“Babaaa! Öğretmenim, piramit kelimesini cümle içinde kullandığımız üç cümle yazmamızı istedi”, diyerek keyfimin orta yerine giriş yapıyor, ilkokulu bitirmek üzere olan küçük kızım. Ah benim güzel kızım, bari bu akşam ödevlerini tek başına yapsan diyemiyorum. Yanında getirdiği defter ve pembe tüylere sahip kalemiyle gözlerimin içine bakıyor. Sanırsın Shrek’teki psikopat kedinin en masum hali. Yuh! Shrek mi kaldı. Kurtuluş yok. Piramitli cümle düşünürken soruyorum “Siz daha ilkokul değil misiniz ya, nereden çıktı bu geometri sevdası? Geçen sefer de daireyi cümle içinde kullanıyorduk. Sizin öğretmen gizli geometrici olmasın?” “Gizli geometrici ne demek baba?” Hadi bakalım. Gel de yapamadığın mizahı çocuğa anlat. Bakın bunu unutmayın: Evrende soru dağarcığı en geniş varlıklar çocuklardır. Onlara kullanmaları için sonsuz sayıda soru işareti hediye edilmiştir. Çocuğun dikkatini ödeve çekmeye çalışıyorum çünkü mantıklı bir cevabım yok ve kumandayı eline geçirdiği için evin tek hakimi konumundaki kızımın annesinin tek gözü televizyondayken tek gözü benim üzerimde, hissediyorum. O yüzden daha fazla uzatmadan piramitli cümlelere geçiyorum.
“Babam bana bir piramit aldı.”
“Annem bana bir piramit aldı.”
“Ben bana bir piramit aldım.
Kızımın elindeki kalemin tüyleri tam hareket etmeye başlamışken annesi araya giriyor: “Elifcim, babanın cümlelerini yazma. Hadi sen odana git. Ben birazdan yardıma gelicem. Baban bugün biraz yorgun.” Cümlesinin sonuna doğru kızımızın üzerinde dolaşan şefkatli bakışları ağır ağır bana dönüyor ve o şefkat yerini büyük bir öfkeye bırakıyor. Ben büyük bir gerizekâlıyım.
Küçük kızım odasının yolunu tutarken fırtına kopuyor. “Napıyosun sen ya, niye ilgilenmiyorsun çocukla?” “E ilgileniyordum işte ne güzel, sen araya girdin.” “Ha ben araya girdim. Ya tamam bırak, akşam akşam hiç açma beni”, diyor ve kızı gibi odayı terk ediyor. Hadi canım. Fırtına beklerken güneş çıktı. Kurtuldum mu yani demeye kalmadan hatta boşta kalan kumandaya bir iki kaçamak bakış bile atamadan geri dönüyor ve asıl fırtına kopuyor… Evin içinde bireysel hayat yaşamaya çalışıyormuşum, kızımızla yeterince ilgilenmiyormuşum, evliliğimizin ilk yıllarında böyle değilken daha sonraları böyle olmaya başlamışım, umursamaz bir adama dönüşüvermişim…
Derin bir nefes alıyorum. Evden kaçtım yoksa suçlamaların ardı arkası kesilmeyecekti. Otoparkta, arabanın içinde güvenli bölgedeyim. Fakat gece gece de nereye gidilir ki. Hem boş yere yakıt israfı. Eve de dönemem. Fırtına sonrası sessizliğe paldır küldür girilmez. En iyisi arabada oturmak. Radyoyu açıyorum. Gece yarısından sonra radyo frekansları gece boyu boş boş konuşacak radyocularla dolu. Sesini kalınlaştırarak romantik bir havaya bürünmeye çalışan bir radyoculardan birini dinlemeye başlıyorum.
“Evet… Kıymetli… Yalnızlar… Bu gece de gün ışığı gökteki yıldızları kovalayana kadar birbirimizin elinden tutacak. Ve birbirimizin yalnızlığına ilaç olmaya çalışacağız. Bu gece cevabını arayacağımız soru neden yalnızız. Twitter’da #yalnızımçünkü heşteğine atacağınız tweetleri bekliyorum. Tweetler gelene kadar da MFÖ konuşsun. Ne desin “Yalnızlık Ömür Boyu” desin.
Hemen telefonu elime alıyorum. Twitter’da linç yiyenler, atama isteyenler ve tabii ki futbol maçlarının muhabbeti yine trend topic listesinde alt alta dizilmişler. Yani ülkede önemli bir şey olmuyor. Romantik sesli radyocunun dediği heşteği yazıp tweetimi yapıştırıyorum.
#yalnizimçünkü insan biraz da yalnizkalincainsandir.
Tweeti gönderdikten sonra Netflix’ten gelen maile bakıyorum. Bunlar da her gece her gece mail atmaktan bıkmıyorlar. “Hatırlatma: Marrige Story şimdi Netflix’te” diye bir mail. Ne Netflix’i ulan asıl meriçsıtoriy bizim evde. Hem de Allah’ına kadar oskarlık.
Şarkı bitiminde radyocu atılan tweetleri okumaya başlıyor. İsmimi söylemesini beklerken otopark güvenliğiyle üçüncü defa göz göze geliyoruz. Meraktan çatlıyor ama hâlâ gelip sormadı gece vakti arabanın içinde ne yaptığımı. Radyocunun attığım tweeti okumasını beklerken saatler geçiyor ve uykuya dalıyorum. Uyandığımda yayın bitmiş oluyor. Tweetimin okunup okunmadığını bilmiyorum. Twitter’a bakıyorum. Sıfır fav… Sıfır retweet. Tweeti siliyorum ve evin yolunu tutuyorum.
Fırtına dinmiş. Herkes uykuda. Ses çıkartmamaya çalışarak kızımın odasına geçiyorum. Tüylü kalemi ile defteri masanın üzerinde duruyor. Ödevini yapmamış. Tüylü kalemi alıp piramitli cümlelerimi yazmaya başlıyorum. Kızımı okula ödevsiz gönderemem. Ne de olsa ben kötü bir baba değilim.
“Babam bana bir piramit aldı.”
“Annem bana bir piramit aldı.”
“Ben bana bir piramit aldım.”
Elinize sağlık ya çok güldüm
Evli ve çocuklu olanlar hiç yabancılık çekmeyeceklerdir anlattığınız bu sahnelere.
Ah bu erkeklerin kadınlardan çektikleri
Hayattan az, öz, trajikomik bir kesit sunduğunuz için teşekkürler.
Kolay gelsin
Merhaba,
Zaman azlığı sebebiyle çok az öykü okuyabildim seçkide. Ancak sizin öykünüzü ıskalamadığım için çok mutluyum. Komik yerlerin altını çizmeyişiniz ve günlük hayatın içerisinden olağan bir tabloyu sakince sunuşunuz çok güzeldi. Kaleminize sağlık. Ancak devamı olabilirdi ya da bende öyle bir his uyandırdı. Sanki konu tam kapanmadı veya final eksik kaldı gibi. Onun dışında, yormayan anlatımınızı çok sevdim.
Önümüzdeki ay tekrar sizi okumak dileklerimle…