Öykü

Boğdum Katı ve Zât-ı Saniye Anımsamaları

”Hiçbir yolun sonunda, hiçbir şey yoktu. Her yer dünyaydı.”
– Hakan Bıçakçı, Apartman Boşluğu.

1. Balon Oksijen Yiyor

Dünya balonunu üfleyen kader tekrar bir üfleme çekmişti. Şanslı insanlar balonun aydınlık ve göz alıcı noktalarına düşmüşlerdi. Bazılarıysa bir karıncanın bile üstünde dolaşmaktan sıkılıp atlayacağı kadar berbat mekânlara göz atmışlardı.

Kader, beni, kendi ağlarıyla ördüğü ve üstünde karınca, örümcek ve binlerce çeşit hayvanın yorulmak ve terlemek bilmeksizin koşturduğu yerlerden birine sıkıştırmıştı.

Hayatımın üstünde hayvanlar uçuyor.

2. Kaydırılan Hayat Merkezi

Araba tekerlek döndürüyordu. Eylül önceki aylardan kaptığı sıcaklık bayrağını yavaşlatmadan devam ediyordu. Bu ortalama üstü sıcaklık yüzünden arka camlardan biri sonuna kadar kendi ellerimle açılmıştı. Rüzgâr sert parçasını üstümdeki gömleğin içinde bulunan bedene yetiştiriyordu. Kalbi dağ gibi atan bir çocuğun rüzgâra açabilecek kapısı yoktu. O, vurup geçerdi.

Babam kim bilir hangi rüzgârın sersemliğinde yitirmişti kafasındaki saç tellerini.

Dansını sürdürmeye niyetli ve bu seviyeyle yetinmeyip daha sert olmaya göz kırpan rüzgâr toprak yoldaki kumları arabanın içerisine doldurdu. Neyse ki araba benzinden başka bir şey sevmiyordu.

”Ne sert vurdu be!” dedi babam. Arabanın tekerleğinin yolculuğa ilk başladığı ve tekerleğin yolculuk için son döneceği şehirler arasında çok az bir süre kalmıştı. Kumlardan sonra konuşmadı. Annem alt ve üst dudağının onlarca senedir yaşadığı ilişkiyi daha yeni anlıyormuş gibiydi. Yolculuk boyunca dudaklarını hiç ayırmadı.

Konuşmadı.

Benzin Yiyen iki katlı ve katlarının kat kat yaşlı olduğu belli bir evin önünde son tekerlek dönüşünü bitirdi.

Babam ve annem aynadan birbirlerinin yüz görüntülerini süzdüler. Film setlerinde buna benzer bir sahnede onlarca tekrar yapılması gerekebilirdi. Onlar birlikteliklerini sürdürdüler. Gözler ayrıydı. Kalp birdi. Bana bakıyorlardı ve göremesem bile yanaklarına güneşler sığardı.

Gülümsüyorlardı.

3. Rüya Kalorisi

Dünyamın merkezine doğru bir bavul şahlandı.

Bavul hazırlarken içine eşya, kıyafet, kitap koyarsınız. Anı da koyarsınız. Bavulda mevcut gereksimlerin anıları bile olsa bir olayla tümünden nefret edebilirsiniz. Kötülük, anılarda da kazanır. Mutluluğun iyisi olsa zaten anı olmazdı.

Bavul babamın elinde sallanıyordu. Annem arabadan çıkmamıştı. Canım çıkmıştı. Annem çıkmamıştı.

Ailem işler güçler koşturuyordu. Anasınıfına başlayacak oğullarını güvendikleri dağlara bırakmaya gelmişlerdi. Bu dağlarda kurt ölmezdi.

Dedem koca göbeği kadar saygın bir bıyıklıydı. Göbekli dağ. Tepelerinde kıştan kalma karlar erimemişler.

Bıyıklarında aklar vardı.

Babaannem rüyalardan beslenen biri olmalıydı… Çok zayıftı.

Bir sene katlanacağım ev gözümde katlanırken babam ve annem gözümde yeterince küçülmüş evlerine dönmek için tekerlek döndürdüler.

4. Bodrum Katı El Harikaları

Elimde tüfek tutuyordum. Ağızdan gelen efektle taçlanıyordu patlamalar. Bir kedi kovalarken tahta bir süpürge sapından farksız kılınıyordu. Tahtadan bir tüfek. Dedemin bodrum katında büyüyen hayal ve kabiliyet gücünden ortaya çıkan eserlerden en çok kullandığım.

”Ben bunu satarım!” demiştim.

”Tüfeği yer kapitalistler,” diyerek karşılık vermişti, ”ağaçtan da olsa yerler!”

Gündüzler gecelerin önünde havlu atıyordu. Günler ayların aralarında trencilik oynuyorlardı.

Dedemin tahtadan yaptığı doğum günü hediyesi treni elimde ray arıyordu.

Bedeninde dokuz ay asosyal bir hayat yaşadığım annemi aramıyordum. Sosyallik hastalık. Hayatla bulaşıyor. Dokuz ay asosyal yaşayıp bundan pişman olan insan yoktur.

Tepesi karlı dağda, imdat ateşleri kadar ürkek ve telaşlı olmadığım katları yaşlı bu evde mutluydum.

Bodrum harikaları ve zât-ı saniye olmasa bu dağlardaki karı eritirdim!

Bodrumda karınca gördüm. Yollarını kardım.

Bodrumda örümcek gördüm. Ağlarını ezdim.

Bodrumda uğurböceği gördüm. Uçuşlarını uğurladım.

Mutsuzluk halkaları mutluluk kırıntıma dadanmıştı.

Mutsuzluğu boğdum.

Özlem dalgaları sahil kalbime dalgalanıyorladı.

Özlemi boğdum.

Boğdum katı ve zât-saniye olmasaydı tepenin karlarında boğulurdum!

Boğdum Katı ve Zât-ı Saniye Anımsamaları” için 2 Yorum Var

  1. “Dünyamın merkezine doğru bir bavul şahlandı.”

    Yav sen ne yapmışsın öyle? Bu ve benzerleri çok güzel, çok çok güzel… Ama güzel cümlelerin arkasına saklanma. Bunu söylemesi gereken adam ben miyim, emin değilim ama usuldan da olsa gösterdiğin olayın altını bi miktar daha çizmelisin. Dramatik yapı daha hissedilebilir olmalı diye düşünüyorum. O zaman karakterle özdeşleşme, merak, samimiyet gibi kavramlar daha baskın hissedilecek.

    Daha iyiye gideceğini biliyorum, kolay gelsin.

  2. Gerçekten çok güzel cümleler, ancak ben de yukarıdaki yorumdan daha fazlasını söyleyemeyeceğim. Dramatik altyapının daha hissedilebilir oluşu, o güzel cümlelere daha çok anlam katabilir bence. Ama dediğim gibi, çok güzel cümleler var. Tebrikler.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *