Öykü

Usagi – Hayat Devam Ediyor

Kai ve Setsuna zorlukla Mamoru’yu sakinleştirmeye çalışmıştı. Mamoru da “Gitme Usagi!” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etmişti.

“Kendine gel Dünya Prensi ve Kristal Tokyo Kralı! Eşin çok güçlü bir kadındır! O insanlara umut ışığına inanmayı öğretmişti.” diyen Kai, sert bir şekilde Mamoru’ya tokat atmıştı. Bu tokatla Mamoru ağlamayı bırakıp eliyle kızaran yanağını tutmuştu.

Ameliyathanede Ami, Usagi’nin nabzını düştüğü ve kalp ritmi zayıflandığını görünce paniklemişti. Panikli bir üslupla “Anne! Usagi’yi kaybediyoruz. Bir şeyler yap Anne!” deyince annesi ona ters bakıp “Kızım, benim uzman bir cerrah olduğumu unuttun. Elinle ona kalp masajı yapmaya başla…” der demez Ami, annesinin verdiği talimatı uygulamaya başlamıştı.

O sırada Usagi de geçmişteymiş. Gözlerini açınca başına annesi ve babasını görmüştü. Şaşkın bir şekilde doğrulup etrafına bakınca Gümüş Millenyumu’nun çiçek serasında olduğunu anlamıştı. Daha sonra üzerine bakınca da prenses kıyafetini görmüştü.

“Kızım! Neden etrafa ve üzerine şaşkın şaşkın bakıyorsun? Bayadır Lotus çiçekleri arasında mışıl mışıl uyuyordun?” diyen Kraliçe Serenity, eliyle kızının omzunu okşayınca kızı ona bakmıştı.

Ağlayan gözlerle Usagi (Prenses Serenity) şaşkın bir şekilde “Anne ve baba sizler ölmediniz mi?” deyince kraliçe onu baştan ayağa süzdükten sonra söze girecekken Alexandre sakin bir şekilde “Kızım, ikimiz de ölüyüz. Sen de araftasın. Bizleri bırak ve tekrar geri dön!” diyerek söze girmişti.

Babasının açıklaması karşısında şaşıran Serenity, şaşkın bir şekilde “Peki neden araf yerine Gümüş Milenyumu’ndayım?” diye sorunca kraliçe eliyle kızının saçını okşayarak “Kızım bizleri çok özlediğin için özleminle Araf, Gümüş Milenyumuna dönüştü.” diyerek kızına tatmin edici bir yanıt vermişti.

“Anne ve baba siz de benimle gelin. Torunlarınızı seversin.” diyen Usagi, ayağa kalkıp annesinin kolundan tutmuştu.

Babası da ayağa kalkıp “Kızım biz geri dönemeyiz. Annen kazanda ve ben de edebi uykudayım. Geri dönmemiz dengeleri ve zamanı değiştirecek.” dedikten sonra kızının omzunu okşamıştı.

“O zaman ben sizinle geleceğim.” diyen Usagi onlara mutlu mutlu gülümsemişti. Annesi ve babası, kızlarının geri dönmesinde hem fikirmiş çünkü Dünya ve Evren barışı koruyan üç güçlü savaşçıdan biri olduğunun bilincindeymişler.

“Anne, babam ve bizi bırakma! Buradayım.”

Usagi, işittiğin sesin iyesi Chibi Usa olduğunu anlamıştı. Sesin nereden geldiğini bulmak için etrafına bakarken kucağında bir bebek ile Endymion, Chibi Usa, Kousagi ve Chibi Mamo’ya gözü ilişmişti. Onlara hayran hayran bakmak için yönünü çevirmişti. Diğer yanda anne ve babasına, ailesini göstermek için arkasına dönünce arkanda ebeveynlerin görmemişti. Usagi, ebeveynlerinin hayal olduğunu anladıktan sonra ailesine doğru koşmuştu.

Ailesinin yanına gelince Usagi, Yeni Kraliçe Serenity formuna büründüğünü görmüştü. İlk önce Endymion ve onun kucağında bebeğe bakan Usagi, öz özüne “Endymion! Ömrümün diğer yarısı. Kader bize oğlumumuz Darien’in reenkarnesini bağışladı.” diye söylenmişti.

O sırada Chibi Usa, Kousagi ve Chibi Mamo, hep bir ağızdan “Anne bizi bırakma!” diye bağırarak Usagi’ye sarılmıştı. Onların sarılmasının karşısında şaşıran Usagi ne diyeceğini bilmemişti. Sadece bu sarılmaya ihtiyaç duyduğunu anlamıştı.

Endymion da şaşırmış eşine (Usagi’ye) hüzünlü bir ses tonuyla “Sen olmazsan biz olmayacağız.” dedikten diğeri elini eşine uzatmıştı.

Endymion’dan işittiği söz, Usagi’nin yüreğine dokunmuştu. Usagi, gözleri dolu bir şekilde “Endymion!” dedikten sonra onun elini tutarken diğer yanda diğer eliyle kendisine sarılan çocuklarına sarılmıştı.

Ami, kalp masajı yaptığı sırada Usagi, sağ eliyle masaj yapan ellerini tuttuğunu görünce çok mutlu olmuştu. Mutlu bir şekilde “Anne! Usagi bizi bırakmadı!” diye bağırınca annesi gülümsemişti.

Usagi yavaş yavaş gözlerini aralayıp Ami’yi görünce bitkin bir sesle “Oğlum nasıldır?” diye söylendikten sonra gözlerini kapatmıştı.

Ami de kalp masajı bıraktıktan eliyle onun saçlarını okşayarak “Usagi geri dönmene çok sevindim. Oğlun da sağ salim doğdu.” diye söylendikten onun alnından öpmüştü.

7 Mart 2017

Beyaz oda, bahar güneşiyle aydınlanmıştı. lkuko, dikkatle odayı izlerken bebeğin ağlanmasıyla özüne gelmişti. Sonra bebek yatağına doğru yürümüştü. On aylık bebeği kucağına alan Ikuko sessizce odadan çıkmıştı.

Bir müddet sonra gözlerine açan Mamoru, yanında usul usul yatan Usagi’yi doya doya izlemişti. Sonra eliyle yastığı kaplayan altın sarısı saçları okşamıştı. Gözleri kapalı mırıldanmıştı. Bir meleğin sesini işitebilmek, onunla aynı nefesi paylaşabilmek, yüzyıllar öncesinden kalma bir aşkla müjdelenmek ve aynı bedende birleşmek kendini gerçekten şanslı hissetmişti. Geçmişin hediyesini yeniden doğuran bu meleğin ölümden dönüşü, bu mucizevi aşkın ihtişamlılığını göstermişti.

Mamoru, uyuyan güzel meleğinin alnından öpünce o melek gözlerini açıp “Günaydın prensim, seninle her sabaha uyanmak çok güzel bir duygudur.” diye söylenmişti.

“Usako’m, ben de seninle. Gök gözlerinde kaybolmak kadar güzel bir duygu yoktur.” diyen Mamoru, usulca Usako’nun dudaklarını öpmüştü. Usagi de onun öpüşmesine karşılık vermişti.

Bir müddet sonra Usagi duraksayıp Mamoru ile öpüşmeyi bırakınca Mamoru’yu şaşkınlığa uğratmıştı. Mamoru da şaşkın bir yüz ifade ile “Ne oldu?” deyince Usagi de evhamlı bir şekilde “Oğlumuz neden ağlamıyor? Ona mı bir şey oldu.” diyerek karşılık vermişti.

“Annenin bizde olduğunu unutmuşsun.” diyen Mamoru, telaşlanan Usagi’nin yüreğine su serpmişti. Sonrada onu tekrar öpmek yakınlaşırken Usagi ona “Aşağıya inip oğlumu görmek istiyorum.” diyerek eliyle onu kendinden uzaklaştırmıştı.

Mamoru da Usagi’nin bu haline anlayış göstermişti. Ölümden dönen bir kadını sıkboğaz etmemişti. Onunla birlikte yataktan kalkmıştı. İkisi merdivenlerden aşağı inerken salondaki manzarayla şok olmuşlardı.

Ikuko kanepede kucağında torunuyla uyumuştu. Torununa sımsıkı sarılmış ve Montichere de başını anneannesinin göğsüne vermiş. Usagi ve Mamoru, bu sahne karşısında çok duygulanmıştı.

“Bak Usako’m bu kadın öz annen olmamasına rağmen sana ve yavrularımıza ne kadar düşkün olduğunu gördün mü? Bebeğin ağlamasıyla sessizce odamıza girmiş ve rahatsız olmamamız için bebeği kucağına alarak aşağıya inmiş. Sonra onu uyuturken onunla uyuyakalmamış.” diyen Usagi’ye arkanda sarılmıştı.

“Doğru diyorsun Mamo-Chan! Bu kadının hakkını nasıl ödeyeceğim? O yaşadığı sürece onun öz kızı olmadığımı hiçbir zaman öğrenmeyecek. Bari onun dünyasını yıkmayalım.” diyen Usagi, kendisiyle sarılan Mamoru’nun elini okşamıştı.

“Haklısın kızım. Onun hakkını hiç ödeyemesin. Galaktik Kazan’da onun sizlerinin üzerine titreyişini izlerken çok mutlu oluyorum. Kızım ve torunlarım emin ellerde olduğu için gözüm arkada kalmıyor.” diyen Kraliçe Serenity, yansıma olarak belirivermişti. Usagi ve Mamoru, ona hayran hayran bakmıştı. Usagi ve Mamoru söze girecekken Kraliçe Serenity birden kaybolmuştu.

* * *

Tokyo’da baharın geleceğini müjdeleyen rüzgârlar hâkimdi. Yedi ay önce evlenen Kaan ve Minako, ilk gün gibi hâlâ birbirlerini sevip çift kumrular gibi dip dibe oturmuşlardı. Aynı masada Hikari ve Setsuna, iki aylık ikizlerle oynamıştı. Kai de onların karşısında oturmuş ve kahvesinde bir yudum almıştı.

“Setsuna, iki doğumunda ikiz çocuk doğurmanın nedeni; yönetici gezegeninden mı kaynaklanıyor? Sen de ikiz doğmuşsun” diye Minako, Setsuna’ya merak ettiğini soruyu bir çırpı da söylemişti.

Setsuna, bu soru karşısında çok mutlu olmuştu. Bir yanında oğlu Raion ile oynarken diğer yan da “Evet Mina. Bildiğin gibi Plüton ile Charon, aynı anda hem kendi hem de Güneş etrafında dönüyorlar. Bu da insanların olumlu etkiler yaratıyor. Mesela benim gibi ikiz doğurmak.” diyerek Minako’nun sorusuna yanıt vermişti.

“Aaa bunu unutmuştum. Peki, neden ikizlerin biri kız bir erkektir?” diyen Minako, Setsuna’nın ikiz doğurması ile ilgili sıra değinmişti.

“Bunun nedeni ise Kai’nin güçlü bir varlık oluşudur. Seninle evli olsaydı ikinci çocuğun erkek olacaktı.” diyen Setsuna, Kai’nin etkin bir varlık oluşuna değinmişti.

Minako tam aklındaki soruyu soracakken Hikari ciddi bir şekilde “Minako, aklındaki sorunu yanıtlamak istiyorum. Kairi, Kai ile senin aşkına vesile olan kehanetin armağanıdır.” diyerek onun aklında geçen soruyu yanıtlamıştı.

O sırada Kaan da eşi Minako’ya sarılarak “Aşkım bebeğimiz olsun. Evleneli yedi ay oldu. Baba olmak için tam hazırım.” diyerek onun kulağına fısıldamıştı. Bu fısıltıyı işiten Setsuna ve Hikari kıkırdaya kıkırdamaya gülmeye başlamışlardı.

Olağanları kamera gibi izleyen Kai, soğukkanlı bir şekilde “Gençler, on beş ay geçti hâlâ düşman ortaya çıkmadı. Bu durum, hayra alamet değildir.” dedikten sonra fincanı masaya koymuştu. Kai’nin bu açıklaması birden ortamdaki havayı değiştirmişti. Herkes birbirine bakarak Kai dediklerini anlamlandırmak istemişlerdi.

“Kai ne demek istiyorsun? Yeni düşmanlar mı çıktı? Biraz daha açıklayıcı olur musun?” diyen Setsuna, onun aklını okuduğunu ve bunu doğrulama isteğini ortama sezdirmişti.

“Bence yeni düşmanlar ortaya çıkmış. Saldırmak için doğru anı kovalıyor. Bu yüzden balalarımı Güneş’e yani hâlâlarının yanına göndereceğim çünkü onların güvende olması bizleri rahat edecek.” diyen Kai, hem yeni düşmanlar farkında fikrini söylemiş hem de çocuklara tekrar Güneş yolu göründüğünü dile getirince Minako çok üzülmüştü çünkü kızına tekrar veda edecek.

Setsuna sakin bir ses tonuyla “Yeni düşmanların nerde saklandığını bulamak için araştırmaya koyulmalıyız. Bu arada çocuklarımız Güneş’te olmaları konusunda seninle hem fikirim.” diyerek Kai ile hem fikir olduğunu dile getirmişti.

Minako’nun üzüldüğünü gören Kaan, ona sarılıp “Üzülme Minako. Kairi’ye tamamen veda etmiyorsun. Yeni düşmanları da bulup yok ettikten sonra tekrar kızına kavuşacaksın.” diyerek onu teselli etmişti.

Hikari sakin bir tavırla “Mina, Kai’nin amacı seni üzmek değil sadece balalarının güvencede olmasını istiyor. Sen de tamam desen balalar artık güvende olacak” diyerek Minako’yu ikna etmişti. İkna olan Minako, tamam dercesine başını sallamıştı.

* * *

“Phaedra’m! Kızıl gezegenin güçlü ve asil prensesi, bana doğru gel! Zaman bizim için geriye akacak!”

İşittiği sesle gözlerini karanlığa açmıştı. Gördüğü sadece zifiri karanlıkmış. İşittiği sesin nerde geldiğini şaşkın bir şekilde etrafına bakmıştı. Bir yanda işittiği ses ona tanıdık gelmişti. Birden bu sesin sahibini hatırlayan Rei, şaşkın bir şekilde “Jedaite, neredesin! Bu karanlığının nedeni nedir?” diye bağırmıştı.

“Phaedra’m! Bana doğru gel ve bu karanlıkta kurtul! Senin geçmişin ve geleceğinim.”

Karanlığın ortasındaki Rei, karanlıktan dolayı bir şey görememişti. Sadece bildiği tek şey, hisleri ona “İleri yürü!” diye komut vermesidir. Hislerine uyan Rei ileriye doğru yürümüştü. Birden üzerindeki kıyafetler değiştiğini görmüştü. Biraz daha yürümeye devam ederken karanlıktan kurtulduğunu ve kendini Ay’ın Yapay Cenneti olarak bilinen Ay Serası’nda olduğunu anlamıştı. Karşısında elini uzatan Jedaite’ı görmüştü.

Olağanları anlamaya çalışan Rei, şaşkın bir şekilde üstüne baktıktan sonra “Jedaite, bütün bunlar neyin nesidir.” diye bağırınca Jedaite yüz ifadesiyle etrafa bak demişti. Rei de onun dinleyerek etrafa bakarken kızlar ve generallerin sarmaş dolaş olduğunu görmüştü. Bir de gördüğü manzara karşısında şok geçirmesinin nedeni Endymion’un kollarında Serenity değil Beryl’in olmasıdır.

Bir müddet sonra şaşkınlığını üzerinden atan Rei, Serenity’yi aramak için etrafa bakarken gözü yere ilişmişti. Yere bakınca Endymion ve Beryl’in önünde duran Serenity’in kanlı cesedini görünce acı bir şekilde çığlık atmıştı.

O sırada önünde beliren Sayori, onun eteğinden çekerek ağlamaklı bir şekilde “Anne! Bizi bırakma! Anne!” deyince Rei şaşkınlığını üzerinden attıktan ona bakmıştı. Tam ona dokunurken gökyüzünde gelen şimşek, Sayuri’yi küle çevirmişti. Bu durum karşısında Rei, gözyaşlarına hâkim olmamış bir şekilde gökyüzüne bakmıştı ve gördüğü şey de kapkara bulutlar ile Metalia’nın yüzünü görmüştü.

Jedaite de sakın bir şekilde “Phaedra! Gel bize katıl! Kraliçe Metalia’nın boyunduruğu altında geçmişi yeniden güzel bir şekilde yaşayalım” deyince Rei birden “Hayır!” diye çığlık atıp gözlerini kapatmıştı.

“Rei! Uyan! Rei!”

Gördüklerinde kurtulmak isteyen Rei, Yuichiro’nun sesiyle gözlerini açınca kendini yatağında ve Yuichiro kollarına görmüştü. Sonra anlamıştı ki gördüklerinin hepsi kâbusmuş.

“Rei! Kâbus mu gördün? Kâbusunu anlatır mısın?” diyen Yuichiro, ona sımsıkı sarılmıştı. Rei de sakin bir şekilde eliyle alnındaki teri sildikten sonra kocasının sarılmasına karşılık vermişti. Hiçbir şey demeden gözlerini kapatmıştı.

Bleda & Kai

3 Eylül 1989 yılında Diyarbakır'da doğdum ve Keldani kökenli Türk vatandaşıyım. İlköğretim ve lise eğitimimi Diyarbakır'da aldım. 2011 yılından itibaren Ankara Bilimyurdu DTCF Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümünü okuyorum. Okuduğum bölüm sayesinde Azerbaycan Türkçesi'ni severek öğrendim. Hikaye ve kompozisyon yazmayı çok seviyorum. İç dünyamı yazılarımla okurlarım ile paylaşmaktan zevk alıyorum. Kaan Güler ile tanışmamla ara verdiğim yazı çalışmalarıma yeniden döndüm. Bu dönüş bana çok şey kazandırdı. Yazdığım eserleri wattpad platformunda paylaşıyorum. Türkiye'de Hayran Kurgu Edebiyatı'nın temsilcilerinden biri olmak istiyorum.