Öykü

Lâl Mühür

İçeride, kendi yalnızlık kalesinde oturuyordu kadın. Hiç bu kadar kötü bir duruma düşmemişti. En kötüsü çaresizlik içerisinde kıvranıyor olmasıydı. Gözlerini kapattı. Doğudan gelen haberler kötüydü. Barbarlar yakıp yıkıyor, istila ediyordu kurduğu uygarlığı. İlmek ilmek ördüğü büyük eseri yıkılıyordu. Bulunduğu yerle arasında olan denizi geçmeleri zor olacaktı ama başladıkları işi bitireceklerini biliyordu. En kötüsü yapabileceği bir şey kalmamasıydı. Bu yıkımın arkasından büyük bir kargaşa yaşanacaktı. Ve sonra tekrar uygarlık kazanacaktı. Kendisinden başka kimsenin giremeyeceği bu yerde, uzun düşüncelere dalmıştı. Yurdundan geri kalanlar kendisini ayakta tutmuştu Ve en önemlisi sakladığı emanet buradaydı.

Kapısı çalındı. Yerinden ağır ağır doğruldu. Konutunun bu bölümüne çok az kişinin girmesine izin veriliyordu. Özel yardımcısı Ziral göründü kapıda. Ufak tefek bir genç kızdı. Donuk yüzünde gülümsemeye çalışan dudaklarla “Ziyaretçiniz var Efendim” dedi. Kadın oturduğu yerden başını kaldırdı ve

“Kim?” dedi

“Manevi oğlunuz, Khıdara.” Kadın isteksizce ayağa kalkmaya çalıştı. O arada içeriye yorgunluğu her halinden belli olan bir genç girdi. Sağ elini yumruk yapıp kalbinin üzerine sertçe götürerek selam verdi. Suskunluğu kendisine konuşmak için izin beklemesinden kaynaklanıyordu.

“Durumumuz nasıl?” dedi dudakları belli belirsiz kıpırdanmıştı

“Kaybettik.” dedi tek kelimeyle. “Çok kalabalıklar ve kin dolular.” Aslında delikanlının başka bir şey söylemesine gerek yoktu ama yine de sordu.

“Bayukan.”

“Yerle bir oldu.” dedi genç adam

“Otru,” dediğindeyse, “Düşmanın istilası altında,” cevabını almıştı. Bir dakika süren bir sessizlik oldu. Uzun boylu yaşlı kadın halkının taktığı adla Mavi Kraliçe bir sendeledi. Her şeyin bittiğini bir kere daha anlamıştı. En azından şimdilik güvendeydiler ama bunun ne kadar süreceği belli değildi. Belki de bir anlaşma yolu denemeliydi. Kapıda dikilen delikanlı hızla yaklaştı ve kadına destek oldu. Az önce oturduğu koltuğa geri döndü.

“Khıdara, kapıyı kapatır mısın?” Kelimeler kibarca olsa da ses tonu her zaman ki emredici tondaydı. Kapının sağındaki duvarın kenarında duran sandığı işaret etti. Khıdara ne demek istediğini anlamıştı. Bir karış boyundaki sandığı kavradı kraliçesinin kucağına bıraktı. Kadın boynundaki kolyeyi çıkardı.

“Lord Koyo ile yaşadığın macerayı ve içtiğin suyun özelliklerini biliyorum. Ülkene ve kraliçene de bağlılığından kuşkum yok.” Elinde parmaklarını arasındaki kolyeyi genç askerin boynuna taktı. “Gün gelecek bu sandık ve bu kolye sana lazım olacak” dedi.

“Emredersiniz,” dedi asker başka soru sormadan. Yaşlı kadın yerinden bir kere daha doğruldu.

“Çok az zamanımız kaldı, sandığı al ve beni izle” dedi. Aklında kahinin söyledikleri vardı. Bu sözün nedenini bilen genç subay sordu.

“Söylentileri duydunuz o zaman.” Bir zamandır anavatanda Tanrıların asileri cezalandırmak için gazabını gönderdiği dedikodusu yayılmıştı.

“Onlar söylenti değil. Tanrılar mı gönderdi bilmiyorum ama hepimizi yok edecek dev bir kaya yaklaşıyor.” Genç adam bir an kraliçesinin iyice yaşlandığını düşündü. Uzaklarda asilerin arasında bile bu sözler yayılmıştı. Hatta bir ara bu dedikodunu kasıtlı çıkarıldığını asilerin bu korkuyla tövbe etmelerinin beklendiğini bile düşünmüştü.

Önce kraliçenin dairesinin diğer kapısına yöneldiler. Burası geniş ve ferah bir banyoydu. Majestelerinin banyosuna girmek genç adamı şaşırtmıştı. Geniş ama sade bir yerdi. Zemini ve duvarları mermer kaplı banyonun tam ortasında genişçe bir havuz vardı. Kraliçe, havuzun hemen yanında duran sarı metalden kolu çevirince tabandaki kapak açıldı ve birkaç saniyede havuzdaki su boşaldı. Kolu bir kere daha çevirince havuzun zemininde bulunan mermerlerden biri ardında karanlık bir boşluk bırakarak yana kaydı. Kraliçe genç adamın elindeki küçük sandığı aldı ve o dipsiz görünen boşluğa bıraktı. Delikanlı, “Leydim,” diyemeden kapağın altındaki boşluk sandığı yutmuştu. Uzun bir süre sessizlik kapladı banyoyu. Kuyudan bir sesin duyulması için dakikalar geçmesi gerekiyordu. Derinden gelen boğuk bir ses sandığın dibe ulaştığını belli etmişti. Pirinç kolu çevirince mermer yerine sanki hiç kıpırdamamış gibi oturdu. Bir daha çevirince dipteki kapakta kapandı. Musluğu açtı yaşlı kadın. Fıskiye akmaya ve havuzu doldurmaya başlamıştı. Tekrar özel daireye geçtiler.

“Kolye sandıktaki Lal Mührü açacak bir anahtar. Günü geldiğinde ve ihtiyacınız olduğunda o seni çağıracak.” Havada asılı gibi duran hüzünlü bir sessizlikten sonra, “Uğurlar olsun,” dedi fısıldar gibi. Khıdara görüşmenin bittiğini anlamıştı. Gözlerini kapatmış halde koltuğunda oturan Kraliçesini selamladı ve dışarı çıktı. Bu Mavi Kraliçeyi son görüşü olmuştu.

Cevdet Denizaltı

Ben Cevdet Denizaltı; tercih ettiğim şekilde olursa Aziz Hayri. İzmir’de Eşrefpaşa’da doğdum. Önce Çınarlı Endüstri Meslek Lisesini sonra Erkek Sanat Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdim. Makine Teknolojisi bölümü öğretmeni olarak görev yapıyorum. Okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyorum. Tür ayrımı yapmam, bilimkurgu, fantastik kurgu ve tarihi romanlar favorim. Poe ve Tolkien hayranıyım.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for ebuka ebuka says:

    Merhaba @azizhayri,

    Devamı gelecek bir metin olmuş gibi. Fantastik guzel bir dünyanın giriş kapısı olmuş. Gerçi evveli de mi vardı bu öykünün? Yanlış hatırlamıyorsam Khıdara başka bir öykünüzde de vardı.

    Elinize sağlık, görüşmek üzere…

  2. Oh beee sonunda bir okuyan oldu… Teşekkür ederim, yaptığı çöp adamı resmi kimse görmedi diye üzülen bebelere dönmüştüm…
    Şaka bir yana okumanıza ve değerlendirmenize memnun oldum. Öncesi de var sonrası da. Aklıma geldikçe daha doğrusu aylık öykü seçkisi başlıkları uygun düştükçe genişleyen bir evren bu -Bu durum da Genişleyen Evren teorisini destekleyenleri haklı çıkarıyor-Khıdara benim ana karakterlerimden biri. Daha doğrusu Khıdara’mı yoksa Hiçkimse’mi ana karakter olmalı hala bilemiyorum. Tekrar teşekkür ederim.

  3. Ya daha durun ben de okuyacağım. Hemen peşin hükümlü olmayın.
    :slight_smile:

  4. Merhaba

    Öykünüzü okudum. Dediğiniz gibi sizin evren yazdıkça genişliyor. Ufak tefek pürüzleri olsa da ben duraksamadan okudum. Elinize sağlık.
    Sadece gözüme batan küçük ayrıntı konut kelimesi oldu. Sonradan daire olan. Sanki o Evrene ait olmayan bir kelime.

    Bir de sorum var. Evreniniz yap boz gibi. Tema geldikçe yazıyorsanız ve genişliyorsa, dağılmaması için ne yapıyorsunuz? Akılda tutmak hiç kolay olmasa gerek.

    Kolay gelsin

  5. Teşekkür ederim okuduğunuz için. Yazdıklarım şimdilik bir kenarda duruyorlar. İnanmayacaksınız belki ama sadece eski ve yeni forum da yayınladıklarım ve birbirleriyle bağlantılı olan otuzdan fazla öykü var. Vaktim olduğunda yani daha geniş bir vaktim olduğunda derleyip toparlamayı düşünüyorum. Ne dersiniz belki de vakti gelmiştir. Toparlandığında oldukça uzun olacak ama yine de laf aramızda tek korkum var ; Esinlenmek… Bunca emek bir anda başkaları tarafından … Düşünmek bile istemiyorum. Neyse kendi kendime gelin güvey oluyorum galiba. Ve yazdıklarım hiç alçak gönüllü şeyler değil.
    O gözünüze batan kelime için de haklısınız diyebilirim.Başkanlık Konutu veya kral dairesi gibi düşünmüştüm.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

5 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for azizhayri Avatar for ebuka Avatar for Muge_Kocak Avatar for nkurucu Avatar for Ilhan_Kahraman