Gecenin ağır sisi ve dağların homurtusu, yaprakların gölgesi ve kurtların ulumaları, ormanı zinde tutar. Sık servi ağaçları ormana girenlerin kafasını karıştırır. Bin bir çeşit hayalleriyle, ormanda dev canavar avına giden insanlar nereye baksa sonsuz servi ağaçlarının dallarını görürler. Bu dallardan sarkan örümcek ağlarından korkmazlar onlar. Avları ne büyüktür ne de küçüktür, ne vardır ne de yoktur, ne masaldır ne de gerçek. Bu insanlar belki de kendilerini avutmak için her ayın ortasında bir gece vakti bu homurtulu ormana girerler.
Asırlardır süre gelen bir efsanenin peşinden koşan dört iri adam ormanın yakınında bir gölün etrafında yaşar. Barbar oldukları kadar ince sözlü, acımasız oldukları kadar bağışlayıcıdırlar. Bu dört gaddar savaşçının amacı efsanede ki canavarın kanını içerek büyük savaşçılar ordusuna katılmaktır.
Efsaneye göre sonsuz ormanlar kıtasında var olan kızıl boynuzlu, çift toynaklı ve tüylü bu canavarın bulunması neredeyse imkânsızdır. Bu yaratık bir geyik olsa çok kolay bulunurdu fakat bu yaratığın önemli bir özelliği vardır. İnsanlarla iletişim kurabilmesi ve onların beyinlerini uyuşturabilmesi. Bu canavarı ne kimse görmüş ne de sesini duymuş. Anlatılanlara göre boynuzları omuzlarına kadar kıvrılıyormuş ve güzel bakışımlı bir yapıya sahipmiş. Bu boynuzlarla koçlar gibi tos vuruyormuş. Toynakları çok sert olan bu yaratık kısa bacaklara sahipmiş ve gövdesine kadar tüyle kaplıymış. Gövdesi çıplak vaziyette savunmasızmış ve onu yakalamak ancak bu bölgeden oluyormuş. Kafası ise bir insan kafası imiş ama ne saçı varmış ne de sakalı. Hem iki ayağıyla yürüyüp koşabiliyor hem de dört ayağıyla otlayıp suyunu içiyormuş. Bir nevi keçi insan olarak resmedilmiş. Ama keçininkinden daha uzun bir kuyruğa sahipmiş. Tabii zamanla efsanede eklemeler ve eksiltmeler olmuş. İnsanların onu avlamaya geldiğini öğrenince elinde dört başlı bir mızrak taşımaya başlamış. Bazı kesimler bu mızrağı insanların atasından aldığını, bazıları ise sonsuz denizlerden aşırdığını iddia ederlerken, işte bu bizim dört iri ve bir o kadar hantal adam ise bu efsanenin peşine düşmüşler. Mevsimler ve asırlar geçmiş. Bu süre boyunca sonsuz ormanı anca bulmuşlar. Ve her ayın ortasında bir gece vakti kurtlar ulurken ormana girerlermiş. Bu canavarın otlamaktan başka et de yediğini ve en sevdikleri etin kurt eti olduğunu biliyorlarmış tabii.
Bu dört hantal herif ne yapıp ettilerse de bir türlü bu yaratığa rastlayamazlar. En son aralarından birisi artık pes etmeye karar verir ve bu durumun kendisi için daha hayırlı olduğunu savunur. Gölden ve ormandan ayrılmak için hazırlanır. Diğerleri son bir kez ormana girmek istediklerini belirtirler. Ayın ortasına üç ya da beş gün kadar kalmıştır.
Adam bir hayli gölden uzaklaşır. Üç gece geçer, iki kez yağmur yağar. Güneşli bir vakitte yoluna devam ederken uzaklarda ne görse! Aniden durur ve ellerini alnında birleştirerek gözlerini kısar ve olayı anlamaya çalışır. Dev kargalar havada süzülerek yere konup havalanmaktadır. Yerde duran boynuzlu bir hayvanın, belki ölü bir geyik olduğunu düşünür, yanına inmektedirler. Ama boynuzlar aynı zamanda hareket etmektedir. Heyecanlanarak ilerler. En sonunda kargalar uzaklaşırlar, artık iyice yaklaşmıştır. Gördüğü yaratık karşısında adeta donup kalır adam. Çünkü aradıkları canavarın ta kendisidir ve neredeyse insan boyu kadar da boyu vardır. Bir süre sonra canavar adamın üstüne atlar. Adam o kadar korkmuştur ki bütün savaşçı ruhu kaybolur. Kekeleyerek, canavarın, kendi canını bağışlamasını ister. Yaratık ona yaklaşarak, asırlardır kendinin peşinde olduklarını söyler ve ona ne istediklerini sorar. Adam olanı biteni söyler, amaçlarının büyük savaşçılar ordusuna katılmak olduğunu diler. Yaratık dört başlı mızrağını adama doğru savurur ve mızrağın birine adamın kalbi sönmüş bir yaprak gibi saplanır. ‘’Büyük savaşçılar ordusu büyükler içindir ve Talentor adına beni öldürmek ve kanıma sahip olmak imkânsızdır,’’ der ve servilerin arasına doğru koşar.
Diğerleri gece yaklaşırken göl kenarından ayrılırlar, kurt ulumalarını beklerler. Gecenin en karanlık olduğu vakit ormanın derinliklerine kadar gelmişlerdir. Homurdanan dağlar, onlara acı hissi verirken yaprakların gölgesi altındaki karanlıkta birbirlerine tutunarak ilerliyorlardır.
Bir süre sonra yakınlarında bir tepeden kurt sesleri gelir ve hemen o tarafa yönelirler. Kurtlar sayılamayacak kadar çoktur, kenarda bir yerde iri cüsselerini saklamaya çalışarak beklerler ve izlerler. İleride koca serviler yıkılırlar, önce iki tane birden, sonra dört, beş ve sonra on tane servi gürültüyle yıkılır. Görünen yaratığa bakarken adeta büyülenirler. Yerlerinden istemsizce ayrılarak alana doğru ilerlemeye başlarlar. Kurtlar ne canavara ne de kendilerine bir tepki vermektedirler. Adamlardan biri kendine gelir ve ne olduğunu anlamaya çalışır. Canavara doğru saldırıya geçer ve büyük baltasını savurur. Yaratık buna hemen cevap verir ve adamın yüreğini mızrağıyla söker. Mızraktaki diğer kalp iyice solmuştur. Bunu gören diğer iki adam hemen sersemlikten kurtulurlar ve korkuyla kenara doğru çekilirler. Bu esnada canavar alanda bulunan bütün kurtları öldürür. Bu acımasız iki adam kurtların duyarsızlığına çok şaşırırlar. Alan kanla kaplanır. Servi ağaçları ve dallarında ki örümcek ağları kıpkırmızıya boyanır. Örümcekler ağlarını temizlemeye koyulurlar.
İşini bitirdikten sonra yaratık bu iki gaddar adamın yanına gelir. Adamlardan biri korkuyla kaçmak için atılır ama yaratık bir hamlede mızrağını fırlatır ve üçüncü mızrak da dolar. Kalan son adam aralarında en sabırlı ve korkusuz olanıdır. Fakat yaratık karşısında onlar kadar korkmuştur. Canavar bu iri adama döner ve ‘’ Ey insanoğlu, amacın nedir,’’ diye sorar. Adam kendini biraz toplar ve Talentor’un büyük savaşçı ordusuna katılmak olduğunu belirtir ve bunun olması için ise kanından içmek istediğini söyler. Yaratık adamın canını bağışlayacağını söyler çünkü kendisinin anlatılması için son bir tanık bırakmak zorundadır. Adam büyük bir cesaretle yaratığın boynuna atılır. Yaratık bir hamlede onu yere serer ve ona ‘’Ey büyük savaşçı, benim bu sonsuz ormanlarda ki cezam boyunca beni öldürmek imkânsızdır, bunu insanlara anlat,’’ der. Adam peki ya bunu nasıl yapabilirim diye diretir. Yaratık, ‘’bunu ancak Talentor’un bıçağını kullanarak yapabilirsin ve eğer o bıçakla buraya gelirsen, ben de dizlerinin önüne çöküp beni kesmen için bekleyeceğim,’’ der. Adam bunları duyunca çok şaşırır.
Yaratık, ‘’çünkü bu sonsuz ormanlarda ki cezam ancak bu şekilde biter ve Talentor’un peşine düşebilirim,’’ diye devam eder. Adam o sırada tüm isteklerinden vazgeçer. Ne Talentor’un ordusuna katılmak ister ne de onun bıçağını çalmayı aklının ucundan geçirmek. Adam büyük bir bilmecenin ortasında kalmıştır.
Bu bıçağı bulması için adamın ölmesi gerekmektedir. O anda onu öldürmesi için yalvarır fakat yaratık kendisinin geleceğe aktarılması için onu canlı bırakmıştır, böylelikle insanları kendine çekerek onları öldürebilecektir ve belki de onlardan birisi, yaratığı özgürlüğüne tekrar kavuşturacaktır. Peki ya Talentor’un büyük savaşçılar ordusuna katılmak isteyen insanlar Talentor’a nasıl ihanet edebilirlerdir? İşte Satyr’in amansız ve sonsuz ormanlarda ki cezası bu şekilde sürüp gitmiştir. Zaman ve mekân içinde sıkışıp kalmıştır.
Merhabalar ve hoş geldiniz seçkiye. Efsane yahut masal tadında, güzel bir öyküydü. Olay heyecan vericiydi. Hikayenin efsanelerle desteklenmesi, satirin tavırları ve finaliyle gayet beğendim. Giriş için hazırlanmış ilk paragraf da ayrıca güzeldi, insanı okumaya itiyor. Metne bir kez daha göz atarsınız; ufak kusurlar var. Gelecek seçkilerde de görüşebilmeyi umarak ellerinize, kaleminize sağlık.
Merhaba, yorumunuz için teşekkürler. Nedense yazdıktan iki gün sonra tekrar okudum ve ben pek beğenemedim 🙂 🙂 Ama dediğiniz gibi sonuç kısmındaki tezat güzel oldu gerçekten.