Öykü

İşler Faso Fiso Sen Gerçeksin!

Erkenden çağırdılar. Söz verdiler. Gelirsen para peşin, dediler. Az buçuk bir aklım vardı, bu tekliften sonra o da kayboldu. Ayağımıza kadar gelmiş talih kuşunu kaçırırsak ayıp olurdu. Sabahtan akşama kadar mahalle mahalle dolaşsam benden istedikleri miktarda satmam mümkün değildi. Bizim gibilere açıkçası bu iş yağlı kaymaktı anlayana tabii. Biz emekçi insanlarız canım abim. Ekmek aslanın ağzında, mücadele etmezsen ellerin boş kalıyor. Ne yapalım? Bizim kaderimiz de böyle yazılmış.

Her şey iyiydi hoştu da aklıma yatmayan bir ayrıntı vardı. Bana söyledikleri adres taa bilmem neredeydi. Çok ücra bir yerdeydi. Zavallı ayaklarıma yine kara sular inecekti. İçimden bir ses birden “Aman be parayı boş ver gitsin. İn misin cin misin, gece gece oralarda ne işin var?” diye fısıldadı. Gözümü açtı. Doğruydu. Köşeyi döneceğiz de ya sonrası. Sağlık daha önemli sonuçta. Kimi kimsesi olmayan bekar bir adamız. Yarın öbür gün evlenmek istesek o zaman da kendine niye dikkat etmedin demezler mi? Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal, gel de çık bu işin içinden. Para mı? Sağlık mı? Ayaklarım zaten şiş, yürümekten parmak aralarım su toplamıştı, naneli krem sürdüm de rahatlattım biraz, yoksa sızım sızım sızlıyor. Uyku bile girmiyor gözüme o derece yani. Az kalsın teklifi alabora ediyordum sırf bu yüzden.

Eee sonra “Senden başkası bu işin altından kalkamaz, kısa yolu tarif ederiz. Yorulmazsın. Bu işi hallet meşhur olacaksın, namın yürüyecek, kızlar seninle evlenmek için sıraya girecekler bize inan. İlerisini gerisini meraklanıp, karıştırma” dediler. Ah canım abim. O an keyiften dört köşe oldum. Sorularımla ortalığı bulandırır mıyım? Bizim yelkenler de suya indi tabii. Deli gönlüm esti, coştu, heyecandan gözümü uyku tutmadı. Karanlıkta düştüm yollara. İlk durak imalathane. Dumanı üstünde simitler hele kokusu yok mu? Dünyanın en lezzetli şeyi mübarek. Canın çekerse söyle hemen kapıp geleyim. Utanmaca sıkılmaca yok aramızda. Bak karnın tok diye üstelemiyorum. Ama bak şimdiden anlaşalım bir daha seni buralarda görürsem ısmarlamadan bırakmam haberin olsun. Ona göre aç gel.

Nerde kalmıştık? Okey abim ben mevzuyu değiştirsem de dağılmam, korkma sen. Seni denemek için sana soruyorum. Beni can kulağıyla dinliyor musun diye bakıyorum. Kafamda teyp var play tuşuna basınca kaset kaldığı yerden sarmaya devam ediyor. Simit teknesini kaptığım gibi vınladım. Selamı bile uzun tutmadım içeride çalışan hemşerilere, laf uzarsa bizim iş tehlikeye girerdi çünkü. Onlar simitleri dizdikten sonra sağıma soluma bile bakmadım, o derece gideceğim yere konsantre olmuştum.

Bir de Allah seni inandırsın kalbim yerinden çıkacak sandım. Elim ayağımda bir titreme, gel de utanma. Dehşet heyecanlıydım, halimi gözünde canlandırman için söylüyorum. Sonuçta ilk büyük işim. Ya altından kalkamazsam diye stres olmuşum. Elimize yüzümüze bulaştırırsak var ya, toprak altında anamın kemikleri sızlardı, tövbeler olsun. Bu kadarcık işi de halledemezsek adam değilsin farz edeceksin. Etraf kör karanlık. Ta ebemin köyünde. Mecbur kestirmeden gidecektik. Kör şeytanı dinlesem çoktan geri dönmüştüm. Ama vesveselere aldanmadım. Bismillah çeke çeke, ya ne sandın canım abim bu yürek attığı sürece hiçbir şeyden korkmayız evvelallah. Karanlıkmış vız gelir tırıs gider.

Ah canım abim kestirme yolu bir görseydin var ya. Amma yiğitmişsin derdin. “Dikkatli ol” dediklerinde “Hayırdır” dedim. “Abartacak bir şey yok gidince görürsün,” esastan dedikleri kadar varmış. Ak ile karayı ayırt etmek mümkün değil. O biçim korku saçıyor yani. Lafı burada biraz uzatıp çekiştirelim. Hemen geçemeyeceğim gelişmeler yaşadım ne de olsa.

Geniş bir arazi. Etrafı kırmızı telle örmüşler. Tabela varmış ben fark etmedim. Bir de dört bir köşesinde. Gel gör ki benim dikkatimden kaçmış. Dedim ya göz gözü görmüyor. Ama benimki de akıl işte. Çok kızıyorum. İnsan bir etrafına bakınır arkadaş değil mi? Ne var ne yok bileceksin. İn mi var, cin mi var. Uzaylı mı var. Yoklama yapmadan önündeki boşluğa bodoslama dalmak nedir ya? Şimdi biz de cesaretten yana bir sıkıntı olmayınca sonumuzu düşünmeden kendimizi tereddütsüz atıyoruz. Tek kusurum bu, cesaret. Kabul ediyorum. Aynen abi cahil cesareti. İşte hepsi bu. Başka bir kabahatim yok bana kalırsa, tamam. Sen söyle. Sen olsan ne yapardın canım abim merak etmez miydin? O koca alanda ne çalışması varmış demez miydin? Varsa var. Ne olmuş dedim. Gel çalış deseler kaçacak değildik ya. Elimizden geleni ardımıza koymazdık. Yok! Canım abim, uyarı levhalarını fark etmedim dediysem ilkten şey etmedim ama sonra göz göze geldik. Sadece aramızda etkileşim olmadı. Hani uykuluyken gözüne bir perde iner ya. O an sürekli esneyip durduğum için uykumun geldiğini hatırlıyorum. Ha işte, o nedenden ötürü tam çözemedim yazıyı. Önümdeki alana gök taşı düşmüş meğer. O alanı o yüzden ablukaya almışlar. Dedim ya abim kanımızda merak var. En ufak bir tereddüt etmeden belaya, balıklama atlıyoruz. UFO’lar için magnetik bir alanmış orası. Vay be daha neler neler? Nereden bileceksin ki? Bilemezsin abim. Biz de böylece öğrendik. Artık hiç unutmayız. Askerler sarmış etrafı. Ta Pentagon’dan koca koca adamlar gelmiş. Bilseydim hiç yaklaşır mıydım? Yok o kadar da değil. Canımıza da susamadık. Uçan daire göreceğiz diye… Allah’ım yazdıysa bozsun. Gazeteler de olayı bilip çözmeden “Zaman Yolcusu Olduğunu İddia Eden Adam” diye başlık atıp fotoğrafımı da altına yapıştırmışlar. Halbuki kaç defa yetkililere durumumu izah ettim. Yok neymiş efendim uzaya bilet pazarlamaya kalkmışım, bilmem kaç euro diye racon kesmişim. Euro görmemişiz ki onunla planlar yapalım. Kahvede böyle laflar etsem hatırlamaz mıydım canım abim sen söyle. Planlar yaptıysam yuh olsun bana. Ben sıradan bir simit satıcısıyım sonuçta. Pusuya yatmış herifler, beni oyuna getirdi, çakallar. Ama planları ellerinde patladı. Yalanları ortaya çıkınca çeyrek köfte akıllarınca iftira atıp dikkat dağıtıyorlar.

Esas neye sevindim biliyor musun? Tökezleyip düşmesem el-Fatiha. O cehennem çukurunu boylayacaktım. Allah korudu beni. Yere yapışınca üzerim çamur oldu ama olsun. Hiç önemli değil. Oraya gitmeyi kabul edince belki de arkamdan kıs kıs gülüp durdular. Benimle neden uğraştılar anlayamadım. Hiçbir zaman da anlayamam. Sanırım eğlenmek istediler benimle. Kötülük yapmak bazı insanlara çok kolay geliyor ne de olsa. Anladın ya abi üç aşağı beş yukarı nelerle uğraştığımı. Hapı yutmama çok az kalmıştı. Fakat burnum dahi kanamadan kurtuldum. Önümde kocaman kocaman on delik, onar metre onar metre vardır. Bilemedin on beş metre. İçine girmediğimden dolayı tam kestiremiyorum. Yollar bozuk, inişli çıkışlı, ayağım takıldı. Artık taşa mı diğer sıfatsız şeylere mi? Anlayamadım. Küt yere. Ayağım bilekten koptu sandım çok acıdı. Şükür ki yığılıp kalmadım, ayağa kalkabildim. Dökülen simitleri topladım. Ekmek param neticede. Bu arada kameralardan beni görmüşler. Fotoğraflarımı çekmişler. Yerden üzerim topraklı mopraklı kalkınca korkmuşlar. Yaratık uyandı, diye bütün güvenlik birimlerini üzerime salmışlar. Aslı varsa helikopterleri de peşime göndermişler ama ben görmedim de duymadım da. İyi ki de karşılaşmadım onlarla. Yoksa panik olur ortalığı toz duman ederdim. Simitlere de bir şey olmadan hemen kurtardım. Simitleri topladım ama biraz ıslaktılar.

Oraya yakın Adaş Rüstem’in sobası aklıma geldi, hep yanar gece gündüz. Beş on dakika sobanın üzerinde tuttuk mu kebap, yeme de yanında yat. Gün ışımadan müşteriye ulaştırırım satarım bunları dedim aklımca. Bizim Rüstem çok üşür. Kesin bacası tütüyordur. Erken yola çıkmanın faydası işte. Rüstem adaş iyidir çok iyidir de nasıl söylesem insanlık alameti olarak biraz kıskançlığı vardır. Koca tepside gece gece simitleri görünce şaşırdı. Tutturdu “Seni kandırmışlar hemşerim. Bu simitler bayat. Adam çıkmaz onlardan hepsini iyi tanıyorum, namussuz herifler.” Aklınca beni düşünüyor havalarına yatıyor uyanık. Hiç sesimi çıkarmadım. Beni kıskandın lan sen desem. Bana gücenir. Boş ver kardeş bu işleri dedim. Niyeymiş? dedi. Alırken anlamadın madem ağzın da mı yok… Ayıp oluyor Rüstem bak, dedim. Ağzını açtı ya bir kere kolay kolay kapatmazdı. Huyu böyle Rüstem’in ben biliyorum. Sinirlendim. Kalktım Bir bardak çayı bitirmeden. Oradan gerisin geri geldim. “Lan oğlum sen enayisin” dedi. “Sen de… “dedim gerisini söylemedim. Arkamdan bağırdı. “Hemşerim ben de neyim? Gel de yüzüme söyle.” Duymazlıktan geldim.

İşte güzel abim tüm o gazete haberlerinin perde arkasındaki olaylar. Evet meşhur oldum. Zengin olamadım. Elimde koca bir sıfır. Simitleri satamadım. Ben de çayın yanına katık yaptım üç beş zeytinle. Ama billah artık bu saatten sonra simit yemem. Üç dişim birden düştü. Taş gibiymiş hakikaten. Fena dolandırdılar beni sayın abim. Napalım olduğu kadar olmadığı kader. He bu arada haberlerde UFO deyip dilimize doladıkları şey aslında bir gök taşıymış, biraz kızıp biraz gülüyorum. Saygılar sevgiler, seviliyorsun.

Hülya Tekin Çakır

Aralık ayının son günlerinde Samsun Çarşamba da kalabalık bir aile de gözlerimi açtım. Annemle babamın dünyaya gelen on ikinci çocuğuyum. Hayatta olansa yedinci. Aynı zamanda evin en küçüğü. “Ben gelmeden hep bir eksiklik hissedeceğinizi anladığımdan ben de yanınıza geldim,” dedim. İyi ki gelmişim. Pişman değilim. Doğru memleket, doğru şehir, doğru aile…Hayat benden yana. Ne sihir ne keramet küçük şeyleri sevgiyle çoğaltmak marifet. Neyse işte bir şeyler anlatmayı çok seviyorum. Cumhuriyet Üni. İlahiyat mezunuyum. Halihazırda sosyoloji dördüncü sınıf öğrencisiyim. Okumak ve yazmakta benim için paha biçilemez değerler. Kıymetlerini bilmeye ve yaşamaya çalışıyorum. Çocuklar için yazdığım “Acayip Bir Tayfa,” şu an devam eden diğer projelerimle çocuk dünyasında içimdeki çocukla yer almak için çabalıyorum.

Join the discussion at Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.