Öykü

Mücadele

Servise bindim, işe gidiyordum. Yorgundum o yüzden konuşacak halim yoktu. Arkadaşlar son günlerde yaşanan olayları konuşuyordu. Bir bayan “Aa bugün siyah giyinecektik, unuttum. Dün face de görmüştüm.” Kendime bir baktım. Baştan aşağı siyahtım. Ahengi bozan sadece beyaz tenim, derin mavi gözlerim ve gözlerimin çevresindeki kızarıklardı. Bir başkası konuşmaya devam etti. “Acayip olaylar olmuş. Yakıp yıkmışlar her yeri ” bayan “Evet, eylem amacını aştı.”

“Eylem, amacını aştı” bu sözü tekrarladım zihnimde, dün gece olanlar gözlerimin önünden geçmeye başlamıştı. Gaz bombaları yağıyordu. Havai fişek gösterisi izler gibi bir an durdum bu manzarayı izlemeye daldım. Fotoğraf çekmek için tam hazırlanıyordum ki kaçışan insanları görünce kendime geldim.

Orada bulunma amacım bisikletimle hızlı bir şekilde sokakları dolaşıp fotoğraf çekmek ve medyanın yapamadığı haberi doğru bir şekilde sosyal ağ ortamında insanlara yaymaktı. Önce yukarı Akay kavşağına doğru kaçmaya çalıştım. Fakat atılan gaz bombalarının arasında açık hedef olma ihtimalim vardı ve kasıtlı vurulursam kaza kurşunu adı altında çok kolay üstü kapatılabilecek bir ortam mevcuttu. Geri dönüp meşrutiyete doğru kaçmaya karar verdim fakat bu sırada bir polis ordusunun aşağıdan ve yukardan üzerimize doğru koştuğunu gördüm. Kıstırılmıştık. Bir kenara sinip beklemeye karar verdim. Biz onlara bir şey yapmadıkça onlar da bize yapmazdı. Kanaatim buydu. Bu sırada yoğun biber gazı etrafımızı sarmıştı. Nefes alamaz oldum. Kusmaya başladım. Çevremdeki insanların da aynı tepkiyi verdiğini görüyordum.

Polisler Yüzüklerin Efendisi’ndeki Orc sürüsü gibi karşılarına ne çıkarsa ezip geçiyorlardı. Sağımdan solumdan “Vurmayın, yeter artık, evimize gidiyoruz” diye bağıran bayan sesleri duyuyordum. O anda bir polisin üzerime doğru yürüdüğünü gördüm. Kendimi cop yemeye hazırlamıştım. Sahibinden şiddet gören bir köpek gibi olduğum yere sinmiştim. Aramızda bisikletim duruyordu. Önce onu tekmelemeye başladı. Tekerlerini kırmaya çalışıyordu. Daha sonra sıranın bana geleceğini düşünsem de çevremdekilere göre şanslı olarak cop yemeden oradan kurtuldum.

Polisler uzaklaşınca olgunlara doğru ilerlemeye başladım. Bisiklet sürecek halim yoktu. O yüzden elimle taşıyordum yoldaşımı. Gözlerim iyice kararmaya başlamıştı. Dayanamayarak bir yere çöktüm. Birisi yanıma geldi. “Doktor değilim ama nasıl yardımcı olabilirim” diye sordu. Çantamda sirke vardı. Onu vermesini istedim. Sonra beni oradan uzaklaştırmak istedi. Artık hiç göremiyordum, onun yardımıyla ilerlemeye çalıştım. Yardım için diğer insanlar yanımıza geliyordu. Bir bayan sesi duydum. Yüzüme bir sıvı döktü. Elimle gözlerimi ovuşturmak istediğimde yapma diye durdurdu beni ama ben yanlış olduğunu bildiğim halde, acıdan onun yapma dediğini çoktan yapmıştım. Sanırım gözlerimin göremez olmasının sebebi buydu. “Bekle, geçecek” dedi. Sonra bir erkek sesi geldi arkamdan. Şurada yerimiz var oraya götürelim dinlensin dedi. Elimi çekiştirmeye çalışarak, bisikletini bırak dediler götürürken. Güvenmedim ilk başta beni götürenlere, kimsenin yüzünü göremiyordum. Belki de çevremdekiler polisti ve beni tutuklamak için götürüyorlardı. Tutuklayacaklarsa bisikletin onlar için bir önemi yoktu. O yüzden bir güvence olarak, bisikletimi bırakmaya ”Hayır” diye karşı çıktım.

Bir binaya girdik. Yukarı çıkarmak istediler. Gözlerim açılsın diye olduğum yerde biraz bekledim. Bir kısmı yukarı çıktı. Birisi beni bırakmayarak, yanımda kaldı. Bir süre sonra telefonu çaldı. Neredesin diye soruyorlardı. “Yanımda biri var durumu çok kötü” dedi. Telefonu kapatınca “Hadi gel, yukarı çıkalım, birazdan polisler buraya da gelebilir ” dedi.

Bisikleti orada bırakıp onunla çıktım. Önce kaskımı daha sonra sırt çantamı çıkarmamı istediler. Yüzlerini görmediğim için hala tam güvenemiyordum onlara ama dediklerini yaptım. Beni önce yüzümü yıkamam için lavaboya sonra hava almam için balkona çıkardılar. Daha sonra mutfakta bir sandalyeye oturtup dinlenmemi söylediler. Aklım çantamda kalmıştı. Her şeyim onun içindeydi ve ona ne yaptıklarını bilmiyordum. Arada gelip iyi misin diye soruyorlardı. Sohbet ediyorduk ama hala kim olduklarını göremiyordum. Belki yarım saat belki de kırk beş dakika… Bekledim ve bana ilk yardım eden bayanın dediği gibi yavaş yavaş gözlerim açıldı. Çevremdeki insanlara baktım. Onlar olmasaydı kim bilir şimdi ne halde olacaktım. Hepsine tek tek teşekkür ettim. O arada gerginliğimi üzerimden atmak için bir sigara yakmıştım. Birkaçı biz çıkıyoruz dedi. Durun ben de sizle çıkayım dedim. Bir arkadaş burada kalıyor sen biraz daha dinlen dediler. Eyvallah dedim. Vedalaştık.

Diğeriyle biraz daha sohbet edip ortalığın iyice durulduğuna kanaat getirince bende çıktım dışarı. Olgunların yukarısından ana yola girip bisikletle hızlı bir şekilde oradan uzaklaşmayı düşünüyordum ama gideceğim yerde bir grup polisin dolandığını görünce bulvara doğru yöneldim. Birkaç insan aşağıdan geliyordu. Onlara aşağıda bir şey var mı diye sordum. “Polisler kimlik kontrolü yapıyor. Bizi de çevirdiler, eylemciysen gitme” dediler. Ne manidar bir soruydu. Burada olan herkes bir şekilde onların deyişiyle eyleme karışmıştı. Hepimiz eylemciydik, hepimiz çapulcuyduk, hepimiz teröristtik…

Ama aslında biz halktık. Farklı fikirler ve farklı isyanlarımızla bizi birleştiren tek bir hedefe doğru sağduyuyla sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Ama hükümet halkı dinlemek yerine halkla mücadele kararı almıştı. İşte tüm olayların ortaya çıkma sebebi buydu.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *