“Bugün, atalarımızın yeni gezegenimize yerleşmesinin, yeni dünya yılına göre üç yüzüncü yılı. Irkımız burada bu süre içinde güçlendi, çoğaldı ve tüm yeryüzüne dağılıp koloniler kurdu. Buraya geldiğimizde buradaki hayat neredeyse bitmiş durumdaydı. İklim sertti. Su ve hava kirliydi. Yiyecek bulmak zordu. Şimdi ise her yer meyve ağacı. Karnımızı doyurmak için bahçemize çıkmamız yeterli. Tıp iyice ilerledi. Hastalıkların hemen hepsini yendik. Sadece bir kan testiyle vücudumuzda eksik olan mineraller ortaya çıkıyor ve sadece beş dakika içinde ilacımız hazır oluyor. Bu üç yüz yılda tek bir savaş bile çıkmadı. Kimse birbirini öldürmedi. Bununla övünüp duruyoruz. Ben ise diyorum ki hepimiz katiliz. Hepimizin elleri kanlı.”
Konuşmacının yanında üç boyutlu olarak bacaklarından kancayla asılıp boğazı kesilmiş ve derisi yüzülmüş bir insanın görüntüsü belirdi. Hâlen boğazından kanlar akıyordu. Gözlerini kapatanlar ve hayretler içinde kalıp ağlayanlar oldu.
“Hepiniz bu yaratıkları hayvanat bahçesinde görmüşsünüzdür. Belki meyve veya yemiş atıp beslemişsinizdir. Bu yaratıklar bizden önce buradaydılar. Hatta dünyanın hâkimiydiler. Bize buranın neredeyse ölü bir gezegen olduğu ve on yıl içinde yaşamımıza uygun hâle getirileceği söylendi. Hepimize yalan söylendi. Gerçek olan ise biz buraya yerleşmeden önceki on yıl içinde 8 milyar insan öncü kuvvetlerimiz tarafından öldürülmüş olduğuydu.”
Konuşmacının yanındaki görüntü değişti. Yeni görüntüde üst üste yığılmış insan cesetleri yakılarak yok ediliyordu.
“Kimisini bu şekilde öldürdükten sonra yaktık. Kimisini kıyma haline getirip yaşamamız için gerekli olan meyve ağaçlarını yetiştirmek için gübre yaptık.”
Görüntü tekrar değişti. Kıyma makinesine atılan insan cesetlerinin görüntüsü belirdi.
“Kimisini ise meyve ağaçlarımız yetişene kadar protein kaynağı olarak kullandık. Geçici olarak yemeğimiz olmasını planladığımız bu hayvanların özellikle de beyin, karaciğer ve kalplerini yemeyi çok sevdik ve bir türlü bırakamadık.”
Görüntüde bu sefer bir markette bulunan hayvan reyonu belirdi. Beyinler, karaciğerler ve kalpler dondurucu içinde paketlenmiş halde satılmayı bekliyorlardı.
“Özellikle insan beynine olan talebi gören yatırımcılar hemen harekete geçti. İnsanların organize olabileceklerini ve başlarına bela açabileceklerini biliyorlardı. O yüzden sadece bebekleri topladılar. Hemen dillerini ve ellerini kestiler. Hâlen çiftliklerde bu uygulama sürmekte.”
Bu seferki görüntüde hareketli bir bant üzerine yatırılmış bebekler ilerliyor ve sırası gelen bebek bu iş için tasarlanmış bir makine tarafından elleri ve dili kesiliyor ve hemen kanı hızla pıhtılaştıran bir ilaç kesilen yerlerine sürülüyordu.
“Bu da yetmiyor. Birbirlerini görmemeleri ve iletişim kurmamaları için ışık görmeyen, birbirinden paravanlarla ayrılmış kafeslerde tutuluyorlar ki bir sorun çıkarmasınlar.”
Pislik içindeki kafeslerde, saçlarının çoğu dökülmüş, yara bere içinde akıl sağlıkları bozulmuş çocukların görüntüsü yanında belirdi. Salondaki şaşkınlık büyüyordu.
“Gen mühendislerinin araştırmaları sonucunda daha çok süt veren, beyinleri, karaciğerleri ve kalpleri daha büyük insanlar ürettik. Yapılan bu ıslah çalışmaları ve verdiğimiz hormonlarla bir bebek 12 yılda değil sadece 4 yılda erişkinliğe ulaşıyor. 4 yaşını geçmiş bir erkeği hiçbir çiftlikte göremezsiniz. Erkekler doğuramaz. Süt de veremez. O yüzden en sağlıklı olanlardan spermleri alınıp hemen mezbahaya gönderilirler. Kadınların ise çilesi devam eder.”
Sırt üstü yatırılıp bacakları iki yana açılıp havaya kaldırılmış bir kadın görüntüsü belirdi. Demir bir çubuk kadının cinsel organına girip kadını dölledi.
“Bu gördüğünüz makineye tecavüz askısı deniliyor. Dört yaşına gelmiş her kadın bu makineyle bu yaşından sonra her yıl tecavüze uğruyor. Süt vermesi için hamile kalması gerekli çünkü.”
Konuşmacının yanında doğuran bir kadın görüntüsü belirdi. Bebeği doğar doğmaz annenin direnmesine rağmen onu annesinden ayırdılar. Bağırıp çağıran kadın en sonunda yere çöküp ağlamaya başladı.
“Sonra da süt makinesine bağlanıyorlar. Sırf siz süt için ve insanlardan öğrendiğimiz peyniri yiyin diye oluyor bunlar.”
Kadınların memelerindeki sütü emen makinelere bağlı oldukları bir görüntü belirdi bu sefer.
“Tabii, durmadan hamile kalan bu kadınların süt verimi yedi, sekiz sene sonra düşmeye başlıyor. On iki yaşına gelen her kadın sonra mezbahaya gönderiliyor. Normalde bir insanın ortalama ömrü yetmiş yıl kadardır.”
Bacaklarından yukarı asılmış baş aşağı duran ve hâlen canlı olan kadınlar sıra sıra boğazlarının kesileceği bıçağa doğru gidiyorlardı. Sırası gelen kadının boğazı kesiliyor ve tüm kanının akması bekleniyordu.
“Niye tüm kanın akmasını beklediklerini biliyor musunuz? Bu kanları, bebeklerine mama yapmak için kullanıyoruz. O yüzden. Siz sanıyor musunuz ki bizim için değerli olan sütlerini bebeklerine içireceğiz.”
Boğazından tüm kanı boşalan kadın başka işlemler için ilerledi. Bir makine oldukça değerli olan insan derisini yüzüp çıkardı. Başka bir makine kafatasını yarıp içindeki beyni alıp paketledi. Sonraki makine kalbini çıkardı. Dördüncü bir makine ise karaciğerini çıkardı. Geriye kalan kısımlar kıyma makinesine atılıp kemikler dâhil kıyma haline getirildi.
Bu görüntüler sırasında salonu terk edip gidenler ve kusanlar oldu.
“Peki, kalan bu kıyma ne oluyor sizce? Bunları da insan yemi yapmak için kullanıyoruz.”
Hayvanat bahçesindeki insanların görüntüleri verildi. Birbirine sarılmış bir erkek ve kadın görüntüsü belirdi. Çocuklar birbirleriyle oynuyorlardı.
“Bu yandaki görüntülere dikkat çekiyorum. İnsanlar da en az bizim kadar duyuları olan, bizim kadar olmasa da düşünme yetenekleri olan, acı çeken varlıklar ve siz bu görüntüleri izlediğiniz yarım saat içinde mezbahalarımızda yaklaşık bin beş yüz insan hayatını kaybetti. Sırf siz beyinlerinin, karaciğerlerinin, kalplerinin tadını seviyorsunuz diye oldu bunlar. Yumuşak derilerini kıyafet yapmayı sevdiğiniz için merhametsizce katledildiler. Hayatları boyunca sizin midenize inmek için acı çektiler.”
Konuşmacı yanında getirdiği büyük bir çuvalı ters çevirerek yere boşalttı. Her biri farklı olan bir sürü meyve yere döküldü.
“Üç yüz yıl öncesine kadar et yemiyorduk. Yine böyle beslenebiliriz. Dünyada bulunan yeni meyve türleriyle beraber üç yüzden fazla beslenebileceğimiz meyvemiz var. Hiçbir hayvanı öldürmeden de sağlıklı bir şekilde yaşayabiliriz. Kararı vicdanınıza bırakıyorum. Sözlerim bu kadar. Sunumumuz geri kalanına soru-cevap biçiminde devam edelim.”
Arka sıralardan yaşlıca biri söz almak için elini kaldırdı ve ayağa kalkıp konuşmaya başladı.
“Duygu sömürüsü yapıyorsunuz. Doğanın kanunu bu! Pek çok canlı yaşamak için başka canlıları öldürür. Bu ilkel yaratıklar için niye üzülmemiz gerekiyor ki? O zaman aynı mantığa göre meyveler de canlı. Onlar için de üzülelim o zaman.”
“Hayır. Doğanın kanunu bu değil. Doğada hiçbir canlı başka bir türü toplama kamplarına benzeyen üretme çiftliklerine toplayıp, yıllarca işkence edip, onları sömürüp sonra da onları öldürmez. Bizden daha az zeki olmaları onlara bunları yapabileceğimiz anlamına gelmez, gelmemeli. İnsanı meyveyle karşılaştırmak çok komik. Meyvelerin insanlar gibi acıyı algılamaya yarayan sinir sistemleri ve dünyayı algılamalarına yarayacak beyinleri yoktur. Üstelik meyve yediğiniz için onu kopardığınız ağaca kötülük yapmazsınız ki. Ağaç o meyveyi kopardınız diye ölmez. Üstelik bu meyveyi yediğimiz zaman ağaçların tohumlarını yayarak onlara iyilik bile etmiş olursunuz.”
Aynı adam yine söz aldı.
“Peki o zaman, özellikle beyin yemeye başladıktan sonra ırkımızın çağ atladığı gerçeğine ne diyeceksiniz? Beyin yemeye başladıktan sonra zekâ seviyemizin arttığı ve beyin hacmimizin büyümeye başladığı hakkında araştırmalar var.”
“Bu araştırmaların hepsi saçmalık. Şu an zekâ gelişimi ve beyin hacmi bakımından, kendi gezegenimizdeki et yemeyen türdeşlerimizden hiçbir farkımız yok. Diğer gezegenlerde de insan çiftlikleri kurmak istediklerinden bilinçli olarak yayıyorlar bu sahte araştırmaları. Her gün medyada insan etinin faydaları hakkında konuşmalar duyuyoruz. Ama size yalan söylüyorlar. Sizi kandırıyorlar. Hepsi et şirketlerinin paralı askerleri. Bundan üç yüz yıl önce kendi gezegenimizde beyin, karaciğer, kalp ve süt ürünleri olmadan gayet sağlıklı bir şekilde yaşamıyor muyduk? Biz et yemek için evrimleşmedik. Ete ihtiyacımız yok. Meyvelerimizin içinde ihtiyacımız olan her şey fazlasıyla var. Üstelik et yemeye başladıktan sonra kanser vakalarında ve kalp rahatsızlıklarında muazzam bir artış görüldü.”
Güzel bir dişi söz aldı.
“Görüntüleri izlerken çok üzüldüm ve ağladım. Benim sorum süt hakkında. 3 yaşında bir çocuğum var ve kemik gelişimi için tüm doktorlar sütü öneriyor. Boy ortalamamız süt içmeye başlamamızdan sonra beş santim kadar uzamış. Bu kadar kısa bir sürede bu müthiş bir rakam.”
“Bu boy artışının sebebi tamamen insanların yemlerine çabuk gelişmeleri için katılan hormonlardır. İnsan sütü sağlığımız için faydalı değil, aksine zararlıdır. Doğrudan insanın memesinden süt içtiğinizde zehirlenirsiniz. Süt sağıldıktan sonra içine bu zehirleri yok edecek bakteriler ekleniyor. Kemik hastalıkları süt içmemizden önce hemen hemen hiç yokken şu anda yaşlı nüfusun %40’ını etkilemekte. İlaç şirketleri de işin içinde. Size mineral ve vitamin satabilmek için süt hakkındaki gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çabalıyorlar ve parayla satın aldıkları doktorlara sütün faydaları hakkında nutuk attırıyorlar.”
Bu iki yüz ellinci konferansıydı ve artık yorulmuştu. Konuşarak hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyordu artık. Eyleme geçme vakitleri gelmişti. Bu gece eş zamanlı olarak beş tane insan çiftliğine saldıracaklar ve oradaki insanları özgürlüklerine kavuşturacaklardı.
“Vaktimiz doldu. Diğer sorularınızı bana mesaj olarak göndermekten çekinmeyin. Umarım bir dahaki toplantımızı hayvanların acı çekmediği daha adil bir toplumda gerçekleştiririz.”
Kendi sesinizi duyurmak için mükemmel bir yorumlama… tebrik ederim mazlum 12-ATi