Şark diyarında asırlardır keder ve ümitsizlik hüküm sürmekteydi. Kadim Devlet ardı ardına mağlup olunan savaşlardan, ayaklanmalardan ve salgın hastalıklardan bitap düşmüştü. Bu felaket çağlarında Sultanlık, taht için edilen mücadelelere ve türlü entrikalara sahne olmuştu.
Saltanattaki fırtınaların en yoğun hissedildiği dönemde bir şehzade daha hayata gözlerini açtı. Hanedanın son azası olan şehzadenin ölümle ilk karşılaşması henüz beşikteyken gerçekleşti. Bebek şehzadenin canına kıymak isteyenlerin karşısında yaşamasını isteyenler de bulunuyordu. Savunmasız sabinin hayatını bir avuç muhalif devlet adamı kurtardı. Erişkinlik yıllarına kadar onlar sayesinde hayatta kalan şehzadeye bir de köşk tahsis edilmişti. Bu köşkte bir nevi mahkûm hayatı sürdüren şehzadenin nadiren dışarıdan kimselerle görüşmesine izin veriliyordu.
Ağabeyinin Sultan olmasıyla birlikte onun da veliahtlık dönemi başlamıştı, zira başka ağabeyi bulunmadığı için tahtın sıradaki adayı oydu. Bu vaziyet ağabeyi karşısında cihet olan vezir ve askerlerin onun etrafında toplanmasına sebep oldu. Çevresinde geniş bir hizip oluşan şehzade bu sayede kendisine karşı oluşabilecek muhtemel tehlikeleri bertaraf ediyordu.
Genç şehzade kısa hayatı boyunca sürgünlere, idamlara ve faili meçhul cinayetlere şahitlik etti. Çevresinde gerçekleşen bu hadiseler onun hafızasında derin yaralar açıyordu. Tanık olduğu her ölüm, giderek yaklaşan kendi ölümünün habercisiydi. Her geçen gün damarlarında akan kanın mesuliyeti altında eziliyor, bir gün taşıdığı kanın bedelini canıyla ödeyeceğinden korkuyordu.
Aylar, seneler boyunca içindeki korkuyu beslemeye devam etti. Kapalı kapılar ardında geçirdiği yıllar onu hiç olmadığı kadar temkinli hale getirmişti. Artık kurbanlık koyun misali ölümü beklemektense rakipleriyle yüzleşmek ve onları sindirmek istiyordu. Bu arzusu doğrultusunda attığı ilk adım ağabeyinden gebe kalan cariyeleri boğdurmak oldu. Bu cinayetler sarayda geniş yankı uyandırmış ve Sultan destekçilerini dehşete düşürmüştü. Eski kuvvetini yitiren Sultan ise bu hadiseye hiçbir karşılık verememişti. Ağabeyinin sallanan tahtına son darbeyi vurmak için fırsat kollayan kardeşin her zamankinden çok taraftarı vardı. Devletin çeşitli iklimlerinden isyancılarla anlaşmalar yapan şehzadenin tahtı ele geçirmesinin önünde hiçbir mâni kalmamıştı.
Kanlı bir ihtilal sonucunda ağabeyini ortadan kaldırıp Sultan olduğunda otuz yaşındaydı. Zannettiği üzere tahta çıkmasıyla birlikte kaygılarından kurtulmadı. Aksine ağabeyini ve anne karnındaki yeğenlerini katletmiş olmanın getirdiği ıstırap ile kahroluyordu. Sultan’ın uyguladığı bu hükümler onun hırsından ya da kininden değil, çocukluk yıllarından beri peşini bırakmayan, bitmek tükenmek bilmeyen can korkusundan kaynaklanıyordu. Önceleri sadece endişeden ibaret olan bu korku tomurcuğu peyderpey filizlenmiş ve Sultan’ın en büyük kabusuna dönüşmüştü. Sultan, gece yarıları irkilerek uyanıyor ve saray duvarlarının ardında ona suikast düzenlemek isteyen katillerin savurdukları ölüm tehditlerini duyuyordu.
Aradan günler geçti. Sultan, zihninin tümünü ele geçiren şüphenin tesiriyle kimseye güvenmiyor, huzuruna yalnızca birkaç vezirini kabul ediyordu. Onlara geceleri duyduğu seslerden bahsetmiş ve bu seslerin sahiplerinin derhal bulunmasını emretmişti. Vezirler arasından sarayın emniyetli olduğunu, böyle bir şeyin mümkün olamayacağını söyleyenler ağır cezalara çarptırılmışlardı. Biçare vezirler Sultan’ın odasından ayrılıp tahayyülden katilleri bulmak üzere işe koyuldu. Artık hava karardıktan sonra sarayın soğuk koridorlarında askerler yürüyor, hafiyeler bucak bucak katilleri arıyordu. Kuşkusuz katiller hiçbir zaman bulunamadı fakat Sultan onları duymaya hep devam etti.
Bir sabah Sultan’ı odasında yarı baygın halde buldular. Kulaklarından omzuna kadar kanlar akıp kurumuştu. Gözleri manasız biçimde boşluğa bakan Sultan’ın seslenmelere kayıtsız kaldığı görülünce işitme duyusunu yitirdiği anlaşıldı. Ne o sabah ne de sonrasında konuşmadığı için yaşananlar hiçbir zaman bilinemedi.
Sultan’ın hikayesi halk arasında kulaktan kulağa yayılıp durdu. Kimileri Sultan’ın ülke sorunlarıyla ilgilenmediği ve istişarelere kulak tıkadığı için vezirleri tarafından cezalandırıldığını, kimileri ise son zamanlarında duyduğu gaipten seslerin onu çıldırttığını ve bir daha o sesleri duymamak adına kendi kulaklarını sağır ettiğini düşünüyordu. Bütün bu anlatılanlar rivayetten öteye gidemedi. Sağır Sultan’ın akıbeti tarihin tozlu sayfalarında bir muamma olarak kaldı.
Merhabalar, öykünüzü okudum. Güzel bir fikir bulmuşsunuz, tebrik ederim. Öykünün yazımında da herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadım. Kelime tercihleriniz de metninizin yapısına uygun olmuş. Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerde geçen tarihi bir öyküyü anlatacak kelimeleri bulmuşsunuz. Ancak öykünüz oldukça kısa ve arada kalmış gibi. Metin üzerinde çalışıp bu metni, tıpkı bir tarih kitabından alınmışcasına anlatabilir ya da kurgu üzerinde biraz daha durarak öykü çizgisine yaklaştırabilirsiniz.
Açıkçası ilkini tercih etmenizi isterdim. Kaleminiz buna çok müsait duruyor.
Kesinlikle arada kaldığım doğru. Kurgu yaratmaya çalışırken inandırıcılığı da yüksek tutmaya çalışınca çok zorlandığım, tıkandığım yerler oldu. Yorumunuz için teşekkür ederim dikkate alacağım
Merhaba.
Öncelikle bir tarihçi öyküsü okumak ne hoş Tarihçi olmayan insanların aksine yıllarca rüyalarımıza giren, yer yer sınav korkularımız olan padişahları böyle bir kurguda görmeyi daima severim. Öykünüz genel olarak başarılı. Kelime kullanımlarınız öykünün tarihi atmosferine uygun olmuş. Lakin “Karşısında cihet olmak” sanırım yanlış kullanım. Cihet, daha çok istikamet, yön demektir. Bunun yerine “Taraf” deseydiniz hem daha uygun olur hem de köken olarak da öykünün yapısına uygun olduğu için akar giderdi. Bunun dışında bir de “İhtilal” kelimesi var ki bu kelimenin anlamı da bir kurumun kökten ve tümden değişimi demektir. Bir naibin bir padişahı yerinden etmesinden bahsederken “Devirmek, düşürmek” gibi kelimelerin kullanılması bence daha uygun. Tabii bunlar benim nacizane görüşlerim. Sizden daha çok tarihi kurgu bekliyoruz. Bu arada sanırım seçkideki ilk öykünüz. Kaleminiz daim, ilhamınız bol olsun. Hep yazın.
Merhaba
Cihet kelimesini taraf kelimesiyle eş anlamlı olduğunu düşündüğüm için kullanmıştım.
İhtilal kelimesi üzerine tekrar düşündüğümde de size hak verdim, uyarı ve öneriniz için teşekkür ederim.
Evet ilk öyküm, gelecek aylarda da tarihi kurgular yazmayı düşünüyorum :))
Merhabalar
Çok hoş bir öyküydü, tarihi havası ve anlatım tarzınız gerçekten güzeldi.
Temaya çok güzel bir noktadan yaklaşmışsınız ve kelime seçimleriniz, cümle yapılarınız da bu tarihi öykünüze uymuş. Akıcı ve sade bir anlatımınız var, cümleler fazla süslü olsa öykünüze pek de gitmezdi muhtemelen. Belki biraz daha uzatılabilirdi. Elinize sağlık