-“Şu aptal ihtiyar yine evin ses hapsedicilerini açmamış. Geri zekalı bunak ne olacak. Bıktım şu seslerden!” diyerek elinde ki şeffaf elektronik magazin dergisini kanepenin üzerine attı. Biraz öne doğru kayıp ayaklarını sertçe yere vurduktan sonra kafasını elleri arasında tutup,masa saatine baktı:
-“Tamam bu kadar yeter.” Ayağa kalkıp yanında ki dolaptan bir ilaç kapsülü alarak vücuduna enjekte ettikten sonra kapıya yönelerek açtığında bir el kapıya vurabilmek edasıyla havada asılı kaldı. Kapının önünde ki iki adam gülümseyerek ona baktılar. Eli havada asılı kalan adam elini indirmeden kadını baştan aşağı süzdü.
-“Merhaba Simge hanım, biz…”
-“Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Ama eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorsanız şu yandaki bunağı alıp götürebilirsiniz. Onun dışında ki hiçbir şeyle ilgilenmiyorum.”
-“Biz de onun için buradaydık zaten.” Bu eli havada kalan adamdı ve gülümsemesi daha yapışkan bir hal almıştı sanki.
-“Nasıl anlamadım?”
-”Simge Hanım yan komşunuzu yasaları çiğnediği için tutuklamaya geldik. Tabi bu arada diğer daireleri de gözden geçiriyoruz.”
-“Ne yapmış ki? Böcek mi öldürmüş? Ki onlardan çok var o aptal bombalarınız onlara işlemiyor sanırım.”
-“Ama biz… neyse komşunuz biyo-robot hayvan bulunduruyormuş.”
-“Ne dediniz, ne dediniz?” demesiyle kendisini dışarı atan Simge, iki adamı da itip aralarından geçerek bir şeyler görmek istediyse de polislerin elektronik kordon şeritleri tehditkâr cızırtılar çıkararak vınlıyordu.
-“Vay canına, ne varmış peki?”
-“Beyaz fare, yok hamster” diyen polis iki adım ileride ki Simge’nin kısa sarı şortunun altında beliren biçimli bacaklarına bakıyordu.
-“Kimin aklına gelirdi ki böyle bir şey. Vay ihtiyar vay, insan gösterir.” Ne kadar ayaklarının ucunda durup bir şeyler görmeye çalışsa da hiçbir şey gözükmüyordu. Bu sırada iki poliste arkada onun kısa şortunun altındaki beyaz bacaklarını zevkle izliyorlardı. Küt kesilmiş kızıl kısa saçları bazen havalandırmadan gelen rüzgârla dalgalanıyordu.
-“Güzel kalçalar ha beyler.”
-“Evet gerçekten de…” diyerek arkasına dönen memur kendilerine doğru gelen adamı görünce bir anda şaşırarak:
-“Şey efendim buyurun.”
-“Neye buyurayım, kızı izlemeye mi yoksa işimize mi? Yeterince eğlendiyseniz işinize dönün. Eve baktınız mı?”
-“Hayır, yani bakacağız efendim. Şimdi.”
Sesleri duyan Simge bir an arkasını dönüp tekrar merakla diğer tarafına döndüğünde arkasından daha deminkinden kalın bir ses duydu:
-“Affedersiniz hanımefendi, eğer arkadaşlarımıza yardımcı olursanız evinize kontrol etmeleri gerekiyor.”
Arkasını dönen simge:
-“Sorun yok girebilirler. Ama sanki az önce başka birisi vardı yani siz başka birisiydiniz sanki neyse ben…”
-“Yok simge hanım o Monk, yüzünde de kimliğini saklayan MLM vardır.” Diyen polis bir şeyleri bilmenin verdiği gururla konuşur gibiydi.
-“İman koruyucuları demek, ama MLM nedir?”
-“MLM teşkilat…”
-“Sanırım her şeyi açıklayacaksınız memur bey.” Diyen Monk, polisi süzdü.
-“Şey efendim, ben…”
-“Sadece içeri girin ve kontrol edin. MLM yani “Mona Lisa Maskesi” Simge Hanım sadece biz Monk’lara verilen ve kimliğimizi gizlemek için kullandığımız bir hologramdır. Açınız değiştikçe farklı bir insan görürsünüz. Şimdi isterseniz evinize baksın arkadaşlar.” Diyerek eliyle kadına evi işaret etti.
-“Sizler hakkında çok hikaye var Bay Monk ve inanın hiç hoş değil.”
-“Biliyorum efendim biliyorum. Ama birilerinin bu işi yapması gerekiyor sanırım.” İçeri giren kadının ardından başını içeri sokarak memurlara baktı. Gülümseyerek geri döndü bu kez esmer bir adama benziyordu.
-“Çok sevimsiz birisi, nasıl katlanıyorsunuz?” kendisini kanepeye bırakarak dergisini eline aldı Simge.
-“Emin olun çok zor işimiz var.” Dedi Polislerden birisi.
Bir müddet evi kontrol ettikten sonra çıktıklar dışarı. Kapanan kapıyla birlikte Simge hemen ayağa kalkarak kapıyı kontrol etti. Ardından kapının sol tarafında ki duvara giderek eliyle bir çıkıntıya dokundu, bölme sağa doğru kayarak önünde bir kafes belirdi. İçeride ki cüce baykuş merakla ona bakıyordu.
-“Ah dur sakın ötme Gümüş, şu ses hapsediciyi çalıştırayım.” diyerek kumandada ki birkaç tuşa bastı.
-“Biliyor musun, yan komşunun faresi varmış. Ah keşke bir iki tanesini sana alabilseydik. Gerçi çok büyük olursa yiyemezsin. Babam seni gerçeğe çok yakın yapmıştı ama fazla büyük olmadığı sürece yiyebileceğini söylemişti. Ah sevgili babacığım ölmeden önce seni sırf yalnız kalmayım diye bana bırakması çok güzel. Keşke konuşabilseydin. “ Gümüş meraklı gözlerle karşısında ki kıza bakıyordu. Simge bir bölmeye dokununca kafesin yemek kabına birkaç böcek düştü. Baykuş hemen yemeye başladı. Bu sırada kapı vuruldu. Simge aceleyle bölmeyi kapattı. Ardından kapıyı açtığında az önceki iki polis belirdi.
-“Buyurun, yoksa fareleri bana mı vereceksiniz?”
-“Aslında hayır.” Diyen Monk gülümsüyordu.
-“Garip şimdi de kumral olmuşsunuz, ayrıca burnunuz da biraz değişik gibi.”
-“Çok dikkatlisiniz. Ne yazık ki bende iyi bir gözlemciyimdir. Beyler buyurun lütfen.” demesiyle içeri giren sekiz polis etrafa merakla bakıyordu.
-“Bu ne şimdi?”
-“Güzel soru, ama cevabı biliyorsunuz. Şimdi bu binanın 160 katının her bir dairesi birbirinin aynısıdır. Yalnız sizin dairede işte tam şu duvarda birazcık bir çıkıntı var gibi.” Diyerek duvara dokundu. Elleriyle bir şeyler ararcasına gezdirdi. Polisler merakla ona bakıyordu. Simge ise hareketsizce onu izliyordu.
-“Ee ne demek şimdi bu?”
-“Bilmem belki de bir şeyler saklıyorsunuzdur. Bazen ben fazla şüpheci olurum da.” diyerek polislere baktı. Ardından kapıda beliren bir polis içeri girerek elinde ki çantayı yere koydu. İçinden çıkardığı bir makineyi çalıştırdı. Elinde ki ekranda tarama bilgileri yer aldı. Çelik parmaklıklar belli oluyordu, Monk’a gülümsedi.
-“Ah tam da doğru yermiş. Biz mi açalım yoksa siz mi?”
-“Orada bir şey yok ki.” Simge’nin sesi çatallanmıştı.
-“Eğer biz açarsak oradaki her ne ise ciddi bir zarar görebilir.” Monk karşıdaki kanepeye oturarak eline şeffaf okuyucuyu aldı.
-“Aaa bakın şu işe şarkıcı Mark ünlü bir mankenle yakalanmış. Demek sizde magazin seviyorsunuz. Ben de bayılırım. Tuhaf tuhaf şeyler okumanızdan iyidir.”
-“Gerçekten de çok ukalasınız. Monklardan nefret etmek için neden vermekte iyisiniz gerçekten.”
-“Ama görevim bu siz de biliyorsunuz. Devletin bazı kuralları var, yasal olmayan hiçbir şeyi bulunduramazsınız. Silah, kitap, canlı ya da cansız hayvan, belki çiçek olabilir. Ama yenilebilir ya da içilebilir şeyler değil. Şimdi bölmeyi açın isterseniz, kimse üzülmesin. Bak bu da hoş, aktris Canan sevgilisinden ayrılmış. Güzel kadın.” Polisler merakla onu izliyorlardı.
Simge etrafına bakındı, ardından istemeyerekte olsa bölmeyi açtı. Baykuş tüneğinde merakla etrafını izliyordu.
-“Demek baykuş, hem de cüce baykuş. Çok sevimli doğrusu, adı var mı?” Monk elindekini kenara bırakıp bacak bacak üzerine atarak gülümsedi.
-“Sanırım kuşlar hakkında da bilginiz var.” Diyen Simge kapının yanında durdu.
-“Aslında Monk olmak pek kolay değil. İnanın bilmemiz gereken o kadar çok şey var ki anlatamam. Yasalara dahil olan olmayan her şeyi bilmek zorundayız. Devletin devamlılığının nelere bağlı olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Neyse sanırım yardımcı olduğunuz için az da olsa bir ceza indirimi alabilirsiniz. Robot mu canlı mı?”
-“Biyo-robot.”
-“Vay gerçekten iyi bir yapım. Bunu yapan adam sanırım babanızdı. Kendisi mühendismiş.”
-“Evet, ama o sizin değil” diyen Simge kapının yanındaki tuşlara basınca önce kafesin kapısı ardından da odanın diğer tarafında ki cam duvar boydan boya açılmaya başladı. Simge koşmaya başladı, polisler uzanmaya çalıştıysa da hiç birisi tutamadı.
-“Beyler kafesi kapatın, kızı boş verin.” Diyen Monk gülümseyerek camdan atlayan kıza baktı.
-“Efendim ama kız…”
-“Evet kıza ne olmuş, şu an 119. kattayız. Sizler daha gereklisiniz sanırım ve tutmak için yarışsanız da emin olun tutamazsınız.” Pencerenin yanına gelerek düşmekte olan kıza baktı. Yüzü bu kez bir çocuğunki gibi gülümsüyordu.
Gözlerini açtığında parlak ışık geri kapatmasına neden oldu. Bir iki saniye sonra tekrar açtığında etrafına bakındı. Elini kaldırmaya çalıştıysa da bağlı olduğunu anlaması gecikmedi. Üzerindeki örtü kımıldadı. Ölmemiş olması garipti. Açılan kapıdan içeri birkaç adam girdi. Birisi hariç diğerleri mavi önlükler giyiyorlardı.
-“Neredeyim ben?”
-“Güzel soru Simge Hanım, aslında araştırma laboratuarındasınız.”
-“Hastanede miyim?”
-“Temelde olmanız gereken yer, yakılma odası olurdu. Tabi organlarınızdan ezilmemiş olanlar kalmış olsaydı. Ki intihar yasaktır. Ama ne garip ki geçen hafta da birisi aynı şeyi yapmıştı. Gerçi onun durumu çok farklıydı ama sizinki tamamen ilginç.”
-“Anlamıyorum, neden ölmedim?”
-“Garip değil mi? İşte nedeni bu.” Monk örtüyü kaldırınca beliren canlı dokular arasından çıkan ezilmiş metal ve kablolar gözüküyordu. Robot olmasına rağmen parçaların çoğu hasar görmüştü.
-“Aaaaa bana ne yaptınız böyle?” Simge kurtulmaya çalışırcasına kıpırdanıyordu. Ağlamaya başladı. Garip sesler çıkararak kurtulmaya çalışıyordu.
-“Sakin olun lütfen, kendinize zarar vermeyin.”
-“Şu halime bak, bunu yapamazsınız.”
-“Evet yapamayız, zaten biz yapmadık.”
-“Ne demek bu, bırakın beni ve bedenimi geri verin bana.”
-“Anlamadığınız bu zaten. Sizi yapan biz değiliz. Daha böylesine muhteşem bir robot yapacak durumda değiliz. Gerçek ötesi bir deneyim benim için, biyo-robotlarda bir devrim bile diyebiliriz. Canlı doku ile uyum içinde ki bir makine babanızla yok Kemal Bey’le gurur duymalısınız.”
-“Seni adi herif bırak beni, ne diyorsun? Şikayet edeceğim seni, sakın bana dokunmayın.”
-“Anlamıyorsunuz değil mi? Siz hep robottunuz. İlginç olan bunu anlayamamış olmanız. Kemal Bey iyi iş çıkarmış. Küçük bir araştırma yapınca anladık ki ölen kızının tüm anılarını, bilgilerini yani her şeyini size aktarmış. Ve siz tıpkı canlı bir organizma gibi tüketiyor, boşaltıyor ve nefes alıp veriyorsunuz. Bu bizim bile düşüncelerimizin ötesinde, yani siz bir mucizesiniz. Anladığım kadarıyla tam tamına on senedir varsınız. Yani kızının ölümüyle doğmuşsunuz.”
-“Ben gerçeğim manyak herif. Çıkmak istiyorum.”
-“Sakin olun lütfen kendinize zarar vermeyin. Kemal Bey sizi çok iyi saklamış. Hacklediği birkaç devlet bankasından hesabınıza yatan sürekli paralarla devamlılığınızı da sağlamış ve bulduğumuz şu küçük nano-robotlar işte onlar muhteşemdi. Bizde ki robotlarla evler, arabalar üretebilirken sizin şu nanolar hem bedeninizdeki uyumu dengede tutuyor hem de hafızanızdaki anıların var olmasını sağlıyor. Tabi sizinde kuşkulanmamanızı sağlıyor.”
-“ Onlar benim ilaçlarım. Kan hastalığım var benim, eğer eğer her gün almazsam ölebilirim. Anlıyor musunuz beni? Şimdi avukatımı çağırın.”
-“Hastalık kelimesi doğru aslında ama sadece size özel uyum hastalığı, eğer o olmasa canlı hücreler antikor üreterek metal kısımları yok etmeye çalışacaktır. Dolayısıyla ölürsünüz. Kemal Bey’in ölmüş olması ne acı, neyse bu kadar konuşmak yersiz. Şimdi işimize bakalım, ayrıca avukattan sadece yurttaşlar yararlanabilir, dolayısıyla sizin haklarınız kanunen yok. Belki bir buzdolabı kadar. Birazdan sizi kapatacağım ve hiçbir şey kalmayacak.”
-“Bunu yapamazsınız, inanmıyorum size. Ben ben yaşıyorum, buradayım…”
-“Tamam sakin olun. Biliyor musunuz baykuşunuz gerçek, yani etten ve kandan oluşuyor. Onun ne kadar değerli olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Onun gerçek olduğunu öğrendiğim de aklıma ilk gelen Kemal Bey’in onu kızı ölmeden kısa bir süre önce almış olması. Sanırım kendisine bir şey olursa diye ona bakabilmesi için sizi yapmış. Düşünsenize aslında evcil hayvan olan sizsiniz belki de.”
-“Seni hastalıklı herif, çöz beni. Lütfen lütfen…”
-“Beyler başlayın artık, iyi bir rapor istiyorum.” Diyerek odadan çıktığında kapanan kapının ardından seslerde kesilmişti.
Her paragrafa birer kısa çizgi eklemek çok ilginç bir teknik olmuş. Tırnak içindeki konuşmaları da canlandıran bir grup insanın öykü anlatmasını dinler gibi… Kamp ateşi öyküleri…
“Geri zekalı bunak ne olacak.” “bunak”dan sonra bir virgül eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. İki ayrı cümle var orada.
“tutup,masa” 🙂 sanırım virgülden sonra boşluk eklenecekti?
” yanında ki dolaptan ” bağlaç görevi üstlenen ‘ki’ ler ayrı yazılırlar sadece. Diğerleri, bitişik olmalıdır bir önceki kelimeye.
“,masa saatine baktı:” Genelde iki noktadan sonra bir açımlama veya açıklama yapılır ama… Burada başka bir amaçla mı kullandın acaba?
“bir el kapıya vurabilmek edasıyla havada asılı kaldı.” Söyleyeceğim şeyin doğruluğundan pek emin değilim ama… “kapıya vurabilmek edası” yerine “kapıya vurma edası” şeklinde kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, “kapıya vurabilme edası” havada asılı kalmayı içermeyen bir eylem tarzı. “kapıya vurma edası havada asılı kaldı” daha uygun olabilecek bir tabir sanırım.
“Kapının önünde ki” Yukarıda bahsettiğime benzer bir ‘ki’ sorunu burada da var. Eğer ileride de denk gelirsem belirtmeyeceğim. Belki de özel bir amaçla öyle yazdın? Bilemiyorum.
“iki adam gülümseyerek ona baktılar.” Yine pek emin değilim ama sanırım “iki adam” dediğinde, iki adamı tek bir özneymiş gibi ele alman ve yüklemlemen gerekiyor. “iki adam gülümseyerek ona baktı” olmalıydı.
“Bu eli havada kalan adamdı” Buradan, bir önceki sözleri söyleyenin eli havada kalmayan adam olduğunu çıkartıyorum? Onun sözlerini okurken konuşanın eli havada aklan adam olduğunu sanmıştım.
“-“Beyaz fare, yok hamster”” Virgüller bağlaç görevi de görebildiği için tüm noktaların yerine kullanılabilirler sanırım fakat anlatım pek hoş olmazdı o zaman. Burada da benzer bir şeyle karşılaştığımı düşünüyorum. O, nokta olmalıydı sanırım?
““Hayır, yani bakacağız efendim. Şimdi.”” Bahsettiğim durum burada da var sanırım. Yine de, telaştan hızlı hızlı konuşma efekti de ekliyor bu sözlere.
MLM ismini neden bilemiyorum ama çok hoş buldum. Yine de, onun anlatıldığı sahneleri biraz… Takip edilmesi zor(kimin, nerede, ne dediği pek anlaşılmıyordu benim tarafımdan) ve doğallıktan(inandırıcılıktan) uzaktı. Bazı yaarların öykülerinde özellikle bu yöntemi izlediklerine denk gelmiştim, yine de, onlarda öykünün tamamına yayılmış bir tavırdı. Bir çocuğun düş dünyasından anlatılan öyküler gibi…
Diyaloglar veya iç seslerle öykünün geçtiği diyarı betimlemek sanırım biraz zor bir iş. “Güzel” diyebileceğim şekilde yapabilenine nadiren denk geliyorum. Belki sen de bu konuda biraz çalışmalısın?
” babanızla yok Kemal Bey’le gurur duymalısınız.”” Buradaki bir virgül eksikliğinin anlatımı sekteye uğrattığını düşünüyorum. “yok”tan önce ve belki sonra virgül olmalıydı.
“-“ Onlar benim ilaçlarım. Kan hastalığım var benim, eğer eğer her gün almazsam ölebilirim. Anlıyor musunuz beni? Şimdi avukatımı çağırın.”” Bu sözlerin anlamını çıkartmakta bir an zorlandım. Elbette, bambaşka bir diyardan bahsediliyor burada ve yazar, seçtiği tekniğe bağlı olarak, o diyarı bizim anlayabileceğimiz bir formata büründürmek zorunda değildir. Fakat, hapların “nanobotlar”şeklinde olduğuna dair bir bilgi olsaydı veya doktorun konuşmasında “haplarınızda nanobot var” gibisinden bir şeyler ifade edilseydi, okuyucu için daha hoş olabilirdi.
“çalışacaktır. Dolayısıyla ölürsünüz.” “ölmek fiilinin yanlış zamanda çekimlendiğini düşünüyorum bu cümlede.”
“kanunen yok. Belki bir buzdolabı kadar.” Bu ikinci cümlenin, ilkinin referansıyla anlam kazandığı fark ediliyor fakat ikinci cümlede bir yüklem olmadığı için ya “Belki, bir buz dolabı kadar var.” ya da “Belki, bir buz dolabı kadar…” şeklinde yazılmalıydı.
Baykuş ve kızın arasındaki ilişkiyi çok hoş bir yere çekmişsin. Kızın babası o şekilde tasarımlamamış olsa bile, gördüğüm kadarıyla, o diyarda olan bir bilim insanı bu şekilde bakacaktır konuya.
Anlatım ve betimlemeler, çoğunlukla diyaloglardan oluşan öykülerde zordur. Bir betimleme ile bir hissi aktarmak kolayken bunu bir diyalogla yapmak, günlük hayattaki ifadelerimizin pek de içten olmaması gereği, “gerçekçi” olmama tehlikesi taşır. Açıkçası, okuduğum öyküde bu anlamda bazı sorunlar yaşandığını gördüm. Nasıl halledilebilir, neler yapılabilir bilemiyorum fakat “deneme-yanılma”nın öykücülükte çok önemli bir şey olduğunu seziyorum.
Yarattığın diyar fena olmasa da kurgunun biraz daha çarpıcı olabilmesini dilerdim. Yine de, özgün olan pek çok yanı vardı. Belki, öyküde daha fazla noktaya değinseydin (kız ve babasının ilişkisi, yaşlı adamın durumu, politik durumlar…) daha hoş olabilirdi?
selam selçuk bey,
öncelikle sizi tebrik ediyorum. işte öykü yazmanın ve bunu birisinin okumasının getirisi. eğer tüm öykülerime
böyle yorumlar yapılsa daha başarılı olurdum. tekrar teşekkürler. yazdıklarınız doğrultusunda öyküyü tekrar düzelteceğim. temelinde bu öykü daha bir çok öyküyü barındıran Monk karakterini anlatan bir öykü olduğu için her öykü ile kurgusal dünyamın özellikleri meydana çıkacaktı.
ki’ ler benim en büyük derdim. 🙂 onu her seferinde yanlış yapıyorum.