Öykü

Kâbus

Gecenin karanlığı dolunayın aydınlatıcı ışığıyla yarılıyordu. İki genç adam ağır adımlarla etraflarına bakarak ve neredeyse soluklarını tutarak yürüyorlardı. Birisi uzun boylu, iri yarı, güçlü kuvvetli bir adamdı. Adı Timon’du. İsmi Porfirious olan öteki ise arkadaşının aksine sıska ve kısa boyluydu.

Mezarlık cırcır böceklerinin sesleriyle yankılanıyordu. Mezarlığın gerisindeki ormandan ise gecenin hâkimiyetini süren vahşi hayvanların korkutucu sesleri geliyordu. Apollon’un gündüz yakıcı ışıklarıyla kavurduğu topraklar, üzerindeki otlar, çiçekler, şimdi Artemis’in ferahlatan eline teslim olmuştu. Yeniden canlanma an be an başlıyordu. İki adam ürkütücü mezarlıkta yürürken hem gecenin hem de rahatlatan esintinin keyfini çıkarıyorlardı. Korku ruhlarına dokunmuyordu bile!

Daha fazla konuşmadan duramayan Porfirious, derin bir nefes alarak omuzunda taşıdığı kazmaya rağmen gerindi. Kolu aletin keskin yerine çarptı. Canının yanmasına aldırmadan, ‘‘ Ah, ne güzel! Taze ölüm kokusu! ’’ Diye haykırdı.

‘‘ Salak, sen de! ’’ Dedi Timon fısıldayarak. ‘‘ Sessiz ol! ’’ Porfirious’un kafasına bir şaplak indirdi. Etrafı kolaçan ettikten sonra sessizce, ‘‘ Görende seni yıllardır bu işi yapıyor zanneder.’’ Porfirious aptalca sırıttı. Simsiyah çürük dişleri ortaya çıktı. Timon tiksinerek arkadaşının yüzüne baktı. ‘‘ Acele edelim, açılacak çok mezar var bu gece. Amma şanslıyız ha! ’’ Porfirious başıyla onu onaylayarak sırıtmaya devam etti.

Bütün gün mezarlıkta, yakıcı güneşe karşın, dikkat çekmemeye çalışarak beklemişlerdi. Tam tamına on kişi gebermişti Timon’un tabiriyle. Mutluluklarına diyecek yoktu. Bu ilk işleriydi ve gecenin sonunda ceplerine girecek paraların hayaliyle yanıp tutuşuyorlardı. Özellikle şu zengin tüccar Ksenofon’dan yüklü bir kazanç elde edecekleri garantiydi. Bir sürü ganimetle gömülmüştü yaşlı adam. Ayrıca gömülme merasimi öyle görkemli olmuştu ki, Porfirious bu ihtişam karşısında gözyaşlarını tutamamıştı.

İtişe tepişe tüccarın mezarına vardılar. Büyük bir açgözlülük ve sabırsızlıkla mezarı kazmaya başladılar. Toprağın üzeri çakıl taşlarıyla kaplanmıştı. Taşlar adamların çıplak ayaklarını kesiyor, hızlı çalışmalarını engelliyordu. Çok sonra ayaklarının altındaki taşları temizlemeyi akıl edebildiler. Yarılan ayak tabanlarından akan kanlara rağmen durmaksızın çalıştılar. Timon’un küreği pithosa – ölülerin konulduğu küp- çarptığında durdular. Porfirious elinin tersiyle alnında biriken terleri sildi. Timon’un yüzünde zafer kazanmış bir komutan edası vardı. Bu kısa duraksamanın ardından küpü topraktan çıkarmaya koyuldular.

Acheron nehrinin kıyısında arka arkaya sıralanmış bir sürü insan ölüler ülkesine geçmeyi bekliyorlardı. Öylece ve sessizce birbirleriyle ilgilenmeden duruyorlardı. Başlarına gelenin ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar ve kendi kendilerine konuşuyorlardı. Genç, yaşlı, kadın, erkektiler. Gözleri sadece karşı kıyıdan gelen ve her seferinde sandalına tek kişiyi alarak onları ölüler diyarına taşıyan Kharon’a kenetlenmişti.

Kharon sandalıyla yaklaştığında eliyle bir işaret yapıyor ve sırada kim varsa çaresizce sandala biniyordu. Bu sefer sıra zengin tüccar Ksenofon’daydı. Sandalcı nehrin kıyısına doğru gelmeye başladığında kendisine işaret etmesini beklemeden ileriye doğru atıldı. Ne olacaksa bir an önce olup bitmesini diliyordu. Aklından yaşamına dair tüm detayları geçiriyor ve kendisine son derece güveniyordu. Tanrılarla arasını hep iyi tutmaya çalışmıştı. Onlara her fırsatta kurbanlar ve hediyeler sunmuştu. Şehirde ise sevilen, sayılan biriydi. Bütün bunları düşündüğünde, eğer öldüyse – ki bundan pek emin değildi. Rüya görüyor da olabilirdi.- Hades’in ülkesinde de huzuru bulacaktı.

Kharon kıyıya vardığında Ksenofon’nun ayakları tamamen katran karası nehrin sularına gömülmüştü. İlginçti. Hiçbir şey hissetmiyordu adam. Ne sıcak, ne soğuk, hiçbir şey. Altından akıp giden simsiyah nehrin kapkara dalgalarına takılıp kaldı gözleri. Ta ki sandalcı ona sertçe bağırana kadar. Tüccar, önce bir ayağını, sonra diğerini atarak sandala çıkmaya çalıştı. Sandala binerken bir dizini kuvvetlice sandalın ahşap gövdesine vurdu. Yerine oturduğunda dizinin parçalandığını, etlerinin sarktığını gördü. Dehşete kapıldı. İstemsizce dizine gitti eli. Ortaya çıkan kemiğine dokundu. Canı yanmıyordu. İşte o anda öldüğünü anladı.

Yol boyunca gözlerini sandalcıdan ayırmadı tüccar. Uzun kulaklarına, kocaman pörtlek gözlerine, basık burnuna, sarkık dudaklarına, kaslı kollarına, bacaklarına baktı durdu. Nedense ondan korkmuyordu. Tuhaf görüntüsüne rağmen onun gibi biriydi yine de. Bir süre akıntıya karşı kürek çeken sandalcı, Hades’in ülkesine varmadan nehrin orta yerinde kürek çekmeyi bıraktı. Kaba elini Ksenofon’a doğru uzattı. ‘‘ Ver paramı !’’ Sesi Acheron nehri boyunca yankılandı. Ksenofon anlamsız gözlerle sandalcıya baktı. Sandalcı yine aynı şeyi söyledi. Bu sefer sesi daha güçlü çıktı. Tüccar aceleyle, ağzını, burnunu üstünü başını her yerini yokladı. Bir obolos bile bulamadı. Bu nasıl olurdu? Bir hata olmalıydı. Onun gibi biri meteliksiz gömülsün! Olacak bir şey değildi. Kharon hiddetle adamın üzerine atıldı. Ağzını açarak, elini adamın boğazına kadar soktu. Elini geri çektiğinde parmaklarının arasında tüccarın dilinden başka bir şey yoktu. Öfkeyle bağırdı. Ksenofon’un başına küreğiyle vurmaya başladı. Defalarca vurduktan sonra zavallı adamı sandaldan aşağıya yuvarladı. Nehre düşen tüccar bata çıka çamurlu nehirde sürüklendi. En sonunda Acheron onu kusarak geldiği yere doğru fırlattı.

Ksenofon’un Kharon ile mücadelesi böylece başlamış oldu. Ksenofon’da en az Kharon kadar inatçıydı. Ne yapıp edecek ve eninde sonunda kendini karşı kıyıya geçirtecekti. Ruhu ancak böyle huzur bulacaktı. Ne yapmalıydı, ne yapmalı?

Anytos kan ter içinde uyandı. Gözleri karanlığa alışana kadar yatağında huzursuzca kıvrandı. İçerisi nefes alamayacak kadar sıcaktı. Yatağından kalktı, avluya çıktı. Derin derin nefes alıp verdi birkaç kez açık havada. Sonra ellerini arkasına kavuşturdu ve avluda turladı. Bu ona biraz iyi geldi. Yorulunca yere oturdu, etrafı dinledi. Yaz akşamlarının o bildik namelerinden başka bir şey duymadı. Gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Babası öldükten sonra neredeyse hemen hemen her gece gördüğü kâbusu hatırladı tekrar.

Mezarlıktaydı. Geceydi. Her yer zifiri karanlıktı. Karanlığın ortasında tek başına yapayalnız duruyordu. Korkuyordu. Karanlık ve yalnızlık onu korkutuyordu. Ardından çığlıklar duymaya başlıyordu. Önce hafif bir inleme şeklinde başlıyordu. Ardından güçlenerek artıyor, keskin bir çığlığa dönüşüyor ve yer gök zangır zangır sarsılıyordu. O anda kulaklarını kapatıyor ve yere çömeliyordu. Babasının mezarının yanında buluyordu kendini sonra. Adam toprağın üstünde boylu boyunca yatıyordu. Ona doğru atılıyor, elleriyle toprağı kazmaya çalışıyordu. Elleri her toprağa değdiğinde büyüyor, büyüyordu. Kocaman elleriyle derin bir çukur kazmayı başarıyor, onu hemen yattığı yerden alıp çukurun içine koyuyor, üstünü toprakla kapatıyordu. Tam oradan ayrılacakken babası tekrar toprağın üstünde, sanki hiç gömülmemiş gibi aynı şekilde, kollarını birbirine kavuşturmuş yatıyor oluyordu.Bir daha toprağı kazmaya başlıyor ve sabaha kadar rüyasında babasını gömüp duruyordu. Fakat adam her seferinde geri çıkıyordu gömüldüğü yerden.

Anytos dakikalarca koyu lacivert semada rüyasına bir cevap aradı, bulamadı. Bunun bir anlamı olmalıydı. İlk başlarda bu kâbusu üzüntüsüne yormuştu ama şimdi farklı düşünüyordu. Oturduğu yerden kalktı, uykusu kaçmıştı. Deniz kıyısına doğru yürümeye karar verdi. Orada günün doğuşunu izleyecekti ve ardından sabahın ilk ışıklarıyla ünlü rüya yorumcusu Duris’in evinin yolunu tutacaktı.

Kâbus” için 5 Yorum Var

  1. Merhaba.

    Öncelikle ellerinize sağlık, çok güzel olmuş. Antik yunan efsaneleriyle ilgili, hatta belli ki tamamen o döneme ait bir şeyler okumak çok güzeldi.

    Ancak sanki biraz daha ayrıntıya girilmesi gerekiyormuş gibiydi, bittiğinde yarım kalmış gibi hissettim. Yine de ellerinize sağlık. 🙂

  2. Yorumunuz için teşekkür ederim. Evet, okuyanlardan öyle bir tepki aldım. Çok uzatmak istemediğimden öyküyü kısa yazdım. Daha sonraki çalışmalarımda görüşünüzü dikkate alacağım.:)

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *