Öykü

Gök

– E yani ne diyor, olmaz mıymış?

– Olmaz olur mu, olur da onun işine gelmiyor.

– O kadar gereksiz ki tüm bunlar, insanın işini zorlaştırmaktan başka bir şey değil. Bırak işte hatta liderlik et.

Güvenen ailesinin hafta içleri akşam yemeği hazırlığında rutin faaliyeti, günün nasıl geçtiğini konuşmak, olumlu gelişmeleri paylaşmak ve olumsuz her olayda birbirlerine destek olacak bir iletişim kurmaktı. Çocuklar daha küçükken bu sohbetler ancak onlar uyuduktan sonra yapılabiliyordu. Fakat uzun yıllardır hayalini kurdukları zamanlar gelmiş, çocuklar artık kendi odalarında tek başına zaman geçirebiliyorlardı. Hatta artık bunun aksi için ikna etmek gerekiyordu.

Derya, kızı Deniz ona yardım etsin diye aklından geçiriyor ama tam sınav yılında onun rahatını bozmamak, kafasını toplayıp soru çözebildiği zamanlarda ona seslenmiyordu bile. Bir önceki yıl, 7 yaşındaki kardeşi Görkem ile odalarını da ayırmışlardı. Her iki kardeş de okul sonrası bu serbest zamanlarda gerek ödev yapmak gerek dinlenmek için kendi odalarında kendileriyle baş başa kalabiliyorlardı.

Cenk, yakın zaman önce eklemlerinde ürik asit birikmesine neden olan gut hastalığı geçirmişti. Bu nedenle rahatsızlığın nüksetmemesi için buna uygun bir perhiz uyguluyordu. Derya masayı hazırlarken Cenk perhizine uygun bir salata hazırlıyordu.

– Bir kere de yalnızca 19 kere haydi dediğimde masaya gelin de şaşırtın beni.

– Baba, salataya ceviz koyma dişimin arasına kaçıyor.

– Sen gel bir masaya da ceviz yemezsin.

Deniz ve Görkem de birçok çocuk gibi yirmi kere “haydi” diye seslenildiğinde masaya geldiler. Neyse ki depresif bir ergenlik geçirmiyorlardı da ailenin genel neşesi yerindeydi. Deniz yaşına göre hep olgun bir çocuk olmuştu. Acaba abla oluşundan mı kaynaklıydı yoksa genlerle aktarılan zekasını kullanma biçimi miydi? Derya, Cenk ve arkadaşları için sonuç önemliydi.

– Görkem’cim yarın amcan gelecek senin odanda yerde yatar.

– Oley be, PS 5 oyunu getirecek.

– Cuma akşam oynarsınız yarın akşam sen yine vakitlice yat da…

Derya’nın hayatında dayısı önemli bir yer tutuyordu. Küçükken hem rol modeli hem de ona aile olmuştu. Görkem’in de amcası ile olan bu iletişimi, kendi çocukluğunu anımsattığı için çok hoşuna gidiyordu. Amcasının onlara göre daha genç olması ve mesleği sayesinde Görkem ile çok rahat iletişim kurabiliyordu. Genç olması kriter değildi, genç olup da ne enerjisiz insanlar var diye düşünürdü hep.

– Ne olursun radyo aç televizyonu kapat Cenk.

– Tamam tamam yalnızca bir gezindim kanallar arasında.

Herkes hareketli geçen bir günün akşamında çok acıkmış yemeklere gömülmüştü. O anda kısık sesle eşlik eden radyo nedeniyle de kimsenin konuşmadığı bir anda bir küçük çocuk ağlama sesi geldi. Herkes birbirine baktı. Derya anaç içgüdüleriyle:

– Ay ağlatmayın çocuğu kıyamam.

dedi, sesin komşudan ya da sokaktan geldiğini düşünerek. Cenk az sonra karşılaşacakları durumdan habersiz sohbet konusu açmaya çalıştı:

– Yöneticinin de kızı büyümüş karşılaştım aşağıda…

Çocuk ağlama sesi yeniden geldi. Güvenen ailesi bu sefer irkilerek aynı anda birbirlerine baktılar. Sesin yönünü hepsi doğru tayin edebilmiş yalnızca buna imkân vermedikleri için çocuğun sokakta ağladığını, kaybolmuş olabileceğini düşündüler. Derya ayağa fırladı:

– Ne oluyor Cenk?

– Kapıyı mı açık bıraktık biz bu ne?

Derya ve Cenk salondaki yemek masasından fırlayıp evin dış kapısına doğru gidiyorlardı ki çocuk sesinin Görkem’in odasından geldiğini fark edip hemen odanın ışığını açtılar. 3-4 yaşlarında bir kız çocuğu elinde beyaz bir oyuncak tavşan ile duvarın köşesine pusmuş oturuyordu. Ürkmüş, korkmuş ve içten içe hıçkırıyordu.

– Cenk dış kapıya bak.

dedi Derya şok içinde ama sakince çömeldi küçük çocuğu korkutmamak için. O anda akıllarında yalnızca dış kapının açık kalmış olabileceği, komşuya gelen birilerinin çocuğunun da kaçıp buradan girmiş olabileceği olasılığı vardı.

– Canım, güzelim, gel korkma benim adım Derya, gel güzelim korkma, kapıdan mı girdin sen bizim eve. Gel bebeğim korkma.

diyerek ona yavaşça yaklaştı Derya. Çocuğu korkutmadan onunla iletişim kurmaya çalışıyordu. Ailesi de çoktan telaşlanmış apartman içinde onu arıyordur diye hem panik yapmış ve şok olmuş ne yapacağını bilmeyen Cenk’e soğuk kanlılıkla direktif veriyor hem de çocuğu sakinleştirmeye çalışıyordu:

– Cenk amcası sen seslen kapıdan bu güzel kızın annesine, babasına gelsinler bak burada, tavşanı da burada.

Küçük kız pusup kaldığı yerden bir anda fırladı ve 4-5 adım karşısında çömelerek onunla konuşan Derya’nın boynuna atladı, sarıldı. Ağlamaya devam etti, elinde beyaz tavşan ile. O sırada Deniz ve Görkem de odaya gelmiş şok içinde olanları izliyorlardı. Deniz panik yapmamış ama anlam verememişti. Görkem gözlerini açmış hem endişe ve korku hem de bilinmez duygular içinde duruyordu. Cenk, ev terlikleri ile apartmanın içinde küçük kız burada, kayıp çocuk arayan var mı diye yukarı aşağı bağırıp sesleniyordu. Hemen yan taraflarında oturan aynı zamanda apartman yöneticisi olan komşuları da kapıyı açmış “abi hayırdır ne oldu?” diye sordu.

– Abi yemek yiyorduk bir ağlama sesi geldi eve bir yabancı çocuk girmiş Görkem’in odasına, ağlıyor küçücük kimin çocuğu bu bizim apartmanın çocuğu olsa tanırdık hiç görmediğimiz bir çocuk, misafirin çocuğu mudur nedir diye sesleniyordum.

– Abi ne diyorsun, dur apartman mesajlaşma grubundan da yazalım hemen.

Cenk ve yönetici apartmanın içinde aranmaya, seslenmeye devam ederken çocuk hâlâ Derya’nın boynuna sarılmış duruyordu.

– Tamam bak geçti bulduk seni biz şimdi anneni babanı da buluruz küçüğüm, sen korkma.

Derya’nın anne olmasından, nasıl yaklaşacağını bilmesinden çocuk ağlamayı kesmiş biraz rahatlamıştı.

– Siz buraya gezmeye mi geldiniz, kaçıncı kata geldiniz hatırlıyor musun? Seni annene götürelim.

diye sordu küçük çocuğa Derya, bir yandan sımsıkı sarılmış.

– Ben geldim.

dedi küçük kız, ağlamasa da hıçkırıyordu.

– Hoş geldin güzelim benim, hoş geldin. Belki annen seni arıyordur diye bak Cenk amcan annene babana sesleniyor şimdi bulurlar.

– Ben geldim. Buraya geldim.

diye tekrarladı küçük kız.

Deniz, korkmuş Görkem’i kolunun altına almış “kıyamam nasıl korkmuş” diye yorum yaptı küçük kız için.

– Korkar tabi ama olsun artık bulduk seni.

diye devam etti Derya küçük kızı teselli etmek sakinleştirmek için.

Artık çömelmekten bacakları uyuşmuştu, yere oturdu. Küçük kız da Derya’nın kucağına oturup ona sarılmıştı. Artık ağlamıyor hatta elindeki beyaz tavşana bakıyor, onu seviyor Derya’ya gösteriyordu.

– Ne güzel bir tavşanmış bu, adı var mı? Bacakları da uzunmuş çok. Peki, senin adın ne? Benim adım Derya.

– Bu tavşan, benim adım Gök.

– Ay çok güzel bir ismin var Gök. Hayatımda duyduğum en güzel isim bu. Gökyüzü gibi. Ay ne kadar güzel bir isim.

Küçük kızı sakinleştirmek için abartılı ifadelerle ismini övmesi hâlâ küçük olan Görkem’i biraz kıskandırmıştı. Ama içinden kendini teselli etmişti. Komşunun ya da bir misafirin kaybolan küçük çocuğuydu ve biraz sonra ailesi bulunacak ve gidecekti.

Cenk ve yönetici apartman içinde tüm dairelerin kapısını çalmış tek tek sormuştu kayıp çocuk kimin diye. Hiçbir komşunun veya misafirin olmadığını görünce apartmanın dışına, sokağa çıkmışlardı. Hâlâ sesleniyorlardı. Yönetici “abi polisi de arasak mı?” diye sordu. Cenk ilk kez o anda kayıp kız çocuğunun aslında apartmanlarına gelen bir misafirin çocuğu olma ihtimali dışındaki durumları düşünmeye başlamıştı. Yaşadıkları şok ve panik bu seçenekten başka bir düşünce akıllarına getirmemişti.

– Abi şu an sen deyince düşünüyorum da ya çocuk başka yerden kaçtı kaybolduysa, bizim apartmana girdiyse ve bizim eve girdiyse. Ben de anlamadım, evin dış kapısını hiç açık unutmayız, kaç kişiyiz zaten evde. Ben şimdi aranmaya çıkarken de kapalıydı zaten. Kız açık kapı bulup girdi mi nerden geldi aklım almıyor.

– Abi biz polisi arayalım da Allah korusun şimdi, nedir çözülsün.

Cenk cebinden telefonu çıkartıp polisi arayıp durumu anlattı. Kapattı.

– Tamam bakalım ekip gönderiyorlar.

Derya, Deniz’e babasına bakmasını, ne yaptığını sormasını rica etti. Bu arada küçük kız Gök iyice sakinleşmiş Derya’nın kucağında ona kendini teslim etmişti. Derya da hem küçük kızı yalnız bırakmamak için hem de içinde hissettiği ve asla anlam veremediği “artık benimlesin” duygusunu anlamlandırmaya çalışıyordu. Gözleri dalmıştı ve kafasının içinde çok derinde kendisiyle konuşuyordu. “Gök geldi, beni buldu.”

Silkelenip bu anlamsız, nereden çıktığını bilmediği düşünce ve hissi dağıtmak istedi. Hemen Gök ile konuşmaya devam etti.

– Sen kaç yaşındasın güzel Gök?

– 4 yaşındayım.

– Ama sen büyümüşsün zaten bebek değilsin, ne güzel 4 yaşındasın. Bak Deniz abla 17 yaşında, Görkem abi var 7 yaşında.

Hâlâ korku ve şaşkınlık ile bir adım bile atmadan odanın kapısında duran Görkem’i gösterdi. Gök pek oralı olmadı. Sanki tek başına Derya’nın kucağında bağımsızlık ilan etmiş, yerini bulmuş gibiydi.

Deniz abla olmanın alışkanlığı ve deneyimi ile:

– Merhaba Gök ben Deniz abla bak bu da Görkem abi.

Görkem konuşmadı, merhaba bile demedi. O da daha küçüktü ve tüm bunlara anlam vermesini kimse beklemiyordu.

Güvenen ailesi evlerinin bir odasında küçük kız Gök’ü bulalı artık 2 saati geçmişti. Saat 22’yi geçmiş tüm çocukların uyku saati çoktan gelmişti. Görkem olanlardan etkilenip odasında yatmaya korkup ablasıyla yatmaya ikna olmuştu ve kapılarını kapatıp uyudular. Derya Gök’e çoktan bir şeyler yedirmiş, su vermiş onunla oyun oynuyordu. Cenk gelen polislere durumu anlatmıştı. Polisler kayıp kızı karakola götürmek istediler ama Cenk onların gözetiminde Derya ile kalmasına ikna etmişti. Küçük kız daha da korkup travma yaşamadan bu talihsiz kayıp olayını çözmelerini bekledi.

Gök Derya’nın konunda uyudu. Elinde sımsıkı tuttuğu beyaz tavşanı da kanepeye düşmüştü. Derya da yorgun düşmüş, kanepede bacaklarını uzatıp koynunda Gök ile uymuştu. Cenk üzerlerini örttü, ışığın şiddetini düşürdü.

Polisten veya sokaktan bir haber, bir gelişme yoktu. Gök Derya’ya gelmiş ve hâlâ oradaydı.

Sabah olduğunda herkesin işe ve okula gitmesi gereken saat geldiğinde Derya iş yerindekilere haber verip bu olağanüstü durumu anlatıp o gün işten izin aldı. Çocuklar okula, Cenk işe gitti. Derya, Gök ile evde kaldı. Polisten gelecek haberi bekliyorlardı. Haber çıkmazsa da görevlilerin kayıp çocuğu alması gerekecekti. Derya bu olasılığa karşı aklının bir yerinde temkinliydi.

Derya ve Gök tüm gün evde oyun oynadılar, yemek yediler. Derya, çocuğun annesini ve babasını hiç sormadığını fark edip bunu anlamlandırmaya çalıştı. İkilemde kaldı, o konuyu açsa sorsa belki çocuğun aklına gelir ve çok ağlardı. Ses etmedi, sormadı. Gök, Derya’yı o kadar benimsemişti ki oyunun ortasında ara sıra boynuna sarılıp kafasını omzuna koyuyordu. Bu sevgi ve sığınmayı Derya elbette bir tek kendi çocuklarında yaşamıştı. Dün gece kısa süreliğine aklında derinlerde beliren düşünce kendini gösteriyordu. Gök bana geldi, Gök benimle. Bu sefer Derya bu düşünceyi aklından çıkartmak için hiçbir çaba göstermedi.

Aradan 7 gün geçti. Gök o evin çocuğu gibi orayı benimsemiş hatta hiç yabancılık çekmemişti ve tüm bu süre zarfında annesini babasını hiç sormamıştı. Aile, yaşanan bu olayın esrarengiz tarafını özellikle bu sebepten fark etmişti. Ansızın evlerinde beliren bir kız çocuğu, Derya’yı anne gibi benimsemesi ve başka kimseyi sormaması hiç akıllarına yatmıyordu. Cenk’in erkek kardeşi de gelmiş o hafta onlarda kalıyordu. Görkem ile oynuyor ama elbette mutlu etsin diye küçük kıza da ilgi gösteriyordu. Fakat Gök yalnızca Derya ile rahat hissediyor ve onunla konuşuyordu. Derya’nın annesi babası gelmişti, olaydan 2 gün sonra arayıp onlara anlatmıştı Cenk. Hem büyük anne büyük baba oluşlarından dolayı kıyamamış, üzülmüş ve şefkatle yaklaşmışlardı hem de bu olaya anlam veremeyip, Derya’nın, kendi kızlarının bu davranışını garipseyerek Cenk’i mutfağa çekip bu anormalliği sormuşlardı:

– Anne anlamadım. Ne yaşanıyor bu evde anlayamıyorum. Nasıl korktuk nasıl panik yaptık… Bak 7 gün geçti anne, baba ortada yok. Her gün polis gözetim için eve geliyor ama artık alacaklar kızı bizden. Derya da abarttı yani çocuklarla ilgilenmez oldu. 7 gündür 24 saat Gök ile göz göze burun buruna kucak kucağa. Yani tamam anlıyorum küçücük kız ama yetkililere versek daha sağlıklı bir çözüm olur gibime geliyor. Bakma ben de kıyamıyorum da ne yapacağız başka?

– Oğlum ne düşüneceğimi bilmiyorum. Yok mu bir sorgulama, bulma metodu poliste falan yani teknoloji gelişti bulamıyorlar mı? Hiç bilmediğimiz işler Allah’ım sen koru tüm çocukları.

– Yok anne ben de sordum yani eğer annesi babası çıkmazsa ortaya baya çocuk bakım evine verilecek küçücük çocuk. Delireceğim.

Bir gece daha geçmişti. Gök Derya’nın koynunda uyumuştu 7 gecedir olduğu gibi. Derya bundan hiç şikayetçi değil aksine evinden, çocuklarından, Cenk’ten soyutlanmış 7 gündür Gök ile ilgileniyor, onunla bütünleşiyordu. Artık kendi kafasında Gök bana geldi düşüncesinden çok daha fazlası vardı. “Ben de Gök ile gideceğim”

Sabah 7’de alarm çalmaya başladı. Görkem hâlâ korkuyor, tedirgin oluyor ve kendi odasında uyuyamıyordu. Bu sefer de babası ile uyumuştu. Birlikte uyandılar. Derya yine Gök ile salondaki kanepede koyun koyuna uymuştur da uyandırsın diye Cenk salona gitti. Salonda değillerdi. Mutak, banyo, Görkem’in odası… Hiçbir yerde yoklardı.

* * *

– Yunus bir ses duydum.

diyerek yataktan fırladı Dilara. 3 kat yukarıda yere bir şey düşse duyup irkildiği için ve buna alışık olduğu için Yunus pek dikkate almadı ve yastıktan kafasını bile kaldırmadı. Dilara yataktan kalktı:

– Yunus evde biri var.

dedi. Bu da Yunus’un artık alıştığı bir tepkiydi. Dilara’nın kulakları normal, sağlıklı bir insandan çok daha geniş desibel aralığında ses duyabiliyordu ve hakikaten de bir kulak muayenesindeki ölçümde bu sonuç çıkmıştı. Yine belki alakasız bir ses duymuştur diye Yunus pek önemsememiş, çoktan içi geçmiş, yeniden uykuya dalmış, horluyordu.

Dilara yatak odasından evin koridoruna adımını attığı an karşısında bir kadın ve çocuk gördü ve çığlık attı. Derya ve Gök hiç tanımadıkları insanların, hiç bilmedikleri bir yerdeki evlerinde daha uyandıkları anı bile anımsamadan belirivermişlerdi. Kendilerini buldukları bu duruma içgüdüsel olarak şaşırmamış ve korkmamışlardı. Hatta korktukları tek şey Dilara’nın çığlığı olmuştu. Gök, Derya’nın bacağına sarılmıştı, Derya onu kendine çekti güvende hissettirdi.

Yunus da Dilara’nın çığlığı ile elbette yataktan fırlamış ama onun kadar soğuk kanlı kalamayıp uyku sersemi “kimsiniz eve nasıl girdiniz hırsız mı bunlar” diye bağırmaya başladı.

Dilara çığlığın ardından Derya ile göz göze kenetlenmiş kalmıştı. Gök de Dilara’ya bakıyordu. Yunus’un poposundan sarkan iç çamaşırı ile yaptığı bu evin erkeği bağrışı oradaki kimse tarafından algılanmamış ve o yokmuşçasına bir alanda gözleriyle telepatik şekilde iletişim kuruyorlarmış gibi hâlâ ayakta duruyorlardı.

Derya eğildi. Gök’e baktı, saçlarını düzeltti, Gözlerine ayrı, yüzüne ayrı, eline ayağına ayrı baktı. Bakışındaki şefkat, sevgi, verdiği güven ve tamamlanmışlık hissi hissedilen diğer tüm duyguları aşmıştı. Gök, Derya’nın bakışları ile anlattığı şeyleri anlamıştı. Zaten ona geldiği andan beri bunun nedenini biliyordu. Gök, yaşının, zamanın, uzayın ötesinde bir çocuktu. Derya ise Fars efsanelerindeki Simurg’un Zal’ı büyütmesi gibi onun yolculuğunda bir aracıydı. Derya, Gök’ün yolculuğuna Simurg gibi havalanıp doğru zamanda doğru yere iyileştirici tohumları saçmış, yerle gök arasında neden ve sonuçların doğmasına sebep olmuştu.

Bu yolculuğa, tüm bunları, nedenlerini sorgulamadan kabullenerek, sanki bir misyonu tamamlarcasına Gök’e kucak açan Dilara da dahil oldu. Derya Gök’ü Dilara’ya teslim etmişti. Aracılığı bitmişti. Yunus ağzı açık kalmış olanları izliyordu. Dilara ona nasıl anlatacaksa anlatırdı ama anlayacağı şüpheliydi. Gök Derya’ya gelmişti. Derya Gök ile gitmiş Dilara’yı bulmuşlardı. Gök’ün yolculuğu şimdilik tamamlanmıştı. Derya ve Dilara’nın da.

* * *

Kapı çaldı. Günlerdir zaten kayıp çocuk olayı ile harap olan Cenk telaşla kapıyı açtı. Derya kapıda dikiliyordu.

– Ben geldim.

Nazlı Derya Öztürkmen