Öykü

Kadagan’ın Kehaneti

Ertesi gün Törüngey, av için kulübesinde çıkıp ormana giderken birden Tanrı ona seslenmiş: “Ey Törüngey! Benim yeryüzünde bir evim vardır. Sen onun temelini bulup, üzerine bir ev inşs et. Beni takdis ve evin etrafını tavaf et!”

Törüngey şaşkın bir şekilde “Ey Tanrı’m! Peki onun yeri nerededir?” diye sormuştu.

“Ey Törüngey! O evi yeryüzünün tapınağı denilen yerde kıldım. Evladından her kim evime gelip, sadece benim rızamı isterse, bizzat beni ziyaret eden misafirim gibidir. Bunları şanıma layık bir şekilde ağırlarım ve bütün ihtiyaçlarını gideririm.

Ey Törüngey! Sen sağ oldukça evimi tamir et! Senden sonra gelecek yalvaçlar ve ümmetler de zaman zaman tamir edecek. En son yalvaca kadar böyle sürüp gidecektir.” diye vahiy etmişti Tanrı.

Törüngey, Tanrı’dan aldığı vahiyleri oğlu Kayra’ya anlatmak için onun yanına gitmişti. Ona durumu baştan sona anlatmıştı. Bir melek onlara yolu gösteriyordu. Tanrı’nın evinin inşa edileceği yere gelince Tanrı, onlara yardımcı melekler göndermişti.

Tünkürler, Turăçurt’un tam hizasına gelecek şekilde, yedi kat yere kadar varan bir temel kazmışlardı. Kazılan bu temele, toprak seviyesine kadar, otuz kişinin ancak kaldırabileceği büyüklükte taşlar yerleştirmişlerdi.

Turăçurt’un inşaatı sırasında Törüngey, sevinçli bir şekilde “Ey Tanrı’m!… Üstün iradene dayanarak ve ulu buyruğunu yerine getirerek yeryüzündeki ilk kutsal evinin temellerini, oğlum Kayra ve meleklerinle birlikte atmış bulunuyoruz. Acaba yaygın bağışlamandan bana ve soyumdan gelenlere bu vesile ile ne gibi ödüller ihsan buyuracaksınız?” diye soruvermişti.

Tanrı, ciddi bir şekilde “Ey Törüngey!… Orayı ziyaret ettikçe bütün günahların bağışlanacaktır.” diyerek onun sorusunu yanıtlamıştı.

Törüngey, Tanrı’ya yine sormuştu: “Bu benim şahsıma ihsan buyurduğun bir ödüldür. Sana binlerce kez övgü ve senalar olsun. Fakat soyumdan gelenlere karşı hazırladığın ödülleri öğrenmek istiyorum.”

Tanrı, Törüngey’in sözlerine karşılık şöyle buyurmuştu: “Orayı ziyaret eden bütün evlatlarının günahlarını bağışlayacağım.”

Törüngey’in gönlü hâlâ doymamıştı. Tanrı’dan daha da bağışlar istemişti. “Sonsuz merhamet hazinenden daha neler bağışlayacaksın Yüce Tanrı’m?” diye tekrar yalvaran ellerini göğe doğru uzatmıştı.

Tanrı’nın Törüngey’e verdiği sonuncu müjde şu olmuştu: “Orayı ziyaret edenlerin tüm günahlarını bağışlayacağım gibi ziyaretçilerin günahlarının bağışı için dua ettikleri kimseleri de bütünü ile bağışlayacağım.”

Törüngey, bu sonuncu ve büyük müjdeyi duyunca “Kâfi Kâfi. Artık senden hiçbir şey istemeye yüzüm yok, ey esirgeyici Tanrı!…” diyerek ölçüsüz sevincini ifade etmişti.

Tanrı’nın sayısı bileceği günler ve ayların sonrası Turăçurt inşası tamamlanmıştı. Tanrı, Cennet’ten Šurăčul’u indirmişti. Zamanla günahkârların el sürmesiyle Šurăčul kararmıştı.

Törüngey, Turăçurt’u inşası bitirdikten sonra Tanrı’ya sormuştu: “Ey Tanrı’m! Kuşkusuz ki her çalışanın bir ödülü vardır. Acaba benim ödülüm nedir?”

Tanrı buyurmuştu ki “Ey Törüngey! Benden ne istersen iste!”

Törüngey, boynu bükük bir şekilde “Ey Tanrı! Beni tekrar Asardız’daki Cennet’e gönder.” diye yalvarmıştı.

Tanrı da “Bu senin için gerçek olacaktır.” buyurmuştu.

Törüngey, meraklı bir şekilde “Peki bu gerçek nasıl olacak?” diye sormuştu.

Tanrı da “O gerçek ölümle gerçekleşecek.” diye yanıt vermişti.

Törüngey, “Ölüm nedir?” diye sorunca Tanrı şöyle buyurmuştu: “Sen onu tadacaksın. Ölüm sana gelmeden önce şu evi tavaf et.”

Törüngey, oğlu Kayra ile birlikte Tanrı’nın buyruğuyla ilk tavafını tünkürler eşliğinde yapmıştı. Tünkürler hep bir ağızla “Ey Törüngey ve Kayra! Haccınız kutlu olsun.” demişlerdi.

Törüngey, meraklı bir şekilde tünkürlere “Siz tavaf esnasında neler söylüyorsunuz?” diye sormuştu. Tünkürler söyle yanıt vermişlerdi: “Tanrı bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün övgüler ona mahsustur. Tanrı’dan başka yaratıcı yoktur. Tanrı, en büyüktür.”

Törüngey, onlara şöyle buyurmuştu: “Güç ve kuvvet, sadece Yüce ve Büyük olan Tanrı’nın yardımıyla elde edilir cümlesini de buna ilâve ediniz.”

Törüngey, oğlu ile birlikte tavaftan sonra kapı önünde iki rekât namaz kılmışlardı ve Mültezem’e gelip şu duâyı yapmışlardı:

“Ey Tanrı! Senden kalbime nüfuz edecek şüphesiz ve dosdoğru bir iman ve benim hakkımda senin hükmettiklerine razı olma kudreti vermen için yalvarıyorum.”

Tanrı şöyle buyurmuştu: “Ey Törüngey! Benden bazı dileklerde bulundun. Ben bu dileklerini senin için kabul ettim. Senin zürriyetinden bu şekilde duada bulunanların da dualarını kabul edip, düşünce ve sıkıntılarını yok edeceğim. Kederlerini dağıtıp, mallarını koruyacağım…”

Törüngey, yaşadığı süre boyunca Tanrı’nın buyruğu doğrultusunda belli dönemlerde ailesi ve ona inananlar ile birlikte Turăçurt’u tavaf ederek hac ibadetlerini yerine getirmişlerdi.

Bir hac sırasında Kadagan, Turăçurt’a baktıktan sonra ağabeyi Kayra’ya uzun uzun bakmıştı. Sanki o anda orada tekmiş gibi birden “Baba ve ağabey, Turăçurt’u inşa eden ilk insanlar oldunuz. Öyle bir zaman geldiğinde ağabeyimin sonunda gelen ve ondan çeşitler halklar türeyen yalvaç ile oğlu, Turăçurt’u inşa eden ilk yalvaçlar olarak Kalgançı Çak’a kadar hep bilinecek ve onları zikredecekler. Ağabeyimin soyu onu ve babamın bu evin inşa ettiğini unutacaklar.” diye sözler dudaklarından dökülmüştü.

Eşi Kübey, onun fısıltı şeklinde söylediği bu sözler karşısında şaşırmıştı çünkü o güne kadar böyle geleceği tahmin eden kişi çıkmadı ve o güne yazılan kehanete tanık olmuştu. Şaşkın bir şekilde “Ne söylediğin farkında mısın Kadagan?” diye sorunca Kadagan birden irkilerek kendine gelmişti.

Kadagan, gülümseyerek “Ben de bilmiyorum. Birden aklımda o sözler geçti. Kendimi tutmadım ve o sözler dilimden döküldü. Belki de Turăçurt’un büyüleyici tansığından dolayı böyle düşüncelere sürüklendim.” diye yanıt vermişti.

Gökçen ile eşi Kolaksay, Kübey ile Kadagan’ın fısır fısır konuştukları görünce onların yanına gelmişlerdi. Meraklı bir şekilde Gökçen, “Hac ibadeti bırakıp neden fısır fısır konuşuyorsunuz?” diye sorumuştu. Kadagan, eşinden önce davranarak ona durumu anlatmıştı. Dördü de hac ibadetine kaldıkları yerden devam etmişlerdi.

Tanrı’nın sayısı bileceği yıllar geçmişti… Törüngey, on bir gün boyunca hasta yatmıştı. Bu sırada evlatlarını toplayıp, onlara nasihatlardan bulunmuştu. Tanrı’nın buyruklarına uymalarını tembih etmişti.

Oğulları arasından Kayra’yı yanına çağırıp ona vasiyetlerini bildirmişti. Gece ve gündüzdeki kıymetli vakitleri ve bu vakitlerde yapılması gereken ibadetleri öğretmişti. Nama zamanında vuku bulacak taşkını önceden ona bildirmişti. Taşkından sonra sonraki vuku bulacak hadiseleri de haber vermişti. Vasiyetini yazıp Kayra’ya vermişti. Sonra ona ciddi bir şekilde “Bu bilgileri Doğuç evlatlarından gizli tut, onlara bildirme! Çünkü Doğuç, hasedi sebebiyle kardeşi Soltu’yu katletti. Onun evlatları da sana haset edip, seni öldürmeye kalkışırlar!” diye tembihlemişti.

Bu tembih üzerine Kayra, babasından kendisine bildirdiği bu hususları gizli tutup açıklamamıştı. Kayra’ya yaptığı en önemli vasiyetlerden biri şöyle imiş:

“Yavrum! Alnındaki parlayan yaruk, son yalvacın yaruğudur. Bu yaruğu, mümin, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da böyle vasiyette bulun! Ey oğlum! Benden sonra ailenin reisisin.”

Törüngey’in hastalığı ilerleyince Erdeney gelerek onun halini sormuştu. İkisi konuşurken Ölüm Meleği Arah, edeple içeri girip, “Tanrı selam eder ve senden ötürü baş sağlığı diler ailene.” diyerek selam vermişti.

Ece bir köşede oturmuş ağladığını gören Törüngey, ona ciddi bir şekilde “Ey Ece! Buradan git! Beni, Tanrı’nın melekleriyle baş başa bırak!” deyince kocasının sözü ikiletmek istemeyen Ece dışarı çıkmıştı.

Erdeney’e dönen Törüngey, “Ey Erdeney, ben ölüm şerbetini içtikten sonra Tanrı’ma kavuşacağım.” deyince Törüngey’in bu haline Erdeney da ağlamıştı.

Törüngey çok üzülmüştü. Bütün tünkürler ağlaşmışlardı. O anda “Ey Törüngey, yukarı bak!” diye bir ses işitmişti. Yukarıya baktı ve Cennet’i görmüştü. Tanrı, onun için hazırladığı nimetleri göstermişti.

Törüngey, Arah’a bakarak ciddi bir şekilde “Ey Arah! Çabuk gel ve canımı almada acele et! Zira canım cananı çok istiyor ve ruh kuşum, ten kafesinden vatanna uçmak diliyor.” deyince Arah ona yaklaşmıştı.

Erdeney, Arah’a ciddi bir şekilde “Ey Arah! Törüngey’in ne kadar aziz, büyük olduğunu bilirsin. Bu hususta çok yumuşak hareket etmen lazımdır.” diye tembihlemişti.

Arah, hiç incitmeden Törüngey’in ruhunu almıştı. Böylece canı canana kavuşturdu. Erdeney, Törüngey’e bir gömlek giydirmişti. Kayra’ya ölüyü yıkamayı ve ölüyü kefenlemeyi öğretmişti. Erdeney, Kayra’yı imam yapıp, dört tekbir ile bugünkü gibi cenaze komaltmasını kılmışlardı ve defnetmişlerdi.

Erdeney, onun ailesine dönerek “Ey Törüngeyoğulları! Ölülerinize böyle yapınız.” diyerek diğer melekler ile birlikte gözden kaybolmuşlardı.

Bleda & Kai

3 Eylül 1989 yılında Diyarbakır'da doğdum ve Keldani kökenli Türk vatandaşıyım. İlköğretim ve lise eğitimimi Diyarbakır'da aldım. 2011 yılından itibaren Ankara Bilimyurdu DTCF Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümünü okuyorum. Okuduğum bölüm sayesinde Azerbaycan Türkçesi'ni severek öğrendim. Hikaye ve kompozisyon yazmayı çok seviyorum. İç dünyamı yazılarımla okurlarım ile paylaşmaktan zevk alıyorum. Kaan Güler ile tanışmamla ara verdiğim yazı çalışmalarıma yeniden döndüm. Bu dönüş bana çok şey kazandırdı. Yazdığım eserleri wattpad platformunda paylaşıyorum. Türkiye'de Hayran Kurgu Edebiyatı'nın temsilcilerinden biri olmak istiyorum.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Öyküyü çok beğendim! İslam kıssalarıyla Türk isimlerinin birleşimi ortaya destansı bir edebi lezzet çıkarmış. Anlatım, tıpkı hakiki bir tarihi metinmişçesine etkileyici. Acaba isimlerin anlamı nedir? Rastgele seçilmediklerini hissediyorum çünkü. Emeğine, yüreğine sağlık.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for BledaKai Avatar for acimatriyarka

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *