Öykü

Kılıç Ustası

Hızlı adımlarla geniş ve karanlık avluda yürüyordu. Etrafta tek bir ışık kaynağı bile yoktu ama bu onun için dert değildi. Çünkü o bir kara elfti, bir drow ve görmek için ışığa ihtiyacı yoktu. Gözleri uzaktaki Narbondel’e yani drow elflerine zamanı gösteren anıt sütuna kaydı. Kızıl ötesi spektrumda Narbondel canlı bir kırmızı ile ışıl ışıl parıldamaktaydı, bu da öğle vaktinde olduklarını gösteriyordu.

“Güzel…” diye mırıldandı kendi kendine genç drow. “Görünen o ki tam vaktinde evde olacağım.”

Hoş, eve varmak için can attığı pek söylenemezdi. Fakat geç kalması durumunda evin Saygıdeğer anasından işiteceği lafları ya da daha kötü şeyleri düşündükçe adımlarını ister istemez hızlandırıyordu. Sonuçta o sadece basit bir erkekti ve drow toplumunda her zaman ikinci sınıf bir vatandaş olacaktı.

“Her zaman değil.” dedi sıkılı dişlerinin arasından. “Her zaman değil…”

Taş basamakları tek bir çıt çıkarmadan inerek evinin kapısına giden yola saptı. Tam kapılara yaklaşmıştı ki karanlık yarıklardan fırlayan iki nöbetçinin yolunu kestiğini fark etti. Nöbetçiler o kadar iyi gizlenmişlerdi ki sanki bir anda ortaya çıkmışlarmış gibi bir izlenim yaratmışlardı.

“Dur!” diye emretti nöbetçilerden biri sessiz el alfabesini kullanarak. “Nereden gelirsin ve nereye gidersin?” diye sordu karanlıkta hızla dans eden parmaklar. Genç drow parmakların havada yarattığı ısı dalgalarını takip ederek nöbetçinin ne dediğini anlamaya çalıştı. Ardından o da aynı şekilde kendisine yöneltilen soruya yanıt verdi.

“Akademiden geliyorum ve evime gidiyorum.”

“Ah, evet. Sen bugün mezun olan askersin. Çok iyi olduğunu duydum. Tüm Melee Magthere senin başarılarını konuşuyor.”

“Çok iyi değil, en iyisi.” diye cevapladı sırıtan genç.

“Ben olsam bu kadar böbürlenmezdim asker.” diye yanıtladı diğer nöbetçi, el alfabesiyle. “Menzoberranzan’da en iyi olmak demek her zaman saldırılara açık olmak demektir, biliyorsun.” diye ekledi ardından tehditkâr bir sırıtışla.

“Yerinde olsam dikkatli olurdum.” dedi diğer nöbetçinin elleri. Parmakların abartılı hareketleri imalı bir şekilde konuştuğunu gösteriyordu.

“Asıl ben sizin yerinizde olsam dikkatli olurdum.” diye cevapladı genç drow. “Saygıdeğer ana dönüşümü bekliyor ve sizin yüzünüzden geç kaldığımı öğrendiğinde pek de mutlu olacağını sanmıyorum.” İki nöbetçinin de yüzündeki sırıtış anında kayboldu ve gürültülü bir şekilde yutkunup kenara çekildiler. Genç drow yürüyerek aralarından geçti ve çift kanatlı kapıları aralayarak içeri girdi.

Uzun ve gayet şık döşenmiş bir koridoru geçtikten sonra taht odasının kapısına vardı. O yaklaşırken kapılar büyülü bir şekilde yavaşça açıldı ve âdeta genç drowu içeri davet ettiler. Kapıdan girerken içinden büyüye ve rahibelere sessiz bir küfür savurdu. Sonra Saygıdeğer ananın zihin okuma konusunda ne kadar başarılı oluğunu hatırlayarak bu tehlikeli düşünceleri kafasından uzaklaştırdı. Ağır adımlarla odanın ortasına doğru ilerledi ve tahtına kurulmuş bir vaziyette kendisini izleyen Saygıdeğer ananın önünde diz çöktü.

“Selam olsun sana Saygıdeğer Vartha.” dedi genç drow, bakışlarını yerde tutmaya özen göstererek.

“Sana da selam olsun genç savaşçı.” dedi yaşlı drow. Drow savaşçısı cesaret edebildiği kadarı ile başını kaldırıp etrafına bakındı. Tam karşısında örümcek şeklinde oyulmuş gösterişli tahtında oturan Saygıdeğer Vartha duruyordu. Kadın ortalama olarak 400 yaşındaydı fakat hâlâ zinde görünüyordu. Onun her iki yanında birer Lloth rahibesi olan iki kızı bulunuyordu. Odanın karanlık bir köşesinde ise evin şimdiki efendisi ve Kılıç Ustası olan Edzen’i gördü.

“Akademideki başarılarını duyduk.” diye devam etti Saygıdeğer Vartha.

“O kadar da abartılacak bir şey değil.” dedi Kılıç Ustası Edzen. Sesinde bariz bir kıskançlık ve öfke tınısı vardı.

“Ah, evet öyle…” dedi kocasının sesindeki bu tınıları fark eden Saygıdeğer ana, yüzünde geniş bir sırıtışla. “Yedi yıl üst üste Grand Mele turnuvası şampiyonluğu kesinlikle kayda değer bir başarı.”

“Üstelik üç yıl da kendinden daha büyük sınıflara karşı kazandı.” dedi Dona, evin Birinci Kızı ve Yüksek rahibesi. Gözleriyle karşısındaki drowu büyük bir beğeni ve arzu ile süzmekteydi. Genç drow yerinde huzursuzca kıpırdandı ve teşekkür mahiyetinde bir şeyler geveledi.

“Evimizin gurur kaynağı oldun genç asker.” diye devam etti Saygıdeğer Vartha. “Yeteneklerini şimdilik Menzoberranzan’ın on üçüncüsü olan evimizin önlenemez yükselişinde de başarı ile kullanacağını ümit ediyorum. Kim bilir? Belki de evimizin gelecekti Kılıç Ustası sen olursun.” diye ekledi ardından bir kez daha manalı bir biçimde sırıtarak.

Edzen yerinde huzursuzca kıpırdandı fakat ağzını açmayacak kadar sağduyulu davrandı.

“Şimdi git ve dinlen.” dedi Saygıdeğer Vartha, bir elini rahatsız edici bir şeyi kovalarmış gibi sallayarak. “Yakında sana çok işimiz düşecek. Hazır olmaya bak ve başarısızlığı aklından bile geçirme. Çünkü Lloth başarısızları sevmez, ben de öyle…”

Genç drow savaşçısı ayağa kalktı, saygı ile eğildi ve arkasını dönerek hızla odayı terk etti. Kapıdan çıkar çıkmaz içinden Lloth’a ve Saygıdeğer anaya küfürler yağdırdı.

“Başarısızlığı sevmezmiş, hıh!” dedi burnundan soluyarak. “Dua et de başarısız olayım Vartha. Aksi takdirde dilini ellerimle koparmam an meselesi!”

Ne saygıdeğer anaya ne de Lloth’a saygısı vardı. Aksine hepsinden ölesiye nefret ediyordu. İçeride sergilediği tüm o saygılı ve seviyeli hareketler bir yalandan ibaretti. Yaşamak için buna mecburdu. Şimdilik…

***

“O benim.” dedi Dona, kız kardeşi ile baş başa kaldıkları sırada.

“Bana sorarsan bu pek de akıllıca bir hareket değil ablacığım.” dedi kız kardeşi. Sesinde ne bir sevgi ne de endişe vardı. Sadece yapmacık bir samimiyet ve iğneleyici bir tını… “Saygıdeğer annemizin ona olan bakışlarını sen de gördün. Onu kendine istiyor.”

“O yaşlı bunak her şeyi ve herkesi kendine istiyor!” diye bağırdı Dona. Kız kardeşinin korku ile açılan gözlerini gördüğünde sesini gerektiğinden fazla yükselttiğini fark etti. Saygıdeğer ana hakkında bu tür sözler sarf etmenin bedeli ölümdü. Bu yüzden hiç kimse bu tarz düşüncelerini dile getirmezdi. En azından kimsenin duyacağı bir şekilde…

Dudaklarını ısırarak kendini sakinleştirmeye çalıştı sonra da fısıltı ile konuşmaya devam etti. “Savaşçı onun olacak da ne olacak? Verimli zamanlarını çoktan geçti oysa ben genç ve zindeyim. Ailemizin ihtiyacı olan yeni üyeleri kolaylıkla sağlayabilirim.”

“Annemizin vaktinin dolduğunu mu ima ediyorsun?”

“Ben öyle bir şey demedim.” diye cevap verdi Dona, yan gözlerle küçük kız kardeşini tereddütle süzerken.

“Öyle mi? Çok yazık…” dedi küçük kardeş, bir parmağı ile alt dudağına dokunarak. “Çünkü sana bu konuda yardımcı olabilirdim.”

Dona gözlerini kısarak kardeşine baktı ve “Eğer böyle bir niyetim olsaydı bana yardım etmeyi niye kabul edecektin ki? Bundan ne gibi bir çıkarın olabilirdi kardeşim?”

“Hiç… Yüksek rahibelik ve evin Birinci Kızı olmak uzun süredir istediğim bir şey, bunu biliyorsun. Bunu elde etmek için yapmayacağım şey olmadığını da biliyorsun. Bıçağımı senin yerine bir başkasının sırtına saplamamı tercih edersin sanıyordum.”

İki kız kardeş bir müddet sessizce birbirlerine baktılar. Sonra da yüzlerine yayılan hain bir sırıtışla gülümsemeye başladılar.

“Öyle olsun evimizin Birinci kızı.” dedi Dona.

“Öyle olsun Saygıdeğer Dona.”

***

Kılıç Ustası Edzen önündeki kuklaya sertçe vurdu, sonra bir daha ve bir daha… Evin silah odasındaydı ve öğle vaktindeki toplantı bittiğinden beri öfkesini boşaltmak için antrenman kuklasını kullanıyordu. Fakat bu pek de ise yaramıyordu.

“Geleceğin Kılıç Ustası ha?” dedi kuklaya bir darbe daha indirirken. “Göreceğiz bakalım!” bir darbe daha…

Derken beklenmeyen bir şey oldu ve odanın kapısı aniden açıldı.

Edzen tam “Hangi kendini bilmez…” diye bağırmaya başlamıştı ki kapıdakinin kim olduğunu görüp sustu. Gelen Dona’ydı.

“Merhabalar – baba –” dedi Dona pis pis sırıtarak. Baba kelimesini özellikle vurgulamış, bir nevi karşısındaki erkeğe yerini hatırlatmıştı.

“Sana da merhabalar Yüce Rahibe Dona.” diye cevapladı kılıç ustası.

“Bakıyorum da gayet sıkı çalışıyorsun.” dedi Dona, paramparça olmuş antrenman kuklasına bakarak. “Formda kalmak için mi? Yoksa yerini daha genç birine kaptırmamak için mi?”

“Ne istiyorsun Dona?” diye sordu Edzen öfke ile. Yapılan kelime oyunun sonuna kadar farkındaydı ve bu daha da sinirlenmesine neden olmuştu.

“Benimle konuşma biçimine dikkat et erkek!” diye tısladı Dona. “Karşında Lloth’un takdisini kazanmış bir rahibe var. Yoksa sana bunu hatırlatmamı mı istersin?” diye sordu ardından, eli yılanbaşlı kamçısına giderken.

O uğursuz kamçının verdiği acıyı çok net hatırlayan Edzen yüzünü buruşturdu ve “Bağışla beni. Biraz gerginim, hepsi bu.” dedi bir adım gerileyerek.

Dona kendinden gayet memnun bir şekilde gülümsedi ve “Belki de sıkıntılarını gidermene yardımcı olabilirim Kılıç Ustası.” dedi.

“Duygulandım doğrusu. Yüksek bir rahibe evin Kılıç Ustasının dertleri ile ilgileniyor. Bu da Lloth’un yöntemlerinden biri mi?”

“Zevzekliği bırak. Seni uyarmaya geldim.” diye tısladı Dona.

“Uyarmak mı? Neye karşı?”

“Sevgili annemin senin için planları var. Yeni gelen savaşçı ile ilgili de elbette… Evin Kılıç Ustasını değiştirme vaktinin geldiğini düşünüyor.”

Edzen yumruklarını gözle görülür bir biçimde sıktı. “Aşağılık sürtük…”

“Saygıdeğer anamız hakkında seçtiğin kelimelere dikkat et.” dedi Dona alayla. “Ne de olsa karşında hâlâ Lloth’un Yüce Rahibesi olan biri var.”

“Saygıdeğer sürtük!”

“Böylesi daha iyi.” dedi Dona gülümseyerek.

“Bana bunu neden anlatıyorsun ve bana neden yardım ediyorsun?”

“Babam olduğun için elbette…” dedi Dona, manalı bir şekilde sırıtarak.

“Neden?” diye üsteledi Edzen.

“Seni uyardım çünkü hayatta kalman ve evimizin kılıç ustalığını devam ettirmen benim daha çok işime geliyor. Evimizin yükselişini bir yeni yetmenin ellerine bırakacak değilim. Başka şeyler de var elbette ama bu kadarını bilmen yeterli.”

“Onu kendine istiyor değil mi? Onu sadece Kılıç Ustası olarak değil kocası olarak da istiyor. Onu tam anlamıyla yerime geçirecek ve sen buna katlanamıyorsun. Ne o? Sen de mi o genç drowa tutuldun Dona?”

“Sebeplerim seni ilgilendirmez erkek!” diye bağırdı Dona “Genç savaşçı bu gece Saygıdeğer Vartha’nın emriyle harekete geçecek ve seni ortadan kaldıracak. Önce davran ve ilk darbeyi sen vur. Öldür onu!” diye devam etti ardından. Sonra da hızlı adımlarla odayı terk ederek koridorda ilerlemeye başladı. Yürürken yüzüne yayılan sırıtışa engel olamıyordu. Edzen’in başaramayacağını adı gibi biliyordu. Başaracak gibi olursa da onun icabına kendi bakardı. Sonra da sıra küçük kız kardeşine gelecekti. O küçük ukala onu hayatta bırakacağını sanıyorsa çok yanılıyordu.

***

Genç savaşçı odasının kapısının aniden açılmasıyla yattığı yerden hızla doğruldu ve kemerindeki hançerini çekiverdi. Kapıdakinin evin İkinci Kızı olduğunu gördüğünde ise bir anda afalladı ve hançeri hızla oradan kaldırdı.

“Ö-özür dilerim Saygıdeğer Rahibe. Sandım ki…” diye kekeledi.

“Özür dilemene gerek yok genç savaşçı.” dedi yutkunan rahibe. Genç savaşçının üzerinde sadece deri bir pantolon vardı ve atletik vücudu tamamen gözler önündeydi. Bu manzara karşısında genç kadının âdeta nefesi kesilmişti. “Bu adamdan faydalanmayı aklımın bir köşesine not etsem iyi olacak.” diye düşündü kendi kendine. Bir müddet daha genç adamın vücudunu beğeni ile süzdükten sonra buraya niye geldiğini anımsadı ve hemen konuya girdi.

“Seni uyarmaya geldim.”

“Uyarmak mı? Neye karşı?”

“Kılıç Ustası Edzen senin gelişinden hiç memnun değil. Seni kendine rakip olarak görüyor.”

“Öyle de görmeli zaten. Karşımda hiç şansı yok.” dedi sırıtan savaşçı.

“Küstah ve kendini beğenmiş… Bunu da bir kenara not etmeli.” diye düşündü rahibe. Fakat bu kez küstahlığını görmezden gelmeye karar verdi, planlarının işlemesi için şu anda ona ihtiyaçları vardı.

“Bu gece seni öldürmeye gelecek.” dedi genç rahibe.

“Saygıdeğer anamızın bundan haberi var mı?” diye sordu savaşçı.

“Elbette ki yok. Öğlen yapılan görüşmeyi unuttun mu?”

“Hayır.”

“Ama Yüce Rahibe Dona’nın var. Bana sorarsan birlikte çalışıyorlar ve Yüce Anneyi ortadan kaldırmayı planlıyorlar.”

“Peki bunu bana neden anlatıyorsun? Saygıdeğer Vartha’ya haber vermen gerekmez mi?”

“Saygıdeğer Vartha’nın bir erkeğin kaderi ile ilgileneceğini mi düşünüyorsun? Onun için önemli olan en iyinin hayatta kalması. Bu hanginizin en iyi olduğunu görmesi için iyi bir fırsat.” Genç rahibe biraz duraksayarak savaşçının bu sözleri tartmasına izin verdi. “Sana neden yardım ettiğime gelince… Dona, Saygıdeğer Vartha’nın işini bitirdikten sonra benim yaşamama izin verir mi sanıyorsun?”

“Kesinlikle hayır. Yöntemlerinizi… Yöntemlerimizi gayet iyi biliyorum.”

“O halde yapman gerekeni biliyorsun.” dedi evin İkinci kızı ve odayı terk etti. Koridorda yürürken yüzüne yayılan sırıtışı engelleyemedi. Sadece Birinci Kız olmakla yetineceğini sanıyorsa Dona çok yanılıyordu.

***

Piwawfisine sıkıca sarılan Edzen evin koridorlarında gizlice ilerliyordu. Nöbet yerlerini ve devriyelerin dolaşımını kendi ayarladığı için kimseye rastlamadan ilerleyebiliyordu. Bunun için evin koridorlarında biraz fazladan dolanmak zorunda kalmıştı ama önemli değildi. Drow kanunları basitti; yapacağını yap ama kimseye görünme… Görünmeme kısmını şimdilik başarmıştı. Gitmek istediği yere yani genç savaşçının odasının kapısına varınca durdu ve silahlarını eline aldı. Sağ elinde zincirli bir topuz, sol elinde ise bir kamçı vardı. Ardından yavaşça önünde ki kapıyı araladı ve gizlice içeri baktı. Avı yatağında sessizce yatıyor ve görünüşe göre mışıl mışıl uyuyodu.

“Güzel…” diye mırıldandı Edzen ve sessiz adımlarla odaya girdi. Genç savaşçı hâlâ kıpırdamamıştı. Yorganına sıkıca sarınmıştı ve başını kaplayan uzun beyaz saçları yastığının üzerine serilmiş bir vaziyette yatıyordu.

“Hıh, ahmak! Ben olsam kapı açılır açılmaz uyanırdım. En iyi savaşçıymış, hah!” diye düşündü ağır adımlarla yatağa yaklaşmakta olan Edzen. Topuzunu kaldırdı ve şiddetle avının başına indiriverdi. Topuz, kuvvetli bir çatırtı sesi ile kurbanının başını parçaladı. Edzen bu sesten büyük bir haz alarak sırıttı. Sonra sırıtışı aniden kayboldu ve yerini endişeye bıraktı. Çıkan çatırtı kesinlikle bir kemik kırılmasına ait değildi. Daha çok ahşabın kırılırken çıkardığı sesi andırmıştı. Ve hiç kan yoktu… Hiç!

Edzen hızlı bir hareketle yorganı çekiverdi ve bir yastıkla beyaz uçlu bir paspas ile yapılmış olan sahte avıyla karşı karşıya kaldı. Yatak boştu!

“İyi denemeydi.” diyen bir ses duyuldu arkasından. Hızla o yöne döndüğünde dolaplardan birinden çıkan genç drow savaşçısı ile göz göze geldi. “Ama bu numaralar benim için fazla basit.”

“Seni küçümsemişim evlat.” dedi Edzen odanın ortasına doğru ilerleyerek.

“Bu rakiplerimin hep yaptıkları bir hata.” diye yanıtladı genç drow, belinde asılı duran iki kılıcını birden çekerek.

“Merak etme, başkalarının aksine ben hatalarımdan ders çıkarırım!” dedi Edzen ve hızla ileri atıldı.

Topuz hızla aşağı, tam genç drow savaşçısının başına doğru inişe geçti. Fakat genç savaşçı kılıçlarını çabucak yukarıda çaprazlayarak bu vuruşu engelledi. Ardından bir tekme savurarak rakibine vurmaya çalıştı. Kılıç ustası bu darbeyi önceden kestirerek bir adım geri sıçradı sonra da kamçısını savurdu. Genç drow çabucak sağ elindeki kılıcı savurdu ve üzerine gelen kamçının yönünü değiştirdi. Sol kılıcını topuzun zincirinden kurtaran drow savaşçısı iki kılıcıyla birden bir saplama hareketi yaptı. Edzen çabucak sağ tarafa atlayarak bu darbeden kurtuldu. Yere düşerken topuzunu bir kez daha, bu kez rakibinin bacaklarına doğru savurdu. Genç savaşçı olduğu yerde çevik bir biçimde sıçrayarak topuzun bacaklarının altından geçmesini sağladı. Fakat bacağına dolanan kamçıdan kurtulamadı. Edzen kamçısını sertçe çekerek genç savaşçının yere yapışmasına neden oldu.

Sırtını yere sertçe çarpan savaşçı bir anlığına da olsa afalladı. Başını silkeleyip kendine geldiğinde Edzen’in çoktan başına dikilmiş olduğunu gördü. Kılıç Ustası topuzunu bir kez daha sertçe rakibinin başına doğru indirdi. Genç savaşçı hızla yana doğru yuvarlanarak yatağın altına gizlendi ve bu vuruştan kurtuldu.

“Ha-ha-ha! Üstün dövüş tekniğin bu mu yani? Yatağın altına saklanmak?” diye güldü Edzen. “Akademide sana her hareketinin bir avantaj getirmesi gerektiğini öğretmediler galiba?” Aniden bütün oda karanlığa gömüldü ve Edzen hiçbir şey göremez oldu. Genç savaşçı bir karanlık küresi çağırmıştı.

Kılıç ustası “Zeki piç!” diye homurdandı öfkeyle ve topuzunu yere atıp kılıcını çekti. Topuz gibi yavaş bir silahı karanlık küresi içinde kullanamazdı. Arkasında bir hareket hisseder gibi oldu ve refleksten çok içgüdüsel bir hareketle kılıcını o yöne kaldırdı. Metalin metale çarpma sesini duyduğunda ise yeniden sırıttı; “Zeki piç!”

***

“Saygıdeğer Vartha!”

“Neler oluyor? Bu saatte odama girme cüretini sana veren nedir?” diye hırladı yatağında yatmakta olan drow dişisi. Karşısında duran İkinci kızının yüzündeki korku dolu ifadeyi gördüğünde ise şaşırdı. “Ne var? Evimiz saldırı altında mı?” diye sordu korkuyla.

“Hayır ama daha kötüsü.”

“Ne peki? Söylesene!”

“İsyan! Dona ve Edzen sizi tahttan indirmeye çalışıyor!”

“Dona ve Edzen mi? Sonunda Dona Saygıdeğer ana olmak için adımını attı yani? Ama Edzen…” dedi Vartha düşünceli bir şekilde.

“Buna vakit yok. Edzen şu anda yeni gelen drow savaşçısı ile dövüşüyor. Yani size sadık olan iki kişiden biriyle…”

“Öteki kimmiş peki?”

“Ben tabi ki…”

“Göreceğiz.” dedi Saygıdeğer Vartha ve çabucak yatağından kalkarak üzerini değiştirmeye başladı. “Neredeler?”

“Taht odasında…”

“Bu ne cüret? Hemen gidelim. Askerleri topla! Alarm durumuna geçilsin!”

***

Kılıcın kılıca çarpma sesi ile geçen uzun dakikalar sonunda karanlık küresi dağıldı ve rakipler bir kez daha yüz yüze geldi. Şimdi her iki savaşçı da soluk soluğaydı ve ikisi de rakibine yeniden değer biçer bir gözle bakıyordu. Odanın içinde küçük daireler çizerek dönmeye başladılar.

“Gerçekten de söyledikleri kadar iyisin.” dedi Edzen.

“Duydukların yapabileceklerimin sadece yarısı Kılıç ustası.” diye yanıtladı genç drow.

“Öyle mi? Saygıdeğer Vartha’nın o ellerle daha başka neler yapabileceğini göremeyecek olması çok yazık!”

Kılıç ustası bir kez daha ileri atıldı. Seri hamleler ile bir kılıcını bir kamçısını savuruyor ve rakibini savunmada kalmaya zorluyordu. Genç drow ise bu hamleleri büyük bir soğukkanlılıkla karşılıyor, her saldırıyı büyük bir ustalıkla savuşturuyor ve yavaş yavaş saldırı pozisyonuna geçiyordu. Derken genç drow zihninde yankılanan bir ses duydu; “Taht odasına gel. Yardım seni bekliyor.” Genç drow kendisini geriye doğru savurdu ve kapıdan çıkarak koridora fırladı. Edzen de hemen peşindeydi.

“Kaçıyorsun demek? Hah, korkak!” Ama genç savaşçı cevap vermedi ve hızla koşmaya başladı. Kılıç ustası da onu takibe başladı.

Az sonra taht odasındaydılar. Kapıdan büyük bir gürültü ile geçip tahtın önündeki alanda yeniden dövüşmeye başladılar. “Şimdi nereye kaçacaksın küçük savaşçı?” diye sordu kılıç ustası keyifle sırıtarak. Fakat bu kez saldıran taraf genç savaşçıydı ve darbeleri bir şimşek kadar hızlıydı. İki kılıcı da birbirinden bağımsız şekilde fakat müthiş bir uyumla çalışıyordu. Kılıç ustasının yüzündeki kendinden emin ifade yavaş yavaş yerini endişeye bırakmaya başladı.

Derken içeriye elinde yılanbaşlı kırbacı olduğu halde Dona girdi. Odanın bir diğer kapısından da Saygıdeğer Vartha ve küçük kız kardeş girmişti. Yüce rahibe Dona ellerini havaya kaldırıp birkaç büyülü söz fısıldadı ve odanın kapıları büyük bir gürültü ile kapandı.

“Ne yaptığını sanıyorsun sen Dona?” diye bağırdı Saygıdeğer Vartha.

“Nöbetçilerin bu küçük gösterimizi bozmasını engelliyorum elbette sevgili anneciğim.” diye yanıtladı Dona. “Drow yasasını sen benden iyi bilirsin. Öldür ama tanık bırakma.”

“Demek duyduklarım doğru! Bu ne cüret?”

“Senin vaktin çoktan doldu Vartha! Evimizin yükselişi için daha bilge ve daha güçlü bir lider gerek bize. Senin gibi içi geçmiş bir ihtiyar değil!” Ardından bir saldırı büyüsü yapmaya başladı. Saygıdeğer ana buna bir savunma büyüsü ile cevap verirken ikinci kız gölgelere çekilmekle yetindi.

Taht odasına tam bir kaos hakimdi. Örümcek kraliçe Lloth büyük ihtimalle bu durumdan çok memnun olsa da aynı şeyi odada dövüşenler için söylemek pek mümkün değildi. Bir tarafta iki rahibe birbirlerine büyü yoluyla saldırırken diğer tarafta da iki yetenekli savaşçı ölesiye bir kılıç dövüşüne tutuşmuştu. Evin askerleri kapıları zorluyor fakat büyü ile mühürlenmiş bu engeli bir türlü geçemiyorlardı.

Genç drow ataklarını hızlandırmaya ve Kılıç ustasını geri geri ilerlemeye zorlamaya başladı. Alçaktan ve yüksekten kesme ve saplamalar art arda geliyordu. “Şimdi neden konuşmuyorsun Kılıç Ustası?” diye sordu drow savaşçı. Edzen ise sadece homurdanmakla yetindi, yüzü konsantrasyondan kasılmış vaziyetteydi. Derken darbelerden birini kaçırdı ve genç savaşçının kılıcı kamçıyı tutan elini kolundan ayırıverdi. Kılıç ustası acı dolu bir çığlık atarak sendeledi. Son gördüğü şey ise boynuna doğru hızla gelen iki kılıcın keskin parıltısı oldu.

Aynı anda Saygıdeğer Vartha ızdırap dolu bir çığlıkla yere yığıldı. Genç drow dişisi yaşlısına üstün gelmişti. “Sana günlerinin dolduğunu söylemiştim anne! Şimdi öleceksin ve ben de senin yerine geçeceğim!” diye haykırdı. Sonra da ölümcül darbeyi vurmak için yeni bir büyüye başladı. O sırada havayı yaran bir şaklama duyuldu ve Dona korkunç bir hırıltı ile ellerini ağzına götürdü. Kılıç Ustasının kamçısını alan drow savaşçısı tek bir hamlede Dona’nın dilini söküp almıştı. Dona inanamayan gözlerle birkaç saniye boyunca genç savaşçıya baktı sonra da olduğu yere yığılıp can verdi. Genç drow ilk kez Lloth’un bir rahibesini öldürmüştü ve bundan inanılmaz bir zevk almıştı.

“Bunu daha sık yapmalıyım.” diye mırıldandı kendi kendine.

“A-aferin genç savaşçı.” diye inledi Saygıdeğer Vartha. Diz üstü çökmüş bir şekilde duruyordu ve soluk alıp verişleri düzensizdi. Dona ile yaptığı savaş onu çok yormuştu anlaşılan. “Ev-evine ve b-bana sadık kaldın.” diye güçlükle devam etti yaşlı drow. “Şimdi ben… Biraz dinlenmeliyim.”

“Merak etme anne.” dedi evin ikinci kızı yavaşça Saygıdeğer Vartha’nın arkasından yaklaşırken. “Yakında istediğin kadar dinlenme fırsatı bulacaksın.” Ardından elindeki hançeri sertçe Vartha’nın sırtına saplayıverdi!

Saygıdeğer Vartha acı ile inledi ama ikinci kız buna aldırmadı. Hançeri bir kez daha sapladı. Sonra bir daha ve bir daha… Vartha kanlar içinde yere yığılırken kızına nefretle baktı ve şöyle dedi. “S-sen de mi M-Malice?”

“Saygıdeğer Malice…” diye sırıttı dişi. Sonra da ayağa kalkarak genç drow savaşçısına baktı.

“Yaklaş savaşçı, korkma. Seni öldürmeyi düşünmüyorum. Şimdilik…” dedi Malice.

“Ben olsam o konuda kendime bu kadar güvenmezdim Malice.” dedi savaşçı.

“Saygıdeğer Malice.” diye düzeltti dişi. Fakat sesinde bir kızgınlık yoktu, daha çok keyifli ve düşünceli bir hali vardı.

“Şimdi ne olacak Saygıdeğer Malice?” diye sordu savaşçı, Saygıdeğer kelimesinin üzerine özellikle basarak. “Ben bir şahidim.”

“Ona bakarsan ben de bir şahidim.” diye yanıtladı Malice.

“Yaşamını ve küstahlığını bağışlıyorum. Bunun karşılığında da şahitliğimi yok sayıyorum. Tabii sen de seninkini yok sayarsan.”

“Başka seçeneğim var mı?”

“Elbette yok.” diye sırıttı Malice. “Ayrıca bundan böyle Daermon N’a’shezbaernon’un yani bilinen adıyla Do’Urden evinin Kılıç Ustası olacaksın.”

“Anlaştık.”

“Güzel…” dedi tahtına kurulan Malice sırıtarak. “Sahi, aklıma gelmişken… Adın ne senin?”

“Zaknafein…” diye cevapladı drow savaşçısı. “Zaknafein Do’Urden…”

Kılıç Ustası” için 12 Yorum Var

  1. Kardeşim bu hikayeni de okudum.
    Çok güzel olmuş, ellerine, yüreğine sağlık.

    Bu arada kullanıcı adımı fatihakuzun olarak aldım
    ama görününürde animania olarak değiştirebilirim,
    tabi nerden ve nasıl yapıldığını bulabilirsem 🙂
    aklında olsun …

  2. Teşekkürler 🙂 Kara Elf Üçlemesini okumuş olsaydın bu hikaye hakkındaki yorumların çok daha farklı olacaktı. İyi ya da kötü… Ama farklı olacağı kesin 😉

    Aramıza hoş geldin.

  3. Hikaye sayfa düzenlemesinde, gözüme ister istemez son cümle olan “Zaknafein Do’Urden…” takılmıştı. Sonra hikayeyi okumaya başladığım sırada, inanılmaz şekilde olayların devam biçimine hayran kaldım ki bir an bile bu hikayenin Drizzt’in ailesi hakkında olacağını aklıma getirmedim. Cümleleri öyle bir toparlamışsın ki yani çok afedersiniz ama son cümle ile ister istemez bir “Oha” lafı çıktı ağzımdan! Son cümleyi okumama rağmen olayların akışına kendimi kaptırıp tahmin yürütme olayını farklı bir kenara bırakmak işinde de sen ustasın 🙂

    Ayrıca Yemin ve Öç adlı kitabın nedeniyle yapmış olduğun Forgotten Realms evreni araştırmaları gerçekten de bu hikayede kendini belli ediyor. Kalemine sağlık…

  4. Bak işte bu sürpriz oldu. Sayfa düzenlemelerini sen yaptığın için son cümleyi okumadan göreceğini zaten biliyordum. Ama bu şekilde şaşıracağını tahmin etmemiştim doğrusu. “Oha” kelimesini kullandığın cümlede ise ister istemez bir kahkaha attım 🙂 Okuyucu üzerinde beklediğim gibi bir tepki oluşturması da apayrı bir keyif 🙂

    Unutulmuş Diyarlar hakkında o kadar çok şey okudum ve o kadar çok şey öğrendim ki… Hani lisanslı bir yazar olsam hiç el değmemiş türler, bölgeler ve halklar hakkında pek çok hikaye yazabilirim. Çok zengin bir alt yapısı var gerçekten.

    Değerli yorumun için çok teşekkürler.

  5. Kesinlikle lisanslı FR yazarı olmaya layıksın bence 🙂 hikaye çok hoşuma gitti, hep Zak’ın ve malice’in hikayeseini merak ederdim. Aklımda bu şekilde kalcak artık 🙂

  6. Övgü dolu yorumunuz için teşekkür ediyorum aLpgiRay^.

    Daha o mertebeye erişecek kadar iyi olduğumu düşünmüyorum ama yine de buna layık görülmek ve yazdıklarımın beğenildiğini bilmek çok güzel.

    Tekrar tekrar teşekkürler…

  7. kesinlikle başarılı! tebrikeler. ama ben hikayenin konusundan çok yazma tekniğine ve anlatımın akıcılığına hayran kaldım…ilerlemeleisin. bu konuda gerçekten iyisin,ileride kitaplarını okumak isterim ayrıca seçtiğin konularda çok değişik klasik aşk,ölüm vs. artık fazla çok var. bence de yazarlar böyle ya da daha değişik konuları ele almamlılar…başarılar…

  8. Övgü dolu yorumunuz için çok teşekkür ederim. Hikayelerimi yazarken okuru sıkmamaya dikkat ediyorum elimden geldiğince. Yorumunuza bakılırsa bunu bir nebze de olsa başarmışım.

    Kitaplar konusuna gelirsek… Benim hali hazırda basılmış bir kitabım var zaten 🙂 Kayıp Rıhtım ana sayfasında gördüğünüz “Yemin ve Öç” isimli kitabın yazarıyım. Künye bilgilerine ve ön okumasına buradan ulaşabilirsiniz.
    http://www.kayiprihtim.org/portal/2010/09/18/yemin-ve-oc-basili-olarak-cikti/

    Tekrar tekrar teşekkürler.

  9. Gerçekten çok iyi olmuş.Malice e yakışan bir hikaye.Ama sizce Malice öyle bir sonu hak etmiş miydi?2.kitabın sonunda yaşananlardan bahsediyorum

  10. Teşekkür ederim, beğenmenize sevindim. Eğer kötülük yapan kötülük bulur tarzı bir yaklaşımda bulunursak Malice o sonu oldukça hakketmişti. Zaten Briza gibi bir kızınız varsa o tarz bir sonla karşılaşmanız kaçınılmaz sanırım 🙂

  11. 10 yıl öteden, Kara Elf Üclemesini okumamış bir çaylak olarak ağzım bir karış açık okudum. Kalemine sağlık-mış- İhsan Abi

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *