Öykü

İsimsiz Ork

Güneş, Kurumaden’in kapılarının üstünde yükselmiş, küçük dağı oyarak yapılan odaların içini yeterince ısıtmıştı. Kırık tahtalı pencereden sızan ışık yatağın baş tarafına vuruyordu. Koyu yeşil yaratık kıpırdanmaya, üstündeki postu kaldırmaya yeltendi ve az sonra da sert yatağından kalktı. Odada ondan başka kimse yoktu. Ufaklık her zamanki gibi köyün dışında dolaşmaya çıkmış olmalıydı. Ama kadını Dikendiş’in nerede olduğunu bilmiyordu. Duvardan silahlarını alıp mağaradan bozma odadan çıktı.

Meydanın ortasında büyük siyah kazanın başında, gelenlere sabah-çorbası veren kendi kadar yeşil olmayan orku gördü. Dikendiş ve bir kaç dişi erken kalkmış, tüm ahaliye yemeklerini hazırlamışlardı. Bu bol tahılla zenginleştirilmiş geyik ya da kurt etiyle yapılan çorbayı herkes severdi.

Fırtına, kadınının tasına koyduğu çorbayı alıp diğerlerinin yanında içmeye koyuldu. Köy meydanının bir köşesinde toplanan erkeklerin renkleri dişilerden biraz daha koyu görünüyordu. Ama saçları onlar kadar uzun ve dağınıktı. Bazıları silahlarını her zaman olduğu gibi yine yanlarından ayırmamışlardı. Ve bazılarının yanında çalışma aletleri, kazmalar kürekler vardı. Ama hepsinin üstünde kalın, deri kıyafetler mevcuttu.

On kadar erkek ork sabah yemeğinden sonra madene gidip çalışacak, avlanmaya gidecek ya da köy kapısında nöbet tutacaklardı. Fırtına nöbet tutanlardan biriydi. Kapının solundaki kuleye yönelmeden önce Dikendiş’e baktı ve pek duyulmayan bir hırıltı çıkardı. Bir taşın üstüne bıraktığı tatar yayını aldı. Kuleye çıkarken on bir yaşında olan erkek çocuklarının ismini nasıl kazanabileceğini düşünüyordu…

***

Yeşil küçük ork bir ağacın dibine oturmuş, okuyla vurup düşürdüğü meyveyi yiyordu. Yine bu ormana avlayabileceği büyükçe bir hayvan aramak için gelmişti. Yeterince vahşi bir hayvan öldürürse ismini hak edeceğini söylemişti babası. O günden beri ona iş ver vermedikleri günlerde tek başına avlanmaya çıkardı. Şimdiye kadar yavru geyik, kuş ya da tavşan avlamıştı. Ama bunlar yeterli değildi. Şöyle irice bir yaban ayısı vursa hayattaki en büyük amacına ulaşmış olacaktı. Eğer öyle iri bir şey bulursa onu eve nasıl götüreceğine pek kafa yormamıştı. Bir yolunu bulurdu mutlaka.

Bulunduğu orman, köylerine çok uzak değildi ama küçük ork bu sefer ormanın içlerine doğru oldukça ilerlemişti. Ufakça bir gölün kenarında dinleniyor bir yandan da etrafını kolaçan ediyordu. Daha önce görmediği bu su birikintisine bakakalmışken yüzeyde bazı yansımalar farketti. Hemen yayını kaptı, okunu hazırlarken suyun karşısındaki yaratığı gördü. Bir ork olmalıydı ama beyaz renkte, çok daha küçük ve zayıftı. Hiç vahşi bir hali olmadığından yayını bıraktı. Zayıf canlı onu farketmemişti. Bu sırada ork ne yapacağına karar vermekteydi.

İsimsiz ork karşıdakinin suyun kenarında bazı bitkilerin yapraklarını toplayıp çantasına attığını gördü. Ondan bir zarar gelmezdi. Ama gördüğü şeyin ne olduğu hakkında bir fikri yoktu. Daha önce gördüğü hiç bir hayvana benzemiyordu. Hatta diğer hayvanların aksine yavaş hareket ediyordu. Ork, ne olduğunu bilmese de gördüğü şeyin değerli ve nadir bir canlı olduğunu kanaat getirdi. Belki de onu köyünü götürmeliydi. Böyle bir hayvan için ona ismini vermeleri gerekirdi. Evet tabiki verirlerdi.

Zayıf yaratığı vurmamalıydı. Köyüne onu canlı götürmeliydi onlara avını sapasağlam göstermek istiyordu. Ork aynı yerde sessizce bekliyordu ama avı hareket ediyor bitkilere, çiçeklere bakıyordu. Olduğu yerden kalkıp sessizce ona yaklaşmak için hareket etti. Ama o anda avı onu farketti ve bir an irkildi. Ork ve kız hareketsiz bir süre birbirlerine baktılar. Kız kaçmadı ama ürkekçe iri yeşil yaratığı izledi. Narin yaratık her an kaçacak gibiydi bu yüzden ork sakin davranmaya çalışıyordu. Yavaşta suyun etrafında ona yaklaşmaya kavar verdi. Bu sırada kız ona seslendi.

