Öykü

Yusuf’un Horozu

Henüz yaratılmış tüm bebekler, kayan yıldızları yakalamak için gökyüzünde koşuşturuyorlardı. Yusuf hariç tüm bebekler… Yusuf‘ kayan yıldızların bir anlamı olmalı,’ diye oturduğu yerde, kara kara düşünüyordu. Kendi kendine “Vardır elbet bir sebebi,” diye söylendi. Gökyüzüne yayılan bebek kahkahalarını “Haydi toparlanın! Şimdi hepiniz hayatınızdan bir günü izleyeceksiniz,” diyen, yaratılanlardan sorumlu meleğin sesi böldü. Sanki bebekler bu anı çok beklemişler gibi sabırsızlıkla toparlandılar. Yüreklerine derin bir tedirginlik yayıldı, yüzlerinde kalan son gülüş kayan yıldızlara doğru koşuşturarak yeryüzüne indi.

Bebekler onlara gösterilen yerlere sırayla oturdular. Gökyüzünün maviliğinden başka bir şey görmemiş olan bu yeni yaratılmışların beliren ilk yeşil görüntüye hayretli sesler çıkartmaları onlardan sorumlu meleği epeyce güldürdü. Ormanın içinde devam eden görüntü, kocaman havuzlu bir villanın önünde bir müddet bekledi. Tüm bebekler heyecanla görüntünün devamının gelmesini istiyorlardı. Bu bekleyişin telaşı yüzlerine yansımıştı. Az sonra evin içinde, sağa sola neşeli şarkılar söyleyerek koşuşturan, beline dek uzanan saçları ve çiçekli elbisesiyle oldukça güzel görünen bir genç kız belirdi. Kızın kahvaltısını hazır eden yardımcılar onun etrafında pervaneydiler. Kahvaltı masasında oturan anne ve babası kızlarını hayranlıkla izliyorlardı. O anda ne olduysa görüntü şak diye gitti. Gökyüzünün maviliği bebeklerin gözlerine doldu. Hepsi sabırsızca kıpırdandılar. Onlardan sorumlu melek en önde oturan bebeğe yaklaşıp “Bu senin hayatının bir günü Berna, baban bir yerin belediye başkanı, bu kadarını bil yeter,” dedi. Berna bebeğin yüzü aydınlandı, geriye kalan bebekler gülümseyerek beklemeye koyuldu. Sonrasında görüntü tekrar açıldı. Bu sefer Norveç’ten bir sahne vardı. Genç bir adam yemyeşil bir vadideki açık hava konserinde, kemanıyla, eğlenceli bir şarkı çalıyordu. Oldukça kalabalık bir seyirci kitlesi de ona neşeyle eşlik ediyordu. Görüntü bitince melek, görüntüdeki gencin kim olduğunu söylemek için en önden ikinci sıradaki bebeğin omzuna dokundu. Güleç ve kızıl saçlı bebek, sevincini öbür bebeklere taşırdı. Sırayla hayatlarından bir gününü gören bebeklerin çoğu mutluydu. Sırasını atlatan bebeklerden bir kaçı aralarında derin bir sohbete koyulmuş kalan günlerini tahmin etmeye çalışıyorlardı.

Onların gürültülü kahkahalarını, ekrana yansıyan yeni görüntü böldü. Gökyüzünün maviliğinin tamamen sönük olduğu, dar ve toprak yollu sokağın bitiminde sarı benizli bir kadın belirdi. Eteğinin ucunu yere değmesin diye önden donunun içine sıkıştırmıştı. Sol kolunun altında, henüz kesildiği için baş kısmından kan damlayan bir horoz bedeni vardı. Kendi hayatlarının bir gününü bekleyen birkaç bebeğin yüzü o an gölgelendi. Endişeyle birbirlerine baktılar. Kadın, sokağın bitiminden sağa saptı, ayaklarının üzerine çökmüş, sigara içen bir adamın önünde durup horozun kanlı gövdesini adama doğru fırlattı. “Al ya al! Hacı Şerif’e oğlanın horozunu kestirdik, başın göğe ersin artık,” dedikten sonra eve doğru ilerledi. Evin içini gösteren görüntü netleşince, tavanı tahtadan bir oda göründü. Odanın ortasında yanmayan bir soba ve sobanın ardında, yatakta yatan bir oğlan vardı. Eve giren sarı benizli kadın daha da sararak mutfağa doğru ilerledi ve bir kâse çorbayla geri dönüp yataktaki oğlanın yanına çöktü. Elindeki havluyu oğlanın boynuna iyice doladıktan sonra ekmek doğradığı çorbayı ufak kaşıklarla ona içirmeye koyuldu.

Kadın sabırla oğlanı doyurduktan sonra boş kâseyi alıp mutfağa seğirtti. Sofra bezini mutfaktan alıp sobanın hemen yanına serdi. Altı yemek kaşığını ve parçalara ayırdığı bayat bir ekmeği sofra benzinin üzerine yerleştirdi. Kollarını göğsünde birleştirip oğlanın yatağının yanına çöktü. Yaşlılıktan aralıklı kırışmış göz kenarları, soluk sarı benzi kadını olduğundan daha yorgun ve üzgün gösteriyordu. Gözlerinin feri sönmüştü; mecburiyetten açılıp kapanıyor gibiydiler. Az sonra oturduğu yerde kafası omzuna düştü, göğsünde bağladığı kolları çözüldü. Hemen sonra sertçe kapanan sesiyle yerinden fırladı. Az evvel kapıda gördükleri adam “Anasını avradını o piçin!” diye bağırarak içeri girdi. Kadın irkilerek yerinden sıçradı. Bebekler de oldukları yerde sıçradılar. Adamın ağzının kenarında tükürükler birikmişti, elleri sinirden titriyordu. Açık kalan kapıdan içeriye sırayla ve sessizce evin diğer çocukları da girdiler, okul önlüklerini çıkartmak üzere arka odaya ilerlediler. Adam üşümüş ellerini ovuşturarak, yatalak oğlanın olduğu tarafa seğirtti. Oğlana ‘lanet olsun’ der gibi bir bakış attıktan sonra hızla kafasını kapıya doğru çevirdi.

Sarı yüzlü kadın, hızlıca çorbayı tabağa doldurup adamın önüne koydu. Çocuklar üstlerini değiştirip az kenarda boncuk gibi dizilerek oturdular. Babalarının yemeğini bitirmesini bekliyorlardı. Ardından onlar oturacaktı sofraya. Adam çorbaya kaşığını daldırıp dolu kaşığı ağzına tıktı. Suratını ekşiterek “Soğuk bu çorba,” dedi, tabağı eliyle itti. Kadın “Odun bitti, çalı çırpıyla anca pişirebildim çorbayı, idare ediver,” diye söylendi. Adamın cevap vermeyişinden cesaret alarak konuşmasını sürdürdü. “Belediyeye gittin mi, verecekler mi bize de erzak, kömür?” Bu sorunun üzerine adamın suratı kızardı, üşümüşlüğünden eser kalmadı. Sofradan kalkıp ellerini kıçının üzerinde birleştirerek evin içerisinde volta atmaya başladı. Kenarda bekleyen çocuklar ise hızlıca kurulu sofraya yerleştiler. Kadın kalan çorbayı tek tabağa doldurarak çocuklarının önüne koydu.

Adam gözlerini kadına dikti. “Gittim he ya, gittim, gitmez olaydım, o ite el açtım. O ne yaptı? Kovdu beni, kovdu! Neymiş efendim, seçim günü oy kullanmamışmışım. Sanki o gün olanları bilmiyor, kahpenin dölü. Pisliğine yapıyor. ‘Yok, bitti erzak, kömür de yok,’ dedi.”

Adam durdu, soluklandı, elinin tersiyle ağzının kenarını silip kafasını yatalak oğlana çevirerek devam etti. “Aşağıya bir indim, ne göreyim? Öteki köylere gidecek erzak kolileri, kömür torbaları… Vermiyor bize işte. Bu akşam o depoya girip bir çuval kömür alacağım, yarın da oğlanın horozunu pişiririz. Açlıktan ölecek değiliz ya. Sonrasına Allah kerim, hem kömürü aldığımı fark etmezlerse, ertesi gün erzak kolisi de alırım,” diye konuşmasını sürdürdü.

Yatalak oğlan babasının sözlerinden sonra tükürükler saçarak konuşmaya çabaladı, çırpındı, morardı, öksürdü ama bir türlü konuşamadı. Sarı yüzlü kadın çırpınan oğlunun yanına koştu. Donuna iliştirdiği eteğinin ucunu donundan çıkartıp içine yaşlarını sildi, burnunu sümkürdü. Oğlanın kilitlenen ellerini avucuna alıp açmaya çalıştı. Saçlarını okşamaya bir yandan da ağzını temizlemeye koyuldu. “Tamam, oğlum üzülme sen, yemem ben horozunu yavrum.” diye oğlanı kandırmaya çalıştı. Oğlan annesinin sözlerinden sonra daha fazla çırpındı.

“Ne diye vermiyor reis bey! Belediye babasının değil ya, herkese var bi bize mi yok! Bak oğlumun haline. Bizden daha muhtaç mı var kasabada sanki?”

Adam, kadının susmasını fırsat bilip yatalak oğlanı eliyle göstererek “Bunun yüzünden bunun,” dedi. “O gün horozu kurtarmak için traktörün altına atlamasaydı, ne o yatalak olacaktı ne de reis bize böyle kızacaktı. Hadi atladın, insan seçim günü mü atlar be yahu?” diye söylenmesini sürdürürken görüntü şak diye kapandı.

Henüz yaratılmış bebeklerden hayatının bir gününü göremeyenler ağlıyordu. Berna bebek ve diğerlerinin yüzünde kurtulmanın verdiği bir rahatlık vardı. Onlardan sorumlu melek sakinlikle “Yusuf, bu senin hayatının bir günüydü.” dedi. Yusuf kafasını kaldırdı, sağa sola baktı; ardından kayan yıldızın anlamını sorgulamayı bırakıp merhamet dilenircesine gözleriyle yaratıcısını aradı. Gök kararıp şimşek çaktığında sarı benizli kadın “Yusuf, bırak kalemi, geç oldu oğlum, yarın yazarsın,” dedi ve Yusuf’un altını temizlemeye koyuldu.

Meral Çiçeklidal

1987’de doğdu. Öyküleri; Trendeki yabancı, Oggito, İshak Edebiyat, Edebiyat Haber, Parşömen Sanal Fanzin, Mahal Edebiyat, Efruz, Kirpi düşün, Ava yayınları, Totem Yazın ve Çıvgın Sanat gibi yazılı ve dijital platformlarda yayımlandı. İshak Edebiyat, Kitap Cumhuriyeti, Edebiyatist Yayınevi seçkilerinde yer aldı. Kristal kalem öykü ödülü finalistleri arasında yer aldı. Sağlık ve sosyal emekçileri sendikasının düzenlediği öykü yarışmasında 2. oldu.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for Aremas Aremas says:

    Farklı bir deneme. Bana düşündürdüklerini izninizle yazayım.

    İnsan zihni, soyutu somut hale çevirme konusunda aceleci ve işgüzardır. Bulutların üzerinde koşuşturan bebeklere oturacakları bir yer işaret edildiğine göre, akışkan bir mekandan ziyade sınırları bir miktar da olsa belli olan düşsel bir zemine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ne bileyim, buluttan pofuduk çıkıntılara oturabilirler. Ne idiği belirsiz kelebekler kuşlar süzülebilir. Bazı motiflerle bezeli duvarlar olabilir vs vs. Bunu şunun için söylüyorum: Bebeklere bir kök inşa edebilirsek, sahneyi izlerken verdikleri tepkileri daha gerçekçi bulabiliriz.

    Kök inşa etmek fikrine şuradan kapıldım. Bebekler henüz yaratılmış bir canlıya göre hafıza fazlalığı yaşıyor gibiler. Başlarına gelecekleri yorumluyorlar, üzülüyor ve seviniyorlar. Bu gibi duygular için biraz katmerli bir geçmiş gerekir diye düşünüyorum. Ya da bir çeşit fabrika ayarıdır bilemiyorum. Bana göre biraz daha itaatkar veyahut ifadesiz olabilirlerdi. Meleğin cesaretlendirici veya şefkatli sözleri onlarda duygu değişimlerini tetikleyebilirdi. Aynı annenin bebeğe yaptığı gibi.

    Yapısal düzlemde baktığımda ise açıkçası ben öyküde bir ara parça ve bir devam parçası şeklinde birbiriyle tam olarak bağdaşmamış iki parça olduğunu düşünüyorum. Sanki bu ikisi farklı iki puzzleın birbiriyle uyuyormuş gibi görünen ama görüntü olarak uyuşmayan parçaları gibiydi. İyi ve cesur bir deneme. Elinize sağlık.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for Aremas Avatar for OykuSeckisi