Leo izin gününde, Jack ile buluşmuş ama duyduğu tek şey Meryem olmuştu: İzlediği filmler, dinlediği müzikler, okuduğu kitaplar, sabah kahvaltıları, akşam vardiyasında giydiği terlikler… Meryem’in olan her şey Jack’indi; olmayanlar da giderek Meryem’e dönüşüyordu. Meryem, Jack’in çalıştığı iş yerinde iki ay önce işe başlamıştı. Araları iyi sayılırdı ama Jack hâlâ açılamamıştı. Ve açılamadıkça, tüm hayatı Meryem’den ibaret olmuştu. Sürekli Meryem’den bahsediyordu. Leo sıkılsa da, tek arkadaşını üzmek istemediğinden sesini çıkarmıyordu. Jack, çocukluk arkadaşıydı. Aynı merakları ve hayalleri paylaşarak büyümüşlerdi.
Öğle yemeğini İtalya’da yediler. İkisi de İtalya’yı çok severdi: Şahane manzaralar, enfes yemekler, heyecanlı insanlar… Oradaki aromalar ve baharat özleri hep daha lezzetli olurdu. Leo, bugün uzun zamandır para biriktirdikleri ve çocukluk hayalleri olan safariyi de planlamak istiyordu. Ama konu bir türlü Meryem’den uzaklaşamıyordu. Tek çaresi konuyu Meryem üzerinden safariye getirmekti:
“Meryem safari için ne diyor? Ona hayallerimizden bahsettin mi?
Jack duraladı. Anlaşılan o ki, ilk kez Meryem’le ilgili konuşurken zorlanıyordu:
“O, eski dünya ile ilgili her şeyden nefret ediyor. İnsanların tehlike dolu o yere gitmek için para ve zaman ayırmalarını çok saçma buluyor. Aslına bakarsan, haksız da sayılmaz. Biliyorsun, geçen sene giden on iki ekipten biri, araçlarında sorun çıktığı için geri dönemedi.”
Leo’nun yüzü bulandı. İhanete uğramış hissediyordu. Çocukluklarından beri bu geziyi hayal etmişlerdi. Ama görünen o ki, Jack artık hayal etmiyordu. Leo, senelerdir içindeki eksik parçayı tamamlamak için bekliyordu o safariyi. Orada gerçek hissedebilirdi. Bilmediği zamanları özlüyordu, babaannesinin ona anlattığı güzel zamanları, eski dünyayı.
“Yapma Jack! Kazalar her zaman olur, geçen seneki İtalya’dan Meksika’ya giden kanal asansörü faciasını hatırla! Evden işe giderken ölmeyeceğin ne malum?”
“Haklısın.” diyerek geçiştirmeye çalıştı Jack.
Leo’nun konuyu kapatmaya niyeti yoktu:
“Peki, safariye ne zaman çıkıyoruz? Epey para biriktirdik. Bence artık rezervasyonumuzu yaptırıp, hazırlıklara başlayabiliriz.”
“Bilmem. Belki de biraz daha beklemeliyiz.”
“İznim var demiştin.”
“İznim var. Ama sence de biraz tehlikeli değil mi?”
“Nasıl yani? Yıllardır bunu beklemiyor muyduk? Vaz mı geçtin?”
“Gitmeyelim demiyorum, ama biraz daha düşünelim. Planımızı iyi yapalım. Hem ne acelesi var? O taş kütlesinin bir yere gittiği yok.”
Leo duymak istemediğini duymuştu. Tadı kaçtı. Sonrasında çok konuşmadılar. Jack’in akşam vardiyası vardı. Ayrılırken Leo’nun üzgün olduğunun farkındaydı; ama onu mutlu edecek sözler ağzından bir türlü çıkmıyordu. Farketmemiş görünmek, daha kolayına geldi.
Leo, günün kalanında ne yapacağını düşünürken, içinden Jack’le az önce söyleyemediklerini söylediği bir tartışmaya girişti. Oturduğu yerden denizi görebiliyordu. Denizi görmek, iyi geliyordu. Eski hikâyelerde anlatıldığı gibi suyla temas etmenin, denizin içinde kaybolmanın nasıl bir duygu olduğunu hayal bile edemezdi. Safariye gitseler, bunların hepsini deneyimleyebileceklerdi. Ama Jack, onu yarı yolda bırakmıştı. Aslında gitmeyeceğini de söylememişti, sadece biraz daha zaman istemişti. Zaten senelerdir bekliyordu. İyi bir arkadaş olup, bir süre daha beklese ne olurdu?
Yelkenleri indirip, kafasının içindeki tartışmayı bitirirken; teknik aksaklık anonsu duyuldu. Dışarıdaki fırtına bir haftadır devam ediyor ve zaman zaman enerji kesintilerine sebep oluyordu. Anonsun sona ermesiyle simülasyon kapandı ve tüm alan karanlığa gömüldü. Leo, camların ardında fırtınayla sarılaşan kızıl, çorak toprağı gördü. Önünde, tanıdığı hayatla hiçbir ilgisi olmayan, cansız ve renksiz bir kayalıklar denizi uzanıyordu. Tüm keyfi kaçtı. Belki de çevresindeki herkesin dediği gibi; fazla romantik, eski hikâyelere fazla bağımlı biriydi. Tüm hayatı boyunca eski dünya adındaki o yaşam dolu, parlak ve canlı gezegeni görmek istemişti. Gözlerini kapattı. Babaannesinin anlattıklarını, okulda öğrendiklerini ve izlediği videoları hayal ederek; kendi simülasyonunu yarattı.
Bir süre sonra ışıklar yandı. Camdan duvarlar simülasyon ile aydınlanıp, cansız gezegenin renksizliğini sildi. Leo, o çirkinliği daha fazla görmek zorunda kalmadığı için memnundu; ama hatırlamak zorunda kalması, moralini bozmuştu. Teknik aksaklık dolayısı ile iki dakikalığına sekteye uğrayan yaşam, camdan fanusun içinde yeniden başladı. Kimse aldırmış görünmüyordu. Leo kalabalığın ahengini bozduğunu düşünüyor ve uyum sağlayabilenlere gıpta ediyordu. Ayakkabıya ihtiyaç duyulmayan bir yerde, eşi olmayan bir ayakkabı teki gibi hissediyordu. O an kararını verdi, safariye tek başına gidiyordu.
- Sardunyalar - 1 Aralık 2022
- Eski Dünya - 1 Nisan 2022
Arka planda insanlığın başka gezegenlerde kolonileşmesini ve teknolojinin ne denli geliştiğini gösteren güzel bir öyküydü.
Sanırım gün gelecek ve Dünya gerçekten de bir mit olup insanların gezmeyi ve görmeyi isteyeceği bir yer olacak. Kimbilir?
Ben şöyle denmesini tercih ederdim diyeceğim yerler oldu ama genel itibariyle sakin bir öyküydü. Bir önceki yoruma katılıyorum. Elinize sağlık.
Metaverse’ün insanlara neler yapacağına dair kıza ve öz bir öykü. Yalnız, tek başına, eskiyi görmemesine rağmen özleyen, dünyadan korkan, somutluğa direnen ama cazibesini de hayal etmeyen edemeyen bir insanlık. Elinize sağlık. Kaleminiz daim olsun.
Olası bir metaverse’te yaşayan insanların hayalini kurduğu hayatı yaşamakla meşgulüz. (Şaka şaka, gezegenin içine ettik.)
Gelecek projeksiyonunu doğal bir üslupla sunan güzel bir öykü olmuş, emeğinize sağlık.