Öykü

Lima

Dışlanmış dünyanın orta noktasında bekle. Üzüm gözlü hurilerin yumuşak elleri seni bulacak. Kendine sarılmaya yattığın bu gündüz rüyasında nereden geldiği binbir sır olan kafirlerin çığlıkları sana elbet ninni gelecek.

Lima anneannesi öldükten uzun süre sonra ilk kez bu kapıdan içeri girmişti. Vefatının yedisinin mevlüdü dün okunmuş fakat o mevlütleri sevmediği için gelmemiş, boşluğunun düşüncesi dahi kalbini tırmalayan bu eve sekizinci gün ancak adım atabilmişti. Sınırlı gözünün göremediği, fizik kurallarının dokundurtmadığı, anneannesiz sekiz gün. “Ev yabancı.” dedi Lima kendi kendine. Burası artık hiç kimsenin eviydi. Sinmiş bir koku, çerçevedeki fotoğraf, balkondaki saksılar… Lima bu evin anneannesinin olmadığına yemin edebilirdi. Evin içinde kurbağa sesi çınlıyor diye düşündü. Bu düşünceyi kazan gibi olmuş kafasının arkalarına atıp ilerledi. Anneannesi diğerleri gibi değildi. Diğerleri gibi olmayışı, diğerleri gibi olamayanlara özgü değildi. Kendine özgüydü. Bir kaplumbağa gibi evini sırtında taşırdı anneannesi. Dünyanın dört bir yanında evi vardı fakat burası kendini biraz daha rahat hissettiği, ana üssüm dediği eviydi. Lakin ana üs değildi burası artık. Komidinin üzerinde gördüğü nilüfer desenli lambaya gözü takıldı. Bu tuhaf şeyi annesinin getirmiş olabileceğini düşündü. Yoo annesi böyle sevimsiz bir lambayı anneanneciğinin evine getirmeyecek kadar zevk sahibiydi. Lima bu kötü hediyenin mevlüt için gelenlerden birinden olduğunu düşündü. “Burası neresi olmuş böyle? İnsan tek bir iz de mi bırakmaz. Anneanne neredesin?” diyerek iç çekti genç kadın. Desenli halılardan ayağına balçık bulaşmış gibi hissetti. Gelen misafirler kendi bataklıklarından bir avuç balçık getirmiş de anneannesinin yemyeşil çimenlerinin ortasına koymuşlardı sanki. Kızın sesini göçmen kuşlar duymuş olacak ki sürü halinde geçtiler evin üzerinden. “Leylekler!” dedi Lima bu kez coşkuyla. Leylekleri anneannesi de o da çok severdi. Anneannesine göre hem bu kadar bireysel olup hem bu kadar sürüye uyan tek kuş leylekti. Lima’nın kederden kızarmış ela bilyeleri leyleklere doldu. Ama o en usta tesisatçılara has bir hareketle bilyelerinin vanasını sıkarak salondaki aynaya baktı. Sekiz gündür aynaya küs olduğunu düşündü. Kırmızı suratını incelemeyi konsolun üzerindeki leylek heykelini görünce bıraktı Lima. “Tabii ya!” dedi. “İşte anneannemden bir iz!” Yavaşça heykele dokundu. Dokunuşuyla vücudundaki tüm tüyler diken diken oldu. Desenli halıdaki yeşil balçık Lima heykele dokunduğu an hışırtıyla geri çekilir gibi oldu. Balçığın hışırtısına Lima’nın ayaklarının altında eve girdiğinden beri yumuşacık olan mermerin sertleşirkenki gürültüsü eklendi. Gürültü, bir ölünün evinde ölüden daha ölü olan Lima’yı kendine getirdi. Gülümsedi Lima: “Anneanne hoş geldin.” dedi. Leyleğe tıpkı anneannesine sarılıyormuş gibi sarıldı. Bu his onu yıpratmadı aksine hayat doldurdu. Lima leyleğin tahta sırtında bir anahtar hissetti. Başına geleceklerin sorumluluğunu almaya yaradılışına yemin ettiği gün imza atmış olanların edasıyla anahtarı çevirdi. Leyleğin bembeyaz kanatları nazikçe yukarı kalktı. Tozlu kutunun içinden tarih atılmamış bembeyaz mektuplar çıktı. Mektuplar öyle yeni duruyordu ki birisi demin yazıldığını söylese inanırdı Lima. O kadar heyecanlandı ki günlerdir hissedemediği ne varsa bir bir sırtına bindi. Lima ilk mektubu açtı ve anneannesinin inci gibi yazısıyla karşılaştı:

“Leyleklerin rehberliğinde, tavşanların dostluğunda, zarar görmüş ama nezaketini kaybetmemiş ruhların izlerini takip ederek bana ulaş. El balçığını evlerime, evlerine sokma. Aynılıklarının bataklığını bana, bize bulaştırma. Bedenim gitmiş olsa da bil ki el alem bataklığından seni çekmeye hangi dünyadan olursa olsun uzanır kollarım. Onlar debelenedursunlar aslolan şu ki dünyanın dünya içinde olduğunu sana göstermem gerek.” Lima’ya… Sevgili torunuma…

Lima bu kez daha da gülümsedi. Anneannesinden aldığı gamzeleri daha da derinleşti. O an duvarları fark etti. Yeşille mavinin kirlenmiş karışımı, yaratılmış insanın kahverengi balçığıyla geri çekiliyor, bataklık olmaya yüz tutmuş duvarlar silkeleniyordu. Lima anneannesinin ne demek istediğini anlamaya başlamıştı. “Ne gönlünden ne kapından içeri sokmadığın el alem birkaç gün gidişinle hemen geldi ama gözünün değdiği mürekkebin kokusu dahi el bataklığını geri çekmeye yetti anneanne. Ah keşke biraz sana benzeyebilseydim. Ne göstereceksen razıyım.” dediği an Lima farklı bir hisle mektubun arka sayfasını çevirdi ve şu cümleyi gördü: “Bir damla mürekkep yeter tüm bataklıkları kurutmaya…” Lima yine gülümsedi ve yeniden çiçeklenen desenli halıdan seke seke geçerek anneannesinin emektar çalışma masasına oturdu, kalemi eline aldı ve yazmaya başladı…

Merve Aydın

Kendimi bildiğimden beri yazıyor, yazıyorum. Lisans ve yüksek lisansı tarih olan, doktora çalışmalarına yine tarih bölümünde devam eden bir akademisyenim. Bu esnada öyküler yazıyor, okuyor, diller öğreniyor, gerçekle masalın ortasında gide gele ne gerçek ne değil anlamaya çalışıyorum. Marquez ve Le Guin başımın tacı ve tabii ki Potterheadliği de yakamda parlak bir yıldız gibi taşıyorum.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Lima, dolmayacak bir boşluğa sahip artık. Mürekkebi bataklıklar kurutacak. Onun kaybı ve mektubun sayfasında o var oldukça var olacak.

    ve bunların ötesinde Merve, senin kalemin kurumayacak.
    buradan ve sonsuzluğuyla yazdıkların, içimizdeki bataklıkların umudu olacak.
    teşekkür ediyoruz… saygı ve sevgiyle…

  2. Devam edecek de ana karakter esrarengiz bir olayın içine girecekmiş gibi heyecanlandırdı beni. Edebiyatta aradığım ve benim de vermeye çalıştığım büyülü tadı bu hikayede de hissettim. Devamı da yazılsa nefis olur, eline sağlık.

  3. Çok teşekkür ederim. Evet bu biraz başlangıç oldu. Muhtemelen uzun bir öykü ya da roman olabilir bu hikayeden diye düşünüyorum. Beğenmene çok sevindim. Büyülü bir tat hissettirebilmiş olabilmeme de ayrıca sevindim. Sevgiler, selamlar.

  4. Çook teşekkür ederim Cüneyt. Beğenmene çok sevindim.

  5. Merhaba Merve,
    Kısa; ama ne istediğini bilen ve ifade edebilen bir öykü olmuş. Şimdi yazacağım bölümü pek beğendim.
    ‘Yavaşça heykele dokundu. Dokunuşuyla vücudundaki tüm tüyler diken diken oldu. Desenli halıdaki yeşil balçık Lima heykele dokunduğu an hışırtıyla geri çekilir gibi oldu. Balçığın hışırtısına Lima’nın ayaklarının altında eve girdiğinden beri yumuşacık olan mermerin sertleşirkenki gürültüsü eklendi. Gürültü, bir ölünün evinde ölüden daha ölü olan Lima’yı kendine getirdi.’
    Devamı gelecek ve Lima’nın anılarıyla çıktığı yolculuk, bir leyleğin sırtında sürüp, okuyucuya yepyeni bir dünya armağan edecek gibi.
    Bu güzel hikaye için çok teşekkürler,
    Kaleminin ucu eksilmesin!

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

1 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for blackcamelia Avatar for per.ercan Avatar for merveriii Avatar for gayekcelik

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *