Kiras, o sabah yine her zamanki gibi bir iniltiyle uykusundan koparıldı ve inilti çığlığa dönüşürken de yavaş yavaş uyandı. Yine her sabah olduğu gibi nefret etti uyanmaktan. Yatağında usulca kıpırdandı. Yok, sert kaburga kemiklerinden yapılmış olan yatağının yumuşaklığını terk etmek istemiyordu. Hele üzerini örten saç battaniye altında ölmeyi arzu ettiren okşayışıyla onu uyuşturuyordu. Tekrar uykuya dalacakken feryat etmeyi de aşan çığlıkla uykusundan tamamıyla uyandı. Cehennemde yeni bir iş günü başlıyordu…
Yatağından yavaşça doğrulan Kiras, kindar bir ifadeyle çalar saatine baktı. Çalar saat görevi o gün kendisine verilmiş olan zavallı günahkar ruh acı ve merhamet dolu bir bakışla karşılık verdi ona. Fakat boşuna… Kiras’tan merhamet dilenmek… Çalar saat görevi verilmiş günahkar ruh kendisini diz üstü çöktürerek arkasına geçmiş olan iblisin ensesine pençesini batırmasıyla çığlık atmayarak dişlerini sıktı ve çığlık atarsa başına gelecekleri bildiği için inatla, ancak küçücük bir inilti çıkardı. Buna sinirlenen İblis pençesini daha da dibe saplayarak tırnaklarını çalar saat görevi verilmiş günahkar ruhun beynine sokuverdi ve işte o anda olanlar oldu. Çığlık daha ağızdan çıkarken Kiras her sabah çalar saat görevi verilmiş günahkar ruhların her birine yaptığı şeyi yaptı ve koca ağzını açarak çalar saatin kafasını tek hamlede ısırdı, kopardı, çiğnedi, tadına baktı, yuttu ve geğirdi.
“Efendimiz sıcak, taze bir çay ister mi acaba?” diye sordu işkenceci İblis ve Kiras ona bakarken gülümseyiverdi. Yaklaşık… Ne kadarsa işte, ortalama birkaç milyar yıldır aynı oyunu oynuyorlardı. Her ikisi de bu oyundan zevk alıyorlardı. İblis gelir efendisini uyandıracak çalar saati kurar, sabah olduğunu varsaydığı bir zamanda da saati çalar efendisini uyandırırdı. Efendisi de uyanır, saati yer, üstüne çay içerdi, sonra da iş başlardı.
“İsterim İblis efendi, çay iyi olur. Afyonumu patlatır.”
“Ne çayı olsun peki? Bugün cehennemimize taze insan ruhları geldi bolca, sonra Artaron Galaksisi sakinlerinden şu Hortum burunlulardan geldi birkaç tane ve…”
“Artaron çayı iyi olur. Kanlarındaki mavilik zihnimi rahatlatıyor.”
“Peki içine az insan rendesi ve Gulagh Galaksisi Nubartkotoru dışkısı karıştırmamı ister misiniz?”
“Evet, evet iyi olur. Ha, bir de şu saati al şuradan… Onu bizim psikopatların çalıştığı çukura at da sevinsin garipler. Bir süredir işkence ettikleri ruhların dayanıksızlığından yakınıp duruyorlardı, bu inatçı bok onları bir süre eğlendirir.”
“Emredersiniz efendim.”
İblis uzaklaşırken gözü dalan Kiras, cehennemin ucu bucağı belli olmayan alevlerine bakakaldı bir süre. “Galiba daha tam uyanamadım!” diye düşündü. Neydi acaba bu uyku düşkünlüğü? Halbuki hiç de iş yaptığı yoktu. Cehennemin bu bölümüne baş Zebani olarak atandığından beri hiçbir şey yaptığı yoktu. İşkence, azap çektirme, yolma, kırma, yakma v.s. gibi onlarca etkinliği yapan ve eğlenenler hep diğerleriydi. O ise bir efendiydi ve… “Doğruydu söylenenler, liderlik yalnızlık demekti. Çalışanlar arasına katılamazsın, yüz göz olamazsın, eğlenemezsin, eğlensen de abartı dozunda sakin olman gerekir… Kötü bir şey bu yalnızlık…” Ama neyse ki sadece bir baş Zebani’ydi o. Ya bir de Tanrı olsaydı ne yapardı? “Aman Tanrı göstermesin!” Gerçi öyle bir atama olacağı yoktu ya o da başka.
“Efendimiz yüzünüzü yıkayacak mısınız?”. Dişi bir İblis yerlerde sürünen memelerinden sağdığı sütle dolmuş olan bir Sibartdık Galaksisi devlerinden birinin kafatasını ona doğru uzatıyor, ona yaranmak için de çapkınca gülümsüyordu.
Kiras, ayılmak istemeyen beynini zorlayarak kollarına komut verdi ve ellerini süte daldırdı. Ardından da sütü hızla yüzüne çarptı ve titreyerek ayıldı. O, Kiras’tı. Cehennemin bu bölümünün baş Zebanisi. Günahkar ruhlara işkence edeceklerin denetçisi ve lideri. O, canı çay isteyen biriydi. Hem nerede kalmıştı bu çay?
İblis sanki bu sabırsızlığı hissetmiş gibi hemen yanında bitti. “Efendim çayınız…” Çayı uzatırken korkuyla titredi “Şey, efendim, taze Artaron ruhları daha ben onlara ulaşamadan işkenceye alınmışlardı. İçlerinden en az murdarlanmışını seçmem zaman aldı sonra…”
“Yine şu Melek bozması İblislerin işgüzarlığı mı bu?”
“Evet efendim. Gelen ruhları hemen işkenceye sokmak gibi bir çalışkanlık hastalığı var onlarda. Ruhlar daha cehennemin kapısında göründüklerinde başlıyorlar işe. Diğer İblisler bu durumdan şikayetçiler efendim. Onların bu işgüzarlığı onları iş yapmıyormuş gibi gösteriyormuş.”
“Anlamıyorum… halbuki sonsuza dek vakitleri var… Anlamsız bir çalışkanlılık bu… ha, bu arada, çay fena olmamış!”
“Afiyet olsun efendim!”
“Haydi, gel de şu salaklara şu sonsuz vakit olayını bir anlatalım.”
Bu şekilde Kiras elinde çayı, yanında yardakçısı yeni bir mesaiye doğru hiç acele etmeden yol aldılar. Çay iyiydi, süt onu uyandırmıştı, kendine yapacak bir iş bulmuştu ve canı deli gibi uyumak istiyordu.
Ümit Kireççi
- Mesai Sabahı - 21 Haziran 2010
Cehenneme farklı bir bakış açısı olmuş bu 🙂 Mavi kanlar, hortum burunlu ırklar falan derken hikaye alıp başını gidiyor. Cehenneme gidersek çalar saat olmayız umarım 🙂 Bu son dakika öyküsü ile seçkiye katıldığınız için sonsuz teşekkürler.
Allah hepimizi cehennemden korusun 🙂
Yüreğinize sağlık, çok güzel bir hikâye olmuş. Vakit ayırıp bu hikâyeyi yazdığınız içinde teşekkürler…
Öncelikle Ümit Kireççi’ye bize böyle güzel bir hikaye yazdığı için sonsuz teşekkürler. Ve diğer arkadaşlarımın da söylediği gibi umarım cehenneme gitmeyiz, gidersek te Kiras’ın bölümüne düşmeyiz :).
Yaz kış demeden çalışmaktan bazı güzellikleri kaçırıyorum. Geç yanıtımdan dolayı özür dilerim.
🙂
Öyküyü beğenmenize sevindim. Belki kısmet olursa devamını da okursunuz. Yazılmış Kiras kısa öyküler bir yerlerde bekliyor bilgisayarımda. Umarım uzak durmamız gereken diğer cehennem öykülerimi beğeninize sunabilirim.
Tekrar özür ve teşekkürler,
Ümit