Öykü

Kapital

Çalıştığım şirket parseklerce uzaklıktaki bir sürü sisteme, galaksiye ve gezegene hükmediyordu. Çoğu zaman ham madde olarak kullanılan kaynaklara sahip gezegenleri hedef alırlardı. Bazen de Koloni Yerleştirme Komite’leri ile antlaşmalar yaparlardı. Bu işten pek para kazandıkları söylenemezdi. Ham madde temininden kazandıkları paraya kıyasla insanlar için yapılanmamış gezegenlerde kurdukları şehirler çok maliyetliydi. Ayrıca yüksek oranda kâr getirmiyordu. Gerçi yapmaya devam etmelerinin tek sebebi kendilerini hayırsever bir kuruluş gibi göstermekti.

Sahip olduğu madenlere, değerli elementlere, bileşiklere ve minerallere göre gittiğimiz gezegenin Kaynak Potansiyel Değeri’ni hesaplıyordum. Galaksi Senatoları bu değere göre şirket tarafından bilgilendiriliyordu. Senatolar üretimleri için gerekli maddeleri sattığı gezegenlerden sağlıyorlardı. Anlaşmanın temelinde karşılıklı yarar ilkesi esas alınıyordu. Bu yüzden ham madde temin eden şirket anlaşmayı yaptığı galaksilere uzun bir süre boyunca kaynak sağlamak zorundaydı.

***

M81 adlı gökadada bulunan ve çok eski bir süpernovanın yerini almış Graftor gezegeni araştırma yapacağımız ilginç yerlerden biriydi. Buraya önceden bir defa gelmiştik. Aldığımız materyallerin incelemelerini tekrar gözden geçiriyordum.

“Yine araştırılması gereken bir gezegene geldik. Değil mi Helbert?” diye seslendi kaptan. “Bugün de çok hızlısın Lov. Her zamanki gibi. Ayrıca burası diğerlerine göre önemli bir yapıya sahip.” diyerek elimdeki dosyaları kapatıp kenarı koydum.

Kaptan Lov işine önem veren ve bir o kadar da eğlenmesini bilen biriydi. Uzun zamandır birlikte çalışıyorduk. Mekiği hafif bir sarsıntıyla yüzeye indirdi.

“İşte geldik. Sıra sizde beyler. Ben biraz şekerleme yapacağım.”

“Tatlı rüyalar. Bu arada yeni tamir ettiğin arazi aracını alıyoruz.”

Kaptan başparmağını göstererek “Tekrar tamir etmek istemiyorum. Ona göre Helbert.” dedi ve genelde onun kullandığı dinlenme kabinine geçti. Dosyalarımı çantama koydum. Ekip arkadaşlarımla beraber gerekli malzemeleri araca yükledikten sonra işe koyulduk.

***

Bu gezegen daha önce araştırdığımız gezengelerden farklıydı. İşlendiğinde yüksek enerji elde edebileceğiniz ve fazlasıyla dayanıklı bir maddeye sahipti. Genelde bu iki özellik bir arada zor bulunurdu. Çalıştığım şirket bu tarz gezegenlere sahip olmak için özellikle çaba sarf ederdi. Ayrıca gezegenin bir atmosferi vardı. Ama içerdiği başka gazlar sebebiyle oksijence fakirdi. Bu yüzden maske takıyorduk. Maskelerimizde karışımlı gaz içeren tüplerin oksijen tutma özelliği vardı. Ek olarak takviye tüplerimiz de bulunuyordu.

Rotadaki ilk gitmemiz gereken yer yüksek ve engebeli bir alandı. Önceki araştırmamız daha yüzeyseldi. Ekipte bulunan iki arkadaşımdan birisi gezegen yapıları hakkında uzmandı. Dr. Radd gezegenleri oluşturan madde, bileşik ve gaz karışımları hakkında incelemeler yapardı. Kaynağın potansiyelini hesaplarken genelde ondan yardım alırdım. Diğeri ise kısa bir süre önce Arşiv Departmanı’ndan bizim bölüme gönderilen örnekleme görevlisiydi. Şirket son bir kaç yıldır gezegenden toplanan materyalleri arşivliyordu.

***

Aracı sürme görevini yeni gelen örnekleme görevlisine kakaladık. “Bu engebeli bölgede hiç de rahat gidilmiyor. Zaten kaptan aracı yeni tamir etmiş. Yetmezmiş gibi bir de off-road yapıyoruz.” diye şikayet ediyordu.

Gezegenin yüzeyi gümüşî beyaz rengindeki iri taneli kumla kaplıydı. Aracın camından dışarı bakarken muhteşem bir görüntü vardı. Doktor karalama defterini bana doğru uzattı.

“Şuradaki formülü görüyor musun? İşte bu iki elementin içiçe geçmiş haline benzeyen bir yapının formülü.” dedi.

“Bu yüzden şirketin bu gezegeni satın alabilmek için sağlam bir ödeme yapması gerekiyor Doktor.”

“Orasını bilemem. Ama ben senatör olsam kesinlikle karşı çıkardım. Galaksi Senatosu kendi araştırmalarında durumu fark edemedi herhalde.”

Elindeki defteri bir kenara fırlattı. Yine sinirlenmişti. Çoğu zaman şirket bünyesinde çalışmayan araştırmacıları sevmezdi. O kadar ekipmana rağmen işlerini çok ciddiye almadıklarını düşünürdü.

“Zaten içlerinde yeterli deneyime sahip kimse yok. Öngörüden yoksun bilim kuklaları. Peh. Ben onların yerinde olsaydım neler yapardım bir bilsen.”

“Bence de öyle. Bizim gibi boş zaman bulamayanlara göre çok şanslılar.” diye karşılık verdim.

Engebeli arazide bir oyana bir bu yana sallanırken bir bilim adamının hoşnutsuzluklarını dile getirmesi komik geliyordu. Ama haklıydı.

“İlk noktaya vardık sayılır. Hazır mısınız beyler?” diye arkasını dönerek seslendi arşivci eleman.

“Ah, hazırlık mı? Biz profesyoneliz genç adam. Sistemli çalışırız.”

Alaycı bir şekilde güldü doktor. Ardından ekipmanlarını toplayıp maskesini taktı. İlk noktaya kısa bir sürede vardık. Aracın arkasından tüpleri alıp maskemi hazırladım. Arşivci eleman da maskesini taktıktan sonra araçtan inerek örnekleme kutularını çıkardı.

“Yanına reaksiyon kürelerinden kaç tane alacaksın Doktor?” dedim üst bölmeyi göstererek.

“Geçen sefer iki farklı ortam hazırlamıştım. Ama yetersiz kalmıştı. Şu iki tanesini sen al. Diğerlerini ben alırım.”

“Tamam. Peki şu değişik renkli çözeltilerinin olduğu çanta?”

“Ha, evet. Bir de onlar var.”

Maskemi taktıktan sonra doktorla birlikte araçtan aşağıya indim. Arşivci eleman kutularınla beraber önden gidiyordu. Gezegenin kütle çekimi yüzünden uzay boşluğundaki gibi rahat ilerleyemiyorduk.

***

Kaynak Potansiyel Değeri’ni hesaplayacağım madde dayanıklı ve yüksek enerjili olmasının yanı sıra başka bir özelliğe daha sahipti. Kararsız bir şekilde de olsa diğer element ve maddeleri taklit edebiliyordu. Bu yüzden doktor emin olmak için yanına fazladan ekipman almıştı.

Galaksi Senatosu’nu bilgilendirirken bu özelliğinden bahsedilmemişti. Gezegenin değerini kat kat artıracak bir durumdu. Senatörler satış için yapılacak teklifi düşünmeden kabul edecek gibi duruyordu. Zaten şirketlerin yüklü miktarda para kazanmalarının nedenlerinden biri de buydu.

***

Kısa ama zorlu bir yürüyüşten sonra ulaşmamız gereken noktaya vardık. Doktor bir hayli yorgun görünüyordu.

“Düz ve yerçekimsiz bir ortamda çalışmak ne kadar güzel olurdu şimdi.”

“Yaşlılık diyorsun yani?” diye sataştım doktora.

“Hadi ordan yaşlılıkmış. Görmüyor musun? Hâlâ emekli olmadım ben.”

Yaşlı olduğu kadar da inatçıydı. Arşivci örnekleme kutularını çıkarmış kendi işine koyulmuştu bile. Ben de doktorun diğer kürelerini ve çözelti çantasını yere bıraktım.

Doktor ilk olarak reaksiyon kürelerine maddeyi koyarak tepkimeyi inceleyecekti. Daha sonra önceden hazırladığı çözeltiler ile maddenin arasındaki etkileşime bakacaktı.

“Şu iki küreyi hazırlıyorum. Bakalım bu sefer de aynı şekilde olacak mı?”

Yerden aldığı gümüşî renkteki maddeyi yarı geçirgen kürenin içine koydu. Küreler mikro-devrelerle donatılmış şeffaf bir yapıdaydı. Ayrıca kürelerin kontrol edilebilen bir kumandası vardı.

“Bak şimdi Helbert. Küreye iyice bak. Maddenin dönüşme evresi çok kararsız bir şekilde seyrederse rengi değişecek. Umalım ki değişmeden aynı kalsın.”

“Merakla izliyorum Doktor.”

Doktor kumandayı eline alarak üzerinde bir kaç ayarlama yaptı. Kürenin gerçekleştireceği ışımaları önceden programlamıştı. Her kürede farklı ışıma meydana gelecek ve maddenin vereceği tepkileri inceleyecekti. En azından bana anlattığı kadarıyla böyle olacaktı.

Kürenin bulunduğu yerden biraz geriye doğru gittim. Doktor kumandanın düğmesine bastı. Kürenin içinde mor ve siyah renkte şimşekler çakıyordu. Birden rengi değişen madde tekrar eski haline döndü. Doktora baktım ve biraz sinirli gözüküyordu.

“Sanırım bu sefer de kararsız bir şekilde değil mi Doktor?”

“Ah. Evet, evet. Öyle görünüyor. Diğer küreleri de deneyelim bakalım.” diyerek başka bir küreyi ayarlarmak için yere uzandı.

Arşivci eleman çok uzağımızda değildi. Elindeki kutuları bir oradan bir buradan aldığı örneklerle dolduruyordu.

“Nasıl gidiyor? Doldurduğun kutuları istersen buraya bırak.” diye seslendim maskenin ses alıcısına.

“Pek fazla ağırlık yapmıyorlar. Birazdan doldurduklarımdan bir kaç tanesini getireceğim. Ya sizin iş nasıl gidiyor?”

“Doktor sırayla farklı küreleri deniyor. İlk ışımada farklı bir durum yok. İkinci havai fişek gösterisine bakacağız.”

Doktor sıradaki küreyi hazırladıktan sonra tekrar kumandanın düğmesine bastı. Bu sefer kürenin içinde farklı renklerde şimşek çakmaya başladı. Bir süre sonra madde hiç renk değiştirmeden aynı kaldı. Doktor bana döndü ve heyecanla bağırdı.

“İşte bu! Evet, evet! Görüyor musun Helbert? Tam da düşündüğüm gibi.”

Doktor kadar heyecanlanmasam da işlerin iyi gitmesine sevinmiştim. Elindeki kumandayı yere bıraktıktan sonra kürenin içinde bulunan maddeyi aldı. Eliyle çözeltilerin olduğu çantayı işaret etti.

“Getir bakalım şu zımbırtıyı. Bir de gözlerimizle görelim.”

Çantaya alıp doktorun yanına götürdüm. Çantayı açtıktan sonra içinden farklı renklerde sıvılar bulunan bir kaç cam tüp çıkardı. Tüplerin içine elinde tuttuğu maddeden teker teker koydu. Madde ilk başta yüzer halde hiç değişmeden duruyordu. Bir anda tüplerin hepsinde kayboldu.

“Kesinlikle taklit edici özelliğe sahip bir yapıda. Bunun ne anlama geldiğini düşünebiliyor musun?”

Doktorun maskesinin arkasındaki gülümseme bir anda göğsündeki patlamayla sona erdi. Suratındaki ifade birden donuklaştı ve doktor elindeki tüplerle beraber yere yığıldı.

Ne olduğunu anlamamış bir halde bağıra bağıra doktoru tutmaya çalıştım.

“Hey arşivci buraya koş çab-.” Kafamı kaldırdığımda biraz ileride elindeki silahı bana doğrultmuş arşivci elemanı gördüm. Yavaş yavaş bana doğru ilerlemeye başladı.

“Lanet olsun! Bu da ne böyle, kafayı mı yedin sen ha? Ne yaptığının farkında mısın?”

Doktor ellerimde cansız bir şekilde duruyordu. Arşivci yanıma kadar geldi.

“Demek taklit edici madde ha! İşte bizde bunu öğrenmek istiyorduk.”

“Ne saçmalıyorsun sen, doktoru niye öldürdün? Aşağılık herif!”

Şok olmuştum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Arşivci elindeki silahı bana doğrultuyordu.

“Galaksi Senatosu şirketinize satmayı planlandığı bu gezegenin gerçek değerini öğrenmek için beni aranıza gönderdi. Şirketinizde işlerin nasıl yürüdüğünü de öğrenmiş oldum.”

“Hey, hey! Dur bir dakika. Ne senatosu? Doktor ile ne alakası var?”

“Bu değerli maddeyi bilen bir sizler vardınız. Doktor ve sen. Kaptanı hiç sayma. O da benim meslektaşım. Hem de yıllardır sizinle çalışıyor.”

Arşivci elindeki silahıyla suratıma doğru sertçe vurdu. Doktoru bırakıp yere kapaklandım. “Birazdan seni de öldüreceğim pis herif.. Ayrıca anlaşma falan da olmayacak. Bütün Galaksi Senatoları yapacakları devrimler ile şirketlerin kökünü kazıyacak. Kendi işlerini kendileri görecek!”

Hiçbir şey anlamamıştım. Arşivcinin silahı yüzüme doğru tuttuğunu fark ettim. Ve bir patlama sesi. Anlık bir acı. Karanlık.

Kapital” için 3 Yorum Var

  1. Diyalogların gerçekten iyi işlenmiş olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir tutukluk yok. Öyküdeki temponun hiç düşmemesi okuyucuyu öykü bitene kadar diri tutuyor. Yazarının ellerine sağlık.

  2. Hem diyaloglar hemde öykünün akışı güzeldi. Acaba kahramanımız öldü mü? Merak ettim şimdi. 🙂 Elinize sağlık.

Servet Tursun için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *