Öykü

Balerin

Pera’nın arka sokaklarından birinde, yer hizasından parmaklıklı küçük bir pencereden sarı, zayıf bir ışık hüzmesi sokağın tekinsiz karanlığına taşıyordu. Büyük ve eski bir opera binasının zemin katına aitti bu küçük pencere.

Yağan yağmur suları tazyikli bir şekilde, bu eski pencerenin durduğu duvara bağlı çatlak bir su borusunun ağzından aşağı akardı çoğu zaman. Bir kısmı kaldırımdaki mazgala, bir kısmı da bu zemin kattaki terzi odasının küf kokan duvarına sızardı.

Genç bir kız çalışırdı bu loş odada. Genç ve yorgun bir kız. Genç, yorgun ve kambur bir kız!

Kızın tek görevi balerinlerin taçlarına taşlar işlemekti. O kadar çok balerin vardı ki bu opera binasında dans eden; sabah akşam bu dansçıların taçlarına diktiği parlak taşlar, yaldızlı pullar ve kör iğneler yüzünden elleri yara bere içindeydi.

İşine ara verdiği sırada, sahne arkasından ne zaman hayranı olduğu bu balerinleri izlese, kendini bu kuğu zarafetindeki kızların yerine koyardı. Aşağıdaki soğuk, karanlık ve küflü terzi odasına indiği zaman çizik, sedefleri yer yer dökülmüş büyük boy aynasının karşısına geçer ve kendi yaralı elleriyle diktiği taçlardan birini dağınık saçlarına takarak o balerinlerden biri olduğunu düşünürdü. Ayakuçlarını hafifçe yukarı kaldırmaya çalışır ve dans edermiş gibi yaparak kollarını açıp kapatırdı yukarıdan duyulan melodilerin puslu gölgesinde.

Sonra bir anda dansı bırakır ve kamburuna bakardı umutsuzca. Nefret ettiği, tiksindiği, yorgun güzelliğine gölge düşüren bu eğri büğrü kemiklerine.

Yağmurlu bir gece kırık dökük taşların içinde evine gitmeye çalışırken ayağı takılıp bir su birikintisinin içine düştü bu yorgun, bitkin, kambur terzi kız. Ayağa kalktığında sahibi yaşlı bir Yahudi olan antika dükkanının önünde buldu kendini. Esrarengiz objelerle dolu vitrinin parlak ışıklarının altında cam bir kürenin içinde minyatür bir balerin takıldı gözüne. Bir ayağının ucunu diğer bacağınına yapıştırmış ve zarif kolları yukarı doğru uzanmış. Başında ise kendi yaptıklarına benzeyen parlak taşlı bir taç.

Kendini alamayarak antika dükkanından içeri girdi. Yaşlı Yahudi’nin gözleri kambur kızı görünce parlamıştı. Kız küreyi eline alıp sallayınca küçük, beyaz kar taneleri pırıl pırıl dökülmeye başladı minyatür balerinin etrafında. Sanki balerin de kar taneleri ile birlikte dönüp dans ediyordu. Hüzünlü gözleri ise bu dansına tezat kızı izliyor gibiydi. Terzi kız adeta büyülenmişti.

Yaşlı adam kızın gözlerindeki hayranlığı ve fiziksel durumundaki onarılamayacak deformasyonu görünce anlamıştı. Kıza isterse hayatında bir kere bile olsa çalıştığı opera binasında sahneye çıkıp dans edebileceğini, dansı ve güzelliği ile bütün salonu kendisine hayran bırakabileceğini söyledi.

Tek yapması gereken alkışın sesine kendini kaptırmamasıydı. Bu büyülü anı bırakıp sahneden kaçması gerekiyordu eski haline dönebilmesi için. Eğer kaçıp gitmezse bu cam kürelerden birinin içinde sonsuza kadar minyatür bir balerin olarak hapsolacaktı.

Kız söylenenleri anladığını belirten bir işaretle antika dükkanında, şeytanı bile korkutacak boynuzlar ve yüzlerle kaplı bronz çerçeveli bir dev aynasında son kez kamburuna baktı. Sırtındaki o iğrenç, uğursuz çıkıntıya!

Yaklaşan yılbaşı gecesi, operanın en sükseli oyunlarından birinde baş balerin olarak sahneye çıkacaktı. Partneri olan balet operadaki en yakışıklı dansçılardan biriydi. Onun kollarında saatlerce dönebilir, büyük elleri üzerinde dakikalarca havada uçabilir ve dudaklarını rol icabı bile olsa hissedebilirdi.

Dansa başlamadan önce bütün seyirciler göz kamaştırıcı bir kızı izliyordu artık. Daha önce hiç bu kadar güzel olmamıştı. Mükemmel bir fiziğe sahipti. Parlak yaldızlarla boyanarak iyice pürüzsüzleştirilen güzel bacaklar, narin kollar ve dümdüz bir sırt. Başında topladığı saçlarında ise kendi yaptığı taçlardan bir tanesi en havalı şekilde yerleştirilmişti. Artık bir kambur değildi, baş balerindi ve sahne onundu.

Müzik sona erdiğinde ne sahne arkasında ne de izleyicilerde çıt çıkmadı. Kız ne olduğunu anlayamadan seyircilerden biri ayağa kalktı ve elleri patlayana kadar alkışlamaya başladı. Diğer seyirciler de ona katıldılar. Alkışlar tezarühatlara, ıslıklar çığlıklara dönüştü. Kızın başı dönüyordu. Bu koca sahneden ve karanlık büyüsünden bir an önce uzaklaşması lazımdı. Gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalıyordu. Oysa bunlar sevinç gözyaşları değildi. Çaresizliğin içinde boğulmak üzere olan bir kızın isyanıydı.

Hayatı boyunca bir kere bile olsa o eski, loş ve küf kokulu terzi odasından çıkmış, göz kamaştıran bir balerine dönüşmüştü. Sırtında taşıdığı kamburuna şimdi geri dönmesi haksızlık değil miydi? Peki, sonsuza kadar cam bir kürenin içinde kalıp dans etmek?

Gözü bir an dekorlardaki aynalardan birine takıldı. Kendisini, o muhteşem güzelliğini gördü aynaların içinde. Kırılgan, zarif ve asil. O anda ait olduğu yeri anlamıştı. Geri dönemezdi. Alkışlar yükseldi, salon inledi. Bütün Pera bu seslerle yankılandı. Birden keskin bir soğuk tenini delip geçerek genç kızı nefessiz bıraktı. Önce kolları, sonra bacakları ve sırtı daha sonra da yüzü ve kalbi taş kesti. Gözlerinden akan parlak bir damla yaş ise orada donup kaldı.

Yaşlı Yahudi, antika dükkanınındaki vitrinine minyatür balerinin dans ettiği cam küreyi itina ile yerleştirirken gökyüzüne baktı. Yine yağmur geliyordu. Balerinin porselen yüzünde tıpkı yanındaki cam kürede ve onun yanında sıralanmış diğer kürelerdeki balerinler gibi bir hüzün vardı.

Acaba bir gün başka biri gelip de bu küreyi elinden düşürüp kırabilir miydi? Belki o zaman özgürlüğüne kavuşabilirdi. Belki de yeniden kambur olmayı dileyecekti!

Şimdilik diğer küredeki balerinler gibi o da dışarıda yağan yağmuru izlemeye başladı. Antika dükkanının önünden kambur bir kız geçer gibi oldu. Yoksa bu kendi yansıması mıydı? Pera’da yeni bir gece başlıyordu.

Balerin” için 4 Yorum Var

  1. Elinize sağlık, hikaye sanki bilindik masalların karışımı olmuş. Masallardan ayrı ama o lezzette de son bulmuş. Özgünlük yönünden eksi, ama duygu aktarımı ve hikaye anlatıcılığı yönünden artı bir durum bu. 🙂

    Karakterin yahudi olması, başka bir hava katmak için yapılmış ama bana kalırsa gereksiz bir ayrıntı olmuş. Mesela bunun yerine bir cadı veya şaman olsaydı da olabilirdi. Sizin seçiminiz ancak bana gereksiz gibi gözüktü.

  2. Çok teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz için…Evet çok uçlarda dolaşmadım, açıkçası Michael Jackson’ın Little Suzie adlı eski ama muhteşem şarkısını dinlerken birden müzik kutusu sesi ile aklıma geldi…
    Beyoğlu’nun eski zamanlarını ve o güzel kozmopolit yapısındaki havayı yansıtabilmek için de Yahudi bir antikacının olmasında sakınca görmedim. Çok derinlerine insem belki o adamın hikayesini de yazabilirdim ama bunu şaman ya da büyücü diye sınırlamayı uygun bulmadım…Okuyucunun hayal gücüne bırakmayı tercih ettim.
    Belki o yaşlı Yahudi de tıpkı balerinimiz gibi ruhunu satan bir insan olabilir! Belki yaşlı bile değildir…

  3. İlk üç paragrafın oluşturduğu giriş, parçalarla zihnimde adım adım şekillendirdiğim bir yapı gibi neredeyse kendiliğinden şekillendi. Güzel anlatımın sayesinde zihnim nereye neyi koyacağını kendiliğinden bildi.
    Ardından gelen paragraflar ise karakterle sempati kurmaktan öte ona saygı besleme ve onunla ilgili belli bir tarz üzüntü hissetmeme sebep oldu. Hoşça seçilmiş kelimeler.

    “İşine ara verdiği sırada, sahne arkasından ne zaman hayranı olduğu bu balerinleri izlese, kendini bu kuğu zarafetindeki kızların yerine koyardı. Aşağıdaki soğuk, karanlık ve küflü terzi odasına indiği zaman çizik, sedefleri yer yer dökülmüş büyük boy aynasının karşısına geçer ve kendi yaralı elleriyle diktiği taçlardan birini dağınık saçlarına takarak o balerinlerden biri olduğunu düşünürdü.” Birbirinden az çok farklı şeyleri ifade eden cümleler olsa da bazı yerlerdeki “ortak bir şeyi anlatma”ları onları okurken başka bir şeyler görme isteğimi güçlendirdi. Kızın hissettiği türdeki “kıskançlık”(bilemiyorum bu şekilde ifade etmem doğru mudur ama…)bence ilk cümlede de yeterince güzel anlatılmıştı. Devamındaki ediminden farklı bir şey çıkarttığını görmeyi tercih ederdim.

    “yahudi”kısmını çok güzel bir atmosferik eklenti olarak gördüm ve hoşuma gitti. Buralarda benim pek sık görmediğim, kendi yaşam şeklim için yeterince okült ve “mistik”

    Evet, öykü genel anlamda çok klasik fakat gücünü sadeliğinden aldığı da bir gerçek. Biraz daha uzatılıp kızın ruh halinin başka başka şekillerde ve şeylerle de betimlenmesini tercih ederdim. Gerekli duygulanımı rahatlıkla veriyor bu hali fakat kalben derinden etkilediğini söyleyemiyorum malesef.
    Öykü için teşekkürler

    Not:yorumu çok sıkıntılı bir yerde ve berbat bir klavye ile yazdım. Kabalık yaptıysam özür dilerim.

  4. Detaylı gözlemin için çok teşekkürler, kabalık ne kelime, burada okumak okunmak yorum yapmak ve ufkumuzu genişletmek için bulunmuyor muyuz?:) Öykü genel olarak klasik bir temada yazıldı bunu bilhassa yaptım çünkü ben masallarla büyüdüm ve etkileri üzerimde büyük…gotik temalar ise olmazsa olmaz benim için…aslına bakacak olursak eksiklikleri olabilir kabul ediyorum bunun sebebi de hikayeden değil, anlatmaya çalışırken ufak tefek detayları içinde gizlememden kaynaklanıyor…bu kısa bir öykü de olabilir, bir roman da! Belki de aldığım yorumlardan bunun üzerinde daha ayrıntılı bir şekilde çalışmam gerekebilir! Tekrar çok teşekkür ediyorum…başka yazılarda görüşmek dileğiyle:)

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *