Öykü

Hansel ile Gratel Masalındaki Hansel’in Yolunu Kaybetmemek İçin Ardına Bıraktığı Ekmek Kırıntıları İle Yaşadığı Problemlere Dair Küçük Bir Hikâye

Ekmek kırıntıları doğaüstü güçlere sahipti. Yolunu kaybetmemek için ardına bıraktığı ekmek kırıntılarının ortadan kaybolduğunu fark ettikten sonra, ekmek kırıntılarının nereye kaybolduğunu düşünmeye başladığında aklına gelen ilk düşünce bu olmuştu. Oysa daha birkaç dakika önce onları yürüdüğü yerlere serpiştirmişti. Şimdi ise serpiştirildikleri yerlerde değildiler. Geri dönüş yolunu kaybetmişti. Hem geri dönüş yolunu bulup eve dönmeyi başarabilse bile yolda kırıntı haline getirmek için mutfaktan çaldığı, geriye kalan son bayat ekmek parçası yüzünden evdeki büyük bireylerin birinden çok temiz bir sopa yiyebilirdi. Dönerse yarım kalan macerasının sopayla tamamlanacağı fikri onu dönmekten alıkoyuyordu. Başlamıştı artık, bitirmeliydi. Önce pastadan inşa edilmiş evi, sonra da kaybolan ekmek kırıntılarını bulmalıydı.

“Hasaan!”

“Hasaaan!”

Annesinin sesiydi bu. Kaçmalıydı. Yakalanmamalıydı. Ne olursa olsun sopa yememeliydi. Macerasını tamamlayabilmeliydi. Elinde yola serpiştirecek kırıntı kalmamasına rağmen koşmaya başladı. Henüz adım atmadığı toprakları, ayağına iki numara büyük ayakkabısıyla koşa koşa çiğniyordu. Ne kadar koşarsa koşsun annesinin sesi uzaklaşmıyor, aksine gittikçe yakınlaşıyordu. Annesine yakalanmazsa ekmek kırıntısı bırakmadığı yollarda yönünü nasıl bulacağını düşünmeden sürdürdü koşmayı. Evden çıkan kahramanın kendini tamamlamadan eve dönmeme arzusu ile dolmuştu, abisinden sonra kendisinin giydiği, iki numara büyük gelen ayakkabısındaki ayaklarının dolduramadığı boşluklar.

Derken olduğu yere çivilendi. Annesinin sesi çok uzaklardan geliyordu şimdi. Hem annesi yaklaşmış olsa bile önemli değildi artık. Çünkü bulmuştu. İşte pastadan ev… Oradaydı. İşte pastadan evin etrafında gülüp eğlenen insanlar… İşte pastadan evin çevresini aydınlatmak için kullanılan meşaleler… Hepsi tamamdı. Bir saniyeliğine durup baktı. Tam da hayal dünyasındaki gibiydi. Eksiksiz anlatılmıştı her şey. Eksiksiz kurmuştu kafasında. Durup seyretti, bir dakika önce kafasında kurduğu dünyanın kanlı canlı şekilde karşısına çıkmış halini. O anda indi kafasına annesinin şaplağı. Yakalanmıştı. Kafasına yediği şaplağın acısından büyük bir ah çekti. Bir doğum günü kutlamasında, tam da mum üfleme merasiminin ortasındaki insanlar dönüp sesin geldiği yere, küçük çocuğa ve annesine baktılar. Ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Hasan’ın annesi onu, üzerindeki kirli gömlekten tutup çekiştirdi. Hasan, yabancılar karşısında annesinden yediği dayaktan utandı, yine gidip annesinin arkasına saklandı. Annesi, doğum günü kutlamasında yer alan misafirlerin çoğunun evinde temizlikçi olarak çalışıyordu. Onların önünde oğlunu dövmekten ve kutlamalarını bölmüş olmaktan o da utandı. Hasan annesinin arkasında durduğu için kaybolan ekmek kırıntıları gibi kaybolduğunu düşünüyordu. Annesi de Hasan gibi kaybolmak istedi o an. Kaybolamadı. Kafasını önün eğdi.

“Affedersiniz… Rahatsızlık verdik.” dedi.

Hasan’ı önüne kattığı gibi hızla oradan kaybolacaktı ki evine temizliğe gittiği kadınlardan biri onu durdurdu:

“Bekle pastayı keselim! Size de bir tabak veririz…”

Kadının sesi emreder gibiydi. Hasan’la annesi emre uyup az önce durdukları yere geri döndüler. Ne bir adım geri, ne bir adım ileri… Üç katlı şato şeklindeki evin mumları üflendi. Alkışlar havaya karıştı. Şato tek bir bıçak darbesiyle yıkıldı. Hasan annesinin arkasında durmuş gözünün ucuyla izliyordu, hayal dünyasının yerle bir oluşunu.

Annesi bir elinde tuttuğu plastik tabağa konulmuş bir dilim pastayı düşürmemeye çalışırken diğer eliyle Hasan’ın elinden tutmuş onu çekiştire çekiştire eve götürüyordu. Hasan eve varınca yiyeceği sopanın ardından afiyetle yiyeceği pastayı düşünüyordu. Yıkılan hayal dünyasının tadının nasıl olduğunu düşünürken karıncaları gördü. Karıncalar yere serpilmiş bayat ekmek kırıntılarını büyük bir itinayla evlerine taşıyorlardı.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Merhaba Muhammet,

    Bu ay ki okumalarıma senin öykünle başladım. Kısa bir öyküydü, hemen okuyuverdim. :slight_smile:

    Şimdi sana hem kişisel hem de genel birkaç şey yazmak istiyorum. Lütfen bunları yazma isteğine karşı ket vurma eylemi olarak değerlendirme. Sürekli yazman dileğiyle.

    Öncelikle, başlık ile ne anlatmaya çalıştığını gerçekten anlayamadığımı belirtmeliyim. Uzun başlıklara bayılırım. Hele etkileyicilerse tadından yenmez. Fakat senin oluşturduğun başlık bu haliyle, analiz yazısından alınmış bir bölüm gibi hissettiriyor insana. Bir açıklama yazısı gibi.

    Birde şunu eklemeliyim ki, bu kadar kısa bir hikaye için bu şekilde bir başlık biraz fazla iddialı kanımca. Çünkü oldukça kısa olan bir hikaye için bir nevi bilgi veren ve açıklayıcı bir cümle yapısı ile karşı karşıyayız. :slight_smile:

    Bir ikinci konu ise hikayenin odak noktasıyla ilgili. Varmak istediğin noktayı tam olarak kestiremedim galiba. Belki de benim gözden kaçırdığım bir şeydir bu. Biraz fazla yüzeysel ve tekdüze geldi bana bu yaklaşım. Söylediğim gibi, lütfen bu dediklerimi kırıcı birer eleştiri olarak algılama. Nasıl bir düşünce sistemi ve plan doğrultusunda yazdığını merak ettiğim için tamamen samimi bir şekilde yazıyorum bunları sana.

    Bence biraz daha irdeleyici olmalıyız bu tür durumlarda. Bir James Joyce değilsek, (Kendisi cenaze ortamında geçen bir saatlik zaman dilimini 800 sayfada anlatmıştır.) bu tür düz konuları işlemekten kaçınmalıyız bence.

    Bu her türde olabilir bu arada. Realist, bilim kurgu, fantastik, tuhaf kurgu, karanlık kurgu vs… Okuduğum zaman sana dair birkaç şey görebilmek isterim ben bir okur olarak. Hasan’ın koşması ve dayak yemesi, hemen ardından pasta diliminin kesilerek dağıtılması ve eve dönüş Bu konuya çok ilgi çekici motifler ekleyerek hikayenin derinliğini birkaç kat yukarıya çekebilirsin.

    Burası birbirimizi eleştirmemiz ve ileriye taşımamız için geliştirilmiş çok güzel bir platform bence. Bu yüzden aynı şekilde canın okumak ister ve bu şekilde gözüne çarpan şeyler olursa, çekinmeden hepsini belirt lütfen. Hatalarımı görmeye ihtiyacım var. En azından bir gün onları tekrar yapmamak için.

    Eline, emeğine sağlık. Kendine iyi bak. :upside_down_face:

  2. Merhaba Oğuzhan :slight_smile:
    Öncelikle öykümü okuma ve uzun uzun yorum yapma nezaketinde bulunduğun için teşekkür ederim. Burayı sevmemin en büyük nedeni yapıcı eleştiriler alıyor olmam. O yüzden yaptığın yorum benim tam olarak istediğim şey :slight_smile:

    Uzun başlıklı kısa öykü fikrini Julio Cortazar’da gördüm ve ondan etkilendiğimi söylemeliyim. Öykünün olayı okuyucu kışkırtıcı olması bence, bu yüzden de başlık çok önemli. İlgi çekmesi için uzun bir başlık tercih ettim fakat söylediğin gibi fazla açıklayıcı ve belki sıkıcı bir uzun cümleye dönüşmüş olabilir.

    Uzun zamandır kendisini Hansel zanneden ve ekmek kırıntılarını kaybeden bir çocuğu yazmak istiyordum. Hikâyenin başı ve sonu çok önceden belli olduğu için, bir de başı ve sonu biraz daha önemsediğim için orta kısım havada kalmış olabilir. Tamamen benim hatam… Aslında hikâyelerimi katmanlandırma durumu her zaman aklımda fakat işte bazen o katmanları oturtamayınca o kısımları silip hikâyeyi olduğu gibi bırakmayı tercih ediyorum.

    Eser yazarın değil okurundur elbette. Yapılan her yorum çok değerli benim için. Tekrar çok teşekkür ederim. :slight_smile:

  3. Ne demek, her zaman. :slight_smile:

    Bu söylediğin durum zaman zaman benimde başıma geliyor bu arada. Bazen uzun zaman boyunca aklıma takılan ve yazmak istediğim birşey oluyor. Sırf onu yazmak istediğim için kalan kısımları aceleyle bitiriveriyorum hemen.

    Bundan birlikte kaçınalım bence.

    Önümüzdeki ay görüşmek üzere. :slight_smile:

  4. Avatar for Judjag Judjag says:

    Kısa yazmanız hoşuma gitti, hemen okudum.

    Sadece gerçek hayatta Hasan için ekmek kırıntıları yerine geçen şey nedir? Onu pek anlayamadım. Belki de cevabı ben kaçırmışımdır.

  5. Avatar for Aremas Aremas says:

    Yeniden merhaba :slight_smile: Bir düzeltiden çok alternatifleri dillendirmek istiyorum.

    Yinelemelerden kaçının. :slight_smile: Benzer ifadelerin yer aldığı çok cümle var. Bunlar sadeleştirilebilir. Anlatıcı olarak bize birtakım bilgiler vermek üzere oldukça açıklayıcı bir giriş cümlesi yazmışsınız. Fazla açık olması merakımızı öldüren bir etken. Bir nevi gerçek hayat gibi düşünün. Yazıyla ne kadar çok flört edersek heyecanımız ve bağlılığımız o denli artar. Bence bu kadar açıklayıcı olmak yerine “anlama” görevini okuyucuya yükleyebilirsiniz.

    Ekmek kırıntılarının alıştığımız motiften farklılık arz edip doğaüstü güçlere sahip olan bir nesneye dönüşümünü okuyucunun kendi çabalarıyla anlaması sağlanırsa etki düzeyiniz artar. Şu an vereceğim örnek metin asla bir düzelti değildir. Bunu fikir jimnastiği olarak addedin lütfen.

    “Geri dönüşünü güvenceye almak için ardına bıraktığı ekmek kırıntıları ortadan kaybolmuştu. Başka zaman olsa karıncalardan şüphelenirdi ancak dakikalardır pür dikkat biçimde toprağa bakarak yürüyordu ve hiç karınca görmemişti. Kargalar ise hırsızlık için fazla gürültücüydü. Toprağa inmiş olsalar veya ağaç tepelerinde gezinseler mutlaka duyardı. Geriye iki seçenek kalıyordu. Ya açlıktan hayal görüyordu(bu son derece mümkündü) ya da ekmek kırıntılarının ortadan kaybolmak gibi sinir bozucu, sihirli yanları vardı.”

    Böyle bir metinde yukarıdakinin aksine birçok bilgiyi çaktırmadan anlatmış oluyoruz. Yürüyen kişi her kimse, kendine güvenen birisi. Bırakın kargaları, karıncaların bile farkında. Pürdikkat bir şekilde ormanda yürüyor olmasının endişeli olmasıyla veya başka korkularla derinden ilişkisi olabilir. Diğer yandan oldukça aç olmasıyla birlikte duyularının bozulabileceğini söylüyoruz. Üstelik, aç kalma pahasına elindeki ekmeği yemeyip geri dönüş yolu için saklayacak kadar tedirgin olduğunu da çaktırmadan anlatmış oluyoruz. En sonda ise “Hadi canım sen de!” minvalinde, ekmek kırıntılarına misyonu yüklüyoruz. Yine altını çiziyorum, bunlar alternatif senaryolar. “En doğrusu budur, bunun haricindekiler yanlıştır” gibi narsistik bir perspektiften yaklaşmıyorum.

    Yinelemeleri kovalayalım :). Parantez içine aldıklarımı yazıdan çıkarsak da anlamda bir eksiklik oluşmuyor. Diğer yandan bildiğimiz şeyleri uzun uzun anlatmanın da yazıya somut bir katkısı yok.

    “Geri dönüş yolunu kaybetmişti. Hem (geri dönüş) yolu(nu) bulup eve dönmeyi başarabilse bile, (yolda kırıntı haline getirmek için) mutfaktan çaldığı, geriye kalan son bayat ekmek parçası yüzünden evdeki büyük bireylerin birinden çok temiz bir sopa yiyebilirdi. Dönerse yarım kalan macerasının sopayla tamamlanacağı fikri onu dönmekten alıkoyuyordu.”

    Önermelerinizi daha güçlü, hikaye örüntüsünü daha tutarlı ve diyalogları daha sindirilir yapmaya gayret edin. Bazı şeylerin üstü o kadar kapalı ki gerçekten anlaşılır olmaktan uzaklar. Kurguyu daha gerçekçi ama işleyişi daha karmaşık hale getirebilirsiniz. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

8 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for Aremas Avatar for MuratBarisSari Avatar for muhatakur Avatar for Judjag Avatar for nkurucu Avatar for UlianaHippogrief Avatar for Dipsiz