Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkelerin birinde ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken annem bebek gibi mışıl mışıl uyurken Elif adında tatlı mı tatlı bir küçük kız yaşarmış. Elif küçükmüş ama ablaymış. Ablaymış ama henüz abla olmanın, büyük olmanın ne demek olduğunu pek de bilmiyormuş. Küçük Abla, anaokuluna gidiyormuş. Birçok arkadaşı varmış, Elif onlarla oyunlar oynar, çeşitli faaliyetler yapar, şarkılar söyler, eğlenirken de çok şey öğrenirmiş. Elif ve arkadaşları yine böyle güzel bir bahar mevsiminde anaokulunun bahçesinde piknik yapmış, şarkılar söylemiş, salıncaklara binmişler. Küçük Ablanın kardeşi Efe’ninse hiç arkadaşı yokmuş. Efe’nin oyuncakları varmış ama tek başına bunlar da onu mutlu etmeye yetmiyormuş. Annesi ara sıra Efe’yi parka götürür bir süre oynatırmış. Kahvaltısını etmişse ona çikolata alır sonra yine evlerine götürürmüş. Efe de ablası gelene kadar öylece beklermiş.
Elif bir gün anaokulu öğretmeninin yardımıyla harika bir kukla yapmış. Önce malzemeleri masaya koymuşlar: Konserve kutusu, parlak kumaşlar, renkli tüller, makas, iplikler, boncuklar… Bütün arkadaşları öğretmenlerinin de yardımıyla başka başka kuklalar yapıyorlarmış. Küçük Abla şirin mi şirin bir balerin kuklası yapıyormuş. Önce, konserve kutusunun üzerine pamuklar sarmış. Sonra pamukların üzerine pembe parlak bir kumaş yapıştırarak kabarık bir etek yapmış. Tabii öğretmeninin de yardımıyla yapmış bunları. Bir yandan da heyecanla diğer arkadaşlarının yaptığı kuklalara bakıyormuş. Sema pinokyo kuklası yapıyorken, Ahmet tavşan, Serpil civciv, Mehmet de aslan kuklası yapıyormuş. Küçük Abla Elif balerinin elbisesinin üstünü mor pullar yapıştırarak süslemiş. Eteğinin üzerine pembe tüller yapıştırmış. İnce uzun bacaklar yapıştırarak pembe parlak kumaştan bale ayakkabılarını yapıştırmış. Balerin kuklası öyle güzel olmuş ki öteki çocuklar Küçük Ablanın kuklasına bakmaktan kendi kuklalarını süslemeyi bitirememişler. Elif heyecanla eve gelmiş çantasından güzeller güzeli balerin kuklasını çıkarmış. Annesi ve babası kızlarını tebrik etmiş, öpmüş ve alkışlamışlar. Bu arada Efe güzeller güzeli kuklaya ellemek, onunla oynamak istemiş. Fakat Küçük Abla buna izin vermemiş, kaşlarını çatmış. Ben kuklayı oynatayım, sen izle Efe, demiş. Efe izlemiş ama kendisi oynatmak istiyormuş. Sabah erkenden kalkmış, ablasının kuklasını eline almış oynamaya başlamış. Oynarken oynarken balerinin bir bacağı kopmuş, yere düşmüş. Efe elinde tek bacaklı balerinle kalakalmış. Küçük Abla gözlerini açar açmaz masasındaki balerini aramış. Karşısında ellerini arkasına saklamış Efe’nin üzgün ve suçlu bakışlarını görünce kötü bir şeyler olduğunu anlamış. Efe tek bacaklı balerini ablasına uzatınca Elif Çığlık çığlığa bağırarak annesini çağırmış, yerlerde tepinmiş, ağlamış, ağlamış, ağlamış ama Efe’yi dinlememiş bile. Efe özürler dilemiş, ağlama ablacığım demiş, hatta kendisi de ağlamış ama nafile, Küçük Abla onunla konuşmuyor, kardeşini dinlemiyormuş.
Elif, günler sonra bir gün annesinin kanepenin üzerinde bıraktığı el örgüsünü görmüş. Ah demiş, keşke ben de örgü örebilsem. Acaba ben de örebilir miyim diye düşünürken şişleri eline alıp koltuğa oturmuş. Parmaklarına ipleri dolamış dolamış ama örememiş. Annesi içeri girince Elif korkarak örgüyü arkasına saklamış. Annesi Nuran Hanım, Elif’in istemeden bozduğu örgüyü görmüş ama tebessüm etmiş. Aslında Elif öreyim derken şapkayı sökmüş ama Nuran Hanım Hoş görülü olması gerektiğini bildiği için Elif’i kucağına almış, ona sabırla nasıl örüleceğini göstermiş, bir daha tek başına örmemesi gerektiğini ayrıca şişlerin çocuklar için tehlikeli de olabileceğini anlatmış. Elif o gece başını yastığa koyup hemen uyuyamamış çünkü kardeşi Efe’yi düşünüyormuş. İçinden şöyle diyormuş:
Annem bana hiç kızmadı. Bana doğruyu güzel güzel anlattı, öğretti. Ben de kardeşime karşı daha anlayışlı ve hoş görülü davranmalıyım. Efe daha küçücük, hem zaten balerinimin bacağını da isteyerek kırmadı ki demiş. Sonra da şöyle düşünmüş: Kuklamın bacağını yapıştırabilirim. Hatta yenisini bile yapabilirim. Yarın uyanır uyanmaaaz… İşte melek yüzlü, iyi kalpli ablamız tavana bakarak bunları düşünürken uyuyakalmış.
Elif sabah erkenden uyanmış, parmaklarının ucuna basarak sessiz sessiz çalışma masasına doğru yürümüş. Kısa bir süre sonra annesi de uyanmış. Ama annesi çocukların odasından gelen gülücük sesleriyle uyanmış. Odaya doğru merakla koşmuş. Bir de ne görsün; iki kardeş Efe ve Elif ellerine birer kukla almış oynatıyorlarmış.
- Elif’in Kuklaları - 1 Mayıs 2020
Zeynep Hanım merhaba.
Seçkideki ilk öykünüz sanırım. Öncelikle hoş geldiniz.
Kıssa türünde bir yazı kaleme almışsınız. Masal temasını teğet geçip, içinde masal karakterlerini kullanmayı seçip, kendi yolunuzda devam etmişsiniz. Ben de bazen bu yolu tercih ediyorum.
Yormayan, kısa ve akıcı bir yazıydı. Efe’nin, ablasının kuklasıyla oynama planlarını, kuklanın kırılış öyküsünü daha detaylı ve duygulu olarak dinlemeyi isterdim fakat ilk elin, ilk öykünün günahı olmazmış : )
Tekrar hoş geldiniz. Yüreğinize sağlık. Yeni öykülerde görüşmek dileğiyle.
Sevgiler…
Merhabalar. Seçkiye hoş geldiniz. Öykünüz kısa ve güzel. Daha detaylandırılabilir, olağandan biraz sapılabilir, heyecan kısmı da eklenebilirdi ama niye her öykü öyle olsun ki. Bunun da bir alıcısı var sonuçta. Elinize sağlık.