşim hiddetle ayağa kalkıp tokadını savurduğu an onun bu hareketini önceden görmüştüm. Yerimden sırçayıp bileğinden tuttum. Ardından bağırmasını engellemek için diğer elimle ağzını kapattım. Geriye doğru biraz ittiğimde tekrar koltuğuna oturmuştu. Ben ise üstüne çökmüştüm. O an sadece onu sakinleştirmek istiyordum. Sadece sakin bir gün yaşamak istiyordum. Ardından düşünceler aklımı kemirmeye başladı. Sakin bir gün geçirmenin tek yolu onun yokluğundan geçiyordu. Onunla evlendikten sonraki kazancım ikiye bölüneceğinden boşanmaya razı olamazdım. Ama şu an için daha kolay bir çözüm vardı. Gözleri kocaman büyümüş ve ellerimin altında acizce duran kadını öldürerek huzura kavuşabilirdim.

Ellerimle boğazına sarıldım. Bir müddet sıktıktan sonra yüzünün halini gördüm. Korkmuştu, bir tutam nefes alabilmek için her şeyi yapmaya razı gibiydi. Pişman mıydı? Artık beni rahat bırakacak mıydı? Bilmiyordum. Daha fazla acı çekmesine razı gelemedim ve boğazını gevşettim. Derince bir nefes aldıktan sonra bana tokat atmaya başladı. Ağzına gelen tüm küfürleri edip bağırıyordu. Sesini kesmesi için tekrar boğazını sıktım. Susması ve sakinleşmesi için uzun süre tuttum onu. Hareketleri yavaşladığında hala tutuyordum. Tırnaklarını yüzüme geçirmeye çalıştığında hala tutuyordum. Ardından iyice durgunlaştı. Ben tutmaya devam ettim. Boğazındaki kaslar gevşedikçe daha çok sıkıyordum. İki elim iyice birbirine kenetlenene kadar daraldı boğazı. Yüzü mosmor olmuştu. Ben ise hiçbir şey hissetmiyordum. Sadece şu anki huzuru dinliyordum.

Uzun dakikaların ardından kendime geldim ve gerçekleri gördüm. Eşimi öldürmüştüm. Hareketsiz bir bedenden ibaretti artık. İğneleyici laflarının ve aşağılayıcı bakışlarının yerini durgunluk almıştı. Yinede kendimi kötü hissetmiyordum. Tek sorunum, onun cesedinden nasıl kurtulacağımdı.

Bütün çalışanlara izin verdikten sonra malikânenin arka tarafındaki geniş bahçeye götürdüm eşimden geri kalanları. İki metrelik duvarın güney kısmındaki tenha alanda saatlerce mezar kazdım. Bulunması mümkün değildi burada. Belki de bu güne kadar onun için yaptığım en büyük fedakarlık buydu. Ve o da benim için en büyük iyiliğini yapmıştı bugün. Ölmüştü.

Mezarın üstünü iyice gizledikten sonra tekrar eve girdim. Uzun süre koltuğumda oturarak düşündüm. Daha fazla zaman geçmeden bir Haven Depolayıcısı çağırmam gerekiyordu. Her şeyi rahatlıkla bulabilen, gazino sahibi arkadaşım Yavuz’u aradım. Çok geçmeden bana bir kadının numarasını gönderdi. Yarın buluşmak üzere ona mesaj bıraktım. Sonra gazetemden geriye kalanları elime aldım ve okumaya devam ettim. Tüm sorunlardan kurtulmama sadece bir gün kalmıştı. Ardından her şey eskisi gibi güzel olacaktı.

Yaşananlar ve aktarılanlar onlarca saat anıdan ibaret olsa da nakil işlemi çok daha kısa sürmüştü. Yaklaşık on dakikalık işlemden sonra kendime gelmem biraz daha zaman aldı. Ama beni düşündüren aktarılanların arasındaki koca boşluktu. Korhan’ın beni aradıktan sonraki dört saat boyunca ne yaptığı aktarılmamıştı. Veya onlar aklına hiç kodlanmamıştı. Gazetesini okumasının hemen ardından banyo yaptığının kodlanması gayet kafa karıştırıcıydı. Yine de beni ilgilendirmezdi. Çok fazla üstünde durmadım bu yüzden.

Tam karşımda bebek kadar masum yatan bir katil vardı. Uyandığında yaptıkları hakkında zerre hatırası olmayacaktı. Yine de bu onu bir katil yapıyordu. Ya da beni. Onunki kadar bir soğukkanlılıkla birini öldürebilir miydim diye düşündüm. Korhan’ın yüzüne eğilip dikkatlice baktım. Uykusunda boğazına sarılıp yaptıklarından dolayı tüm nefretlerimi ondan çıkarabilir miydim? Neler olduğunu bile anlamayacaktı. Beni dahi hatırlamayacaktı. Nefret ettiğim bu adamdan bir anda kurtulabilir miydim?

