Öykü

Kuranglez

Bol sıfırlı banka hesapları, para dolu kutuları yoktu. Sadece zamanın harcadığı gençlerden biriydi. Tabii nüfus kâğıdı artık öyle demiyordu. Faturalarını ödeyecek, boğazından iki lokma geçirecek işi ve sağlıklı bir bedeni olduğu için kuponuna loto tesadüf etmiş kadar şanslıydı.

Kiralara gelen son zamla birlikte şehir merkezinde, işe yürüme mesafesinde oturma devri bitmişti. Kenar mahallelerde kapıcı dairesi ya da bodrum kat bakar olmuştu.

Koyduğu fiyat limitiyle kiralık ilanlarını ucuzdan pahalıya sıraladı. Listede ikisi fotoğraflı dört ilan vardı sadece. Biri neredeyse Eskişehir’de sayılabilecek kapıcı dairesi, diğeri Kolej’de karanlık görünümlü bir daireydi ama yeri epey iyiydi. İki ilan sahibini de aradı. Defalarca çalmasına rağmen Elvankent’teki açmadı. Kolej’deki ilanda şansı yaver gitmişti. Evi görüp sahibiyle tanışmak için apar topar hazırlanıp yola koyuldu.

Dairenin bulunduğu apartman dökülüyordu. Odalar küçüktü. Kirası ise nispeten uygundu. Bu nezarethane görünümlü yere sadece uyumaya geleceğini düşündü. Bir anlığına öğrenci yurdu bakma fikri aklına düşse de “Yapma Turan bu yaştan sonra.” diye iç geçirdi. Son bir fiyat kırma hamlesi olarak “Hiç penceresi yok.” dedi ve ev sahibiyle el sıkıştı.

“Kot farkından. Bodrum kat daireler öyle yapılmış zamanında. Eski ev sahibi imar planına kuranglez çizdirmiş ama ömrü vefa etmemiş yaptırmaya garibin. İşini görecekse daireye 25-30 santimlik bir iki pencere açtır, kiradan düşeriz.” dedi müstakbel ev sahibi. Bu önerinin üzerine Turan’ın zihninde şimşekler çakmıştı.

Elde avuçta olanla üç aylık kira tutarını peşin ödedi. “Kuranglezi kendim yapıp piyasa değerini de kiradan düşersem tertemiz iş olur.” diye düşündü. Fiyatı kiradan düşünce neredeyse bir yılı bedavaya getirmiş olacaktı. Üniversitenin yaz tatillerinde arkadaşı Sacit’in babasına ait inşaatlarda yevmiyecilik yapmıştı. Aletleri Sacit’ten ödünç alıp, gereken malzemeleri tanıdıklarından ucuza kapatabilirdi. Az çok eli yatkındı bu işlere. Bilmediğini de Sacit’e sorup öğrenirdi. “En kötü video izler yaparım be. Oldu bu iş.” diye iç geçirdi. Kafasında çılgın projeler; dolmuşa atladığı gibi soluğu Sacit’in yanında aldı. Hali hazırda elinde bulunan birkaç kuranglez planı gösterip; arkadaşına yapacağı işin mantığından bahseden Sacit.

“Bir kazma kap şimdilik şuradan sen, çukuru kazana kadar ben adrese diğer malzemeleri gönderirim. Malzemeler ev hediyesi olsun. Çukuru normalden derin kaz ha, yoksa ilk yağmurda evi su basar benden söylemesi.” dedi.

“Adamsın, kardeşim.” dedi Turan elinde kazma, dolmuştakilerin şaşkın bakışları arasında, evin yolunu tuttu. Yeni fakirhanesine eski evden getirdiği yer yatağı ve birkaç eşyasını yerleştirdi. Bez dolabını kurdu. Televizyonu olmadığı için akşama doğru canı sıkıldı. “Ufak ufak kazmaya başlayayım bari.” diyerek aldı eline kazmayı, dairenin dışına çıktı. Duvarın dibini kazmaya başladı. Yeni kazılmış toprak kokusu ve taşın metalle çarpışmasından hasıl olan çınlama sesleri eşliğinde ritmik şekilde çukuru kazarken tok bir sesle irkildi. Kazmayı yukarı kaldırdığında bir ucunun olmadığını gördü. “Hay aksi şeytan.” dedi. Telefonunun ışığıyla kırılan parçayı aradı, bulamadı. Toz toprak içerisinde eşelenmekten sıkılmış olacak ki “Neyse ne gidip yatayım. Gündüz gözüyle devam ederim.” diyerek yer yatağına girdi.

Ertesi gün sabah erkenden kalkmıştı. Her tarafı dökülüyor, en ufak hareketinde kasları yanıyordu. “Hamlamışız.” diye söylendi kendi kendine. Elini yüzünü yıkayıp, karşıki marketten yiyecek bir şeyler alıp geldi. İki dilim ekmek arasına aldığı salçayı sürdü. Çayını sallayıp kahvaltıya koyuldu. Hazır salçalar annesinin çocukluğunda yaptıklarına benzemiyordu ama besleyiciydi. Afiyetle yedi. Kirayı ucuzlatacak ulvi görevine hazırdı.

Kırılan kazmanın ucuna bir de gündüz gözüyle baktı. Kayıp uçtan arda kalan kısım sanki lazerle kesilmiş gibi dümdüz duruyordu. Taştan gelen sesi duymasa, kesilmiş bu diyecek. Kırıldığına inanmayacaktı. “Yatır falan mı var la bu binanın altında.” diye iç geçirdi. Ellerini açıp bildiği duaları okudu. Dualar bitirince var gücüyle etrafa üfledi; ardından kazmaya devam etti. Akşam kazmayı kıran köşeye imtina ile yaklaşıp pek ellemedi. Neredeyse kendi boyunca bir çukur kazmıştı. Durakta otobüs bekleyenlerden biri elinde sigarayla yanına yanaşıp:

“Ustam ateş var mı?” dedi. Turan çukurun içinde olduğundan adamın ayaklarını göremedi.

Çakmağı cebinde uzun süre aradıktan sonra. Tıknaz adama uzatıp “Buyur hocam.” dedi.

Otobüs gelmeden ateş bulmanın rahatlığıyla nefes nefese teşekkür eden adam uzaklaşırken; Turan kıç cebinde bir yoksunluk hissetti, biraz sağı solu arandıktan sonra “La cüzdan nereye gitti?” dedi. Sigaraya çakmak ararken arka cebindeki cüzdan malum köşeye düşmüştü. Uzun süre toprağı eşeledikten sonra; kazmanın ucuyla o köşeyi dürttü. Gözlerine inanamıyordu. Kazmanın bir tek sapı kalmıştı elinde. Arkayı eşeleyip büyükçe bir taş çıkardı. Taşı tekinsiz köşeye doğru fırlattı. Kazmanın ucu gibi taş da kaybolmuştu. Taşın kaybolduğu noktada koyu bir göçük ve kuvvetli vakum etkisi oluşmuştu. Çekim karşısında elektrik süpürgesiyle karşılaşan karınca kadar çaresizdi Turan. Oyuğun içine çekilirken bağırıp çağırsa da onu kimsecikler duymamıştı.

* * *

“Sonunda gelebildin seçilmiş kişi, ben yıldız büyücüsü Ea. Bu gezegende yıllardır seni bekliyordum. Sana yıldız büyüsünün inceliklerini öğretmem gerek. Sen evrene huzur ve denge getireceksin.”

“Bu ne la böyle.” dedi Turan olayların saçmalık düzeyini anlamlandıramayan her Ankaralı gibi tepki vermişti.

“Yıldız telepatisi.” ses sanki kafasında çalkalanıyor gibiydi. Midesi kalktı.

“İlk telepati deneyimi ha. Benim de ilk deneyimim hayli zor olmuştu.”

“Neyse hemen derslere başlayalım Çaylak Ua. Yıldız Büyüsüne Giriş 101 ve Pratik Uygulama dersleri senin için yeterli olacaktır. Zaten gerisini kendi kendine çözmen en doğrusu. İstemeden bir gezegen yiyen daha yaratmanın alemi yok.”

“Nasıl yani?”

“Boş ver. Kötü adamlar işte.”

“Neredeyim ben, buraya nasıl geldim?”

“10199 Charilko gezegenindeyiz. Geldiğin gezegenden hayli uzak bir yer. Sizin oraların tabiriyle bir solucan deliğine düştün.”

“Peki neden yaşlanmadım. Onlarca ışık yılı yol geldim.”

“O dediğin yol tutması gibi bir şey, çok nadir görülür.” dedi Ea ve telepatiye devam etti.

“Anlıyorum, kafan karışık. Bu tamamen normal. Sana kadim bir bilgeliğin sırlarını aktarmak üzereyim. Bana öyle bön bön bakma. Kadim bilgiye biraz saygın olsun.” dedi.

“Ağzını oynatmadan nasıl bu kadar çok şey söyleyebiliyorsun?”

“Bizler konuşmayız. Telepati ile hislerimizi aktarırız. Bir çeşit gelişkin empati olarak düşünebilirsin. Ben sana duyguyu aktarırım. Zihnindeki malzemelerden cisimler, cümleler oluşur. Yalnız bebeklerde telepati işi pek yürümez. Anlarsın ya kafalarının içinde besin sağlayıcıdan başka bir şey yok. Üzerinde metalden yapılmış herhangi bir silah falan taşımıyorsun değil mi?”

“Gelmeden önce kazmam vardı, o da çukura düştü.”

“Güzel, o zaman başlıyoruz. Dar alanda haddinden fazla madde varsa kara delik oluşabilir. Bir gök cisminin iç basıncı kütle çekimini yenemediği durumda çökmeye başlar. Çökme sonucu oluşan kara delik başka bir zaman düzlemine bağlanır. Buraya kadar ne yapacağını anladın mı?”

“Neyi anlamamı bekliyorsun ki. Ben astrofizikçi değilim, gök cismi hiç değilim.” dedi Turan.

“Oh! Kusura bakma anlarsın sandım. Yanlış okumadıysam zihninde “Her insan bir dünyadır” diye bir söz yok mu? Dünya da bir gök cismi, e anlarsın ya.”

“Bence zihin okumayı ve dolaylı olduğundan bile şüpheli olduğum anlatımını bir kenara bırakalım. En kestirme yoldan eve nasıl dönebilirim onu konuşalım.” dedi Turan.

“Ne yazık ki sorularının cevabı bende değil Çaylak Ua. Yıldız büyücüleri bedenlerinin bulunduğu noktanın kütle çekimini artırıp azaltabilir. Bu ustalık isteyen bir iştir. Kara delik yaratan zanaatçılarız diyebiliriz. Üstat Ui organizasyonumuzdaki en üst rütbeli kişidir. Düzeni o sağlar ve takıldığımız yerde bize yol gösterir.”

“Nasıl bir cendereye düştüm la ben. Böyle olacağını bilsem cüzdana kayıp ilanı verirdim.” dedi Turan.

* * *

“Sizlere kendisini “Büyücü”, “Sihirbaz”, “Uzaylı” ve “Dostunuz” olarak tanıtan kişiler ve “Siz seçilmiş kişisiniz, size büyü yapmayı öğretmem gerekiyor.” diyenlere itibar etmeyiniz!

Böyle bir durumlarda hemen en uygun telepati kanalıyla Üstat Ui’yi bilgilendiriniz.”

* * *

“Bu da neydi?”

“Telepatik anons. Senin gibi gökten bitmeleri uyarıyor. Sonuçta herkes benim gibi güvenilir bir yıldız üyücüsü değil.”

“Hmm… Anladım. Peki bana öğreteceğin şu kütle çekim zımbırtısı büyüsü ile evime dönebilir miyim?”

“Bunu zaman gösterecek Çaylak Ua. Evren her şeyin mümkün olabileceği kadar geniş. Ve kadim sırları var. Kim bilir. Bu arada şu siyah şey de senden önce gökten bitti. Senle bir bağlantısı olabilir mi?” dedi Ea ve Turan’a cüzdanı uzattı. Turan sevinse mi üzülse mi karar veremediği karışık duygular içerisindeyken.

“Bu kadar teorik bilgi yeter. Şimdi pratik zamanı.” dedi Ea ellerini çırparak. En azından Turan’ın gördüğü sanrı bu şekildeydi.

“Teorik bilgi bu kadar mıydı? E daha hiçbir şey öğrenmedim ki ben.” dedi Turan.

Ea duymazdan gelerek Turan’a yapacaklarını anlatmaya devam etti. “Şimdi göbek deliğinde evreni yutmaya çalışan bir boşluk varmış gibi düşün. Hayal gücü büyücülükte çok önemlidir.”

“Hiçbir şey olmuyor. Hem evreni yutarsam patlarım be.” dedi Turan.

“Sabır ve inanç Çaylak Ua. Büyücülüğün olmazsa olmazlarıdır. Şu taşla beş adım arkana içinde rahat hissedebileceğin büyükçe bir üçgen çiz ve sembolün içine gir.”

“Çizdim. Hâlâ bir gelişme yok.” dedi Turan.

“Teşekkürler! Çaylak Ua. Şans ve zekâ bu evrende hayatta kalmak için elzemdir. Maalesef sende ikisi de yok.”

Turan’ın ortasında durduğu üçgenin kenarlarından eşit aralıklarla fışkıran ışık huzmeleri eşliğinde parlak parmaklıklar yükseldi.

“Seni lanetlemiyor ya da kendi lanetini bozdurtmuyorsa, kim gökten bitmiş birisine bedava yıldız büyüsü öğretir ki.” dedi Ea.

Yıllardır onu bu sürgün gezegenine hapseden kütle çekiminden sonunda kurtulmuştu. Yok ettiği gezegenlerde yaşayanların kıyamet çığlıklarıyla keyiflendiği günleri özlemişti. Turan’ın sayesinde o eski güzel günlerine dönebilirdi.

“Dünyalıydın değil mi? Belki orada keyifli bir mola vermeliyim. Ben özgürlüğümün tadını çıkarırken, sen yerime esir kalacaksın. Evrende dengeyi korumak her zaman önemlidir.” dedi gezegen yiyen Ea.

Ona parlak parmaklıkların ardından bakan Turan, ketenpereye geldiğini geç de olsa anlamıştı. “Geliyorum, korkma.” dedi zihninde Ea’dan daha az mide bulandırıcı bir etki bırakan kadifemsi ses.

“Tövbe estağfurullah. Işığı gören geliyor.” dedi Turan. Bir ışık sütunu üçgen kafesi parçalayarak Turan’ın yanına indi. Güneşin kendisi kalkıp gelmişti adeta.

“Geç kaldın Ui, gafil avlayıp üzerime koyduğunuz mühür çekimi artık yok. Onu gökten bitmeye bağladım.”

Üstat Ui bir şey demedi. Beline kadar uzanan saçlarını aslan yelesi gibi savurarak göğüs hizasına kaldırdığı ellerini birleştirdi. Üstadın ellerinin birleşmesiyle, Ea yere yapıştı. Manzarayı gören Turan’ın üstünden yük kalkmış, içi ferahlamıştı.

“Nasıl olur? Beni bu gezegene mühürlemek için üç Üstat gerekmişti. Sen… Hem de tek başına.” diye kükredi Ea.

Derin bir iç çeken Ui “Evren her şeyin mümkün olabileceği kadar geniş gezegen yiyen. Zaman değişir. Organizmalar gelişir.” dedi. Gezegen yiyeni kolayca mühürlemesinin ardından Turan’a döndü.

“Sen ne yapacaksın? Gökten bitme Ua. Üzülerek söylemeliyim, seçtiğin her yol acı dolu olacak. Gezegenine dönmek mi istersin, yoksa aramızda yaşamak mı? İlk tercihinin bedeli ölüm olabilir. İkincinin bedeli ise horlanma. Seçim senin.” dedi.

“Bizim oralarda bir laf vardır. Taş yerinde ağır derler üstat.”

“Anlıyorum. Riski kabul edersen zihnine yıldız büyüsünün tek seferlik tekniği zaman sıçramasını aktaracağım. Aktarım sırasında delirebilir, felç olabilir ya da ölebilirsin. Uyarmalıyım! Yapacağın sıçrama senin için ikinci olacak. Zamanda üçüncü bir sıçramayı denersen sonun kesinlikle ölüm olur. Kendinden ve kararından eminsen, başlayalım.” dedi Ui.

Üstat Turan’ın cevabını beklerken, o cebinden çıkardığı market fişinin arkasına birkaç satır karalamış, fişi boşluğa bırakmıştı.

Kısa süre sonra “Ne olacaksa olsun. Hadi yapalım şu işi.” dedi.

Üstat Ui alnını Turan’ın alnına dayadı. Temasla birlikte anlamsız semboller, kelimeler ve bilgiler zihninde uçuşmaya başladı. Dimağı durulduğunda Turan baygın düştü. Kendine geldiğinde Ui’nin dizlerinde uyuyordu.

“Başardık ha” dedi Üstat sevinçle. Turan’ın zihni ve görüşü hâlâ bulanıktı. Akşamdan kalmış gibi hissediyordu.

“Hazır hissettiğinde gözlerini kapat, tüm evren parmaklarının ucundaymış gibi hayal et ve “Zaman sıçraması” de. Lazım olan diğer her şey kafanın içinde.” dedi Üstat Ui.

“Gelirken öyle bir şey yapmamıştım.” dedi Turan.

“Çünkü rastgele yolculuk yapmıştın.”

“Zaman sıçraması demek illa gerekli mi?”

“Evet anahtar kelimen bu. Benim çok hoşuma gidiyor.” dedi Ui gülümseyerek.

Bir müddet minnet dolu bakışlarla karşısındaki güzelliği seyreden Turan. Yolcu yolunda gerek diyerek; “Her şey için teşekkürler Üstat Ui. Ola ki mavi gezegene yolun düşerse bir çaya beklerim.”

Zaman sıçraması.” dedi Turan.

Anahtar kelime dudaklarından çıktığı anda kazdığı çukurun yanında uyandı. Yaşlı bir teyze bileklerini kolonya ile ovalıyor, duraktaki tıknaz adam ambulansı arıyordu.

Olduğu yerde yavaşça doğrulan Turan “İyiyim hocam, sıkıntı yok. Yorgunluktan.” dedi. Meraklı kalabalık dağıldıktan hemen sonra Sacit’i aradı. Büyük bir heyecanla başından geçenleri anlattı.

“Rüya görmüşsün, kıçın açıkta kalmıştır oğlum. Malzemeleri akşam gönderiyorum. Yat dinlen, kuranglez işini bizim usta halleder.” dedi Sacit.

“En çok da ne koyuyor biliyor musun Sacit? Anılarım bilim kurgu fantastik kategorisine giriyor, günlüğe yazamıyorum.” dedi ve telefonu kapattı Turan.

Başlarda eşi dostu yaşadıklarına ikna etmeye çalışsa da adım deliye çıkacak korkusuyla sessiz kalmayı öğrendi. İşe gitti, eve geldi. Ucunda ölüm var diye üçüncü sıçramaya cesaret edemedi. Öylece yaşayıp gitti. Zamanla yıldız büyücülerinin fantastik bir rüya olduğuna kendi de ikna oldu.

Ta ki 2022 Ekim’inde astronotun biri uzay çöplüğünde; ön yüzünde “1 adet ekmek, 360 g domates salçası 29,90 TL” ve arka yüzünde “Umarsızca geziyorum zamanda. Sessiz harflerim düştü türbülansta. Lüzumsuzca yaşadım, ulaşmadan amaca. Sürekli bir özlemle koptuğum ağaca. Düşerim elbet bir gün ben de toprağa, dönüşürüm öylesi fuzuli bir yaprağa. Angaralı Turan.” yazılı bir market fişi buluncaya kadar.

Burak Şentürk

Süper kahramanı Zorro, çocukluk hayali yazmak olan biriyim. Felsefe, tarih, bilimkurgu, fantastik kurgu ve manga okumayı severim. Yürümekten, doğal cümbüşün içinde olmaktan ve kahve içmekten keyif alırım. Gözü açıkken gördüğüm düşleri, kurduğum dünyaları paylaşmak ve biraz da yazma disiplini kazanmak adına Kayıp Rıhtım’a aylık öykü gönderiyorum. Umarım keyifle okursunuz… Nam-ı diğer “Spectrosomnium”: Görür, okur, yazar, düşünür ve düşler.