Öykü

Kurtoğlan

Çok uzun zaman önce bu köyde bir olay olmuş derler. Olayı yaşayan kişi Arpacı lakaplı bir adamdır. Evden kurtlar tarafından kaçırılmış. O zamanlar bunların yeni bir oğlu olmuş. Oğlan daha kundaktaymış. Karısının dediğine göre kendisi çay koymaktaymış. Evin içerisinde bir hır gür kopmuş. Aceleyle elindeki çayı bırakıp sesin geldiği odaya doğru koşmuş ama odada kocasını görememiş. Açık kalan kapıdan bakınca bir de ne görsün! Üç beş tane kurt, adamı yakasından ağızlarıyla çeke çeke dağ eteğine doğru götürüyorlarmış. Kadıncağız olduğu yerde feryat figan eylemiş. Hemen oraya toplaşan köylüler gecenin geç saatinde ellerinde fenerlerle adamı aramaya koyulmuşlar. Dağın eteğine, ormanın içine, ağaçların kovuğuna, taşın altına bile bakmışlar ama adamdan haber yokmuş. Aradan yedi gün geçip karısı tam adamdan ümidini kesecek vakit üstü başı parçalanmış, kanlı vaziyette evin kapısında belirmiş. Kaçırılmasıyla ilgili hiçbir şey konuşmuyor, soruları cevaplamıyormuş. Kadın da adamın üzerine çok varmadan bu durumu kabullenip bir daha da konusunu açmamış.

Aradan yıllar geçmiş, kurtların Arpacı’yı kaçırması olayı köydeki herkesçe çoktan unutulmuş. Adamın kundaktaki bebeği büyümüş, koca bir delikanlı olmuş. Arpacı oğluna tüfek kullanmayı, ata binmeyi, iz sürmesini öğretmiş. Köyün gençleri topluca ava gittiğinde en iyi keklikleri kendisi vururmuş. Atına bindiğinde üç günlük yolu tek günde gidermiş. Köye inip kaçan domuzları tek tek bulup her birini avlarmış. Köy halkına yardım eder, köy halkı da bu oğlanı çok severmiş.

Günlerden bir gün gece vakitlerinde kurt ulumaları duyulmuş. Arpacı bunları duyunca boncuk boncuk terlemeye başlamış. Kadın hemen telaşlanmaya başlamış. Oğlan dışarıda olduğundan yıllar önce Arpacı’nın başına gelenin aynısının şimdi de kendi oğullarının başına geleceğini zannetmişler. Arpacı ile karısı hemen evlerinin dışına çıkıp farklı yönlere gitmişler ve köyün içini arayıp taramış, konu komşuya oğlanı görüp görmediklerini sormuşlar. Ne duyan olmuş ne gören. Kadın üzgün bir halde evine döndüğünde oğlanı evde oturur vaziyette görünce sevincinden oğlana sarılıp öpüp koklamış. Kadın durumu oğlana anlatmış ama bu sırada Arpacı henüz eve gelmemiş. Kadın ile oğlan bu sefer Arpacı için telaşlanmaya başlamışlar. Aradan biraz vakit geçip de Arpacı dönmeyince hemen köylülere haber verilmiş ve yine fenerlerle yıllar önceki gibi aramaya koyulmuşlar. Kadın oğluna yıllar önce babasının kurtlar tarafından kaçırıldığını, aradan biraz geçince kendi kendisinin evine döndüğüne ve bu olay hakkında bir daha hiç konuşmadıklarını bir bir anlatmış. Oğlan günün ağarmasıyla beraber tüfeğini kuşanıp atını söyledikleri dağ eteğine doğru sürmeye başlamış.

Dağın eteğine geldiğinde atını kayın ağacının dibine bağlamış. Bu dağa Alat Dağı derlermiş. Arpacı oğlu bu dağa tırmanmaya başlamış. Tırmandıkça sert rüzgârlar esermiş. Sivri kayalıkları, kim tarafından yapıldığı bilinmeyen köprüyü geçmiş. En sonunda bir kurt inine rast gelmiş. İçerisi pek bir karanlık olduğundan tüfeğini ileri doğrultup dikkatli adımlarla içeri girmiş. Derinlerden ağlaşma sesleri duymaya başlamış. Bu seslerden biri babasına aitmiş. Diğer ses ise ağlaşmadan çok böğürtü ile uğultu arasında tanımlayamadığı garip bir sesmiş. Mağaranın tepesindeki açıklıktan içeriye sızan ışık sayesinde babasının üzerinde duran kocaman kıllı bir yaratığı fark etmiş. Bu yaratığın babasına zarar verdiğini zannedip silahını yaratığa doğrultmuş. Babası son anda oğlunun varlığını fark edip ateş etmemesi için elini kaldırıp engellemeye çalışmış ama nafile. Mermi tüfekten bir kere çıkıp yaratığın sırtına saplanmış. “Evlat ne yaptın sen!” diye inlemiş babası. Gözlerinden yaşlar akmaktaymış. Ne yaptığını anlayamayan oğlan kızarıp bozarmış, terler dökmeye başlamış. Babası ise yaratığın cansız bedeninin üzerine eğilmiş, ağlamaktaymış. Oğlan biraz ışığa doğru yaklaşıp yerde yatan cansız bedene bakınca bunun kurt ile insan karışımı bir canlı olduğunu anlamış. Başı bir insan başı, ağzı kurt gibi öne çıkmış, dişleri hem insansı hem kurt dişi gibi sivriymiş. Kulakları uzun ancak kurt kulağındaki sivrilik yerine insanınki gibi yuvarlakmış. İnsan parmaklarının ucundan kurt gibi sivri tırnaklar çıkıyormuş. Çok fazla gelişememiş vücudu kıllar içerisinde boz renkli kaplıymış. Babasının gözünden yaş aka aka kan çanağına dönmüş. En sonunda oğluna tüm olayı anlatmış.

Yıllar önce kurtlar tarafından kaçırıldığında yine bu dağda böyle bir mağaraya getirilmiş. Birkaç gün boyunca mağarada tek kalmış ve kaçması kurtlar tarafından engelleniyormuş. Bir gün büyük beyaz bir kurt mağaraya girmiş. Bu kurt dişiymiş. Dişi kurt adamın yanından ayrılmıyor, onun yanında yatıyormuş. En sonunda kurt ile ilişkiye girmesi için burada tutulduğunu anlayan Arpacı bin bir kere tövbe ile kurtla ilişkiye girmiş. Üç dört gün sonra gitmesine izin vermişler. Eve dönünce ne olduğuna dair bir sürü soru soran köy halkı ve karısına utancından hiçbir şey anlatmamış. Şimdi ise bu yerde yatan şey dişi kurttan olma evladıymış. “O senin kardeşindi” demiş Arpacı. Ne yapacağını bilemeyen oğlan kardeşinin ölü bedeninin yanında diz çöküp dövünmeye başlamış. Öfkesinden bağırıp çağırmış. Ölü bir evladın ve kardeşin mezarı olsun isteğiyle onu köye götürüp gömmeye karar vermişler. Oğlan ölü kardeşinin cansız bedenini sırtına yüklenip babasıyla beraber köye doğru yol almışlar.

Köy meydanında tüm köy halkı ve kaçırılan Arpacı için gelen jandarma birlikleri bulunmaktaymış. Atın üzerinde ölü kurtoğlan, atın yularını çeken Arpacı’nın büyük oğlu ve Arpacı köy halkının arasına geçip kurtoğlanı yere koymuşlar. Arpacı tüm olayı gözünden yaşlar aka aka anlatmış. Jandarma hemen araya girip kurtoğlanı incelemeye başlamışlar. Başının insan başı gibi oluşuna, insansı dişlerine, yuvarlak kulaklarına, insan gibi ince uzun parmaklarına, zayıf bedenine bakmışlar. “Bu insan sayılır” demişler. Köy halkı sus pus jandarmayı dinlemekteymiş. “Yani sen bir insan vurdun. Daha da ötesi kendi kardeşini vurdun. Sen bir kardeş katilisin” demişler. Oğlanın konuşmasına izin vermeden koluna girip götürmüşler. Köyün ortasında halkın üzgün bakışları arasında Arpacı hem senelerdir görmediği evladına kavuştuğu gün öldüğüne ve hem de onu vuranın “kardeş katili” dedikleri diğer oğlunun tutuklanışına yüreği daha fazla kaldırmamış.

Kurtoğlan” için 1 Yorum Var

  1. Selamlar Burak,

    Hikayelerin belli bir başlangıç anı vardır. Bir koku, bir his ya da bir cümle. Seninki de ilk cümlen sanırım? Bazen bir hikayeyi sadece o cümleyi kullanmak için yazan, yazarlar olduğunu okumuştum. Bu yüzde cümlelerin kendine ait bir akışı, iradesi hatta hoşlandıkları/hoşlanmadıkları şeyler olduğuna inanırım. Bu şekilde bakarsak,; gün ışığına çıkmak için can atan cümleleri cımbızla seçtiğin gibi, keşke burada olmasam diyenleri de biraz zorla hikayede tutmuşşsun gibi görünüyor. Bu istekli ve isteksiz cümleler arasındaki uyumsuzluk, hikayedeki akışı biraz etkilemiş görünüyor. Zaman kiplerine şöyle bir dokunuş çok işe yarayabilir, ne dersin? Aslında şimdi aklıma gelen bir şey, belki de bunu bilerek yaptın. Belki de karanlık bir masal yazmak istedin? Eğer öyleyse sonu açık kalmış gibi… Bir ders/ana fikirle bağlamanı beklerdim. Arpacı ölebilirdi ya da yollara düşüp berduş olabilirdi veyahut erenlere karışabilirdi? Bunun dışında aslında yukarıda yazdıkların konu olarak detaylı bir öykülendirme için özet olarak kullanabilirsin. Bulduğun fikirlerin bazıları oldukça orjinal :).

    Bu arada ilk hikayen için tebrik ederim. Hoşgeldin…
    Eline ve düş gücüne sağlık
    Sevgiler
    Dipsiz.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *