Öykü

Kayıp I

Soğuk kış gecesi. Aralığın dördü. Sokak lambalarının ışığı titriyor. İrili ufaklı gölgeler can çekişiyor. İnce ince kar yağmakta. Tutmayacak gibi. Asfalta düştüğü an kendinden geçip suya dönüşüyor taneler. Islak, dar sokakları adımlıyorum. Büyük, ihtişamlı bir döküntü vaziyetindeki saat kulesi dönük sırtım. Uzun pardösümün yakalarını dikleştiriyor bir sigara yakıyorum. Emperyal Oteli’ne doğru yol alıyorum.

Henüz on dakika önce evimdeydim. Çift kişilik yatağımda uzanmış, Don Kişot’u okuyordum. Huzurla gözlerimi kapatmak üzereydim. Aniden kapı çaldı. Emniyet müdürü karşımdaydı. Hemen giyinip Emperyal Oteli’ne gitmem gerektiğini söyledi. Kapıda bana ayrılan bir at arabası bekleyecekmiş. At arabasına gerek olmadığını, yirmi dakikada orada olacağımı söyledim. Yürümeye niyetliydim. Böylece uykum iyiden iyiye açılabilirdi. Emniyet müdürü biraz bozulup yanımdan ayrıldı. Durum acildi sanırım, beni bu saatte çağırdıklarına göre.

Otele vardım. Girişteki merdivenleri düşmemek için büyük çaba sarfederek geçtim. Kalabalığı takip ederek olay yerine ulaştım: 22 numaralı oda.

Odaya adımımı attığımda emniyet müdürü içerideki kalabalığı uzaklaştırdı. Odada üç kişi kaldık. Ben, emniyet müdürü, yuvarlak gözlükleriyle, kısa boylu, cılız, sünepe, yüzünde ayrıntılara dikkat kesilmenin getirdiği yorgunluktan payına düşeni almış çizgileriyle sıradan tuhaflıktaki bir adam.

Neden sonra odada sadece üçümüzün olmadığını fark etmiştim. Süslü bir avizenin ruhsal bir aydınlanmayla aydınlattığı, iplikleri sökük, genişçe bir halının ortasındaki taç deseninde hareketsiz yatan bir şey gözüme çarpmıştı. Kan içerisinde bir kuzgun.

Olayı önce emniyet müdüründen dinledim:

“ Leonard, Bayan Havisham bu gece ortadan kayboldu. Odasının ortasında şu mendeburu bulduk. Bay Allen’ın (diğer adamı işaret ederek) bu konuda bazı teorileri var. Onun öldüğünü düşünüyor. Şimdilik önemli bir ipucu bulamadık. Evet, bir şey daha; (genzini temizler, tedirginleşir) Bayan Havisham Sonsuz Bayan Doreen Gray tablosunun ressamı Bay William Havisham’ın kızıydı. Yani vaka üzerinde titizlikle çalışman gerekecek. Benim kültür bakanı ve polis müfettişleriyle buluşmam gerek. Kapıya iki nöbetçi bırakıyorum. Bir ihtiyacın olursa onlara söylemen yeterli.” diyerek yanımızdan ayrılan emniyet müdürü sayesinde şimdi Bay Allen ile yalnız kalmıştık.

Bay Allen odayı arşınlıyor ara sıra bir köşede duraksıyor ve durmadan sayıklıyordu. Bir süre daha dolanabilirdi. Onu dinlemeden evvel odayı dikkatle incelemeye karar vermiştim. Cansız kuzgunun dışında dikkatimi çeken bir şey bulamadığıma karar verene dek on dakika geçti. Tekrar uykum gelmek üzereydi. Öyle hissediyordum. Soğuk havanın kendime gelmeme yardım edeceğini ümit ederek aralık duran pencereye gittim. Pencereyi sonuna dek açtım. Bay Allen’ın korkuyla bana baktığını gördüm.

“Sanırım, o… şey, yani… Pencereden uzaklaşın.” dedi

Fazlaca ürkmüştü. Pencereyi kapatıp söylediğini yaptım.

“Sakinleşin ve anlatın.” dedim.

Olayın farklı bir boyutunu Bay Allen’dan dinledim.

“Ben, b,e,n yani, be, be, ben… (sadece ilk cümlede takılmıştı, konuşmasının geri kalanı boyunca soluk bile almadı) Ben bir yazarım. Uzun zamandır bir şeyler karalayamıyordum. Böylece biriken kiram nedeniyle evimden atıldım. Emperyal Oteli’nde tanıdığım bir şair vardı. Genellikle seyahat ederdi. Odası ise hep ona ait kalırdı. Zor durumda olduğumu duyunca yardım etmeye karar vermişti. Odayı paylaşmayı teklif etti. Çoğunlukla (yutkunur) çoğunlukla seyahatte olduğu için kabul ettim. Neticede yalnızlık bir yazar pis bir arkadaşa benzer. Onsuz yapamazsın. Anlayışsızlığına ise dayanamasın.

Buraya taşınmamın ardından şair dostum uzun bir seyahate çıktı. Hala yazamadığım için çıldıracak gibiydim. Nihayet bir gece aklıma “Kuzgun” isimli bir öykü yazmak geldi. Tam manasıyla klasik bir öykü olmayacaktı onu sonelerle süsleyecektim. Heyecanlanmıştım. Kanım hızlanıyordu. Artık tamamen yalıtılmış zamanlar geçirmeliydim. Bu esnada Bayan Havisham ile tanıştım. Yazar olduğumu duyduğunda etkilenmişti. Hatırı sayılır bir edebiyat düşkünüydü. Ufak karalamaları da mevcuttu. Anlamadığı şey ise bir yazar rahat bırakılmalıydı. Özellikle yazarken.

Bu gece, sanırım aralıksız on altı on yedi saat çalışmamın sonunda, uygun kaçmayacağını bile bile Bayan Havisham’la konuşmayı arzu ettim. Odasına gitmek istiyor, çekiniyordum. Çekincemi nasıl yendim bilmiyorum. Kendimi 22 numaranın önünde buldum. İçeriden bağrışmalar geliyordu. Bayan Havisham sanki yalnız başına bağırıp çağırıyordu. Odada sadece Bayan Havisham’ın sesi olmasına rağmen o sanki başkasına, ara sırada kendine bağırıyordu. Ön ismini söyleyerek; Alice…

Dayanamayıp kapıyı açtım. Önce aralık pencerenin önünde, iki saniye kadar Bayan Havisham’ı gördüğümü sandım. Aslında gördüğüm büyükçe bir kuzgundu. Öfkeyle bana bakıyordu. Evet, öfkeyle. Sonrada uçup gitti. Sersemliğimden kurtulunca Bayan Havisham diye seslendim. Birkaç defa… İz yoktu. Sonra… Onu buldum, ölü kuzgunu…”

Bay Allen aniden sustu. Bu noktada devreye girmeliydim. Boğazımı temizledim.

“Bay Allen varsayımızın doğruluğunu kabul edelim, ancak hangi varsayım?”

“Kimse anlamadı. Kimse… O kuzgun, saygıdeğer efendim Bayan Havisham’ın ta kendisi. Onun boynundaki dövmeyi taşıyor.”

İnsan cinayetle, kokuşmuş bir şehirle, milyon tane it kopukla, sapıkla uğraştı mı her an, her saniye daha fazlasını duyamayacağını, göremeyeceğini düşünür. Çünkü ağır gelir. İnanmak ister yalana. Her vaka, deliliğin, şiddetin son sınırı olsun ister.

Güneş doğmak üzereydi. Bay Allen’a inanmıyordum kati düşüncelerim ona inanmama engeldi. Mesleğim gereği ise her iddaya bir ölçüde pay bırakmalıydım.

“Bay Allen, üzerinize kalın bir şeyler alın. Hava epey kötü. William Havisham bizi bekliyordur. Beklemiyorsa bile misafirperverliği elden bırakmayacağını ümit ediyorum.”

Bay Allen tekrardan sayıklamaya başlamıştı.

Kayıp I” için 2 Yorum Var

  1. Genel anlamda güzeldi lakin anlatımın biraz zayıf olduğunu düşünüyorum. Bazı yerlerde zengin cümleler olmasına rağmen bazı cümlelerde en az bu cümlelerin zıttı gibi zayıf kalmış. At arabasından bahsetmişsiniz. At arabalarının kullanıldığı bir dönem söz konusu olunca o dönemin mimari yapılarından bahsederek bu atmosfer biraz daha yaşatılabilirdi diye düşünüyorum çünkü öykü genelinde o yüzyılı yansıtan bir şey olmayınca sırıtıyor gibi geliyor. Polis yerine dedektif kelimesi daha hoş olmaz mıydı diye de düşündüm. Tabi ki benim söylediklerim tamamen bir varsayım sizin öyküyü anlatım kullanım şeklinize saygı duyuyorum. Devamının daha heyecanlı olacağını düşünüyorum.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *