Öykü

Çöp Poşeti

Buket heyecanlı ve gergindi. Dile kolay, bugün eve görücüler gelecek ve babasından isteyeceklerdi onu. Makyajı sade, kıyafeti çok şıktı. Babası Hamdi ise acele etmeden hazırlanıyordu. Kızına oğlanı isteyip istemediğini sorduğunda “Doğrusu birkaç kez oturduk çay, kahve içtik baba. Evet istiyorum. Senden ayrılmak zor olacak ama kendimi evliliğe hazır hissediyorum.” yanıtını almıştı.

Kapı zili çaldı. Buket uzun eteğini yere sürterek kapıya koştu. Babasının hâlâ hazır olmaması onu deli ediyordu.

“Baba artık tak şu kravatını da salona geç ya!”

Hamdi, misafirler koltuklarına yerleştirildikten sonra ancak gelebildi. Çok soğuktu yüzü. Bu durum Buket’i kaygılandırıyordu. Babasının yüzünü gözünü düzeltmesi için bir iki hareket yapıp mutfağa, kahveleri yapmaya gitti.

Erkin, Hamdi’nin tam karşısında oturmuş, cesurca adamın suratına bakıyordu. Sağında annesi Vildan onun yanında da babası Koray vardı. Hamdi, Koray’ın “Daha daha nasılsınız?”ın türlü versiyonlarını içeren sorularına “Çok şükür iyiyiz,” deyip duruyordu.

Kahveler geldiğinde babasındaki sıkılganlığı fark eden Buket limitini zorlayarak etrafa gülücükler saçıp her şeyin yolunda olduğu izlenimini vermeye çalışıyordu. Vildan kahvesinden bir yudum alıp konuşmaya başladı:

“Efendim, oğlumuz kızınızı görmüş, tanımış, beğenmiştir. Oğlumuzun hâli vakti yerinde işi gücü sağlamdır. Belki biliyorsunuzdur bu mahallenin en büyük kasap dükkânının sahibidir. Askerliğini yapmış evlenmesine engel bir durumu yoktur. Buket bahsetmiş olmalı, oğlumuz daha önce bir evlilik yapmış; ancak evliliği yürümeyince medeni bir şekilde eşiyle yollarını ayırmıştır. Sözün kısası Allah’ın emri ile…”

Herkes Hamdi’nin ağzından çıkacak kelimelere kilitlenmişken adam hiç de konuşacak gibi durmuyordu. Buket kapının oradan olan biteni dinliyordu ancak söz sırası babasına geçtiği halde hâlâ adamdan ses çıkmaması üzerine boşları toplamak bahanesiyle içeriye girdi. Kızını yalvarır gibi bakışlarını gören Hamdi nihayet konuşmaya başladı:

“Demek kızımı istiyorsunuz, benim için zor bir karar. Yıllarca onunla beraber yaşadık bu evin içinde. Annesi öldükten sonra ikimiz, birbirinizin her şeyi olduk. Onun mutsuz olmasını istemem.”

“Tabii haklısınız,” diye sırıtarak lafa karıştı Koray. Bu arada Buket konuşulanlar hiç kendisini ilgilendirmiyormuş gibi odadan sıvıştı tekrar.

“Yani sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim o zaman. Sizin bu oğlanı benim gözüm tutmadı. Psikopat gibi bakıyor. Kızımı bu arkadaşa vermek istemiyorum.” diye bitirdi konuşmasını Hamdi.

Kısa süreli şokun ardından, Erkin’in üzerinde gezinen gözler titrek sesiyle konuşmaya başlayan Vildan’a yöneldi.

“Şaka gibisiniz ya. Pes doğrusu! Oğlumuz gayet efendi ve terbiyeli birisidir. Lütfen sözünüzü geri alınız!”

Olanları kaçıran Buket heyecanı tavan yapmış vaziyette salona girdiğinde babasının bir huysuzluk yaptığını anlamıştı. Gözleri Erkin’den cevap bekliyor gibiydi. Ama Erkin oralı olmadı. O, bakışlarını Hamdi’nin tombul yüzüne odaklamış istifini bozmadan oturuyordu.

Bu arada Koray’ın eve girdiğinden beri suratında taşıdığı sırıtık ifadeden eser kalmamıştı.

“Hayır dedim kızım. Bu iğrenç bakışlı adama seni veremem. Şu tipe bak!” deyince Hamdi, Koray dayanamadı:

“Hop hop efendi, ağır ol bakalım! Aşağıladığın adam otuz beş yaşında, iş güç sahibi bir adamdır. Adamın da hasıdır. Senin kızın yaşı geçmiş, bu fırsatı kaçırmayacağın yerde kendin gibi turşu edeceksin herhalde kızı!”

Şüphesiz bu sözler Buket’i incitmişti ama asıl öfkesi babasınaydı. Yırtıcı bir hayvan gibi bakıyordu ona. Misafirler hızlıca ayaklandılar. Buket gözleri dolmuş vaziyette Vildan’la bir şeyler konuşuyordu kapıya giderken. Erkin arkadan geliyordu, en arkadan da Hamdi takılmıştı kalabalığın peşine. Derken bir anda Erkin arkasındaki adamın gırtlağına yapışıp onu duvara dayadı:

“Bana bak babalık. Ben bu kızı alacağım ve sen hiçbir halt yiyemeyeceksin. O lafları da sana ödeteceğim. Anam benim için kasap dedi değil mi? Bilir misin benim ne kasabı olduğumu? Önceki kayınpederi de doğramıştım, seni de doğrayacağım. Yarını bekle yarını! Senin etini kızına yedireceğim pis şişko.”

Ağzını açamadan genç adamın tehditlerini dinleyen Hamdi’nin düştüğü durumu kimse görememişti. Erkin soğukkanlı bir şekilde ayakkabılarını giyip asansör kapısında bekleyen ailesinin yanında yer alarak evden çıktı.

Ertesi gün akşam yemeğine kadar baba-kız hiçbir şey konuşmamışlardı. Hamdi kızına haksızlık yaptığını düşünmüyordu ama içini rahatsız eden bir şeyler vardı. Acaba Erkin’in söyledikleri doğru muydu?

Bir ara Buket’in telefonu çaldı. Genç kadın ciddi bir ifadeyle odadan çıkıp yatak odasına geçti. Telefondaki kişiye “Tamam, geldin mi, birazdan onu gönderirim. … Gönderirim ya merak etme, şu çöpleri dök falan derim işte. Sen de işini bitirirsin.” diyordu.

Buket tekrar yemek masasına dönecekti ki, babasının yatak odasının kapsının eşiğinde dikildiğini gördü.

“Ne oldu bir şey mi var?”

“Kızım bak beni dinle!”

“Hayır baba senle konuşmak istemiyorum.”

“Kızım bak olmaz ama böyle hem kiminle konuşuyordun az önce?”

“Kimseyle.”

İkili tekrar yemek masasında yerlerini aldıklarında Hamdi dün olanları kızına anlatmak için fırsat kolluyordu. Ancak az önce şahit olduğu telefon görüşmesi onu kaygılandırıyordu. Bir ara tuvalete gitmek için masadan kalktı. Doğruca Buket’in odasına girip camdan dışarı baktığında onu gördü. Erkin siyah deri ceketinin yakalarını yukarı kaldırmış bir elinde siyah bir çanta, diğer elinde tuttuğu sigarasını aceleyle içine çekip duruyordu. Hamdi tam da bu anda dün evden çıkarken Erkin’in kendisine yaptıklarından kızının haberinin olduğunu anlıyordu. Evet, plan belliydi. Şaşkın adam yıkılmış vaziyette tuvalete girdi, ellerini yıkayıp çıktığında ise Buket’i karşısında gördü.

“Şu çöpleri atar mısın, kokmasın.”

Adamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Buket bu şaşkınlığa anlam verememiş gibi yaparak; “Çöpleri dedim, atar mısın, ne var?” dedi.

“Tamam atarım kızım,” dedi adam, yalvarır gibiydi sesi, inanamıyordu. Bunca yıl birlikte yaşadığı, canı, her şeyi kızı, bugüne kadar tek bir kötü söz söylemediği kızı, tek bir fiske vurmadığı kızı şimdi onu psikopat bakışlı bir adamın çantasından çıkartıp hunharca bıçak darbeleri indirerek keseceği bir insan kasabının ellerine terk ediyordu.

“Önce montumu almalıyım soğuktur dışarısı.” dedi çaresiz adam. Buket bakışlarıyla “Haydi acele et!” der gibiydi.

Ayakkabılarını giydi Hamdi, son kez kızına baktı. Ondan vazgeçmesini bekliyordu. Şu lanet çöp poşetini bırak baba hava çok soğuk yarın atarız dese ne iyi olurdu diye düşünüyordu. Buket çöp poşetini babasına verdi yüzüne bile bakmadan kapıyı kapattı.

Hamdi az sonra dışarı çıktığında her an arkasından gelen birinin saldırısına uğrayabileceğini hissediyordu. Her adımında kalp atışları daha da hızlanıyor, kendini nasıl savunabileceğinin hesaplarını yapıyordu. Yüreği ağzından taşıyordu, korkusundan dönüp arkasını bakamıyordu bile. Sanki bin kilometre kat etmişti çöp konteynerinin yanına vardığında. Konteynerin kapağını açtı, tam elinde kavradığı poşeti içeriye atacakken konteynerin içinden Erkin’nin önce siyah kolları sonra psikopat bakışlı suratı göründü. Erkin bir anda konteynerin içinden çıkıp Hamdi’nin üzerine çullandı. Hamdi, “Oğlumm… vurma!” diyordu genç adam satır darbelerini indirirken. Hamdi’nin feryadını duyan yoktu, avazı çıktığı kadar bağırışları küçük çöp konteynerinin içinde dağılıp gidiyordu. İnsan kasabı iş başındaydı; tek kelime konuşmadan talihsiz adamı lime lime doğruyordu. İki bacağını, iki kolunu kesmişti Hamdi’nin. Erkin kanlı satırı temizlemeden çantasına koydu. “Seni ihtiyar sürüngen, belanı buldun. Burada öylece bekle bir çöp kamyonun gelip seni cehenneme boşaltmasını.”

Hamdi hâlâ hayatta olmasına şaşıyordu. Sürünerek evine gitmeye çalışıyordu. Nasıl olduysa, nasıl becerdiyse kapı zilini çalabildi. Buket kapıyı açtığında yerde zavallı vaziyette yatan şişman babasını gördü. İçi acımıştı. “Ah baba bu ne hal! Çocuk gibisin valla, her tarafın toz toprak. Kendini acındırmak için mi yapıyorsun?” Hamdi tepesinde dikilen kızına ağzı açık bakıyordu. “Haydi kalk ayağa,” dedi Buket. Babasını ayağa kaldırıp; “Ah çöpü de atmamışsın neyse ver elindeki poşeti yarın atarız artık.” deyip içeri soktu.