Korkunç bir geceydi, çoğunluğu çocuk olan birçok kişi acı çekerek ölmüştü. Üstlerine çöken siyah duman, yıldırımlar saçarak her yeri harap ediyordu. Uykuda yakalamıştı, Kızılderili kabilesinin insanlarını… Herkes sağa sola kaçışıyor, cayır cayır yanmaktan canlarını kurtarmaya çalışıyordu. Telaşla çadırından çıkan şaman, ilk bakışta karanlığın içindeki kötü ruhu görmüş ve olduğu yerde donakalmıştı. Artık sonlarının geldiği açıktı, çünkü onu durdurmak için ellerinden bir şey gelmezdi. İnsanların çaresizliğine, ağlaşmalarına dehşet dolu gözlerle bakıyordu ki kötülük aniden ortadan kayboldu. Bunun nasıl olduğunu önce anlamamıştı; ama her şeyin başladığı an, o zamandı.
Ok ve yayı kusursuz bir şekilde kullanıyordu, balta ve mızrak kullanımında da en az o kadar maharetliydi. İyi bir iz sürücü olduğu da söylenebilirdi, Yalnız Kartal’ın. Uzun boylu ve iri yapılı bir gençti. Kabilesinin en iyi avcıları ve en iyi iz sürücüleri, ona bildikleri her şeyi öğretmişlerdi. Aynı zamanda ruhuna huzur veren ormanla, kendini bir bütün gibi hissediyordu. İnsanda dahil olmak üzere doğada var olanların, bir bütün ve eşit olduğunu düşünen Kızılderililerin inancından öteydi onunki. Hele ki büyülü bir havası olan ulu ağacın, etrafında bulunmak ve dallarında oturmak her şeye bedeldi. Bütün can sıkıntısını alıyor ve adeta ona arkadaşlık ediyordu. İnsanların yanında bulunmaktansa orman ve içindeki canlılarla zaman geçirmek en büyük keyfiydi.
Sık ağaçlardan, güneş ışığının neredeyse toprağa değmediği ormanda, etrafında dönüp duran köpeği ile yürüyordu. Bu sırada, babasının söylediklerini düşünüyor, anlatılanlar kafasında dönüp duruyordu. Yıllar önce bir kolye vermişti ona ve yanından ayırmaması için tembih etmişti. Altı üstü bir kolyeydi. Küçüklüğünden bu yana, babası zorladığı için değil de hoşuna gittiği için takıyordu. Babasından bu sefer duydukları, ısrarların boşa olmadığını gösteriyordu. İki gece evvel Yalnız Kartal’ı yanına çağırmıştı, o içeriye girer girmez;
“Artık zamanı geldi, çocuğum!” diyerek oturmasını istedi.
“Neyin zamanı geldi? diye sorunca…
“En baştan anlatacağım, sabırlı ol.” dedi.
“Bundan yıllar önce, kötü bir ruh kabilemize musallat oldu. Birçok insanımız öldü ve bir o kadar da yaralandı.”
Bu sözleri duyan genç konuşacak oldu, ama babası sus dercesine kafasını salladı.
“Onu durdurmak için elimizden bir şey gelmezdi. Sonumuzun geldiğini düşünmüştük. Ama nasıl olduğunu anlamadığımız bir şekilde, aniden ortadan yok oldu.” dedikten sonra oğlunun yanına giderek omuzlarından tuttu.
“Kötülüğün ortalığı kasıp kavurduğu gece, bir çocuk doğmuştu. Şaman, onun bizim kurtulmamız için gönderilen bir mucize olduğunu söyledi, ruhlarla irtibat kurmuştu ve bir kehanette bulundu. Bu kötülüğün bir gün tekrar geleceğini, bizi kurtaran kişinin de yine bu çocuk olacağını söylemişti.” dedi ve gözlerinin içine baktı.
“Bu çocuk sendin, oğlum!” dedi.
Nutku tutulmuştu, Yalnız Kartal’ın. Şaşkınlık içinde onun ağzına bakakalmıştı. Babası sözlerine devam etti;
“Annen hamile olduğu için ayağa kalkamıyordu ve çadırda yatıyordu. Ne olduğunu görmek için ben dışarıya çıkmıştım. Olanlar karşısında aklım başımdan gitmişti, çıldırmış gibiydim. Kötülüğün kaybolduğu ana kadar anneni düşünemedim. Daha sonra koşarak geldim, bizim çadırımız zarar görmemişti. İçeriye girdiğimde sen doğmuştun. Annen, seni tek başına doğurmuş ve hayata veda etmişti.” dediğinde Yalnız Kartal’ın gözleri doldu.
“Sana öğretilenler, iyi yetişmen ve hazırlıklı olman içindi. Kabilede senden büyük herkes bu durumu biliyor, seni hep birlikte eğittik. Boynundaki kolye, şamanın o geceki yıldırımların yaktığı ağaçtan yaptığı bir tılsım. O gün geldiğinde sana yardımcı olması için…” dedi ve arka tarafta duran sandığı açtı.
Sandığın içinden çıkardığı yay ve okları, ona göstererek;
“Bunlar da aynı şekilde yapıldı. Ne zaman geleceğini bilmediğimiz o gün için, bunları akıllıca kullan.”
Yalnız Kartal’ın aklına yatmayan bir şey vardı.
“Siz bana söylemden önce veya ben çocukken, gelmeyeceğini nereden biliyordunuz?” diye sordu.
“Şaman, sen bu yaşa geldiğinde söylememizi istedi. Nedeni hakkında bir şey demedi, bu günden sonra önlem almamız gerektiğini anlattı. Eğer iki yıl önce ölmeseydi, sana kendisi söyleyecekti.”dedi ve ekledi; “Bundan sonra gece gündüz nöbet tutacağız. Bu sefer nasıl geldiğini biliyoruz. O gece görenler olmuştu, ama bir anlam verememişlerdi; önce siyah bir duman geliyor ve daha sonra dehşet saçıyor.” dedikten sonra sözlerini tamamlamıştı.
İki günden beri tek düşündüğü bunlardı, Yalnız Kartal’ın. Bu durum gerçekleşirse, karşılaşacağı şeyin ne olduğunu bilmemek onu korkutuyordu . Bakışlarını yere dikmiş, bu düşüncelerle yoluna devam ederken; gözden kaybolan güneşin ışıkları, hâlâ havayı aydınlık tutuyordu. Ormandan çıkmak üzereydi. Kafasını kaldırdığında, karşısında gökyüzüne uzanan alevleri ve dumanı gördü. Bu ateşler, kabilesinin çadırlarından yükseliyordu. Telaşla koşmaya başladı. Yetiştiğinde ortalığın cehenneme döndüğünü gördü, bütün çadırlar yanmıştı. Etrafta ölü veya canlı hiç insan yoktu. Onun geldiği tarafın tam aksi yönünde, ormanın içine giren siyah dumanı gördü. İnsanlarının ormana kaçtığını ve kötülüğünde onların peşinden gittiğini anlamıştı.
Babasının verdiği yay ve okları, gömerek saklamıştı. Hemen gidip onları topraktan çıkardı ve peşlerinden rüzgâr gibi koşarak ormana daldı. Her yeri bağrışma sesleri sarmıştı. Boynundaki kolye birden ışıldamaya başladı ve nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde hangi tarafa gideceğini biliyordu. İçinden gelen bu hisle koşmaya devam etti ve artık siyah dumanı görüyordu. Kötülüğü yok etmek için ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu. Onu alt etmek için elinde sadece yay ve oklar vardı. İnsanlara zarar vermemesi için oradan uzaklaştırması gerekliydi. Dumana doğru bir atış yaptı. Ama sıktığı ok içinden geçip gitti. Yalnız Kartal’ın yaptığı bu hamle ile onu fark etti ve ona doğru hareket etmeye başladı.
Az önce geldiği tarafa doğru yöneldi, köpeği de yanından ayrılmıyordu. Koşarak kaçmaya devam edemezdi, bir yolunu bulması gerekiyordu. Kolye tekrar ışıldamaya başladı. Ne tarafa gideceği kafasında belirmişti sanki. İyi bildiği bir yerdi burası, çok sevdiği ulu ağaç onu kendine çağırıyordu. Arkasından gelen bu kötülük, dizlerinin bağı çözülen gence yetişmek üzereydi. Bütün gücünü kullanarak, ağacın yanına gelmişti. Durdu ve ona doğru döndü, artık ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bir süre boyunca ikisi de bekledi. Yalnız Kartal, atış yapmak için elini sırtına astığı oklara götürüyordu ki siyah duman onu içine aldı ve savurup hızla yere çarptı. Kendisine havlayan köpeği de aynı şekilde kenara fırlattı. Daha sonra geri çekildi, dalga geçiyormuşçasına yerde yatan gencin etrafında dönüyordu. Vücudunda hissettiği inanılmaz acılarla gözlerini açan Yalnız Kartal’ın, kurtulmak için umudu kalmamıştı. Onu öldürmek için acele bile etmiyor, sanki işkence ederek zevkini çıkartıyordu.
Artık öleceğini kabullendiği sırada; ulu ağaçtan gelen beyaz bir ışık, bütün göz alıcılığı ile belirdi. Siyah dumanı ele geçirmiş gibiydi, hareketsiz bırakmıştı. Duman, kaybolmaya başladı ve yavaş yavaş vücut bulan hali ile acımasız bir yaratık ortaya çıktı. Yaklaşık iki buçuk metre boyunda, kıpkırmızı bir vücuda sahip, kemikli çirkin yüzü ve ateş gibi yanan gözleri ile Yalnız Kartal’a bakıyordu. Beyaz ışığın içinde kalmıştı ve kollarını hareket ettirmeye çalışıyordu. Onun bu halini gören genç adam, tüm gücünü toplayarak yerinden kalktı, hemen yanına düşen yay ve kırılmamış son oku alarak onu göğsünden vurdu. Yeri göğü inleten bir çığlık atan yaratık, parçalandı ve toza dönüşerek yok oldu.
Ağaç üzerinden kendisine yardım eden gücün “Yüce Manitu” olduğu açıktı. Her zaman onu korumuş kollamıştı. Bu ağacın yanında, neden huzur bulduğunun da cevabını almıştı. Üstüne yapraklar yağmaya başlayan Yalnız Kartal, saldırıda aldığı yaraların ve ağrılarının geçtiğini gördü. Yaralanan köpeği de iyileşmiş, onun etrafında zıplayıp duruyordu. Ciğerlerine derin bir nefes çekti ve günler sonra hissettiği iç rahatlığıyla, kabilesinin yanına döndü.
Merhaba,
Akıcı bir şekilde yazılmış, samimi bir öyküydü. Yalnız Kartal’ ın babasıyla olan konuşmasından sonra daha detaylı bir hazırlık süreci okumak isterdim. Sanki biraz çabuk işlenmiş o kısım. Betimlemelerle süslenmiş öykünün atmosferi güzeldi.
Zaman ayırıp okuduğunuz ve yorumunuz için teşekkür ederim. Görüşme üzere
Okuduğunuz ve yorumunuzu esirgemediğiniz için teşekkür ederim. Gelecek seçkilerde görüşmek üzere
İyi bir hikaye okuduğumu düşünüyorum. Elinize kaleminize sağlık. Bence yaratığın ne olduğunu nereden geldiğini ve neden orada olduğunu biraz daha açabilirdiniz. Birde kafama takılan bir avcı neden okunu ve yayını toprağa gömsün, özellikle Manitu’nun kendisine böyle bir görev verdiğini öğrendikten sonra. Tekrar elinize sağlık…
Okuduğunuz ve yorumunuz için teşekkür ederim. Öğrendiklerinin şoku ile ne yapacağını bilemediği için çok değerli ok ve yayı gömerek saklıyor. Kaybolmasın ve herhangi bir şekilde zarar görmesin diye… Zaten hazırlık yapamadan iki gün sonra geliyor yaratık. Yaratığın konusu biraz daha açılabilirdi. Gelecek seçkilerde görüşmek üzere