Yakın veya uzak bir gelecekte, Dünya’da bir yerde.
LÜTFEN REKLAMLARI İZLEYİNİZ! Suçlu sesi duyduğu gibi karşısında bulunan ekran-duvara baktı. Kendisiyle beraber tüm koridor da ekran-duvara bakıyordu. Hatta Suçlu’nun her iki yanında bulunan polis memurları da Suçlu’ya verdikleri dikkati azaltmış, reklamı izlemeye başlamıştı. Reklam her zamanki gibi Şirket-Devlet propagandası yapıyordu. Bu reklamları izlemek zorunluydu. O kadar zorunluydu ki o anda ne iş yapıyor olursanız olun işinizi bırakıp izlemezseniz suçlu oluyordunuz. Tıpkı bizim Suçlu gibi. Reklamların 180 saniyeyi aşması yasaktı çünkü Şirket-Devlet’in bilim memurları yaptıkları araştırmalarda 180 saniyeyi aşan reklamların etkisinin azaldığını ve hatta vatandaşlarda reklam verene karşı bir antipati oluşturduğunu keşfetmişlerdi. Bu reklam uzun değildi; sadece 92 saniye sürmüştü ve bittiğinde koridordaki hayat normal akışına dönmüştü. Suçlu yere bakmaya, iki polis memuru dikkatlerini Suçlu’ya vermeye ve koridordakiler bir uğultu içerisinde yürümeye devam etmeye başladılar. Az önce reklamın gösterildiği ekran-duvar, ekran özelliğini yitirmiş, tekrar sıradan bir duvar gibi gözükmeye başlamıştı.
Suçlu’nun ismi okundu ve Suçlu iki polis memuru eşliğinde mahkeme odasına doğru yürümeye başladı. İçeri girdiğinde Savcıyla göz göze geldi. Suçlamaları yönelten oydu. Umuma açık mahalde Şirket-Devlet’in zorunlu reklamını izlemeyi reddederek halkı isyana teşvik etmek ve Şirket-Devlet’in zarara uğramasına yol açmak suretiyle… Savcının tutanağı bu cümleyle başlıyordu ve devamı da Suçlu için pek iç açıcı şekilde devam etmiyordu.
Suçlu kafasını salonun ortasına çevirdi ve kendi avukatıyla Şirket-Devlet’in avukatını gördü. Sohbet ediyorlardı. Kim bilir ne hakkında konuşuyorlardı? Belki de bu davanın nasıl sonuçlanacağını zaten bildiklerini, davalının hiçbir şansı olmadığını ve bütün bu dava sürecinin zaman kaybından başka bir şey olmadığını konuşuyorlardı. Çünkü öyleydi. Henüz Şirket-Devlet tarafından dava edilip de suçsuz bulunan kimse olmamıştı. O kadar ki, savcıların tutanaklarında suçlamaların yöneltildiği kişiden sanık olarak değil suçlu diye bahsediliyordu. Sonuç en baştan belliydi zaten. Tek sorun ise hakimin ne tür bir sonuca varacağıydı.
Polis memurları Suçlu’yu yerine oturttular ve her iki yanında dikilmeye başladılar. Suçlu salonu incelemeye koyuldu: Salon oldukça küçüktü. Solundaki duvarda savcı ve kürsüsü bulunuyordu. Suçlu’nun yanında avukatı oturuyordu ve tam karşısında Hakim’in kürsüsü vardı. İlginç olan ise Şirket-Devlet’in avukatının savcının yanında oturmasıydı. Anlaşılan bu mahkeme salonunda hukuk temsilcileri vardı ama hukukun kendisi yoktu. Suçlu derin bir iç çekti ve hakimi beklemeye başladı.
Birkaç dakika içinde hakim geldi, herkes ayağa kalktı, hakimin oturabilirsiniz işaretiyle geri oturdular ve savcı hakimin kendisine bakışıyla beraber iddianamesini okumaya başladı. Salondaki bir avuç insan iddianameyi dinledi ve hakimin ağzından şu cümleler döküldü: Suçlu’nun suçlu olduğu açık ve seçiktir. Zaten suçlu olmasa ona Suçlu demezdik. Eğer Şirket-Devlet’in avukatının ve Suçlu’nun avukatının söyleyecek sözleri yoksa cezayı açıklayacağım. Şirket-Devlet’in avukatı Suçlu’nun avukatına baktı, Suçlu’nun avukatı Suçlu’ya baktı; Suçlu ise yere bakıyordu. Hakim sessizliği fırsat bilip tam konuşacaktı ki Suçlu “Söyleyeceklerim var.“ diyerek ayağa kalktı. Bu alışılmadık isteğe hakim onay verdi. Suçlu derin bir iç çekip konuşmasına başlamak için ağzını açtığı anda o meşum ses duyuldu: LÜTFEN REKLAMLARI İZLEYİNİZ!
Suçlu’nun yapabileceği bir şey yoktu. Sözleri reklamların sonrasına kalmıştı. Herkes ayağa kalktı, salonun ekran-duvarlarında kadın mı erkek mi belli olmayan bir suret belirdi ve metalik bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Merhaba Sayın Vatandaşlar. Son zamanlarda Şirket-Devlet’imize yönelik saldırılar artmıştır. Bu saldırıların çoğunu reklamları izlememe suçu oluşturmaktadır ve bu suçların sayısı sebebiyle hukuk sistemimiz tıkanmaktadır. İşte bu tıkanıklığı aşmak amacıyla bahsi geçen reklamları izlememe suçunun cezasını biz Şirket-Devlet olarak belirlemiş bulunmaktayız. Bu suçun cezası tarafımızca ömür boyu taş ocaklarında çalışmak olarak belirlenmiştir. Savcılarımız, avukatlarımız ve hakimlerimiz artık daha az yorulacaklardır.”
Bu sözleri duyan Suçlu yapacağı konuşmanın artık bir önemi kalmadığının farkındaydı. Kafası karmaşık düşüncelerle doluyken ayakta durmakta zorlanıyordu. Sandalyesine çöktü kaldı ve o meşum ses tekrar duyuldu: REKLAMLARI İZLEDİNİZ!
- Perisiz Ev - 1 Şubat 2024
- Kırmızı Parlak Nesne - 1 Şubat 2023
- Reklamları İzlediniz - 1 Aralık 2022
- Akvaryumda Balina Besleyebilir miyim Annecim? - 1 Ağustos 2019
- Elveda ve Bütün O Bambular İçin Teşekkürler - 15 Şubat 2017
Herkese merhaba. Yorum ve eleştirilerinizi eksik etmeyin lütfen.
Sarsıcı bir gerçek, sert bir eleştiri.
Öykünün sonunun başından belli olması o gerçeği daha da dayanılmaz kılarken eleştirinin boyutunu da arttırıyor. Temeli sağlam ve güzel bir hikaye olmuş.
Distopik, kısa ve öz. Baştan izlememeyi seçerek başkaldıran kahramanın sonda hakkındaki kararı öylecesine kabul etmesini anlamadım. Bence bir koyun misali itaatle duvarekranı seyreden sistemi bir şekilde alt edebilirdi. Mesela herkes ekranı seyretmeye mecbur olduğu için yavaş yavaş salonu terk etseydi. Teorik olarak kimse durduramaz.
Reklamları izlemenin bile mecburi olduğu bir sistemde bir mahkumun kaçmaya çalışması pek de iç açıcı sonuçlar doğurmaz. Tabii ki mahkum açısından.
Gene de haklılık payınız var. Polis memurlarının reklamları izlemekten muaf tutulması gerekirdi ve bunu öyküde belirtebilirdim.
Benim de pek farklı olmayan distopik bir mahkemeden kaçan bir antikahramanım vardı. Şuradan okuyabilirsiniz: https://yerlibilimkurguyukseliyor.com/2020/03/09/ybkyd-sayi-35/ (sayfa 66)