Ivorrhea’nın şanlı ovalarına kudretli bir dizginlik hakimdi. Sıvacı kuşları göğün parlak haresine doğru kanat çırparak halkalar çiziyor, şakıyarak inişe geçerken mistik ezgiler oluşturarak seçim gününü müjdeliyorlardı. Bütün krallık halkı tek bir yürek olmuş, bugünkü Ulu Seçim için kutsama salonunu doldurmuşlardı. Çeşitli dini gravürler ve kitabelerle çevrelenmiş olan koca salon yerel halkın hırçın tezahüratlarıyla yankılanıyor, altıgen biçimdeki yerleşkenin işlemeli duvarlarına doğru kuvvetli ses dalgaları göndererek seçim salonunu bertaraf ediyordu.
Ivorrhea halkının şanslı kişileri doğa ana tarafından çeşitli güçlerle bahşedilmişti. Bu güçler çoğu zaman telekinetik ya da spiritüel güçlerden oluşsada zaman zaman kaotik güçlere sahip kişilerde çıkabiliyordu. Uzun zamandır böylesine kudretli bir güce tanıklık eden kimse olmamıştı. Bu yüzdendir ki, yüce kral Khordien’in ani ölümünden sonra halk böylesine bir gücü görebilmek için doğanın kalbi Arethea’nın etrafında toplanmış, çeşitli orman şarkıları eşliğinde methiyeler dizerek ulu bir yönetici göndermesi için ona yalvarmışlardı. Arethea, Ivorrhea halkı için her şeyin başlangıcı demekti. Yaşam ve ölüm arasındaki her şeye dair yapılan bütün semavi ritüeller onun köklü dalları etrafında düzenlenirdi. Bu ritüellerin en önemlisi Yükseliş Töreni adını verdikleri bir tür bağlılık yeminiydi. Arethea’nın can suyunu özüterek oluşturdukları garip bir kür vardı. İçerisinde çeşitli şifalı bitkiler barındıran bu karışım, her 20 yaşına gelen gencin çırılçıplak bütün bedenine sürülür, daha sonra bu gençler o şekilde güneş tam tan vaktine eriştiği anda Arethea’nın karşısına çıkarılırdı. Güneşin huzmeli ışıkları koca ağacın oyuklu gövdesini aydınlattığı esnada kuvvetli bir ışık dalgası açıklığın ortasındaki gencin bedenine yansır, şayet kür kendini kusarsa, her kim Arethea’nın karşısında olursa olsun lanetli ilan edilir, Tokmak Tepesi’ne götürülerek idam edilirdi.
Tam da bu yüzden halkın her zaman olduğundan daha fazla inanca ihtiyacı vardı. Seçim ulağı Taulie nasır tutmuş elini havaya kaldırarak onlara susmasını işaret etti.
– Dostlarım! Yüce Ivorrhea halkı sakinleri! Bugün burada toplanma nedenimizin kelimenin tam anlamıyla kutsanmak için olduğunu sizlere buruk bir şekilde belirtmeliyim.
Halkın gözlerindeki hüzün ve umut Taulie’yi kuşatmıştı. Kelimelerini seçmekte zorlanıyordu.
– Kral Khordien’in ani ölümü hepimize sefalet getirdi, bunun farkındayım. Onun şanına yaraşır kutsal bir törenle onu uğurlamak hepimizin vazifesi. Fakat bundan önce bize cevval bir muzaffer lazım. Arethea geleneklerini bozamayız. Ancak soylu bir hükümdar bulduktan sonra yas tutmaya hakkımız vardır.
Üstünde durduğu kürsüden inerek, kürsünün ön tarafındaki yaprakları dört bir yana doğru saçılmış altın yaldızlı ağaç işlemesini göstererek konuşmasını sürdürdü.
– Gelenek ve göreneklerine bağlı bir topluluğuz. Koşullar neyi gerektirirse gerektirsin fedakarlık hepimizin önceliği olmalıdır. Değil mi dostlarım?
Uzun, ince parmaklarını oymalı motifin üzerinde gezdirdi.
– Sesleniyorum şimdi sizlere, en içten dileklerinizle edin dualarınızı!
Taulie pelerininin eteklerini kavrayarak asilzadelerin bulunduğu bölüm doğru huşu içinde ilerledi. Koca salonu ayakta tutan devasa kolonun önüne gelince durakladı.
– Kensee, Horallion, Daedalae ve Ranzz için birer kez sesleneceğim. Arethea’nın ışığı sizinle olsun..O en doğrusunu bilen ve gözetendir.
Havaya, üflendiği takdirde insanların üzerine düşecek bir gülle kadar ağır somut bir ağırlık hakimdi sanki. Sessizleşen salonda bu ağırlık gitgide daha da kuvvetli bir alıyordu. Sıra sıra düzineler halinde dizilmiş yerliler ellerini göğüs kafeslerinin üzerinde kenetlemiş, gözlerini altın yaldızlı sembole dikmiş birer put misali beklemeye koyuldular. Taulie seremoniyi gerçekleştirmek için tekrar kürsünün önüne gelerek dizlerinin üstüne çöktü. Sırayla asil savaşçıların isimlerini zikretmek için ellerini göğe doğru yükseltti. Son olarak Ranzz ismi de kuvvetli bir ses aralığından duyurulduktan sonra gözler kürsünün önündeki işlemeye kilitlendi. Sessizlik o kadar yoğun bir kıvama gelmişti ki, salondaki herkes uzaktan bakıldığında mumyalanmış birer firavunu andırıyordu.
Hiçbir şey olmadı. Arethea’nın varlığına dair hiçbir bulgu yoktu gözle görülür. Bu imkansızdı. Kürsünün üzerindeki işleme soylulardan birisi için parlamalıydı, onlara yol göstermeliydi. Taulie şaşkınlık içerisinde bu nasıl olabilir diye düşünürken kutsama salonunun devasa kapıları ulurcasına iki yana doğru açıldı ve gecenin karanlığını bir ceket gibi üzerine geçirmiş olan Kasiella’yı içeri aldı. Genç kadın asaletin vücut bulmuş haliydi adeta. Bütün bakışlar anında ona çevrildi. Endamlı endamlı yürüyerek Taulie’ye yaklaştı ve çatallı ses tonuyla ona seslendi.
“Bu toprakların varisi benim. Beklediğiniz kudret bende gizli.” dedi gözlerini ulağın yargılayıcı bakışlarından ayırmadan.
Taulie küfredercesine tıslamakla yetindi. Doğrularak kadına doğru davrandı.
– Sana kaç kere daha bu durumu izah etmeliyim Kasiella? Hiçbir kadın Ivorrhea topraklarına hükmedemez. Arethea bugüne kadar hiçbir kadını bunun için layık görmedi. Defol git buradan!
Kasiella’nın dudakları bir kelime virtüözünün ölümcüllüğüyle aralandı bir kez daha.
– Arethea’nın canı cehenneme!
Taulie, kadının dudaklarının arasında nefes bulan kelimelerin canlılığı karşısında vurgun yemiş gibi olduğu yere çakılıp kaldı. Halkın bakışlarını üzerinde hissedince parmaklarını suçlayıcı bir tavırla ona doğrultarak misilleme yaptı.
– NE CÜRETLE KUTSAL ANAMIZA LAF EDERSİN! SENİ YOZLAŞMIŞ GÜNAH DÖLÜ! SAKIN OLA BİR DAHA ULU TANRIMIZIN MABEDİNİ O KİRLİ AĞZINA ALAYIM DEME. BUNUN BEDELİNİ AĞIR ÖDEYECEKSİN!
Taulie’nin sözleri halkı galeyana getirerek Kasiella’ya karşı kışkırtmıştı. Onu bir öncü olarak gören yerliler ellerine geçen ne varsa nefret dolu söylemlerle birlikte kadının bulunduğu açıklığa doğru savurmaya başladılar. Kadın insanların çirkin yüzünü ik defa görmüyordu. Onların nefretini yıllardır sırtlanmış, omuzları üzerine yük bindirmişti. Ivorrhea halkı onu hiçbir zaman benimsememişti. Bu duruma daha fazla katlanacak takati kalmamıştı artık. Bedeninde harlanan öfkenin kıvılcımlarını hissedebiliyordu. İçinde yıllardır dışarıya çıkıp özgürleşmeyi bekleyen büyük bir fırtına kopuyordu. Vücudu cayır cayır saf enerjinin gücüyle yanıp tutuşurken, bedenini ele geçiren bu enerjiyi ellerinin içinde toplamaya başladı.
Taulie, Kasiella’nın bedeninde oluşan kasılmaları görünce birkaç adım geriledi. Kadının etrafında oluşan hareli bir güç dalgası bedenini alevlendirmeye başladı. Boğazından kopan boğuk bir çığlık salonda yankılanırken, tırnaklarıyla havayı dövmeye başladı. Bedeninin kontrolünü içinde bulunan mistik gücün pençelerine çoktan bırakmıştı bile.
Elleri güneş gibi parlıyordu şimdi. Yargı dağıtmaya hazır birer silahtı artık onlar. Kollarını sertçe iki yanına indirerek ellerinde biriktirdiği gücün yükselişini izledi. O anda şiddetli bir ışık çakarak kolonlara sekti ve çökmelerine neden oldu. Temellerinden sökülen koca beton parçaları külçeler halinde yerlilerin üzerine düşerken zeminde savrulmakta olan insanlardan birkaçının kanı Kasiella’nın üzerine sıçradı. Sol kolundan ivme kazanarak avuç içine doğru hücum eden kan, kor alevle buluşunca daha da harlandı ve kanın metalik kokusu kadını kendinden geçirdi. Etrafında koşuşan insanların kalp atışlarını ölçen bir radar haline gelmişti gözleri. Ellerinden yükselen ışıkları yönlendirerek çevresini tarumar etmeye devam etti.
Yaşanan arbededen kaçmaya çalışırken can veren insanların kanından yayılan terör duygusu içine işlerken delici bakışlarını etrafında oluşanları anlamlandırmaya çalışan Taulie’ye çevirdi.
– Sen yaptın. Tanrıya karşı geldin. DÜNYAMIZI BAŞIMIZA YIKTIN!
Kasiella hiddetlenerek Taulie’yi boğazından yakaladı.
– Senin tanrın benim. Değersiz yaşamın için diz çök ya da nefretimin karanlığının doruğa erişmesini kendi gözlerinle izle!
Kutsama ulağını ensesinden tuttuğu gibi kürsüye doğru fırlattı. Taulie’nin savrulan bedeni kürsünün sert yapısıyla buluşunca adam aciz bir şekilde yere kapaklandı. Kadının gözlerinden yayılan kaotik gücü fark edince kaçınılmaz sonun geldiğini anladı. Ellerini son kez göğe doğru kaldırarak bir dizi yakarışta bulundu.
– Her şey Arethea ve düzen için. Günahlarımı bağışla ulu annemiz.
Kasiella elleri arasında yoğurduğu parlak bir ışık selini tek bir hamleyle keskin bir mızrağa dönüştürdü. Geriye doğru eğilerek kuvvetini topladıktan sonra güçlü bir atış yaptı. Vınlayarak giden mızrak hedefi tam on ikiden vurdu ve Taulie’yi alnının ortasından mıhlayarak altın işlemeli gravürün ortasına yapıştırdı. Taulie, gözleri yavaş yavaş kapanırken beyin çeperlerini delip geçen ışık dalgasından yayılan buharlarında etkisiyle ilk önce dokunma duyusunu kaybetti. Daha sonra gözlerini yumdu ve en sonunda etrafında düşmekte olan kolonların boğuk seside kesilince hiçliğin içine doğru çekilmeye başladı.
Kasiella elini çabuk tutup bir an önce biraz sonra bir harabeye dönüşecek olan salonu derhal terk etmeliydi. Koşarak devasa kapılara doğru ilerledi ve ışık selini kullanarak önüne çıkan engelleri kesip biçti. Kapıların yakınlarında meydana gelen ani bir darbeden de son anda kurtulduktan sonra kendini parlak güneşin parseller halinde aydınlattığı düz ovalara attı.
* * *
Saatlerdir koşturmakta olan kadın soluklanmak için durakladı. Oluşturduğu kaos yeşil vadilerde ezici bir tepkimeye neden olmuş, onları çorak topraklara çevirmişti. Kör edici ışık kürelerinin darbeleriyle çarpışan toprak yapısı açılarak yer yer bir kraterin ağzı gibi kıvrılmıştı. Genç kadın bir kez daha yerlilerin nefretini iliklerine kadar hissetti.
Yonna’nın önüne kattığı semavi bir avcı ordusu çoktan peşine düşmüş olmalıydı. Yonna, mistik sanatlar ustası olan bir şifacıydı. Ivorrhea’nın bu topraklara verdiği en büyük hediye ve baş muhafızdı. Savaş çığırtkanlarının çirkin seslerinin çağrısını işitince, bir balyoz gibi sıktığı yumruklarıyla yükselerek havaya tutunur, kollarını bir anka kuşu edasıyla açarak harbin yaşandığı en şiddetli bölgeye doğru dalışa geçerdi. Adaletin ve düzenin muhafaza edilmesinden sorumlu olan genç adam bir çelik kadar sertti. Her zaman savaş filolarının önlerine atılır, düşen soyluları iyileştirmek için kutsama büyülerinden oluşmuş bariyerler çizerdi.
Kasiella düşünceleri arasından sıyrılarak ayaklandı ve ilerlemeye devam etti. Güçlü bacaklarının altında ezilen sazlıkların oluşturduğu hışırtı eşliğinde dar bir koruluğa sürüklendi istemsizce. Dallar o kadar uzun ve haşmetliydi ki bir süre kollarını gözlerine siper ederek devam etmek zorunda kaldı. Neredeyse kendisiyle aynı boyutta olan birkaç yabanıl bitkiyi de geçtikten sonra küçük bir aralıktan dışarıya attı kendini.
Tam karşısında Arethea’nın bulunduğu düzlüğü görünce afalladı. Büyük bir kinle baktı yüce ağaca. Kutsal ağacın etrafı kana çiçekleri ve ağaç mineleriyle çevrelenmişti. Gövdesinden yayılan aura enerjisi, kadının korneasıyla buluşunca gözle görülür bir netlik kazandı adeta. Genç kadın daha da yaklaşarak yontulmamış basamaklardan indi ve yaşlı söğütün kavisli yüzeyinde parmaklarını gezdirdi. Katman katman kabukların içerisinde süzülen enerjiyi hissedebiliyordu. O an evrendeki bütün güçlere hükmetme düşüncesiyle alevlendi gözleri bir kez daha. Ne de olsa Arethea’nın kalbi sadece birkaç parmak darbesinin ötesinde onu bekliyordu.
Tırnakları keskin birer hançer kadar uzadığında onları yaşlı söğütün kabuklu gövdesine sapladı ve ağacın öz suyuyla yoğrulmuş kalbini elleri arasına aldı. Islak ve yapışkan bir sıvıdan oluşan maddeyi yumruğunu sıkarak dümdüz etti. Yere düşen damlalardan parlayan ilahi bir söğüt özü kırılan dalların arasından düz bir hat halinde ilerleyerek göğün puslu derinliklerine karıştığında, bulundukları ovadaki bitkilerin salınımlarından yas tutarcasına yükselen ezgiler oluştu.
Arethea’nın düşüşüyle birlikte üzerine çullanacak olan güçlerin karşısında durabilmek için güçlü bir ordu kurmalıydı Kasiella. ‘Ordu kuramasam bile halkın nefretini yönlendirebileceğim bir şeyler olmalı’ diye düşündü. Bu sayede Yonna ve yaverlerini alt etme şansını yakalayabilirdi. Tam o anda aklına müthiş derecede ölümcül bir fikir geldi. Arethea’nın öz suyunu dudaklarına götürerek sonuna kadar içti. Damarlarının içerisinden geçen parlak mavi sıvının bedeninde kazandığı akışkanlığı seyretti. Arethea içerisinde bütün elementlerin gücünü barındırdığından, Kasiella artık onlara hükmedebilirdi.
Gökyüzü yaşanan felaketin kırıntılarıyla yavaş yavaş kararırken, kollarını arşa doğru kaldırdı. Karanlıklarını kusan kasvetli bulutların arasında süzülmekte olan kül parçaları, kadının parmakları arasından yükselen soğuk dalgalar ile buluşunca yerini yağmakta olan renkli kar tanelerine bıraktı. Uzaktan bakıldığı takdirde bir yeni yıl kutlamasını andırabilecek kadar rengarenk olan bu manzara aslında her şeyin daha yeni başladığını duyuran bir tür çağrı olarak değerlendirilebilirdi. Kadın iki elini Arethea’nın kalıntılarının bulunduğu toprak parçasına doğrultarak, zeminin altında sarmaş dolaş olan köklerin kudretini hissetti. Doğanın ahengi içselliğiyle birleşiyordu sanki. Parmaklarının hedeflediği yerlerden 7 koca çınar ağacı yükseldi. Yer yerinden oynuyor, altındaki toprak zemin zangır zangır sallanıyordu. Yerin altından fırlayan sarmaşıklar göğe yükselirken, yağmakta olan renkli kar taneleri ağaçların yapraklarına tutunarak renklerini ve taşıdıkları virüsü onların geniş yüzeylerine aktardı.
Dönüşüm tamamlanınca, ağaçlardan yayılan misk gibi bir koku Ivorrhea ovalarını işgal etti. Kasiella 7 ölümcül günah için 7 köklü ağaç yaratmıştı bulundukları ovayı enfekte eden. Bu vesileyle kibir, açgözlülük, şehvet düşkünlüğü, hasetlik, oburluk, yıkıcılık ve tembellik nefes bulmuş, epidemik hırıltılarını fısıldayarak insan içine karışmışlardı. Şehri dört bir yandan kuşatan virüs, Pandora’nın Kutusu’ndan çıkan şeytani güçleri bile dumura uğratacak türdendi. Ağaçların köklü gövdelerinden yayılan felaketler insanların zihinlerini ele geçirerek onları kötücül bedenlere bürüdü.
Kimi satırlarla birbirini kovalıyor, kimi de insanların evlerini talan ederek önüne geçemediği açgözlülük duygusu yüzünden onların yiyeceklerini çalıyordu. Arınma Çeşmesi’nin orada ise durumlar daha da vahimdi. Yakın civardan geçen herkesi kuytu köşelere çekip sırayla tecavüz eden bir grup sapkın erkek boy göstermişti. Kasiella bu hengame esnasında Yonna’yı yalnız yakalarsa ona karşı galip gelebilirdi. Yarattığı pandeminin önünde oturarak onu ve yaverlerini beklemeye koyuldu.
* * *
Yonna göğün derinliklerine doğru yol almakta olan ilahi söğüt özünü görünce içinde bir yerlerde bir şeylerin kopup gittiğini hissetti. Arethea çökmüştü. Yüz yıllardır varlığını sürdüren tanrıları bilinçsiz bir ölümlü tarafından mabediyle birlikte yerin dibini boylamıştı. Çevik muhafız duygularını yok etmiş, bilinci kör olmuş bir halde hedef noktaya doğru uçmaya başladı. Yapmak istediği tek şey Kasiella’nın vücudunu ezerek, yumruklarını içinden geçirmekti. Öfkesini bir zırh gibi kuşanarak karanlıkların arasına daldı.
* * *
Kasiella gücünü biriktirmek için oturduğu toprak parçasının kumlarını ellerinin arasına aldı. Uzaklardan gelen nefretin hışmını hissetmişti. Alacakaranlığın sureti Yonna açıklığın ortasında karşısında dikildiğinde savaşmaktan başka çaresi kalmamıştı. Ellerinden çıkan sismik dumanlar uzun bedenini ayağa kaldırdı. Yonna’nın çakı gibi bedeni yüksek enerji darbelerine karşı bağışıklık geliştirmiş bir tür silah gibiydi. Kadının açık vermeden, yıkıcı saldırılarda bulunması gerekiyordu.
Etrafındaki ovanın düzenini inceledi hemen. Sağ köşesinde uzanan büyük bir açıklık vardı. Yonna’yla işi bittikten sonra bu yolu kullanabilirdi. Genç adam ileri atılarak Arethea’nın kalıntılarının önünde diz çöktü. Öfkeden kan çanağına dönmüş göz bebekleri kocaman olmuş, alyuvar depoları patlamak üzere olan fıçılar gibi şişkinleşmişti. İki damla göz yaşı aktı gözlerinden. Buna hazır değildi. Tanrısını, ulu annesini kaybetmeye hazır değildi. Yaşlı ağacın parçalanmış dallarını ellerinin arasına aldı. Yüce mabedi gözlerinin önünde yitip gitmişti.
“Bunu neden yaptın? Nasıl yapabildin?” diye sordu kadına titreyen bir ses tonuyla.
Kasiella’nın bu soruya verecek hali hazırda oldukça fazla cevabı vardı nihayetinde. Bunların hepsini teker teker ona açıklayacak hali yoktu. Bedenini bürüyen enerji onu yönlendirirken tek yapmak istediği şey yıkım getirmekti.
– Biliyor musun Yonna, Ivorrhea için hiçbir zaman ben diye bir şey olmadı. Küçüklüğümden beri bu yaban topraklarda hayatta kalma mücadelesi verdim. Annem ve babam Ithocan Muharebesi’nde can verdikten sonra bana ne kaldı biliyor musun? Hiçbir şey. Küçük bir kız çocuğuydum sadece. Yiyecek erzağım bile yoktu. Çoğu zaman doğal su kaynaklarından ya da yağmurdan beslenerek su ihtiyacımı karşıladım. Vahşi hayvanlar gibi avlanıp, bir sonra ki günü yaşayabilmek için pek çok kez çiğ besinler tüketmek zorunda kaldım. Bolluk ve bereket benim çok uzak olduğum kavramlar oldu hep. Fakat bunlar geçmişte kaldı artık. Ben güçlerimle tanıştıktan sonra her şey daha farklı bir hal almaya başladı. Saygının ne anlama geldiğini bile bu sayede öğrendim ben. Tek yapmak istediğim bu güçleri bir amaç doğrultusunda kullanmaktı. Ne oldu sana hemen anlatayım. Arethea buna bile izin vermedi. Kadın olmanın leke olarak görüldüğü bir toplulukta bu güçlerle inzivaya çekilmek ne demek bilemezsin. Utanmadan buna adalet diyebiliyorsunuz. Bu yaşananların sorumlusu sizlersiniz. Beni buna siz mecbur bıraktınız.
Yonna’nın gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu. Beyin süzgecinden geçmekte olan hiçbir bilgi onu şuan sakinleştiremezdi. Elindeki dalları bulunduğu yere bırakarak hiddetle doğruldu.
– BUNLAR GEÇERLİ NEDENLER DEĞİL! O BU TOPRAKLARIN TANRISIYDI. BEDENİNDEKİ GÜÇ NEREDEN GELİYOR SANIYORSUN, GÜNAH TOHUMU?
Kasiella muhafızın saldırmaya hazırlandığını görünce pozisyon almaya başladı. Gardını indirmeden birkaç hamlede bu işi bitirmeyi planlıyordu.
BEN ADALET GETİREN YONNA, ALACAKARANLIĞIN SURETİ, SENİ GÜNAHLARINDAN DOLAYI ÖLÜME MAHKUM EDİYORUM.
Çelik muhafız çevik manevralarla kadına doğru atıldı. Bir anda gözden kaybolarak göğe tırmanırcasına havaya sıçradı. Kan ve intikamın keskin kokusu bulundukları ovadaki bitki türlerinin bile solup gitmesine neden olacak kadar yoğun bir hal almıştı.
Kasiella havaya yükselerek bütün elementlerin gücünü toplamak için evreni dalgalar halinde sömürmeye başladı. Gözbebekleri kaybolmuş geriye sadece akı kalmıştı. Ses tonu aniden değişmiş, megafonla konuşur gibi devasa bir boyuta erişmişti. Ellerini evrenin dört bir yanına doğru uzattı. Gezegenler bile elleri ayakları varmışçasına kaçışmaya başladılar sanki. Kadının bedeni bir kara delik gibi bütün enerji formlarını içine çekmeye başladı.
Yonna süzülerek kadının üzerine doğru dalışa geçtiği esnada üstüne gelmekte olan ışık darbelerinden kaçınarak güçlü bir atılımda daha bulundu. Gökyüzü adeta genç adamın bedenini kanatlandırıyor, onu bir ejderha kükremesi gibi yüceltiyordu. Kasiela’nın yakınlarına ulaştığında kadın tek bir hamleyle onu geri iterek yere doğru itilmesine ve zeminde zelzele oluşmasına neden oldu.
Yonna çatlak zeminle çarpışmadan önce kutsal sözcükleri söyleyerek bedenini havalandıran parlak bariyerler oluşturdu. Pes etmeye niyeti yoktu. Hemen ardından Kasiella atakta bulunarak bir anda dibine kadar geldi ve ışık seliyle Yonna’nın göğüs kafesinin ortasına kuvvetli bir darbe daha indirdi. Ezilen bariyerin altında yeri boylayan Yonna ‘bu nasıl olur?’ diye düşünmeden alamadı kendini. Bu bariyerleri aşan bir kişi bile görmemişti daha.
Kasiella Yonna’nın köşeye sıkıştığını anlayıp, gözlerinde oluşan tedirginliği görünce ardı ardına indirdiği kuvvetli enerji darbeleri ile muhafızın bedeninde yakıcı yarıklar açmaya başladı. İlk bulduğu fırsatla birlikte kendini yana doğru fırlatan adam karanlıkların arasına dalarak acı içerisinde gözden kayboldu. Kasiella’nın olağanüstü gücü ile şuan ki haliyle baş edemeyeceğini anladı. Ona Arethea’nın hediyesi denmesinin bir sebebi vardı ve gerçektende Arethea onu ölümcül bir ikinci teknikle kutsamıştı. Bunun sonucu ölüm demekti fakat Yonna düzen ve adalet uğrunda gelen bir ölümün kaderi olduğunu tanrısının fısıltıları aracılığıyla öğrenmişti. Bu yüzden karanlıkların arasından tekrar göğe yükselerek sihirli sözcükleri tekrar zikretmeye başladı. Bu hareketin sonucunda bedeni ortaya çıkan enerjiyi daha fazla kaldıramayacak ve çarpışmanın etkisiyle nükleer bir bomba etkisiyle patlayıp, hiçliğe karışacaktı. Fakat beraberinde yozlaşmış olduğunu düşündüğü büyücüyüde götürecekti.
Evrenin üzerine katrana bulanmış ağır bir battaniye serildi o anda sanki. Yonna ay ışığının gücünü içine çekmek için Kasiella’nın karşısına doğru uçtu. İlahi bir yükselişle bedenini şiddetli patlama için hazırlamaya başladı. Kutsal sözcükleri her seferinde daha gürültülü bir tonda tekrar ediyor, semavi pırıltıların bedeni etrafında sarmal döngüler halinde dönüşüne tanıklık ediyordu. Göklerden gelen gümüşi bir fırtına bedenini sarıp sarmalarken Kasiella’nın elleri arasında yoğurmakta olduğu enerji topunu tamamlamasına izin vermeden ikinci bir dalışa geçti. Atmosferin derinlikleri yankılanıyor, yılmaz savaşçının atik hareketleriyle çizdiği kendi ölüm fermanını duyuruyordu herkese. Kollarındaki bütün kaslar bir çelik kadar son kez sertleştiğinde Kasiella elinde yoğurduğu enerji küresini ona savuramadan genç adamın bedeni gökyüzünün semalarında kadının bedeniyle şiddetli bir şekilde çarpıştı. Ortaya çıkan enerji devasa boyuttaydı. Çarpışmanın etkisiyle birlikte oluşan enerji dalgaları iyonosferi delip geçerek uzaktan bakıldığı esnada dünyaya düşen bir su damlası misali etrafı pastel bir tabloya boyadı. Yonna ve Kasiella’nın bedeninden savrulan kül parçaları süzülerek düştükten sonra temas ettikleri yerde eriyip gittiler. Yıldızlar bile ortaya çıkan gerilim yüklerinden sakınmak için parlaklıklarını azaltmışlardı. Evren enerji savaşlarının yankılarıyla çalkalanıyordu. Doğa her zaman olduğu gibi ahengini bulana dek yenilenmeye devam edecekti.
- Gökotta: Bir Yaşam Tütsüsünün Anıları - 1 Ağustos 2022
- Hipnopompi ve Uyku Mansiyonu - 1 Mayıs 2020
- Akça Vadi’nin Bağrında Yetişen Semavi Kız - 1 Nisan 2020
- Kara Orman ve Şeker Koması - 1 Mart 2020
- Ekinoks Horoskopu ve Zodyak Vahası - 1 Şubat 2020
Merhaba,
Çok yoğun bir çalışmanın ürünü olduğu belli. Emeğe saygım sonsuzdur öncelikle. Bu kadar çok detaya hakim olmanız ve her şeyi ince detayına kadar hesaplamış olmanız hayranlık uyandırıcı. Umarım okuyucusu bol olur. Titizlikle yapılmış bir çalışma hak ettiğini bulmalı.
İsimler yoğundu. Öyle olması da gerekiyordu, bu yüzden eleştiremem. Olması gerektiği gibiydi. Yazmış olduğunuzu türü kabul eden her okurun başa çıkması gereken bir sorun bu. O açından tatlı bir yorgunluk bıraktığını söyleyebilirim.
Tebrikler
Tekrar merhaba,
Bu şekilde hissettirdiyse gerçekten çok memnun oldum. Çünkü son zamanlarda gelişmekte olan olaylar vesilesiyle taşınmak zorunda kaldım ve dolayısıyla zamanım kısıtlı olduğu için öykünün son kısmı beni hiç tatmin etmedi.
Bu nedenle beni cesaretlendirdiğinizi söylemeliyim. Bunun için çok teşekkür ederim.
İsimler konusuna gelecek olursak, çok haklısınız. Çünkü bu başyapıt haline gelmiş eserleri okurken bile bazen bir hayli yorucu olabiliyor. Oluşturduğum isimleri karakterin bedenine yapıştırıyorum zihnimde. Eğer isim çok eğrelti duruyorsa, bulana kadar başında bekliyorum.
Umarım tatlı yorgunluklarımız bol olur bu bağlamda sizin de söylediğiniz gibi.
Kendinize çok iyi bakın.
Mistik havayı çok güzel yerleştirmişsiniz öyküye. Beğendim, beğendiğimi paylaşmak istedim( ), kaleminize sağlık. Bir sonraki tema için nasıl bir öykü yazacağınızı merakla bekleyeceğim.
Çok teşekkür ederim, beni mutlu ettiniz. Masal için çok farklı şeyler var aklımda ama tam olarak ne çıkar inanın bende bilmiyorum. Umarım beğeninize layık şeyler olur diyelim. Kendinize iyi bakın.
Hikayeyi ayrıntılı bir şekilde yazman çok hoşuma gitti. Kafamda eksik veya oturmayan hiç birşey olmadı. Bir solukta okuyup bitirdim. Bir sonraki hikayeni sabırsızlıkla bekliyorum