Öykü

Döngü

Bir zamanlar dağlık bir coğrafyanın tam ortasında yeşil bir dağ yükselirdi, dağı çevreleyen bir göl bulunur oraya gitme şansları bulunanlar dağın görkemine ve göldeki yansımasının zarafetine uzun zaman hayranlıkla bakarlardı. Efsaneye göre dağın zirvesinde zümrüdüanka kuşu bulunur, tek bir tüyünü almayı başaranların tüm hastalıkları iyileşir ve gençliklerinin başına dönerlerdi. Bu zamana kadar çok fazla kişi dağın zirvesine ulaşmak için yola çıkmış ya nasıl vazgeçtiklerini anlatmak için dönmüş ya da hiç dönememişlerdi.

Ahmet dağdaki zümrüdüanka kuşunun efsanesine kapılan yolculardan biriydi, daha küçük bir çocuk olan küçük kardeşi hastalanmış hiçbir hekim hastalığının çaresini bulamamıştı. Tüm ümitleri bittiğinde babaanneleri efsaneyi hatırlatmış, anne ve babasının bir çocuklarını daha kaybetmek istemedikleri üzerine yakınmalarına rağmen yolculuğa çıkma kararı almıştı. Ahmet at üstünde haftalarca süren yolculuğunun ardından gölün kıyısına ulaşmayı başarmış, dağın sunduğu güzelliğe hayranlıkla bakarken gölü nasıl geçeceğini düşünüyordu, çevrede medeniyetten hiçbir iz yoktu. Göle doğru bakarken ona doğru yaklaşan bir kayık gördü, kayığı siyah kukuletalı bir adam kullanıyordu. Adam kıyıya yaklaştığında atından inip selamını verdi ve ’’karşıya geçeceğim kayıkçı bana yardımcı ol param var’’ dedi. Adam kukuletasını kaldırmadı kısık bir sesi vardı, ‘’buradan dağa ulaşmak için başka yollarda var ama sadece benimki büyülüdür, büyüye ulaşmayı çalıştığını unutma yolculuk bedeli tek bir gözündür karşılığında bir bakır para veririm.’’ dedi. Ahmet düşündü çevrede başka birilerinden hiçbir iz yoktu, kayık yapmayı deneyebilirdi ama kardeşinin ne kadar vakti kaldığını bilmiyordu, acele etmesi gerekliydi üstelik büyülü bir yolculuğu olduğunu biliyordu, teklifi kabul etmesi gerektiğini sezinliyordu. Ahmet ‘’teklifini kabul ediyorum kayıkçı’’ dedi ve kayığa bindi. Adam elini kaldırdığında elinde deri olmadığını gördü sadece kemikleri vardı, o anda tek gözü görmez oldu. Kayıkla gölü geçtiler ve adam indiklerinde ona gölün suyuna batırdığı bakır bir para verdi, sonrasında gölün sularında kayboldu.

Ahmet dağa tırmanmaya başladı tırmanışının üçüncü gününde çıkılması imkansıza yakın bir yamacın dibinde durmak zorunda kaldı, iple tırmanmayı deneyebilirdi ama ipi koparsa canından olur tüm ümitleri biterdi, farklı bir yol arayabilirdi ama yol bulabileceği bulsa bile bunun kaç gün süreceği belirsizdi onun vakti yoktu. Yamacın beklerken dibinde ona doğru yaklaşan gümbürtüler duymaya başladı ve bir dev göründü dev ona döndü ‘’yolcu bu yamacı başka türlü çıkmayı deneyebilirsin ama bende seni çıkarabilirim bir bedelim vardır o da senin bir elindir karşılığında da sana bir gümüş para veririm’’ dedi. Ahmet tek gözünden sonra tek elinden de olmak istemiyordu ama bunu yapması gerektiğini hissediyordu ‘’tamam dev teklifini kabul ediyorum’’ dedi. Dev ona sırtına çıkmasını söyledi, devin sırtına çıktığında sol eli tutmaz olmuştu. Yamacı çıktılar, dev ona yamacın kayalarına sürterek parayı verdi ve yamaçtan aşağı geri inerek görünmez oldu.

Ahmet tırmanmaya devam ediyordu, hava zirveye yaklaştıkça soğumuş karlar ve buzlar arasında yürümeye başlamıştı. Tam dağın zirvesini görebildiği bir yere geldiğinde aşılması imkânsız bir kar yığının altında beklemeye başladı, ne yapacağını düşünürken ona doğru yaklaşan dev bir kartal gördü. Kartal onun yanına kondu ‘’Yolcu seni dağın zirvesine ulaştırırım ama bedelim karaciğerindir, karşılığında da sana altın bir para veririm’’ dedi. Ahmet çok fazla organını vermişti ama başka çaresi yoktu kartalın teklifini kabul etti. Dağın zirvesine ulaştılar ve kartal ona gagasıyla karlara batırdığı bir altın para verdi

Ahmet yolculuğunun sonuna geldiğini düşünüyordu ama anka kuşunu hiçbir yerde bulamıyordu. Zirvede günlerce ağlayarak anka kuşunu aradı ama bir türlü bulamadı. Sonunda tüm ümitleri bitmiş bir şekilde geri dönmekten başka çaresi kalmadığını fark etti, üstelik sakat kalmıştı. Haftalar süren yolcuğunda önce karları aştı sonra yamacı indi en sonunda da kendisine bir sal yapıp gölü aştı ve evine doğru yol almaya başladı. Evine geri döndüğünde anne ve babasına tüm yolculuğunu anlattı, bir çocukları ölüm döşeğindeydi üstelik boşuna umutlanmış diğer çocukları da sakat kalmıştı. Ahmet akşam olduğunda yatağındayken cebinden paraları çıkardı paralar bir bir avucunda ısınıp buharlaştı, Ahmet derin bir uykuya daldı. Kalktığında anne ve babası gençliklerine dönmüş kardeşini tamamen sağlıklı bir halde bulmuştu, gözü görüyor eli tutuyor karnında’ da bir acı hissetmiyordu. Birbirlerine sarılıp sevinçlerini paylaşırlarken Ahmet’ in tam kalbinden yeşil sarı bir alev çıktı, zümrüdüanka kuşu şeklini aldı ve evden çıkıp göğe doğru yükseldi.