İçimde büyüyen heyecanı ve düşünceleri kafamdan savurup kendime geldim. Ben birini onun gibi rahatlıkla öldüremezdim. Korhan’ın kafasından Haven’i çıkartıp poşetime koydum. Hangileri benim yaşadıklarımdı karıştırıyordum genelde. Karısını öldüren Korhan ben miydim, yoksa onun anılarını alan kişi miydim? Ama bunlar çok tazeydi. Bunun benimle alakalı olmadığına şimdilik gayet emindim.

Eşyalarımı toplayıp odadan çıktım. Dış kapının önüne, evin uşağı tarafından koyulmuş siyah çantayı açıp içini kontrol ettim. Emeklilik ikramiyem içindeydi. Dış kapıdan çıkıp yolunu tuttuğumda saat gece ikiyi gösteriyordu. Köşkün kirli taş yolunu sadece ay ışığı aydınlatıyordu. Yüz metre ilerdeki arabama gidene kadar zihin egzersizimi yapmaya başlamıştım. Yüklenen her anıdan sonra bu egzersizler ile delirmekten veya anıları karıştırmaktan kurtulmaya çalışıyordum. Çoğu müşterimin bana miras bıraktıklarında işe yaramasa da bir nebze faydası olduğu yadsınamazdı.

BÖLÜM 4 – Korkular

Eve ilk adımımı attığım gibi ilk iş olarak hırsız alarmını susturmak için şifreyi girdim. Dört yıl önce eve giren hırsız tarafından tecavüze uğrayan Çiğdem isimli kızın alarm şifresi hala aklımda. O zamanlarda şifremi onunkiyle sıklıkla karıştırdığım için evime gelen güvenlik görevlilerinden çoğu kez özür dilemek zorunda kalmıştım.

Karanlıktan korksam da uzun zamandır onun içine hapsediyordum kendimi. Karanlık beni sarıp diğer korkularımdan koruyordu. Üstüne basıp kayarak yere düşen ve felç kalan adamın anıları yüzünden halıya olan korkum, onu görmediğim için geride kalıyordu. Yaptığı yemekleri beğenmediği için eşinden her gün dayak yiyen kadının anıları yüzünden mutfağa olan korkumu görmüyordum bile. Yine de en büyük korkumdan kurtaramıyordu beni karanlık.

On yaşındaki bir kız çocuğunun anılarıydı bunlar. Babasıyla annesinin kavgası yüzünden korkup gardıroba saklanan, masum bir kız çocuğunun anıları, diğer bütün anılardan daha saf bir korku içeriyordu.

Uzun dakikalar boyunca süren bağrışmalar ve etraftaki nesneleri birbirlerine fırlattıklarında ortaya çıkan gürültüler, annesinin keskin bir çığlık atmasından sonra kesilmişti. Odasına giren ayak sesleri gittikçe dolaba yaklaşıyordu. Eğer gardırop açılırsa, bir daha annesini asla göremeyeceğini anlamıştı çocuk. O kapı kapandıktan sonra açılmaması gerekiyordu. Yoksa en sevdiği şeyleri ondan alacaktı.

“Neredesin kızım?” Babasının sesi ağlamaklı geliyordu. “Kızım neredesin?”

Babası gardırobu açtıktan sonra küçük kızına uzandı. Adamın yüzü bembeyaz kesilmişti. Odanın parıldayan ışığını, cennetten gelen ışık gibi görmüştü küçük kız. Ama bu cehennemden gelen bir mesajdı aslında. O dolaptan çıkmaması gerekiyordu. O ışığı görmemesi lazımdı. Yoksa annesi yaşayabilirdi belki. Sadece beklemeliydi. Buna yeterince inanırsa gerçekleşebilirdi. Ama öyle olmadı.

Babası onu saklandığı cehennemden çıkardığında hayatı da altüst olmuştu. Babası defalarca özür dilemişti sıkıca sarıldığı küçük kızından. Her şeyin güzel olacağını vaat etmişti.

Daha sonra neler olduğunu bilmiyorum. Anının sahibi olan kızı da tanımıyorum. Aldığım yüzlerce anıdan biriydi sadece. Ama beni en çok etkileyen de bu anıydı. Yatak odasındaki gardırobunu her gördüğümde içime işleyen acının nedeniydi bu anı. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Sadece on iki saat uyanık kalmama rağmen, günüm fazlasıyla uzun geçmişti. Yaşadıklarıma eklenen yaşamadığım bir anı gittikçe içime işliyordu. Bir kadını öldürmüştüm. Cinayeti ben işlemediğime emindim. Hiç olmazsa şimdilik. Ama o kadının yüzü aklımdan gitmiyordu. Yalvarırcasına haykırışlarına, hiç umursamadan bakmıştım.