-Hey!

Ork şaşkındı. Ağzından hiç bir ses çıkmadı. Etrafına bakındı. Onu koşup yakalamak istedi ama kaçırma riskini almadı. Gözlerini kıza dikip yavaşça yaklaşmaya devam etti.

Kız korkmuş görünmüyordu zira yerinden kıpırdamadı ama tetikteydi. Onun bir insan olduğunu düşünüyordu. Orkları ailesinden ve arkadaşlarından duymuştu ama hiç görmemişti. Çantasını tuttu. Yeşil yaratık yaşlaktıkça onun cüssesini ve ten rengini daha iyi gördü. Bu bir insan olamazdı. Bu bir orktu. Kitaplarındaki bazı resimler gözlerinin önüne geldi ve ork ona doğru atılmadan hemen önce kaçmaya başladı.

Ork yeterince uzun bir atlayış yapmıştı ama avını tutamadı. Bir ayağı suyun kenarına gelmişti dengesini kaybetti ve yeri öptü. Kız hiç durmadan koşmaya ve bağırmaya devam ediyordu. Ork dengesini sağladı ve takibe başladı.

Kızın izini hareket eden çalı ve yapraklardan kolayca takip ediyordu. Sesini de duyuyordu, arayı bir an önce kapatacağından emindi. Onu yakalamalıydı. Hızlandı. Az sonra ona yaklaştı. Kıpırdayan dalların arasında rüzgar gibi ilerliyor ama bir kaç ağaç ötesini zorlukla görüyordu. Ama kızı görebildi ve yine avına doğru zıpladı. Kızı ayağından yakaladı ikisi birden yere düştü.

Bir süre yerde yuvarlandılar. Ork kızı bırakmadan yerden beraber kalktılar. Kız hiç durmadan çığlıklar atıyordu. İri yaratık etrafına, seyrek ve kuru ağaçlı bölgeye baktı. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Karşısında duran başka beyaz tenli yaratıkları ancak fark edebildi. Onlar avı kadar küçük değillerdi…

***

Ork kendine geldiğinde başında feci bir ağrı hissetti. Gözlerini araladı. Gördüğü tüm göllerden daha büyük olan gölü gördü. Mavi su biraz ötedeki ateşin ilerisinden başlıyor ve bitmiyordu. Ateşin yanında aynı yaratıklardan vardı. Gülüyor ve garip, ince sesler çıkarıyorlardı. Daha yakında, küçük zayıf olanlar ona ilgiyle bakıyorlardı. Ama ormanda kovaladığı kız aralarında yoktu.

Bunlar başka bir ork türü olmalıydılar dillerini anlamıyordu. Evleri, kıyafetleri çok düzenliydi. Böyle renkli ve ince elbiseleri hiç görememişti. Etrafı incelemeye ara verip kendine baktı. Başındaki ağrıdan başka bir sorunu yoktu. Sonra içinde bulunduğu kafesi gördü. Sağlam deynek ve iplerle yapılmıştı, yoklamayı denemedi bile. Yayını ufak gölde bırakmıştı. Üstündeki bıçakları da yaratıklar almış olmalıydı. Çaresizce bekledi…

Hava daha karamamıştı ama güneş ısısını bu yalnız koydan esirgemeye başlamıştı. Kafesin iki yanında duran silahlı nöbetçilerden ateşe yakın olanı konuşmaları duyuyor sırıtıyordu. Ormanda ork saldırısına uğrayan küçük kızın babası ve arkadaşları ateşin başında, orku arena efendilerine satmayı planlıyolardı. Bunun için goblinlerin gemisini bekleyeceklerdi ama ne zaman gelir tanrı bilirdi. Belki orku bir kaç hafta iyi beslemeleri gerekecekti. Böylece fiyatı artmış olacaktı tabi. Orkun uzun süre onlarla kalma ihtimaline karşın ona bir isim bulmaları gerekecekti…

İsimsiz Ork” için 1 Yorum Var

  1. Öykü biraz hızlı oldu bittiye geliyor ki okumayı bayağı zorluyor. Normalde daha uzun, açıklayıcı, ufak hikayelerle bezenmiş, karakterlerin düşüncelerini daha çok ortaya koyan bir anlatım ile yazılabilirdi. Sonu mesela çok hoş olmuş ancak bu anlatım yüzünden biraz gölge düşmüş gibi o sona.

    Elinize, emeğinize sağlık.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *