Arap mahallesinin yoksul gecekonduları arasında, jilet gibi bir siyah takım elbise giymiş genç adam hızla yürüyordu. Baş döndürücü yaz sıcağı yüzünden, ter içinde kalmıştı. Labirent gibi karmakarışık sokaklarda, kendinden emin adımlarla ilerliyordu. Mahalleyi adı gibi bildiği her hâlinden belliydi. Sağ elinde aksesuar olarak taşıdığı fildişi başlı bastonunu, yere vura vura kocaman adımlar atıyordu.
Tek katlı, yıkık dökük bir gecekondunun tahta kapısını çaldı. Orta yaşlı, kısa boylu, şişman bir adam açtı gıcırdayan kapıyı. Genç geriye doğru itinayla taranmış, gür, siyah saçlarını eliyle düzeltti:
“Fatima Teyze, içeride mi?” diye sordu.
Kapının önünden çekildi şişman adam:
“İçeride… Gir hadi, kapıda bekleme!” dedi.
Güneş ışığı altında pırıl pırıl parlayan, boyalı ve cilalı, siyah iskarpinlerini çıkarıp gecekonduya girdi genç. Fatima’nın odasına girmeden önce, koridordaki sinek pislikleriyle kirlenmiş aynada kendisine baktı: Uzun bembeyaz yüzü, yay gibi kaşları, zeytin karası gözleri, inceltilmiş bıyığı ve sivri, yere bakan burnuyla karşılaştı.
İster Hıristiyan ister Müslüman olsun, Figueres kentinde rüya yorumuna ihtiyaç duyan herkes Fatima Teyze’nin kapısını çalardı. Geleni gideni eksik olmazdı. Halkın deyişiyle, “Gözleri kördü, ama kalbiyle görürdü”.
“Hoş geldin, otur bakalım, Dali!” diye söze girdi Fatima. Devasa bir Acem halısının üstündeki minderde oturuyordu. Önünde alçak, tahta bir sehpa vardı. Duvarlar türlü türlü dualarla doluydu.
“Bir rüya görüyorum, Fatima Teyze. Karman çorman bir rüya…”
“Rüyalar karmaşık olur zaten, evladım. Senin rüyaların ise her zaman daha da karmaşıktır!” dedi gülümseyerek. Altın dişi parladı, eksik dişleri arasında.
“Bu kez işler biraz daha farklı ama. Sürekli aynı rüyayı görüyorum. Arka arkaya. Sanki başka bir rüya yokmuş gibi… Korkuyorum artık uyumaktan. Sabahlara kadar kara kara düşünüyorum.”
Fatima’nın dökülüp seyrekleşmiş kaşları çatıldı:
“O vakit, daha dikkatli olmak lazım, evladım. Tekrar eden rüyalar bize yukarıdan gönderilen bir tür uyarıdır. Nadiren vuku bulurlar. Yorumlamak da daha meşakkatlidir böylesi rüyaları…”
Heyecanla araya girdi Dali:
“Rüyamda yanan bir…”
İki elini de kaldıran Fatima, “Bismillah!” dedi. “Telaş etme, bu kez farklı bir yol uygulayacağız. Çok daha güçlü, etkili… Ellerini ver bana, oğlum!”
Dali’nin narin, yumuşak ellerini sıkıca tutup içinden dua etmeye başladı Fatima Teyze:
“Şimdi, gözlerini tamamen kapatacaksın ve rüyada gördüklerini aklından geçireceksin; ama sakın ben söyleyinceye kadar gözlerini açma!”
“Tamam,” deyip gözlerini kapatan Dali, başına bela olan rüyalarını düşündü. Fatima, o zamana kadar kapalı olan gözlerini açtı. Kırışıklıklarla dolu, esmer suratının ortasında iki bembeyaz bilye gibiydi gözleri. Dudakları ise kıpır kıpırdı.
Bir anda, Fatima’nın gözbebekleri iki kömür parçası gibi simsiyah oldu. Artık görüyordu, ancak gördüğü, karşısında oturan genç adam değildi. Dali’nin rüyasını görüyordu:
“Görüyorum,” diye fısıldadı, “kadınlar yürüyor, bir baştan bir başa, başı göklere değen devler gibiler, körler, önlerini görmeden gidiyorlar menzillerine, kaderlerine boyun eğmişler, yarından bihaberler, bir zürafa var arkalarında, yanan bir zürafa, ne uzaklaşıyor ne yakınlaşıyor bu hayvan, yandan yandan bakıyor kadınlara, mesafesini koruyor, bir kara bulut çöküyor üzerlerine, kara kuşlar gökyüzünden düşmeye başlıyor, yağmur olup yağıyorlar sanki, yanan zürafa kaçıyor, arkasından dumanlar bırakarak, kör kadınlar heykeller gibi devriliyorlar, birbirleri ardınca, ortalığı sarsarak, bir akbaba çıkıyor bir anda, simsiyah, kadınlara saldırıyor, delik deşik ediyor onları, gaga darbeleriyle…”
Gencin elini bırakan Fatima Teyze’nin gözleri tekrar bembeyaz olup kapandı. Baş örtüsüyle alnındaki teri sildi. Derin bir soluk alıp verdi:
“Gözlerini aç, iyi dinle, evladım! Ne yazık ki savaş yaklaşıyor. Kardeş kardeşe düşman olacak. Çok kan dökülecek ve çok acı çekilecek. Kara elbiseli, kara kalpli adamlar topraklarımızda kandan nehirler akıtacak. Masumların canını alacaklar. Hem de üç beş kişi değil, binlerce, yüz binlerce can… Ama sen var ya sen, kara adamların kara kralına biat edeceksin. O katile hizmet edeceksin, Dali. Katilin arkasında duracaksın. Etme!”
Birkaç dakika sonra, gecekondudan çıkıp mahallede yürürken kendi kendine şöyle söylüyordu Dali:
“Yazık, Fatima Teyze de kafayı yemiş sonunda. Benim gibi anarşist ruhlu biri hiç kimsenin karşısında boyun eğmez. Hem bir de biat edecekmişim! Resmen saçmaladı yani…”
- Fatima Teyze’den Al Haberi - 1 Temmuz 2020
- Karayılan Cek’in Tuhaf Hikâyesi - 1 Temmuz 2019
- Oncle’yü Beklerken - 15 Haziran 2018
- Aynen Aynen Operasyonu - 15 Haziran 2017
- Hırtık mısın Lan Sen? * - 15 Haziran 2016
Kaleminize sağlık.
‘‘Aynen Aynen Operasyonu’’ öyküsündeki gibi komik bir punch line bekliyordum, geldi gelmesine ama o vurucu etkiyi bende bırakamadı. Belki de yapılan göndermeyi anlamadığımdan kaynaklıdır, bilemiyorum.
Öncelikle teşekkür ediyorum. Yorumunuz için. Evet, “Aynen Aynen Operasyonu” kadar vurucu bir sona sahip değil. “Fatima Teyze’den Al Haberi” biraz Dali’nin siyasi geçmişine göndermeler yapan bir öykü oldu. Umarım, sonraki öykülerim yine benzer bir vurucu etki bırakır üzerinizde.
Kendinize iyi bakın. Sevgilerimle.
Size ait okuduğum diğer öykülere nazaran daha ciddi bir öykü okudum. Seçkinin ruhuna uygun ve güzel bir öyküydü. Kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim. Evet, bu öyküde mizah dozu daha az.
Merhabalar,
Kurgu ile gerçek hayatın ve tablonun öyküsünün pek hoş harmanlamışsınız. Kaleminize sağlık.
Sevgiler,