Öykü

Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri

Şeşe Kuşu Bebekler ve Ölü Ruhlar Taşımacılığı A.Ş.’nin Hazin Günü

Bölüm 1

Dünyalılarda tıp geliştikçe ölü ruhlar sektöründe işler kesatlaştı, düşüncesiyle kolonisinden Dünya’ya doğru işe gitmek için uçuşa geçti Şeşe Kuşu. Canı sıkkındı. Kimseyle karşılaşmak istemiyordu. Çünkü diğer kolonilerin yarasalarının eğlenceli ve bitmeyen işleri arasında payına düşenin mız mız bebekler ve huysuz ölü ruhlar olmasına anlam veremiyordu. Myotis Myotis, Şeşe’nin doğduğu yarasa kolonisinin ismiydi. Koloninin çıkışında öteki koloninin yarasalarından biri:

“Dünya’dan ölü ruhları alıp başka bir diyarın mağarasına taşıma ve Bebekler Ülkesi Fabulinus’tan Dünya’ya can taşıma… Şeşe, yazık size,” dedi

 “Şeşe Kuşu Bebekler ve Ölü Ruhlar Taşımacılığı A.Ş. senin yazık diyemeyeceğin köklü bir geçmişe ve itibara sahip dedi Şeşe, söylediğine kendisi de inanmadı.

Yarasalar arasında profesyonel taşımacılık işlerini yürüten tek koloni Myotis Myotis’ti. Asıl işleri ölü ruhlar ve bebekler taşımacılığının yanı sıra koloniler arası mektuplar, yarasaların yedek kanatları, tonlarca yiyecek böcek taşımacılığı gibi işler hep bu koloniden sorulurdu.

O gün, Şeşe Kuşu’nun bebek ve ölü ruh taşımacılığı için üşendiği binlerce günden sadece biriydi. Kolonisinde yaşanan tatsızlıklar yüzünden işinde odaklanamıyordu. Dünya’da işler kesat gittikçe yarasalar arasında kargo sırası kapma yarışı başlamıştı. Şeşe ne kadar bu yarışa dâhil olmak istese de huzursuzluktan etkileniyor, canı çalışmak istemiyordu.

Koloniden çıkmadan önce arkadasından konuşulanlara tanık oldu. Şu Şeşe bir şeyler karıştırıyor, diyorlardı, böyle bir rekabette bu kadar sessiz kalınmaz ki canım. Şeşe koloninin kapısından boşluğa atlamadan:

“Hayır gerzek yarasalar! Sadece bu işi yapmak istemiyorum!” diye bağırdı.

Gözden kaybolana kadar söylenmeye devam etti, sesi uzayda yankılanıyordu. Her zaman olduğu gibi gökyüzündeki son güneş ışığı da söndükten sonra Dünya’ya gelip son bir gündür bedeninden ayrılan ölü ruhların toplanma noktasına gidecekti. Bugün yanında Myotis Myotis’e götürmek üzere üç çift yedek yarasa kanadı ve birkaç paket dondurulmuş böcek ve gizli mektuplar vardı.

Öyle üşeniyordu ki, ölü ruhları Dünya’dan götürdükten sonra gidip Fabulinus’tan alması gereken bebekleri, daha Dünya’ya varmadan, koloniden ayrıldıktan sonra uğrayıp aldı. Taşımacılık yönetmeliğine aykırı bu hareketin ortaya çıkmayacağından kendince emindi. Şeşe, “Dün altı bin beş yüz bir kişi ölmüştü, evvelsi gün altı bin beş yüz beş kişi… Öyleyse bugün altı bin beş yüz üç bebek getirsem neredeyse eşitlemiş olurum,” biçiminde Myotis Myotislerin yüz karası sayılacak bir hesapla bildiğini okudu.

Fabulinus’tan Dünya’ya tamı tamına altı bin beş yüz üç bebek getirdi, kaç ölü götüreceğini bilmeden. Fakat o gün, Dünya, ölü ruhlar konusunda cimri çıktı. Alem yine batmış, dedi Şeşe. Üç bebek fazla geldi. Birbirine yapışık yarasa parmaklarına gıcık olarak tek tek saydı Şeşe: Altı bin beş yüz ölü ruh, peh! Gün aymadan sayımı bitirip Dünya’dan ayrılmak zorundaydı. Dünya’nın kapı eşiğinde bekleyen ölüm perisinden fiş kestikten sonra kaçak üç bebek ağlamaya başlamadan evvel gezegenden ayrılmalıydı.

Şeşe, Dünya’nın tüm aksilikleri art arda göndermeyi sevdiğini biliyordu. Şimdi koloniye gidip hesapları karıştırdım desem, öne geçmek için fazla iş yapmaya çalıştım sanacaklar, diye homurdandı. Yapacağı açıklamayı düşünürken yanındaki yedek yarasa kanatlarını, böcekleri ve mektupları orada bırakmayı unuttu.

Fabulinus’tan gelenlerin poposuna “Bebekler Ülkesi’nden” etiketi, ruhların popo kısmına “ölü ruh” etiketini yapıştırdığı her birini kanatlarına yerleştirip uçuşa geçmeye hazırlanırken bir ölü ruhun adım adım uzaklaştığını gördü. Zaten iyi gününde olmayan Şeşe iyice sinirlendi ve kaçak ölü ruhun arkasından:

“Nerelisin bilmem ama o geri dönmek istediğin bedenin ya kül olmuş bir vazoda uçuşuyordur ya da toprağın kaç kat altında yem oluyordur!” diye bağırdı. Olduğu yerde kalan ruh, aynı adımları bu kez Şeşe’nin kanadına doğru atmaya başladı. Şeşe tam içini dökememişti, söylenmeye devam etti: Ölüsü de dirisi de aynı bunların ha! Yarasalar kör değil niye anlamıyorsunuz? Sadece şahin gözlü değiliz, her şeyi fırsat bilin Dünyalılar! Güzellikle bin, gidelim işte, bedeninden çıktığın gün buradan ayrılmazsan sonsuza dek hapsolacaksın. Ruh, Şeşe sözlerinin yarısına gelmeden kanattaki yerini almıştı bile, uçup gittiler. Şu Dünya’nın tüm yükü benim omuzlarımda, dedi Şeşe Kuşu, geniş kanatlarında günün hâsılatını taşırken:

Bugün Dünya’dan çıkarılması gereken ölü ruhlar ve fazladan üç bebek.

Ölü ruh, Şeşe’nin kafasını karıştırdı. Bebekler, ölü ruhların arasına karıştı. Gişeden kolaylıkla geçti. Ölü ruhlar, artık Dünya’da değildi.

Bölüm 2

Şeşe, Dünya’nın çıkışından sonra ilk sapaktan keskin bir dönüş gerçekleştirdikten sonra ilk mola istasyonunda durdu.. Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’ne geldi. İhtiyaçlarını giderebilmek için kanatlarındaki ölü ruhları bırakmak üzere Ölü Ruhlar ve Kayıp Eşyalar Odası önünde durdu. “Sen onca yıl Dünya’da yaşayabildikten sonra kayıp eşyalarla aynı odaya koysunlar,” dedi.

Ölü ruhlardan biri, çöp arabasının arkasından çukura boşaltılır gibi odaya atıldıkları sıra bebeklerden birinin üstüne düştü. O ana kadar aralarında görünmeyecek kadar küçük üç bebeğin olduğundan habersizlerdi. Neyin üstüne düştüğünü anlamayan ölü ruh, farkına vardığında bebeğin sesi ayyuka çıkar sanıyordu. Ruhunun altında bir bebek kaldığını anladığı an kulaklarını tıkadı. Diğer bebek, ellerini ilk kez, ruhun kulaklarından ellerini çekmek için kullandı. “Biz sizin bildiğiniz bebeklerden değiliz, Fabulinus’ta böyle düşüşler olasıdır,” dedi, “üstelik sen 21 gram bir şey değil misin?” Ölü ruhların hepsi birbirine bakıyordu. Fabulinus da neydi? Şu ana dek gördükleri yeni doğmuş tüm bebeklerden küçük boyutta üç bebek konuşuyordu, ruhun gramından bahsediyordu, üstelik ölü ruhlar ve kayıp eşyalar odasında!

Altı bin beş yüz ölü ruh, henüz doğmamış üç bebek ve Myotis Myotislerin kayıp eşyaları. Tehlikeli bir oda hâlini almıştı.

Bu sırada Şeşe, “Bu yıl işler kesat, bundan sonra da böyle gider herhalde,”  diye düşünerek 50 gram şiş böcek istedi. İşlerin kötü gitmesine duyduğu üzgünlük Şeşe’yi acıktırmıştı. Kolonisine ait Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’den yakın tanıdığı olan böcek uzmanı ve mutfak şefi Şeşe’nin yanına geldi. Masaya şimdiye dek görülmüş en yumuşak yarasa konuşunu gerçekleştirdi. Görünen o ki, şef, biraz eğlenmek istiyordu:

“N’aber bizim yarasa?”

Şeşe sıçradı. Birkaç böcek, masanın sarsıntısıyla yere düştü. Kısa molasının tek keyifli yanı olan böcek şişinin bir kısmı zayi olunca sinirlendi:

“Bugün iyi kızartamamışsın, antenleri oynuyor,” demekle yetindi.

“İşler kesat gibi Şeşe, Myotislerin bu hâle düşeceğini on beş sene önce kim söyleyebilirdi?”

“Dünya’da durmadan yeni ilaçlar bulunuyor, insanlar ruhlarını kolay kolay teslim etmemeye başladı.

“Fabulinus’taki bebekler isyandaymış diye duydum.”

Öyle değildi. Yalnızca Dünya’dan fazla ölü ruh çıkışı sağlanmadığı için Bebekler Ülkesi’nde fazla nüfus oluşmuştu.

“Yav yok, bebekler ne anlar isyandan. Dünya’ya gelip ne yapacaklarmış? Şimdi “Bebekler Ülkesi’nden” etiketiyle taşıyacağım, birkaç on sene sonra “ölü ruh” etiketiyle. Ne bilsinler?”

Şef hiç eğlenmedi. Şu ölü ve yeni doğan kargo işinin bu ayrıntılarını öğrenmek istemezdi. Gecelerin büyük fare kulaklı haydut kuşu Şeşe’nin karamsarlığı, günün geri kalan böceklerinin lezzetsiz kızarmasına neden olacaktı.

Bugün her şey ters gidiyordu.

Yemekhane konuşulanlar kayıp eşya odasından duyuluyordu. Şeşe Dünya’da o kadar çok bağırmıştı ki sesini şeften ayırmak ölüler ve henüz doğmamış bebekler için bile çok kolaydı. Şef, keyfin yok, diyordu. Şeşe, üç fazlalık çıktı, dedi, bugün hesabı karıştırdım.

Ölü ruhlar, bilmedikleri bir diyarın mağarasına gitmek istemiyordu.

“Dönsek ne yapacağız?”

Ruhlardan biri, Dünya’da kalıp ölümünden sonra ailesi ve arkadaşları arasında devam eden hayatı yakından görmek istediğini söyledi. Bir tanesi ölü ruh olarak gidip bir canlının boş anını denk getirip bedenine girmeyi kolluyordu. Bir başkası ise öldükten bir sonraki güne aldığı tren biletini kullanmadan o trene binip müthiş bir yolculuk yapmak istiyordu

Ölü ruhlardan biri bebeklere sordu, siz neden bizimle Dünya’ya dönmek istiyor olabilirsiniz ki, dedi. Dünya’da onca sene yaşamış birinin bu hevese hak vermesi pek mümkün değildi.

İlk bebek, “Ben doğmak, etrafı kolaçan etmek ve geri dönmek istiyorum,” dedi. Ölü ruh, annesinin yıkılacağını söyledi.

İkinci bebek, “Ben Dünya’ya gitmek istemiyorum ama bunca yolu yarasanın kanadında geri dönmeye de hiç niyetim yok,” dedi. Ölü ruh, bu akıl yürütme biçimiyle Dünya’da mutsuz olacağını söyledi.

Üçüncü bebek, “Bebekler Ülkesi’nde hiç yer kalmadı, bazılarımızın acilen içinden çıkması gerek, insanlar sağlıklarını iyileştirecek yeni şeyler buldukça nüfusumuz orantısız arttı,” dedi. Ölü ruh, aynı sağlık imkânlarına bir gün onun da çok ihtiyacı olabileceğini söyledi.

Dünya’ya gelmeden başına dünya dertleri üşüşmüş üç bebek aynı anda, “Bizim oralarda bunlar dert edilmez,” dedi. Hadi bakalım, dedi ölü ruh, siz de görün benim yaşımı.

İçeriden hâlâ Şeşe ve şefin konuşmaları geliyordu.

“Sorup duruyorum çünkü bebekler, böcekler ve kanatlar da ölü ruhlarla aynı odada kaldı şef.”

Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’nde kayıp eşya odası konukları yedek yarasa kanatlarını ve böcekleri geç hatırladı, ama hatırladılar. Şeşe ile şefi dinlemek işe yarıyordu.

Fısıldamalar odada uğultu hâlini aldı. Bebekler yine olanları tam olarak anlamıyordu. Ölü ruhlar için bundan daha iyi bir ortam olamazdı.

“Dünya’ya dönene kadar yetecek yemeğimiz var.”

“Ölüler acıkır mı, henüz bilmiyoruz ki.”

“Sen yaşarken de böyle her şeyi sorgulardın.”

“Sen Dünya’da beni tanıyor muydun ya?”

“Ne mal olduğun bağırıyor. Tanımama ne gerek?”

“Bebekler ne olacak?”

“Onları kendimize yük edemeyiz. Daha nasıl uçacağımızı bile bilmiyoruz.”

“Kayıp eşyalar arasından işe yarar bir şey çıkar mı dersin?”
“Önce ne yapacağımızı bilmemiz gerekiyor.”

Meraklı bir ölü ruh eşyaları karıştırırken bulduklarını gösterip:

“Belki de ne yapmamız gerektiği bu kırmızı mühürlü mektuplarda yazıyordur,” dedi.

Ölü ruhlardan bir kısmı aralarında bölüştüğü mektuplardan hiç olmazsa ne yöne gitmeleri gerektiğini anlamaya çalışıyorlardı. Bir mektubun içinde yarasa eliyle çizilmiş bir harita bulundu. Ölü ruh, tesisten sola dönünce öteki taraf, dedi. Mektupları okumayı burada bıraktılar.

Bu andan itibaren ölü ruhlar ve bebeklerin başına geleceklerden hiçbir Myotis Myotisli mesul olmayacaktı.

Kurnaz kafalarda karşı konulmayacak planlar dönmeye başladı. Ölü ruhlar kendi aralarında iş bölümü ve böcek paylaşımını yapıyordu. Yedek yarasa kanatlarının nasıl kullanılacağı hakkında ölü ruhların hiçbir fikri yoktu.

Bölüm Üç

Şeşe böcek şişini, oynayan antenlere aldırmadan yedi. Hepsini, her parçasına kadar yedi. Buradan çıkınca ne yapacağını düşündü. Ölü ruhlar mağarasına daha çok vardı. Hadi gitti diyelim, her adımda altı bin beş yüz ölüden bir tanesi söylenmeye başlayacaktı. Hiçbir Belki de önce bebeklerden kurtulmalıydı.

Bir yandan şef konuşuyordu. Şeşe’ye alternatif yarasa meslekleri buluyor, daha sonra onların artı ve eksi yönlerinden bahsediyordu. Uzay temizliğine çıkarsa mesai saatleri belirsiz olurmuş, yarasalar düzensiz hayata gelemezmiş. Dünya görevlisi olursa asıl o zaman perperişan olurmuş Şeşe. Dünya’nın insanlar için bin bir türlü hâli varsa yarasalar için olanları sayacak kadar sayı yokmuş. Hadi hiçbiri olmadı diyelim, Dünya’da gündüzleri ne halt edecekmiş? Şeşe, iyi kötü şirketimiz var, dedi, bana iş arayacağına bin yıldır yaptığın tek yemek olan böcek şişi geliştir.

Şefin damarına basmayı sonunda başarmıştı. Masanın bir ucundan ayaklanıp ellerini sertçe masaya vurduğu anda Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’nin içinden üç çift yarasa kanadı ve üstünde hızdan ötürü anlaşılmayan şeyler geçti. Büyük bir gürültü koptu. Şeşe ile şef donup kaldılar.

Üç çift düzgün çırpılmayan yarasa kanadının bir yarasaya ait olmadığına neredeyse emin gibilerdi.

Görüntü gözden kaybolduktan sonra bile, hâlâ sesleri geliyordu.
Şeşe yerinden fırladı. Ne olduğunu henüz bilmiyordu ama ortada sağlam bir küfrün abartı kaçmayacağı bir şeylerin döndüğü kesindi. Koloninin kendine özgü dilinde önünden geçenlerin yakınları hakkında epey ağır konuşuldu.

Şeşe, peşlerinden uçtu. Anlık şaşkınlıkla nereye doğru gittiklerini bilmiyordu ama onları bulmalıydı.

Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’nin çıkışına kadar geldikten sonra uzay boşluğunda uçuş izi arıyordu. Ne yöne gittiklerini belli edecek bir iz bulmak için büyük bir boşluk vardı önünde. Tesisin kapısından etrafa bakıp hangi tarafa uçması gerektiğine karar verirken zaman kaybediyordu.

Yarasa içgüdülerine güvenerek Dünya’ya doğru kanat çırpmaya başladı. Diğer yöne gitmelerine imkân yoktu. Daha Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri hava sahasından çıkmadan ters yönünden büyük bir gürültü daha koptu. Şeşe, kanatlarını yüzüne kapatarak sert bir fren yaptı. Gözlerine ufak gök taşları geliyordu.

Arkasına bakmaya cesaret edemedi. Az önce hangi yöne gideceğini düşünürken öylesine –Diğer yöne gitmelerine imkân yok.- demiyordu. Tesisten çıkınca sağ tarafta Dünya, karşı tarafta ölü ruhlar mağarası ve Fabulinus Bebekler Ülkesi, sol tarafta ise öteki dünya vardı. Şeşe, “Cennet ile cehennemin ortasındaki yol ayrımı duvarına tosladılar herhalde,” dedi. Etrafı kolaçan etti. Kimsenin kendisini görmediğinden emin olduğu zaman kolonisinin gezegenine doğru uçmaya başladı. Hiçbir zaman yedek yarasa kanatlarının nasıl o odadan çıkarıldığını, kimlerin uçtuğunu bilmeyecekti.

Ama siz bilebilirsiniz.

 Bölüm 3.4

Olay aynen şöyle oldu:

Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’ndeki ölü ruhlar en son, sizin de bildiğiniz üzere, Ölü Ruhlar ve Kayıp Eşyalar Odası’nın içinde ellerinde olanları kullanarak buradan nasıl kaçacaklarını planlıyorlardı. Şeşe’nin söylediklerini dinleyerek altı bin beş yüz ölü ruh ve üç henüz doğmamış bebekle birlikte odada üç çift yedek yarasa kanadı, birkaç paket böcek ve koloni üyelerine bilgi sızdıran mektuplar vardı.

Ölü ruhlar kayıp eşya odasında kanatları ve mektupları bulduğunda tek sorun bunları nasıl kullanacaklarıydı. Hararetli tartışmalarla en hızlı yoldan buradan nasıl kurtulacaklarını hesaplıyorlardı:

“Bu kanatları kullanarak uçabiliriz.”

“Yapma ya,  biz de bunlar ne işimize yarar acaba diyorduk, sağ ol!”

“Keşke…”
Çözüm üretmeyen tartışmalarda potlar kırılıyordu.

“Ben derim ki hiçbir kayıp eşyaya bulaşmayalım. Hiçbirimiz mağaraya gitmek istemiyoruz. Kayıp eşyanın bir şekilde izini sürerler de bizi yolda yakalarlarsa hemen oraya götürürler.”

“Doğru, Dünya’ya giderim daha iyi.”

Ölü ruhlar Şeşe’nin dinlendiği saatler boyu planlar yaptı, bozdu. Kurtuluşlarının hangisinde olduğuna emin olamıyorlardı.

Bebeklerden iki tanesi konuşmaları anlamaya başlamışlardı. Duydukları hiçbir cümlede kendilerinden bahsedilmediğini görünce varlıklarını belli etmeye çalıştılar. Bir tanesi tiz bir çığlık attı. Ölü ruhlar irkildi.

Hiçbir planın sahip olmadığı ikna edicilikte bir doğmamış bebek çığlığıydı. Ruhlardan biri diğerinin kulağına eğildi, bir şeyler söyledi. Öteki duyduklarını düşündü, yanındakine söyledi. O yanındakine söyledi, o da yanındakine… Artık odadaki bütün ölü ruhlar bir konuda hem fikirdi:

Üç çift yedek yarasa kanadının gövdesi, üç doğmamış bebek olacaktı.
Üç bebek yan yana, kendilerine sırıtarak bakan altı bin beş yüz ölü ruhun suratına bakıyordu.
Ruhlardan biri hız kesmeden yeni bir konu açtı:

“İyi de o şekilde nereye gideceğiz?”

Bu kez saatlerce tartışılmayacaktı. Ölü ruhlardan çoğunluğu sağlayacak sayıda ses “Öteki tarafa!” diye bağırdı. Kimseden başka bir ses çıkmadı. Susanlar da cehenneme gideceğinden emin olanlardı. Fakat onlar bile cehenneme gitmeyi mağaraya ve Dünya’ya değişmezdi. Öyleyse karar verildi.

Bebekler kendi aralarında konuşmaya başladı:

“Bu kadar ölü ruh Dünya’ya gitmek istemiyorsa, bizim de gitmediğimiz iyi oldu galiba.”

“Ben de öyle düşünüyorum. Henüz doğmadan ölü ruhlar mağarasına gidecek hâlimiz de yok ya. Öyleyse biz de öteki tarafa.”

Üçüncü bebek sessiz kalıyordu.

“Sen ne düşünüyorsun bebek?” diye sordular.

“Ben öteki tarafa inanmıyorum,” dedi.

Bebekler olacakları beklemeye başladı. Ölü ruhlar harekete geçmişti. Buldukları kalın iplerle birer çift yarasa kanadını bebeklerin kollarına bağladılar. Nasıl uçmanız gerektiğini biliyorsunuz dediler. Bebeklerin bilmemeye cesareti yoktu. Bir şekilde gideceklerdi. Altı bin beş yüz ruh dediğin neydi ki? Hafif, taşınabilirdi. Yolun ne kadar süreceğini bilmedikleri için böcekleri de yanlarına aldılar.

Bebek kollarına gerilmiş kanatlara sığmak için üçe bölünen ölü ruhlardan bir tanesi en son binecekti. Aşağıda kalıp bebeklerin kapıya kadar ilerlemesini bekledi. Odanın kapısını açtı. Üç bebek sürünerek odadan çıktı. Aşağıda kalan ölü ruh, Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’nin uzaya açılan kapısı da açılana dek bebek sırtına atlamadı. Şeşe’nin yemek yediği odayla tesisin çıkış kapısı uç ucaydı. Öyleyse bebekler biraz geride bekleyecekti, ölü ruh önce sessizce ilerleyip ana kapıyı açacaktı, sonra o da binince mümkün olan en hızlı şekilde uçuşa geçilecekti.

Bir karasinek sürüsünün kulağınızın dibinden geçtiğini düşünün; uçan bebekler Şeşe’nin yemek yediği odanın önünden son sürat geçti.

Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri geride kaldı.

Ölü ruhlar her bir bebeğin üstünde ikişer gruba ayrılmış kanatları çırpıyorlardı. Biner tane ölü ruhun kaldırıp indirdiği kanatlar, bebeklerin hemen gözden kaybolmasını sağladı. Ruhlar arkalarını kolluyordu:

Artık Şeşe’yi atlatmış görünüyoruz, yavaşlayabiliriz.

Yavaşlayamayacak kadar kendini kaptırmış bebekler, irili ufaklı göktaşları yüzünden önünü göremez hâl aldı. Öteki tarafın girişine geldiklerini fark edemediler. Uzay boşluğunda görünmez bir duvara çarpıp dağıldılar. Öteki tarafın yönünü bulduktan sonra mektubun devamını da okusalardı, öteki tarafın görünmez duvarını bu şekilde yalnızca Şeşe ve kolonisinin geçebileceğini de bilirlerdi.

Uzaya savrulan üç bebek ve altı bin beş yüz ölü ruh ve böcekler. Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri’nde binlerce yıldır böyle gürültü duyulmadı. Şeşe hepsini uzaktan dinledi.

Elif Şeyda Doğan

Eylül 1994’te Ankara’da doğdum. İzmir’de büyüdüm. İstanbul'da yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Anabilim Dalında doktora yapmaktayım. Öykü yazıyorum. İki kişi olarak CosmicZion Zine (czz) adlı fantastik edebiyat, uzay ve mitoloji fanzinini çıkartmaktayız.

Myotis Myotis Dinlenme Tesisleri” için 4 Yorum Var

  1. Merhaba,
    Hayal gücüne sağlık diyorum evvela. Temaya seçtiğin konuyu, konuyu işleyişini, kurguyu, finali ve Şeşe kuşunu çok sevdim. İsim tanıdık geldi ama çıkaramayınca netten baktım; mitolojik bir kuşmuş. Ölü ruh taşımacılığı ve doğmamış bebek taşımacılığı buluşu, bunu temayla ilişkilendirmen, bu uzunlukta bir öyküde akıcılığı koruman, esprili dilin hepsi öykünü güzel yapan noktalar. Güzel mi dedim, çok güzel diyecektim 🙂
    Kalemine kuvvet.

  2. Editörüm, dergi yöneticim…
    Gerçekten muazzam bir öyküydü. Umarım beraber nice seçkilerde, nice dergilerde yer alırız. İyi günler 🙂

  3. Merhabalar. Yukarıdaki yorumlara katılıyorum, çok güzel bir öyküydü. Öykülerinizin geneli bende animasyon film izlemişim gibi bir his bırakıyor ki çok severim. Öykü, fikir işleyiş çok hoş lakin ben yazarken biraz aceleye gelmiş gibi hissettim. Ellerinize sağlık. Gelecek seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum.

  4. Merhaba Elif. Güzel bir öykü olmuş. Hikayeyi anlatış tarzı da öyle. Finali Hem Şeşe Kuşunun, hem de ölü ruhlar ve bebeklerin gözünden ayrı ayrı anlatman da tuzu biberi olmuş. Kalemine sağlık.

Osman Eliuz için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *