Yağmur henüz doyuma ulaşamamış. Hava yumuşak. Daha çok, hatta gün boyu yağacak kadar ezgin gözüküyor. Uyku havası. Bayağı yağdığı etraftaki gölcüklerden anlaşılıyor. Her taraf ıslak, kaldırımlar yıkanmış, ortalıkta gazel olmaktan gecikmiş tek tük çınar yaprakları ıslak kaldırım taşlarına yapışıp kalmışlar. Rüzgâr, torpilli olan gazelleri kuytularda mevzilendirmiş. Büyük gazel göçü gideli bir aydan fazla oldu. Çöpçüler ve rüzgâr günlerce toplamaya çalıştılar.
Yokuşun dikliği hızımı iyice düşürdü. Kısa mesafeli bir yokuş ama iflahımı kesiyor. Hayal gibi. Sabah içtimalarında mıntıka temizliği… Kasım ayı. “Yaprak gazel olmuş durmuyor dalda”. Dalda durmuyorsa yerdedir. Kepleri çıkar mıntıka temizliğine başla. Kepini dolduran boşaltmaya giderken karşındadır Munzur Dağları. Bulutların, sisin arasından gökyüzüne süzülen füze. Bulutlar resmen zirveyle dans ediyorlar. Türküdeki gibi “Başı pare pare dumanlı dağlar” gel, gel der gibiydi. Müthiş bir çekimi vardı benden yana. Orda olmalıydım, bulutların arasında dans etmeliydim. Elimde gazel dolu kep öyle bakar kalırdım. Arkadaşlar sağ olsunlar uyarırlardı. Munzur Dağlarını izlemekten mıntıka temizliğinin nasıl geçtiğini anlamazdım.
Yokuşun tepesine ulaştığımda ağzımın bir karış açıldığını, dilimin damağımın kuruduğunu, nefes nefese kaldığımı fark ettiğimde avuçlarımı dizlerime koydum ki dinleneyim, bir soluk alayım diye. Üç karışlık yokuşu değil de Hasan Dağı’nı tırmanmışım sanki. Hasan Dağı’nda değil ama bende gaz kaçağı oldu. Hiç oralı olmadım. Arkamdan gelen var mı yok mu? Bilemedim. Utancımdan dönüp arkama bakamadım. “Utanmıyor musun koskoca adamsın. Yaşından başından utan,” derlerse ne diyecektim? “Kusura bakmayın. Benim bir kabahatim yok. Hep bu yanardağ konisi gibi götün suçu mu?” diyecektim. Ya da “benim adım Volkan Yanardağ. Ufak tefek gaz kaçakları normaldir”.
Doğruldum ve yoluma devam ettim. Bu ara yol, yorucu bir yol. Hep bir şeyler düşünürüm bu on dakikalık ara yol boyunca. Metro istasyonundan ana yola kadar olan arsaların içinden, birazda sitelerin yanından geçip gittiğim bir yol. Kestirme olduğundan tercihimdir. Hep yukarıya doğru eğilimli devam eden ara yol, ana yola yakın bir iki yerde, yokuş dikleşmekte zirve yapar. Bu günlük bir rutindir.
Ana yol dümdüz bir hat şeklinde ilerleyen bir güzergâh, yeni yapılanan bir ana cadde, yeni yeni dükkânlar açılıyor. Temaşası olan bir caddedir. Yirmi dakikalık yolu nasıl yürüdüğümü hiç anlamam.
Ana yol kavşağına yakın arkamda sanki boğaz temizleme sesi duydum. Kafamı kapüşona iyice gömdüm. Gaz kaçağına maruz kalmış olabilir, utanırım. Ana yola ulaşma noktasında benden önce o adım attı. Rüzgâr gibi geçti yanımdan. Allahtan gerisin geri dönüp bakmadı. Tay gibi bir kız. Her ayak bastığında kaldırımı inletiyor. Güzel Atlar Ülkesinin yılkı atı. Tepeden tırnağa siyah giysiler içinde. Dizlere kadar varan siyah çizme ve tayt. Renkli bir fular var sol elinde. Kocaman siyah çanta sağ elinde. Belinin altına kalçaya kadar inen saçlarını ensede bir örükle bağlamış. Kestane rengi saçlar parlak, tertemiz. Kendi saçımı yoksa çıt çıtlı ekleme mi bilemedim. Süvari mi Jokey mi? Her ikisi de. Bazen de at. Elinde topladığı fularda sanırsın kırbaç. Dik dik yürüdükçe saçlar at yelesi gibi savruluyor, çizmeler kaldırıma bastıkça at kişnemesi sarıyor caddeyi…
Beni otuz metre kadar geçtikten sonra durdu. Arkasına tam dönmeden sağ yandan baktığında kapüşonda kayıp olmuştum. Eyvah dedim şimdi tutar bana kadana muamelesi yaparsa yandım. Hey bey amca sesini duymadık sanma sakın. Lakin sönmüş Erciyes gibisin. Ses var koku yok, gaz sayılmaz boş hava kabarcıkları. Haşmetin Erciyes Dağı ama fare doğurdu, derse ne diyeceğim. Haklısın evladım. Sen gençsin Hasan Dağı gibi. Magman kaynıyor her an lav ve gaz çıkarma potansiyelindesin.
Çok umursamadan kendine güven içinde yoluna devam etti. Bir daha dönüp arkasına bakmadı. Hep bir daha dönecek bir şeyler diyecek korkusu bana yetiyordu. O yürüdü ben yürüdüm ulaşmam mümkün değildi. Ağzım iki karış değil artık yarım metre açık iki büklüm nefes nefese peşindeyim. O ise her adım atışında arayı biraz daha açıyor ben geride kalıyordum.
Yağmur arada bir kendini hissettirir gibi oluyordu. Hadi gidin bir an önce. İş yerlerinize varın benim dayanacak gücüm kalmadı, boşaldım boşalacağım der gibiydi.
Fularını sağ eline alıp sol eliyle ensesinde örükle bağladığı saçlarını açtığında epeyce yol almıştık. Saçlar tüm sırtını belini sardı. Yürüdükçe bir sağa bir sola ırgalanıyorlar. Saçlarını açtığına göre iş yerine yaklaştık diye düşündüm.
Girdiği dükkânın hizasına geldiğimde çantasını masaya bırakmış kapıyı içerden kapatmaya çalışıyordu.
Geçip gittim. Daha on dakikalık yolum var, yağmur yakalanmadan dükkâna ulaşmalıydım. Ocak ayında yağmurda sırılsıklam olmak şifayı kapmak demektir. İyi bir akıl değil.
Hasan Dağı gibi kız desem yadırganır herhalde. Hasan Dağı’nın erkeksi bir havası var. Dik, güvenli, emin adımlarla yürüyüşün bendeki çağrışımı bu. Hasan Dağı güzel bir dağ, ondan da yakıştırmış olabilirim.
Tur otobüsü Tuz Gölü molasının ardından Kapadokya’ya yöneldiğinde saat sabahın sekiziydi. Otobüste büyük bir çoğunluk uyuyordu. Ufukta sisler içinde sıyrılan zirveyi gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Gözlerimin hafızasına kaydetmek için bütün dikkatimle izledim dibi bucağı olmayan ovayı ve ortasında bir elmas gibi ışıldayan Hasan Dağı’nı. Sis ovaya kadar her tarafı sarmıştı. Otobüs ovada panorama bir gezinti yaptırıyordu. Otobüs dağa yaklaşıp yakınlarından geçtikçe zirvenin dışındaki bölümlerini görmeye başlıyorduk. Ova yemyeşildi. Dağın eteklerinden belli yüksekliklere kadar meşe ormanı vardı. Dağın yamaçları bembeyaz süt gibi karla kaplıydı.
İçim kıpır kıpır. Hasan Dağı ben Volkan Yanardağ, yok yok Volkan Konak değil Volkan Yanardağ, Ziyaretinize geldim. Müthiş bir çekimin var. Zirvende olmak isterdim. Konini merak ediyorum. Bak tur rehberi de boğazını temizledi, mikrofonu açtı. Yolcular uyanıyor teker teker. Seni anlatıyor, Erciyes’i, Kapadokya’yı anlatmaya başladı. Diyor ki Erciyes sönmüş bir küme volkanik dağıdır. Hasan dağıyla birlikte, eş zamanlı olmasa da, püskürttükleri kül, lav, tüf, cüruf(dışık), yanardağ çakılıyla Kapadokya’yı, peri bacalarını oluşturdular. Kapadokya ve Ihlara Vadisi’nin mimarı Hasan Dağı’dır. Volkanik dağların dört mevsim tutkunları var Çok uzun zamandır, çağlardan beri uykudalar, Hasan Dağı en genç volkanik dağlar arasındadır, her an hareketlenme olabilir…
Kar gözüme hiç bu kadar güzel görünmemişti. Üzerine pekmez döküp yiyesim geldi sabah sabah.
Günaydın Volkan ağabey diyen dükkân komşum berber Davut’un sesi karşıladı dükkânın kapısında.
Yağmur başladı, ufak ufak, sessizce…
Tek kelime ile muazzam. Rüya gibiydi. Ya da Volkan’ın hayalleri; yaşadıkları, unutamadıkları. Çok beğendim çok. Elinize sağlık. O kızı ben de izlemek istiyorum.
Çok teşekkür ederim kıymetli değerlendirmeniz için. İyi çalışmalar diliyorum.