Öykü

Ovanın Sessiz Tanıkları: Bahçe Evleri

Geçmiş zaman bir daha gelmemecesine akıp gidendir, gelmeyecektir.

“Ağlarım, ağlatamam, hissederim söyleyemem, dili yok duvarlarımın, artık bu son mevsimimde kırlangıçlar, serçeler, sığırcıklardır kırık camlardan içime girip sıcak tutan dostlarım.”

Kış rüzgârlarının soğuk nefesi, ovadan çekilip yerini ılık nisan yağmurlarına bıraktığında ova köylerinde bir telaştır başlar. Yağmurların arkası, bahçe evlerine göç zamanıdır, küçüğünden büyüğüne herkesi bir telaş alır. Ev eşyaları ile birlikte Sardunyalar, Kirli Fadimeler, Karanfiller, Fesleğenlerle beraber adeta yürek kıpırtıları da taşınır.

Çocuklar tozlu bahçe yollarından koşuşturarak kah yağmurda, kah çamurda ama hep sevinçle ve kahkahalarla okul yollarına koyulurlar. Bir kış öksüz, yalnız ve sessiz kalan o bahçeler, o bahçe yolları artık kavuşmuştur… Tulumbalar, onlar da sesleriyle katılırlar doğanın bu sessiz senfonisine. Dönmeye başlar leyleğinden kırlangıcına göçmen kuşlar, şenlenir ova kavuşmuştur sesine.

Ülkenin yoktan var oluş kavgasına denk düşen 19 Mayıs günü geldiğinde tozlu bahçe yollarından evlere kağnı gıcırtıları, traktör sesleri arasında göç başlar. Neler yoktur ki kasalarda, kağnı arabalarında, eşek denklerinde…

“Kız Hatça! 5 numara gaz lambasının yedek camını unutmadın demi?”

“Unutur muyum hiç adam! Sen aldın mı goca kapının inahtarını söyle bakem!”

Hiç bitmez bu sorgu sual. Ama varıldığında kopar kıyamet, unutulmuştur yine de bir şeyler: Öğrenci kitabını, gelinlik kız gergefini… Ana, komşular oturmaya geldiğinde başına bağlayacağı güllü değirmesini… Baba, yağlığını… Nene, serin akşamlarda omzuna atacağı şalını… Dede, sarma sarı tütünden cuvarası ile içerken pişireceği kahve mangalını.

Ödemiş’in bahçe evleri; oluklu kiremitli, kerpiç duvarlı…

İncir, tütün, pamuk tarlalarının bi köşesinde başında dut, nar ağaçlarının gölgelendirdiği tulumbalara, hemen saçağının iki adım ötesinde mis kokulu ekşi maya ekmeklerin pişirildiği fırın, bi tarafında razaki üzüm bağları, mandalin ağaçları ile yıllardır komşudur.

Damar damar olmuş ağaç kapıyı açıp içeri adımınızı attığınızda, bir tarafta darı ve buğday ambarları, öteki tarafta yağ küpleri, beri yakada da kurutulmuş lapların doldurulacağı keten çuvallar karşılar sizi.

Üst kat pencerelerinde uçları dantelli perdeler, pamuktan döşekleri ile yaşam odaları kucağını açar sahiplerine. Bahçelerde köyden gelirken özenle getirdikleri, Fesleğenler, Kirli Fadimeler, Sardunyalar, Karanfiller yerlerine kavuşur, ilk suları verilir, hasret bitmiştir artık.

İlk gün köşe bucak süpürülür, kıştan kalan rüzgârların dağıttığı dallar, otlar, kuru yapraklar toplanır, fırın bi güzel elden geçer, gerekirse yeni baştan içi sıvanır, pencere kapakları sağlamlaştırılır, fırına odun hazırlanır…

Şimdilik hazırdır her şey yeni yaşama.

İlk akşam, birkaç gün önceden göçen komşular beklenir…

Çaylar, kahveler eşliğinde koyu sohbetler yapılır: “Duydun mu gız?”

Bahçe dönüşü Ellezler’in Fikriye’nin söz kesmesiyle başlayan dedikodu ve muhabbetler ağustos böceklerin şarkıları eşliğinde geç vakitlere kadar yapılır. Uzaktan duyulan baykuşun sesi, “yarın sabah erkenden işe koyulacaksınız, kalkın artık!” der gibidir.

“Allah rahatlık versin,” temennileri ile evli evine köylü köyüne dağılır.

Evin erkeği ünler arkalarından: “Bunu saymayız yine gelin, ha bi de unutma, geldiğinde Çakırcalı’nın Güme dağından Nazilli’ye nasıl hopladığını anlatıvercen gari!”

Yarın akşamın sohbet konusu bellenmiş olur; hangi behçede kimin gayve sohbetine denk gelirse.

Tam uykuya dalarken kıştan kalan özde kurbağalar ‘hoş geldiniz’ senfonisine başlar… Öbür odadan evin yaramaz oğlanı, “Ana! Bozcam o kurbağaların yuvalarını, bak gör sen!” diye ünler…

“Hiç olur mu öyle şey? Onlar bütün kış bekledi göz kulak oldu burlara, hadi yum gözünü zıbar gari, yarın sabah köye okula gitcen, hadi bakem.”

5 numara gaz lambası üflenir, perdenin aralığından süzülen ay ışığında uykuya dalınır.

Bazı geceler uzaktan uzaktan, geçmişten kalan efelerin mavzer, atlı patlar tabancalarının sesleri. Usulca bahçe evlerinin pencerelerinden süzülür gibidir, pamuk yorganlar usulca başların üstüne kadar çekilir, güp güp atan yürek sesleri sessizce dinlenir.

Dört yol başlarında koca kavakların altında gelip geçenlere soluk veren kır kahveleri, mescitleri ile yan yana koyun koyuna yaşar giderdi ovanın sessiz tanıkları, bahçe evleri.