Öykü

Sesimi Duyan Var Mı?

Anılar o kadar hızlı akın etmişti ki zihnine, gözlerini açacak vakti bile bulamadı Salih. Bu vahşi, bu acımasız akından mıydı bilmiyordu ama canı yanıyordu. Kısa bir süre için nefesini tuttu ve anıları def etmeye çalıştı. Canı daha çok yandı ve sessizce inledi. Tekrar nefes aldığında biraz daha sakinleşmişti. Soğuk, sert ve fazlasıyla rahatsız bir yatakta yatıyor olduğunu tahmin etti. Aynı anda sırtına zehir gibi bir acı saplandı. Salih anlamıştı. Tekrar beynine girmeye çalışan anılar ne kadar sert olursa olsun canının yanmasının sebebi onlar değildi.

Acı tüm vücudundan yayılıyordu.

Daha fazla dayanamadı ve tekrar hatırlamaya başladı. Bu sabah okula gitmemişti. Niye gitmemişti? Hasta mıydı? Yoksa biraz tembellik mi etmek istemişti sabah? Tam kestiremiyordu, ama bütün gün evdeydi, bunu hatırlıyordu. Cuma günü olduğunu ve bu sefer iki değil üç gün tatil yapacağı için oldukça keyifli olduğunu da gayet iyi hatırlıyordu. Peki ne olmuştu sonra?

Anne!

Gözleri hala kapalıydı ama ne yazık ki bu, şimdi zihninde zalimce beliriveren anı görmemesi için yeterli olmamıştı. Annesini hatırladı Salih. Gözlerinin önünde can verişini…

Haykırmak istedi ama yapamadı. Haykırışın yerine, küçük çocuğun şimdi çok daha sıkı kapattığı, sanki yeteri kadar zorlarsa vazgeçirip bir daha bu anıyı görmesini engelleyebileceği göz kapaklarının oluşturduğu küçük çukurlarda göz yaşları birikti. Hem artık gözlerini açmaktan da korkuyordu. Nerede olduğunu, yanında kimlerin olduğunu veya gözünü açınca neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Zaten kendine geldiğinden beri kendi nefesinden başka bir şey duymamıştı. Susturmaya çalıştığı o sinsi ses hariç. Bu düşünceler yüzünden daha fazla paniklemeye başladı. Göz yaşları ufak ufak şakaklarını okşamaya başlamıştı bile.

Ama ağlayamazdı. Ağlamamalıydı. Babası ona ağlamamasını tembihlemişti. Ona, ‘Artık büyüdün sen oğlum, koca adam oldun.’ demişti. Babası…

Baba!

Salih bir kez daha zihinin işkencesine uğradı. Babası! Hatırlıyordu. Annesi öldüğü anda babası koşturarak içeri girmişti. Salih babasının yüzündeki o korkuyu çok net hatırlıyordu. Yerdeki kadına bakmadan ‘Oğlum!’ diye haykırarak atılmıştı adam. Oğlunun elini tutmuştu.

Sonrası karanlık…

Baba!

Salih o anda sağ elinin üzerinde bir şey olduğunu fark etti. Başka bir elin. Babasının elinin. İçinde tutamadığı coşkunun kuvvetiyle az önceki tüm korkuyu bir kenara attı. Babası yanındaydı. Korkacak hiçbir şey yoktu, olamazdı. Babası onu korurdu.

Ve heyecanla gözlerini açtı…

Değişen bir şey olmadı. Karanlık.

Salih daha fazla dayanamadı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kör olmuştu. Yine haykırmak istedi. Ancak sesi karanlık boşlukta zayıf bir fısıltıya dönüştü. “B..Baba?”

Cevap gelmedi. Salih sağ elini oynatmayı, babasının elini sıkmayı denedi. Eli mide bulandıracak kadar yavaş hareket ediyordu. Ama en kötüsü bu da değildi. Çok kısa bir süre sonra küçük çocuk sadece sağ elini oynatabildiğinin farkına varacaktı.

Salih hareket edemiyordu.

Çocuk bunları düşünmemeye çalıştı. Tek bir umuda tutunmuştu. Babasını uyandırma umudu. Şu anda bir hastanedelerdi belki de. Babası sadece uyuyordu. Gece boyu başında beklemişti sonra da uyuyakalmıştı. Olamaz mıydı? Salih de elini yeteri kadar hareket ettiremiyordu ki babasını uyandırsın. Verdikleri ilaçlar yüzündendir o da değil mi?

“Peki ya gözlerin? Niye göremiyorsun?” Sus! Düşünme!

“Kör eden ilaç olur mu hiç! Hem olsa bile baban izin vermezdi ki kullanmalarına!” Sus dedim! Kes sesini! Lütfen… Yalvarırım…

Salih kendini bir kez daha zorlayıp babasına seslenmeye çalıştı ama öksürüğe boğuldu. Boğazı kurumuştu. İlk defa o an susuzluktan öldüğünü fark etti.

“Ya da öleceğini.” Sus artık! NE OLUR SUS!

Durumun hiç iç açıcı olmadığını anlayacak kadar akıllı bir çocuktu Salih. Zaten kısa bir süre sonra babasının uyumadığını da anlamıştı. Ama eli hala sıcaktı. Demek ki ölü de değildi. Olmamalıydı!

Seni kurtaracağım baba! Artık büyüdüm ben, koca adam oldum.

“Nasıl? Kör oldun, hareket edemiyorsun, etrafında kimse yok ve susuzluktan öleceksin.”

Peki ya büyülü bir silahım olsa? Dünyanın en kudretli silahı. Hiçbir kötülüğe, hiçbir felakete izin vermese? Onunla babamı kurtarırdım.

“Büyüdüm diyene bak. Büyülü silahlardan bahsediyor. Hem yanında büyülü silahın olsa bile nasıl kullanacaksın?”

Büyülü dedim ya. Kollarıma kuvvet verecek.

“Güldürme beni. Hani nerede bu silah? Şimdi gözün açılacak ve göklerden parlak bir ışıkla mı inecek eline?”

Tam o anda Salih’in görmeyen gözlerinin önünde parlak bir ışık belirdi ve babasının elini tutan eline büyülü ve ıslak bir silah indi.

Babasını kurtaracağı silah.

“SESİMİ DUYAN VAR MI?”

* * *

1999 yılında, Kasım ayının kesici soğuğunda, yıkılmış binaların arasında dolaşan Zeynep yorgunluktan bayılmak üzereydi. Ekip arkadaşları ‘Bugünlük yeter’ deyip dönmüşlerdi. Ama Zeynep elindeki son düdüğü atmadan bir yere ayrılmayacaktı. O son düdük de şu an elindeydi. Gözüne bir göçük kestirdi. Tırmanabildiği kadar tırmandı. Kararan havanın müsade ettiği kadar dikkatle bakındı etrafına. Sonra önündeki taşı kaldırdı ve dikkatle yana koydu. Yanılmamıştı, taşı kaldırdığı yerde bir delik gördü. Fenerini doğrulttu, elindeki düdüğe bakıp dua etti. Gün boyu hiç durmayan göz yaşları yanağından kurtulup elindeki düdüğe damladı.

Zeynep düdüğü delikten içeri yolladı.

Ve bağırdı.

“SESİMİ DUYAN VAR MI?”

Çok derinden bir düdük sesi gelmişti.

Küçük bir çocuk ve babası kurtulmuştu.

Umut Olcay Akay

2009 yılında Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Mesleğimi yapmamın yanı sıra her zaman yazmaya devam ettim. Katıldığım öykü yarışmalarında dereceye giren öykülerim: “Benim Adım Zaman” Kayıp Rıhtım ve FrpNet - 60 Kelimelik Fantastik Öykü Yarışması : 2.lik “Merak” [n]Beyin Bilimkurgu Öykü Yarışması : 15.lik Ayrıca tamamladığım bir romanım için yayınevlerinden cevap beklemekteyim. Cevap ve sonuçlar ne olursa olsun, hayalgücüm benimle olduğu müddetçe yazmaya devam edeceğim.

Sesimi Duyan Var Mı?” için 9 Yorum Var

  1. “Sesimi duyan var mı” kısmına kadar soluksuz okuyup, tüylerimi diken diken eden sonla bitirdiğim bir öyküydü. Tebrikler.

  2. Merhabalar ve tebrikler. Son ana kadar kuyuda olduklarını hiç fark ettirmeden gayet başarılı ilerletmişsiniz öyküyü. Bu ayın başarılı çalışmalarından biri şüphesiz. Devamını dileyerek ellerinize sağlık diyorum. Umarım gelecek seçkilerde de görüşürüz.

    1. Merhaba. Öyküyü beğenmenize sevindim. Aslında öyküdeki çocuk enkaz altında. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
      Saygılarımla

  3. Merhaba,
    Öykünün başlığını görünce anlamıştım konuyu. Güzel yazılmış bir öyküydü. Arama kurtarma ekiplerinin böyle durumlarda düdük attığını hiç duymadım. Bu sizin kurgunuz mu yoksa gerçekte uygulanan bir şey mi? Hangisi olursa olsun güzel düşünce.
    Kaleminize sağlık.

    1. Merhaba. Eşime bu ayın temasının düdük olduğunu söylediğimde gözleri doldu. “‘Düdük’ deyince aklıma sadece tek bir şey geliyor” dedi. İzmit depreminde oradaydı. Düdük atma işlemini bana o anlattı. Ben de bu öyküyü yazdım.
      Yorumunuz için teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim.
      Saygılarımla

  4. Sonuna kadar merak ettiren ve finalde tüylerimizi diken diken eden bir anıyı canlandıran, güzel bir öyküydü. Kalemine ve yüreğine sağlık.

    1. Merhaba. Öyküyü beğenmenize sevindim.Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
      Saygılarımla.

Umut Olcay Akay için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *