Öykü

Zihin Evreni

Uzun süredir Zihin Evreni’ne yapılacak olan yolculuğa dair reklamları ve haberleri görüyordum. Tasarlanan yeni bir mikro çip sayesinde birçok insanın aynı anda tek bir zihin içinde bulunabileceğini söylüyorlardı. Nereye baksam, nereye gitsem bununla ilgili reklamları ve haberleri gördüğüm için Zihin Evreni’ni düşünmeden edemiyordum. Eve geldim ve yeni satın aldığım rüya listesinden rastgele bir rüya seçtikten sonra rüya simülatörünü takıp uykuya daldım.

Rüyada hayata geldiğim ilk saniyelerimi, tıpkı kara deliğin olay ufkundan kurtulmaya çalışan biri gibi doğmaya, dünyaya fırlatılmaya çalışırken verilen o seferberliği, gözlerimi açmaya çalışıp ağlamaya başlamadan önce aldığım o ilk nefesin ürkütücü sancısını görmüştüm. Dünyanın havasından bir parça soluğu ciğerlerime alıp onu tekrar geri o boşluğa bırakma anı o kadar yüceydi ki nefes nefese uykudan uyandım. Daha rüyanın heyecanı bitmeden bu denli iyi bir rüya tasarımıyla karşılaşmak beni şaşırtmıştı. Ardından sabahın ilk kahvesinin kokusu burnumda tüterken Zihin Evreni’ni araştırmaya başladım.

“YOLCULUĞA KATILACAKLARIN BİLGİSİNE!”

“Katılan kişiler önce ikişer kişilik gruplar halinde sonrasında yapılan her yolculukta bir kişi artabilecek şekilde zihin birleşme yolculuğuna çıkabilirler.

Yolculuğa katılacakların isteğine göre rastgele veya tercih ettikleri kişiyle karşılıklı oturduktan sonra çipler takılır ve ardından hareketleri engellenir.

Yolcuğa katılanlar uykuya dalmamalıdır.

Zihin birleşmesi yolculuğuna çıkan kişiler başka zihinlerle etkileşim içinde olduğunu fark etmez ve zihinler tek bir zihinde toplanır.

Zihin birleşimi esnasında kişilerin iki farklı yerde olduğunu hissetmemeleri için gözlerin açılmasını engelleyen görüş engelleyici bir maske takılır.

…”

Günler geçiyor, geçtikçe heyecanım katlanıyordu. Aklıma geçenlerde dinlediğim “Murray Hidary’nin Mind Travel” isimli çalışmaları geldi. Birinde dinleyiciler sahilde kumların üzerine oturmuş, ardı sıra takip eden notaların karmaşık düzenini aynı anda hissediyorlardı. Acaba Hidary’de bu eserleri çalarken dinleyicilerle, birbirini hiç tanımayan birçok insanla birlikte benzer bir zihin birleşmesi yaşıyor muydu? Yoksa artık insanın yeni bir tanımı mı ortaya çıkacak? “Düşündüğünün üzerine düşünen canlı” yerine yeni bir tanım olarak “başkalarıyla beraber düşünceyi birleştirebilen canlı” gibi bir şeyle mi değişecek? Eğer gerçekten bunu yaparsam başkasının gördüğü dünyayı görebileceğim. Hiç tanımadığım biriyle bunu yapmalıyım. Belki de onunla birlikte geçmişteki hatıralarımız birleşerek canlanır. Fakat o kişi kötü emelleri olan biriyse ve bu düşünceler benim zihnime kazanırsa? Ya bir katilse, ben de onun nefreti ve kiniyle yaşamaya devam edersem? Hayır! Öyle olmaz her halde? Onunla beraber, hem de aynı anda düşüneceğiz! Dünyasından haberdar olmadığım birinin düşünceleriyle birlikte düşüneceğim! Sonraki akşam hemen gidip kayıt oldum. Beni tedirgin eden ve aklıma takılan soruların hepsine yanıt aldığım için kendimi daha rahat hissediyordum. Herhangi bir sorun çıkmasını engellemek için bir sürü zorunlu testin ardından bir hafta sonrasına yolculuk için randevu almıştım.

Neredeyse bir gün kaldı! Yatağa uzandım. Aklıma ilk kez rüya simülatörünü kullandığım gece geldi. Sevdiğim rüyalar genelde heyecanlı ve gerilimli olur fakat o geceki gördüğüm rüya gibisiyle hiç karşılaşmamıştım. Adem ve Havva ile aynı rüyadaydım. Ormanda şimdiye dek görmediğim onlarca canlıyla birlikte dolaşırken bir anda uzakta Adem ve Havva’yı gördüm. Onların olduğundan emindim. Rüyalarda garip bir şekilde karşındakinin ne olduğunu, kimi gördüğünü içten içe bilirsin. Ben de onları hemen garip bir şekilde tanıdım. Onlara doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Bilgi ağacına yaklaştıklarını fark ettim. İkisi de tüm büyük belaların sebebi olan kıpkırmızı parlaklığını, tüm cazibesini kabuklarında toplamış o elmaya bakıyorlardı. Hemen onlara doğru koşmaya başladım. O sıra onlar biraz daha uzaklaştı. Ben ne kadar hızla koşarsam onlar o kadar uzaklaşıyordu. Bir yandan koşuyor bir yandan onlara bağırarak sesimi duyurmaya çalışıyordum.

“Hayır! Durun! O elmayı yememelisiniz! Durun!”

Ne kadar bağırsam nafile, hiçbir şekilde beni duymuyorlardı, elmanın onlara bahşettiği büyüyle gözleri dönüyordu. Artık yapacağım hiçbir şeyin olmadığını anlamama rağmen yine de koşmaya devam etmiştim. Arkamda onlarca adını bilmediğim canlıyla beraber koşuyorken bir anda Adem’in elmayı ısırdığını görüp uyanmıştım.

Rüya listesine baktım, soygundan kaçış isimli bir rüya gördüm ve simülatörü takıp yarının heyecanıyla gözlerimi kapatıp hemen uyudum. Uyandığımda hiçbir şey hatırlayamadım. Rüya simülatörü o kadar gerçek ki, aklıma bir şeyler takıldığında rüyaya dair çoğu şey siliniyor.

Zihin Evreni’ne yolculuk için hazırlık yapıp çıktım. Binaya girdim ve oradaki çalışanlara randevum olduğunu belirttikten sonra bekleme odasına geçtim. Hazır olup olmadığımı, nasıl hissettiğimi sorduktan sonra birleşmeyi yapacağım kişiyle tanışacağımı söylediler. Önümdeki kahveden tam bir yudum alacakken kapıdan biri girdi. Sanırım o… Benim zihnimi paylaşacağım kişi… Aşırı donuk yüzlü ve neredeyse yaşadığının farkında bile değilmişçesine bana baktı. Önce elimi sıktı ve sonra sandalyeye oturdu. Biraz gülümsedim ve konuşmaya başladım. Sorduğum her soruya o kadar kısa cevaplar veriyordu ki, ardından soracağım sorular verdiği cevaplardan ötürü daha sormadan tükeniyordu. Nasıl biri olduğunu çok merak ediyordum, ancak oturduğumuz süre boyunca hiçbir cümleyi doğru düzgün kurmuyordu bile. Sorduğum soruları ya onaylayan ya da reddeden birkaç kelime dışında ondan hiçbir şey duyamıyordum. Düşünmeye başladım. Bu kadar garip biriyle yolculuğa çıkmam doğru muydu? Sessizce etrafa bakındım. Dakikalar geçtikçe içime sıkıntı basıyordu. Kapıdan biri kafasını uzatıp, “hazırsanız üç dakika sonra sizi yolculuk odasına alacağız” dedi. İçimden “ne çabuk?” diye düşündüm.

Birazdan zihnimi paylaşacağım kişi şu an tam karşımda oturuyor, ancak neredeyse daha hiçbir şey konuşmadık bile! Sessizliğin bir kütle gibi bizi dondurup hareketsiz kıldığı bu anı parçalayıp dayanamadan yine,

“Heyecanlı mısın?” diye sordum.

Yine bir sessizlik oldu. Yüz kaslarından hiçbirini kımıldatmamıştı. Yerdeki desenleri biraz daha izledikten sonra yüzünü yavaşça bana kaldırdı.

“Neden?” diye sordu.

“Önceden denemiş miydin?” dedim.

“Hayır” dedi.

Bu donuk ve anlam veremediğim ifade karşısında şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemedim.

“Ben, heyecanlı olmamana şaşırdım” dedim

“Normal” dedi ve tam o sıra kapıdan bize seslendiler ve odaya doğru geçtik.
Odaya girdiğimizde duvarlar saf beyaz renksemezle kaplı ve tam ortasında da iki tane koltuk vardı.

Odaya girdiğimde yüzümden anlaşılan garipseyici tavrımı çalışan fark etmiş olmalı ki bana “Yolculuktan önce odadaki herhangi bir şeyden etkilenmenizi istemeyiz” dedi.

“Anladım, tabii doğru.” dedim bundan etkilendiğimi düşünerek.

Karşılıklı koltuklara oturduk fakat ben neredeyse onun yüzüne dahi bakamıyordum. Gerginlikten bacağımı sallamaya başladım. Yavaş yavaş nefesimi dengelemeyi denedim.

“Acaba vazgeçmeli miydim? Belki de yanlış kişiyle bunu yapacağım?”

İlk önce gözlerimize maske taktılar. Ardından da çipi alnıma taktılar. Çalışan bir dakika içinde başlayacağını ve başlamadan on saniye önce geri sayım yapacağını, eğer bir sorun olacağını düşünürsek hemen bunu belirtmemizi istedi. Terlemeye başlamıştım. Aslında yolculuk için en başından beri tedirginlik değil heyecan hissediyordum fakat karşıma böyle birinin geleceğini nasıl tahmin edebilirdim? Sakinleşmek için düşüncelerimi durdurmaya çalıştım. Yolun sonuna gelmişken artık geri dönemezdim. O sıra geri sayım başladı.

“7”

“6”

“5”

İçimden “hayatımın en tuhaf günü galiba bugün olacak” dedim.

“4”

“3”

“2”

“1”