Yatak odamda üstümü değiştirmek için beklediğim on dakika boyunca sadece Korhan’dan aldığım anıyı düşünmüyordum. Tam karşımdaki gardırobu açıp giysilerimi alıp almamak konusunda da tereddütler içindeydim. Neden beni bu kadar etkilediğini bilmiyordum ama her gün bu saçma savaşı veriyordum içimde.

Işığı yakmadan dolabı açtım ve evden dışarı çıkmadan önce içine savurduğum geceliğimi bir çırpıda gardırobun içinden aldım. Sonra bir hayvanın kükremesi gibi çıkardığı gıcırdamalara göğsümü gererek kapısını kapattım. Çok sürmeden yatağıma kıvrılıp uyudum.

BÖLÜM 5 – Cinayet

Hayat her zaman adil değildir. Her şeyin kötü olacağına inandığınız bir dönemde size en güzel hediyeleri verirken, size verdikleri sayesinde sonsuza kadar mutlu olacağınızı düşündüğünüz zamanlarda ise sizden her şeyi söker alır. Asla bir sabit düşünce tutturamazsınız. Asla düzenli bir hayatınız olmaz. Korhan’dan aldığım ücretle artık düzenli bir hayatım olacağını sandığım gibi, hayat beni yine kandırmıştı.

Dış kapıdan gelen tıkırdama ile bir anda gözlerimi açtım. Uykularım eskisi kadar derin değildi. Birinin kapıyı zorladığına emindim. Yerimden doğrulup sıklıkla şişen göğsümü dindirmeye çalıştım. Nefes alışım sakinleşince yatak odasından girişe doğru göz ucuyla baktım.

Salona açılan giriş kapısından siyahlar içinde biri girdi. Belki çoğu insan onu bir hırsız olarak adlandırırdı. Ama ben onu Azrail olarak gördüm. Ve ilk defa haklı çıktım. Hırsız alarmını bir çırpıda kapattıktan sonra elinde parlayan uzun bıçağı her şeyi anlamama yardımcı olmuştu.

Korhan’ın kayıp anıları arasında bir kiralık katili tutması vardı. Beni öldürtüp geride hiç iz bırakmayacaktı. Bu anıları başka bir Haven Depocusuna nakledip beni alt etmişti. Katili tutmasıyla veya diğer depocuya yaptığı aktarmalarla ilgili anılarından eser yoktu onun zihninde. Belki de bu durumu arkadaşı Yavuz ayarlamıştı. Çok fazla ayrıntıyı bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey varsa, evimdeki katilin beni öldürme ikramiyesinin, Korhan’dan aldığım gri çantanın içinde olmasıydı.

Katil, koltuğun kenarına bıraktığım çantayı alıp içini açtı ve kontrol etti. Aradığı tam oradaydı. Ücreti şimdi ödenmişti. Artık işini yapmasının vakti gelmişti. Çantayı koltuğa koyduktan sonra hemen gözlerini etrafa dikti. O, beni arıyordu, ben ise kaçacak bir yer.

Geriye doğru iki adım attıktan sonra nefesimin iyice kesildiğini fark ettim. Daha önce onlarca hata yapmış kişinin tecrübesine sahiptim. Hiçbirinde kaçmak ya da saklanmak çözüm olmamıştı. Yine de onların çaresizliği de bana işlemişti. Yapacak başka bir şeyim yoktu.

Hemen arkamdaki gardırobu açtım. Ölmek ile en büyük korkumla yüzleşmek arasında bir müddet tereddüt ettim. Orada güzel şeyler yoktu. Ama saklanacak başka yerim de yoktu. Katilin ayak sesleri yaklaşıyordu. Daha fazla beklemeden kendimi gardıroba attım ve kapısını sessizce kapattım.

Bu anı yaşamıştım. Bu anı çok iyi hatırlıyordum. Şimdi o küçük kızın yerindeydim. Acılarla büyüyen o küçük kızın anısını tekrar yaşıyordum. Annesi öldükten sonra babası hapse girmişti. Kız ise on altı yaşına kadar yetimhanede büyüdü. Sonra sekiz yıl ufak tefek işlerde çalıştı. Sokaklarda büyüdü. Taa ki bir deney yapılması karşılığında alacağı ücreti öğrenene kadar.

Haven araştırma merkezinde, nakillerle ilgili deney programına katıldı. Gece mesaisinde onun üzerinde araştırma yapan doktorla kendisinden başka kimse yoktu o gün. O kız ise hayatını değiştirecek bir işe kalkıştı. Doktorun kafasına indirdiği darbeyle onu bayıltmıştı. O gün yaşananları, Haven ile ilgili bildiği tüm anıları ve Haven cihazlarını, doktordan çalıp uzaklaşmıştı. Yasadışı da olsa artık bir uzmanlığı olmuştu. O kız bir depolayıcıydı artık.

Bunların hepsini biliyordum çünkü o kız bendim. Yüklediğim yüzlerce anı arasında kaybolmaya yüz tutmuş anının bana ait olduğunu öğrenmem için aynı günü tekrar yaşamam yetmişti. Gardırobun içindeydim. Hayatımı mahveden o canavarın ağzındayım.

Ayak sesleri iyice yaklaştığında kendimde değildim. Aynı günü yaşıyor olmalıydım. Belki de annem ve babam dışarıdaydılar. Belki bu sefer bir şeyler farklı olacaktı ve annem yaşayacaktı. Babam gitmeyecekti. Belki de kavga etmeyeceklerdi.

Yere düşen gece lambası ve günlüğümün sesiyle irkildim. Ellerimle kulaklarımı kapattım. Korkudan titriyordum. Annem ile babam kavga ediyor olmalıydılar.

Hayır olamaz… Bu sefer her şey farklı olacak…

Ağlamaya başladım. Hıçkırarak ağlıyordum. Engelleyemiyordum. Babamın sesi miydi şimdi yükselenler?

“Neredesin! Nereye saklandın bakalım!”

Babam beni arıyor olmalıydı. Gardırobun kapısı ağırca açıldığında beklediğim işaret gelmişti. Bu sefer yüzüme vuran ışık yoktu. Hayatımı emen o iğrenç ışık yanmıyordu. Evet, bu sefer her şey farklı olmalıydı.

Olduğum yerden fırlayıp siyah kar maskeli adama hıçkırıklarla ağlayarak sarıldım.

“Baba.”

Karnıma saplanan ağrı ile bir an kaskatı kesildim. Belimden aşağıya süzülen sıcaklık iyiye işaret olmalıydı. Karnımdaki acının nedeni annemin ölüşü müydü? Hayır, ölmemiş olmalıydı. Çünkü bu sefer her şey farklıydı. Işık yoktu. Ağzımdan çıkan son sözlerimi ise yaşlı gözlerime aldırmaksızın gülümseyerek söylemiştim.

“Anne… Geliyorum…”

Haven” için 2 Yorum Var

  1. En güzel hikâyelerinden biri bu oldu, hatta en iyisi diyebilirim. Hep sende duygu eksikliğinden yakınıyordum biliyorsun, bu hikayede o da oldu sonunda. Kurgusu, anlatımı, duygusu hepsi yerli yerinde.. Gittikçe daha iyi yazıyorsun ve senle gurur duyuyorum. Zamanla çok daha iyi bir yazar olacaksın eminim. Tebrik ederim, eline sağlık. Haven kesinlikle seçkinin en iyi hikâyelerinden birisi .. 🙂

    1. Sayın Menekşe hanım hanfendi hazretleri… Sizin bu yorumunuzu büyük ressam Picasso’nun çizgilerindeki o ahenkli karmaşayla karşılarken aynı zamanda çok sevgili düşünürüm bakkal Rüstem Amca’nın sıkça söylediği “ne lazımdı yeğen” sözleriyle harmanlayarak cevaplamak istiyorum…

      Ehem ehem… Yazıma olan beğeninininininzi belirtmekteki üslubunuzu beğendim. Ancak ve ancak, beni tanıyor olmanızdan kaynaklanan bir durum olduğunu düşünüyorum. Romayı yakan Neron’un gaza geldiği gibi gaza getirişinizi, Afrodit’in övgüleriyle afallayan Hermes’in allak bullak oluşu gibi bir ön yargıyla bakıyorum. Ancak unutulmamalıdır ki, Hermafrodit de bir insandır. Ve ağaçkakanlar kuş.

      Amma ve lakin, şahsiyetinizin benim sevdiceğim olmasından kaynaklanan bu cana yakın övgüyü tam anlamıyla kabul etmemekteyim. Ünlü yazar, çizer, düşünür, konuşur, koklar, yalar, yutar, arada bir gaz çıkarır ve gözleriyle dik dik bakarak cevap veren üstadımız Ciguli’nin de dediği gibi “insanın kendisini geliştirebilmesi için bütün tanıdıklarından uzaklaşması gerekir” sözünü hatırlatırım.

      Elbette yorumunuz benim için çok değerli, amma ve lakin tarafsız görüşlerin değerlendirmelerini görmeden bu yorumunuzu ciddiye alamayacağım. Tekrar teşekkür ederim.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *