Alt kattan gelen sesler, saatlerdir hız kesmeden devam ettiği için kitaba eklemeye düşündüğüm şiire bir türlü odaklanamadım. Yazmış olduğum dizeleri yüksek sesle defalarca okudum. Fakat ağzımdan çıkan sözcükler üzerimde hiçbir etki bırakmadan boşlukta kayboldular. Bu işten her ne kadar uzak durmaya çalışsam da benim gibi yalnız yaşayan komşum için endişeleniyordum. Üstelik onun dairesinden yükselen sesler benim hayatımı bile olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı.
Üst kata çıktım ve zillerinin çalışmaması nedeniyle ev sahibimin kapısına birkaç defa vurdum. Kendimi kaptırdığım bir anda kapının açılması üzerine yumruk yaptığım elim havada kaldı. Hemen elimi vücudum yanına düşürüp kendime çekidüzen verdim ve konuşmaya başladım. Bu esnada ev sahibim bana öfke dolu gözlerle bakıyor fakat kendisini olabildiğince yatıştırıp tepkisini göstermemeye çalışıyordu. Normal zamanlarda da çok kolay sinirlenen bir mizaca sahip olan bu adamın geç bir saatte onu uyandırıp kapısını yumruklamamın içindeki yanardağları harekete geçirttiğine emindim. Gençliğinde İstanbul’un tanınan kabadayılarından biri olan ev sahibim Macit Bey, – namı diğer Macit reis- yaşlılığına doğru bu işlerden elini ayağını çekmişti. Zamanında semtte fırtına gibi esen Macit Reis sonradan öğrendiğime göre farklı suçlardan ömrünün çoğunu hapishanede geçirmişti.
-İyi geceler Macit Bey. Sizi bu kadar geç bir saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ziliniz çalışmadığı için ben de belki duymayabilirsiniz diye kapıyı biraz sertçe çaldım, kusuruma bakmayın.
– Bu saatte uyandırılmamayı ve kapımı çaldığımı duymamayı tercih ederdim. Umarım bunun için geçerli bir nedenin vardır.
-Bu kadar gürültü arasında nasıl rahatlıkla uyuyabildiğinizi merak ediyorum.
-Sen hangi gürültüden bahsediyordun?
-Merdivenlerden yukarıya çıkarken sesler kesildi fakat uzun süredir devam ediyordu.
-Nasıl sesler peki?
-Bağrış çağrış ağlama… Bunun gibi sesler işte.
-Nereden geliyor bu sesler?
-Ben alt kattan geldiğini düşünüyorum.
-Alt kattaki hangi daireden geldiğini düşünüyorsun bu seslerin.
-Benim bir altımdaki daireden. Hatta geçenlerde alt kat komşuma da onun dairesinden gelen sesler nedeniyle uyuyamadığımı ve kendisi için endişelendiğimi söyledim. Ama kendisi bu durumu kabul etmedi hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı.
-Selim Efendi, senin altında kimse oturmuyor orayı daha kiralayan olmadı.
-Size alt komşumla konuştuğumu söylüyorum.
-Bu imkânsız. Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Bir kriz daha geçirip mahalleyi ayağa kaldırmak mı istiyorsun yoksa? Niyetim buysa şimdiden vazgeç seni uyarıyorum. Önce benim karımı öldürdüğümle ilgili palavralar attın herkese, şimdi de bu yalanı uyduruyorsun. Acıdık hasta adamdır ellemeyelim dedik; ama sen iyice tepemize çıktın be kardeşim.
– Şey eşiniz hala yok ama ortalarda?
-Sanane ulan benim karımdan? Sana hesap mı vereceğim karımla ilgili?
– Yok, beni yanlış anladınız. Hani sizin durumlar malum ya. Ben acaba başına bir hal mi geldi diye size destek olmak istedim.
– Yeter ama artık Selim efendi sessiz sakin evine git benim canımı sıkma.
-Sinirlenmenize gerek yok Macit Bey, merak etmeyin gidiyorum zaten. Belki de söylediklerinizde haklısınızdır. Benim biraz uyumaya ihtiyacım vardır. Sizden tekrar özür dilerim.
-Haklıyım tabi ya. Ha şöyle yola gel de boşuna çileden çıkarma insanı gece gece.
Daha fazla uğraşmamın bir anlamı yoktu. Üstelemem onu daha da sinirlendirecek ve beni başından savmak için yeni yalanlar söylemesine veya kaba kuvvet kullanmasına neden olacaktı. Vaktimi ev sahibimle konuşarak boşa harcamak yerine daireme döndüm ve polisi aradım. Sonrasında birkaç gündür içmediğim ilaçlarımdan birer tane alıp seslerin kesilmesinin mutluluğu, polisi aramış olmanın verdiği güven duygusuyla tekrar bilgisayarımın başına geçip yazdıklarımı gözden geçirmeye devam ettim. Satırları takip eden gözlerim ekranın sol tarafına kaydığında mutfak dolabımın altında hızla ilerleyen siyah büyük bir böceğe takıldı. Masanın üzerindeki gazete kağıdını elime aldım ve rulo haline getirdiğim gazete kağıdıyla böceğin üzerine öldürücü darbeler indirdim. Kaçma teşebbüsleri sonuçsuz kalınca, darbelerin etkisiyle teslim oldu. Önce biraz sersemledi sonrasında tamamıyla hareketsiz kaldı ve cansız bedeni bacaklarını içeriye çekip kendisini ters çevirdi. Bende bir haşaratı öldürmüş olmanın haklı gururunu yaşayarak bir kahraman edasıyla tekrar sandalyeye oturdum ve şiirin son kısmında birkaç değişiklik yaptıktan sonra su almak için ayağa kalktım. Tezgâha yaklaşırken az önce öldürdüğümü düşündüğüm böceğin tekrar hareketlendiğini ve yavaş yavaş buzdolabına doğru ilerlediğini fark ettim. Bu çirkin ve sevimsiz böceğin hayatta kalmak için verdiği mücadeleyi takdir etmemek imkânsızdı. Ben de tebaasına adil davranan bir padişah edasıyla yaşamasına izin verip yeniden bilgisayarımın başına geçtim. Günler süren uykusuzluğun ve uzun uğraşların ardından nihayet romanı yazmayı bitirmiştim. Romana vereceğim ismi düşünürken caddeden gelen sesi işittim. Dışarısını kontrol etmek için usulca perdenin altından dışarıya baktım. Polis aracı bizim apartmanın hemen önünde durmuştu. İçimden umarım polislerin benim daireme çıkmasına gerek kalmaz telefonda da kendilerine anlattığım gibi alt kat komşumla görüşüp kendisini kontrol ederler sonrasında da gerekli uyarıyı yapıp dönerlerdi. Dış kapıdan içeriye giren polisleri gördüğümde kapıyı açmam gerekirse diye az önce oturduğum sandalyede duran hırkayı elime aldım. Masadan güç alarak bir ayağımı sandalyemin arka tarafını uzatıp terliklerimi yanıma çektim ve ilk yanlış denemeden sonra terliğin sağ ve sol ayağım için uygun olan teklerini giymeyi başardım. Kapıdan çıkarken mutfağın ışığını kapatmak için duvara elimi uzattığımda aynı siyah böceğin duvardan elime doğru hareket ettiğini gördüm. Aynı siyah böcek diyorum çünkü bir önceki kadar siyah ve onun kadar çirkindi. Az önce gördüğüm böceklere kimlik kontrolü yapmamıştım elbette o nedenle bu böceğin aynı böcek olduğunu bilemezdim üstelik diğerini peçeteyle beraber balkondan aşağıya atmamış mıydım? Zaten bu lanet böceklerin hepsi birbirine benziyordu ve öyle görünüyor ki mutfağımı yuvaları olarak benimsemişlerdi. Mutfak dolaplarımdan parkeye yayılan böceklerin görüntüsü gözümün önüne geldiğinde midem bulandı hemen mutfağın ışığını kapattım ve içeriye geçtim. Kulağımı kapıya dayayıp apartmanın içinden gelen gürültüleri dinlemeye başladım. Polis alt at komşumun kapısını birkaç kere çaldıysa da kapıyı açan olmadı bunun üzerine polis benim daireme geldi. Kendilerine içinde bulunduğum durumu bir kez daha özet geçip onları ev sahibime yönlendirdim ve kapı aralığından onların yukarıya çıkışını izledim. Ev sahibimi onunla ilgili polise anlattıklarım karşısında nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordum. Zaten kısa bir süre sonra merakım daha da alevlenmeden ev sahibim benim için önce birkaç kez deli diye bağırdı sonrasında kolunu tutan polislerden sıyrılıp benim yanıma geldi. Omuzlarımdan sıkıca tutup tüm gücüyle beni sarstı. Gözlerindeki öfkeli karartıyı görmemek için gözlerimi kapattım ve yapabildiğim kadar onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Bu şekilde kapı eşiğinden içeriye girmiş salona doğru sürüklenmiştik. Arkamızdan gelen polisler dairemden içeriye giremeden mutfaktan esen güçlü bir rüzgâr, kapıyı onların yüzüne kapattı. Koltuğun üzerinde tüm ağırlığıyla boğazıma yapışmış ev sahibimin altında debelenip nefes almaya çalışırken polislerin kapının öte tarafında kaldığı anı eğik ve alçak bir açıyla izledim. Sehpanın üzerindeki zenci kadın biblolarından birine uzanıp aldım ama tüm gücümü tükettiğimden dolayı bibloyu ev sahibimin kafasına geçirme şansı bulamadım. Ciğerlerimde kalan son nefesi de kullandığımda, işten istifa ettiğim gün yayına başladığım anda hissettiklerimin aynısını hissettim. Tüm renkler, kapıyı kırıp içeriye girmeye çalışan polislerin gürültüsü ve boğazımda hissettiğim acı bir anda yok oldu. Fakat bu kez ölümün kıyısında olmam tüm bunlara sebep olmuştu. Biraz önce titreyen vücudumun artık durulduğunu hissediyordum. Aklımda kalan son düşünce ise hiçlik olmuştu.
- Kafka Düşü-şü - 15 Ağustos 2016
Merhaba, güzel bir öyküydü, keyifle okudum. Konu da kurgu da güzeldi, anlatım ve diyaloglar da öyle lakin ana karakterle ev sahibinin baş başa kaldığı o son sahne daha etkili olabilirdi. O sahneye kadar yükselen tempodaki heyecan son sahnede patlama yapamadı gibi. Niye böyle diyorum? Açıklayayım: Şimdi, öykünün adı da dahil olmak üzere uykusuzluk nöbetleri, böcekler vs. Kafka’ya göndermelerle örülmüş keyifli bir hikayeye başladım. Ana karakteri nedendir bilmem bir kadın olarak okudum ta ki ev sahibinin ağzından ana karakterin erkek olduğunu öğrenene kadar. Aslında bu ilk satırlarda belli olsaydı daha iyi olurdu; küçük bir şaşkınlık yaşadım belki benden kaynaklıdır bilemiyorum. Ardından merak uyandıran hafif gerilimli sahneler, esprili diyaloglar; evde böceklerle verilen savaş bunlar da öykünün güzel yazılmış öğeleriydi. Polis geldi sonra; eski kabadayı ev sahibi bir hışımla daldı ana karakterin evine, ardlarından kapı kapandı. Bu esprili anlatım, dozunda gerilim bir sürprizle, şaşırtmacayla son bulsa hani sonunda “Aaa” desek tadından yenmez bir öykü olurdu. Bu haliyle de güzel kesinlikle ama güzel yazılmış bu iki karakterin son sahnesinde şaşırmak isterdim. Özellikle Selim karakterinin ismiyle zıt halini sevdim; sanki biraz deli mi ne 🙂
Başka öykülerinizi de okumak isterim. Diğer seçkilerde görüşmek üzere. Kaleminize kuvvet.
Merhaba,
Öncelikle eleştirileriniz için size çok teşekkür ederim. Ama karakterin cinsiyetiyle ve bunun önceden açık edilmesi gerektiğiyle ilgili görüşünüze katılmıyorum. Fakat hikayenin daha etkileyici bir sonla bitmesi gerektiği ve temponun son bölümde düştüğü yorumunuzda sizinle hemfikirim. Çünkü bu, aslında devam eden bir öykü. Hem ikilinin kavgası hem de hikayenin devamında yaşananlar merakınızı cezbederdi diye düşünmekteyim. Fakat öyküyle ilgili ileriki zamanlarda daha farklı düşüncelerim ve planlarım olabilir. O yüzden bu haliyle siteye göndermeyi uygun gördüm. Değerli yorumunuz için size tekrar teşekkür eder, iyi günler dilerim.
Merhabalar, Kafka başlığını görünce öykünüzü okumaktan kendimi alamadım, ancak kabul ederseniz birkaç eleştiri karalamak isterim. Öncelikle girişiniz oldukça etkileyici: İçinde bulunduğu anda sanatçı kimliğinden soyutlanıp kişisel kimliğine dönen, var olduğunu hisseden bir özneyi yansıtıyor. Bağlamı bu çerçevede oturtmanız dikkat çekici. Girişten itibaren okura düşünme payı bırakmayan bir dil sistematiği geliştirmişsiniz. Örneğin; “saatlerdir hız kesmeden devam ettiği için kitaba eklemeye”, “zillerinin çalışmaması nedeniyle ev sahibimin kapısına birkaç defa vurdum” gibi neden-sonuçları açıklayarak hem bilim adamı titizliği göstermişsiniz hem de okura hesap vermeye çalışmışsınız. Üstelik yüklemlere getirdiğiniz 3. çoğul şahıs ekleri ve bazı bağlaçların cümle içinde yanlış kullanımı cümlelerinize biraz zarar vermiş. Dil ile ilgili bu hususlar dikkatimi çekti. Öykünün anlatım zamanına da biraz daha dikkat etmenizi tavsiye ederim: Girişiniz geçmiş zaman, devamı şimdiki zaman hikayesi olarak devam ediyor. Bu okurun öykünün içine girmesine engel oluşturan bir ayrıntı. İlk okumada gözüme ilişen birkaç sorun bu oldu. Lütfen yanlış anlamayın olumsuz eleştiri yaparak yazınızı kötülemek gibi bir amacım yok, bilakis bu şekilde sacayakları daha sağlam öyküler yazabileceğinizi düşündüm. Öykünün şiirsel yönü de olduğu için, bazı devrik cümleler de yakışacaktır metne, bu hususu da göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim. İlhamınıza, kaleminizdeki nâlin yetişmesi dileğiyle…
”– Bu saatte uyandırılmamayı ve kapımı çaldığını duymamayı tercih ederdim”
”Acıdık, hasta adamdır dedik”
”Sen hangi gürültüden bahsediyorsun?”
”Niyetin buysa şimdiden vazgeç seni uyarıyorum.”
”Polis alt kat komşumun”
Tümcelerini yukarıdaki gibi düzeltirseniz dosyanızda daha güzel bir öykü olacaktır. Öncelikle kaleminize-muhtemelen klavye kullandınız ama lafın gelişi 🙂 – sağlık. Başlıktaki Kafka dikkatimi çekti. Buraya sırf o yazıyor diye gelmedim ama kabadayı ve Kafka’yı aynı öyküde nasıl birleştirdiler acaba diye merak ettim. Sonuç: Modern dünyada yaşayan hasta ve ilaç kullanan bir adamın böcekler ve eski İstanbul kabadayısı ev sahibiyle olan imtihanıymış.
Öykü oldukça ilgi çekiciydi. Karakterin hasta bir Kafka olması ve mutfaktaki böcekler üzerinden Kafka’nın Dönüşüm kitabına selam çakmanız da güzeldi. Üstelik bu ilgi çekici ve bol göndermeli öyküyü aylık öykü seçkisinin temasıyla harmanlayabilmeniz de harika olmuş. Eminim seçkinin diğer temalarına da bu şekilde başarıyla harmanlanmış öyküler yazacaksınız. Yalnız merak ettiğim bir şeyi soracağım: Karakter ilk başta böceği vurup öldürüyor ve orada bırakıp sandalyesine dönüyor. Sonra ikinci kez gelip böceğin onun öldürdüğü yerden kalktığını ve onu tekrar öldürmediğini söylüyor. Ama üçüncü kez, ışığı söndürmeye gelince onu balkondan attığını söylüyor. Bu karakterin, hasta tarafının ve olmamış bir olayı olmuş gibi hatırlamasının bilinçli olarak gösterilmesiydi mi yoksa orada ilk böcek ölünce balkondan mı attı? O belirtilmemişti çünkü ilk böceğin ölümünde.
Tekrardan kaleminize sağlık ve diğer seçkilerin sayfalarında, başka öykülerinizde görüşmek üzere. 🙂
Merhaba, olumlu olumsuz bütün eleştiriler için çok teşekkür ederim. Hepsini dikkate alacağım. Karakterin zaman mekan algısı net değil. Olayları gerçekte olduğundan farklı bir şekilde görüp o şekilde hatırlıyor bazen de hatırlayamıyor. Yani senin de dediğin gibi aslında karakterin kendisiyle olan çatışmasını ya da hastalıklı halini yansıttım.
Öznur, fikrini belirtmiş. Kendisine öyle yansımış, bir okuyucu olarak saygı duyuyorum. Ben, karakterin bir erkek olduğundan şüphe etmedim. Karakter, evsahibinden korkuyor; bu da onun bir erkek gibi düşündüğünü ortaya koyuyor.
– Bu saatte uyandırılmamayı ve kapımı çaldığımı duymamayı tercih ederdim. Umarım bunun için geçerli bir nedenin vardır.
Üstteki hali güzel. Aşağıdaki hali daha bir vurgulu gibi. Sonuçta sert bir adam olduğu için konuşmadan veya daha az kelime ile iletişim kurması daha vurgulu olur gibi.
– Bu saatte kapımı çaldığımı duymamayı tercih ederdim.
Bana göre en heyecanlı bölümde, ruhsal sıkıntı yaşadığı anı yani, tek parağrafta vermişsiniz. Gözlerim satırları takip etmekte oldukça zorlandı.
Günler süren uykusuzluğun ve uzun uğraşların ardından nihayet romanı yazmayı bitirmiştim. Romana vereceğim ismi düşünürken caddeden gelen sesi işittim.
Belli ki karakter dengesiz. Ses ve görüntüdeki yansımaları anladım. Fakat bu roman işinde tam emin olamadım. Şiir yazıyordu başta, yoksa bu da mı bir sanrı, oturmuş gazete küpürleri mi kesip duruyor?
Güzel ve farklı bir hikayeydi. Elinize sağlık.
Karakter yazdığı romanın sonuna bir şiir eklemek istiyor. Yani orada görünenden başka bir şeyi ifade etmiyor şiir yazarken. Bu öykü 30 sayfalık bir öykü. Bu seçki için 4-5 sayfalık bir kısmı kullandım. Bu yüzden bazı noktalar çok açık olmayabilir belki de anlaşılamayabilir. Çok teşekkür ederim yorumunuz için.