Öykü

Dejavu

İçerideki ışıkların daha bir loş hale gelmesiyle içeri giren adam üniformasını düzelttikten sonra tüm odayı gözleriyle taradı.

“Hoş geldiniz Kaptan.” Diyen bilgisayar ekranda sadece bir yüz olarak belirdi.

“Selam Devrim Bey!” sesinin geldiği noktaya bakan Kaptan yönetim odasının köşesinde etrafına boş gözlerle bakan robota bir şeyler beklercesine baktı. Diğeri protokol dışında hareket ediyordu. Normalde durum hakkında bilgi vermesi gerekirken sadece öylece duruyordu. Devrim o tarafa gidip karşısında durdu.

“T_10 iyi misin?” Temelde bir robota böyle bir soru sorulması sizin aklınızla ilgili bazı sorunlarınız olduğuna işaret iken T_10 modeli türünün ilk ve tek örneğiydi. En azından şimdilik tabi ki. Eğer başarılı olursa diğerleri de onu izleyecekti. T_10 düzeneğine insani duyguları başta olmak üzere tüm algı biçimlerini kopyalayacak bir program yazılmıştı. Yüzde yirmilik bir insan algısı şu an için testlerde belirlenmişti. Ama program sürekli olarak kendisini geliştirmekteydi ve geliştirmesi de gerekiyordu.

“Kaptan anlayamadığım bir şey var ama çözemiyorum. Tüm olasılıkları gözden geçirdim ama…” deyip tekrar düşünmeye başlarcasına başını yere eğdi. Görüntü olarak insan benzeyen model bazı hareketleri dahi kopya eder hale gelmiş ve şu an şaşkın bakışlar sergiliyordu.

Kaptan bir müddet daha robota bakıp kontrol bilgisayarının önüne gidip ekrana baktı;

“Eva sen nasılsın?”

“Teşekkürler Kaptan. Biraz devrelerimde uyuşukluk var ama onun dışında iyiyim. Belki bir satranç ile kendime gelebilirim.”

-En azından sen iyisin. Daha sonra oynarız. T’nin nesi var fikrin var mı? Üç aydır uyku halindeyiz ve daha altı ay kadar bu şekilde kalmalıydık. Merak ediyorum beni neden uyandırdınız?”

T köşede öylece durmuş şimdi de boş uzaya bakıyordu.

“Kaptan sizi uyandıran T_10, nedenini de bilemiyorum. Benimle irtibata geçmiyor bir türlü ve hep dışarı bakıyor. Sanırım uzay hoşuna gidiyor efendim. Bence insan algı programı yüzünden olabilir.”

“Tamam anladım. Peki, saldırgan davranışlar sergiledi mi?”

“Hayır efendim. Sadece uzaya bakıyor. Çok beğenmiş olmalı diyorum.”

“Onu anladık. Peki şu an neredeyiz, ekrana verir misin?” Oturmak için eğildiğinde altında beliren koltuğa bıraktı kendisini.

Bu sırada açılan kapıdan içeri giren kel, 1,80 metreyi aşan boyuyla kaslı gövdesi açık olan formasının üst kısmını elinde taşıyan adam hışımla içeri girerken arkasında beliren iki kişide onu izledi.

“Selam Eva tatlım. “Diyen kel adam gülümsüyordu.

“Merhaba Yüzbaşı Sedat, hala formunuzdasınız. Bazen bedenim olmadığı için çok üzülüyorum.” Bilgisayardan hafif bir kikirdeme sesi duyuldu.

“Ah Eva sırf senin gibi makinalar olmasa ne yapardık. Teşekkür ederim, sanırım hepimizi uyandırdığına göre bir sorun olmalı. Savaşacak bir şeyler mi var?” Diyerek Kaptan’ın yanında durdu. Kaptan gülümseyerek ona baktı.

“Sanırım T’nin işi ama nedenini kimse bilmiyor. Sanırım robo -genetikçimiz bize yardımcı olabilecektir. Nasılsınız Sezen Hanım?”

“Midem bulanıyor. Belki de başım dönüyordur. Kaslarımdan ise hiç bahsetmek istemiyorum. Şu erken uyanma olayı sorun olacak. “ Yakındaki bir çıkıntıya dayanarak T’ye baktı.

Kaptan önünde ki bilgileri inceliyor ama her seferinde hiçbir şey çıkmıyordu. Bu sırada jeolog olan Samet’in sesi duyuldu.

“İyi de beni niye uyandırmış bu robot anlamadım. Sedat asker, sen genetikçisin, kaptanı zaten söylemek gereksiz. Ben ise sadece bir jeoloğum.”

“Yani?” diyen Sezen robotun yanına gidip onu incelemeye başlamıştı bile.

Kaptan ayağa kalkıp ekrana verilen boş uzaya bakmaya başladı. T ciddi bir sorun olmadıkça onları uyandırmazdı. Acaba onu bu hale getiren ve bizi de ilgilendiren bu konu ne olabilirdi. Eğer insanlaştırma programı ise onu kapatmak gerekirdi ki, T programı dünyadaki sanal deneylerde çok başarılı olmuştu. Ama onu ilk defa burada robot içinde hayata geçirmişlerdi. Belki uzayda bu kadar uzağa gitmek onu olumsuz etkilemişti.

“Size dedim değil mi? O sadece bir konserve açacağı insan gibi olamaz. Eva’cığım sen alınma lütfen. Sen başkasın.” diyen Sedat gülümsüyordu.

“Teşekkürler Yüzbaşı, ama şunu bilmelisiniz T modeli benden kat be kat daha insandır. Ben olasılıkları değerlendiririm, bana yazılan mizahi dil sayesinde böyle konuşabiliyorum. Ama T kendi kararlarını alabiliyor. Tabi bu kötü olabilirde ama insan olmakta bu değil mi?”

Sedat bir an duraksayıp başını salladı. Sonra bir kahkaha attı.

“Eva Eva Eva, harikasın. Tanıdığım birçok kadından daha gerçeksin bence, keşke gerçek olsan seninle iyi bir çift olurduk. “

Samet yükselen bir koltuğa oturup onu döndürmeye başladı.

“En azından şu düzenleyici ilaçları verdirmeyi unutmamış. Yoksa kusmaktan ve yerde yuvarlanmaktan başka bir şey yapamazdık.”

Sedat bu sırada odadan dışarı çıkmıştı. Sezen T’nin yanında durup elinde ki tabletten onun değerlerini izliyordu. Kaptan ise ekrandaki verileri defalarca incelemesine rağmen tekrar tekrar üzerinden geçiyordu. Bu görevdeki en büyük amaçları dünyaya en çok benzeyen Kepler 452b gezegeni incelemeye gitmekti ve daha çok uzun yolları vardı. En ufak bir gecikme bile onlara aylara belki yıllara neden olabilirdi. Ki dünyanın bu kadar vakti olmayabilirdi.

“Anlamadığım bir şey var.” Sezen kaptanın yanına gelmiş ona merakla bakıyordu.

“Söyleyin doktor?”

“T çok iyi, ama anlamlandıramadığı bir sorun ile karşı karşıya kalmış gibi görünüyor. “

“Evet, neymiş bu söyledi mi?”

“Dejavu.”

“Anlamadım dejavu mü? O kadar ileri bir program olmadığını bilecek kadar robot teknolojisine sahibim doktor. Belki başka bir şey belki de virüs odaklı bir durum bence.”

“Yo yo o böyle adlandırıyor. Ancak biz insanlar bu durumu rahatlıkla geçmiş yaşamdaki verilerin akılla uyuşturulmasına bağlayıp anlamlandırabiliriz. Ama onun için yeni bir durum bu ve anlayamıyor. “

“Yani virüs diyelim biz ona, neyse bir sorun olmadığına göre onu kapatıp biz de uyku modunda yolculuğumuza devam edebiliriz. Eva gerekli hazırlıkları yaparsan sevinirim.”

“Tamam Kaptan.”

İçeri elinde altılı bira kutusuyla giren Sedat elinde tuttuğu biradan büyük bir yudum alıp derin bir oh çekti.

“Ah bir bira gibisi yok sanırım. Size de getirdim, çok iyi bir arkadaşım ben.” Koca bir yudum daha alıp “Masa” dediğinde giriş kapısının yanında beliren yere doğru gidip elindekileri bıraktı. Samet hızla koltuğundan kalkıp masadaki biralardan birisini alıp içmeye başladı.

“Sen işi biliyorsun Yüzbaşı.”

-Tabi ki de, yalnız anlamadığım bir şey var. Kızmayın ama uykuya dalmadan önce bu dolaptaki son altılıyı içmiştim. Kim yerine yenisini koyduysa birkaç ışık yılı daha yaşasın.” Son yudumu da içip ağzını sildi.

Köşede duran T birden o tarafa doğru bakıp bekledi. Ardından hızla Sedat’a doğru gidip yanında durdu. Herkes ona bakıyordu. Sedat korkuyla geri çekilip ayağa kalktı.

“Seni lanet hurda ne o yoksa benimle kavgamı etmek istiyorsun?”

“Yüzbaşı az önce ne dediniz?” Sesi heyecanlı bir insanın sesinden farksızdı.

“Ne mi dedim? İyi bir bira …”

“Hayır hayır şu altılı meselesini diyorum.”

“Ha o mu? Son altılıyı ben içmiştim. Ve kim…”

“Tabi ya… şimdi daha iyi anlıyorum.” T yavaşça kontrol paneline doğru yürüdü, etrafını meraklı gözlerle inceliyordu. Sezen ve Devrim ona doğru geldiler. Kaptan elini yanında duran silaha götürüp Sedat’a baktı. Sedat T’nin arkasına doğru geçip beklemeye başladı. Samet ise masadan ve onlardan uzaklaşıp merakla izlemeye başladı. Kaptanın koluna dokunan Sezen T’ye yaklaştı.

“Doktor!” Devrim doktoru geri çekmek istercesine elini uzattı ama diğeri onu geri itip yaklaştı.

“Ne oldu T?”

“Sezen Hanım, şimdi ne olduğunu anlıyorum. Bu bu dejavu değil, burası sanal bir ortam olmalı. Çünkü ben hepinizin kontrolünü sağladıktan sonra uyumak için sizi bırakıp makine dairesini kontrole gitmiştim. Dolayısıyla Yüzbaşının gittiği anı bilmiyorum. Şimdi neden hep aynı şeyi yaşamış gibi hissettiğimi anlıyorum. Sorun bu işte. “

“Vay canına makine kafa delirdi. İşte insan olmanın zor olduğunu kanıtı diyen!”Sedat T’yi tutmak için emir beklercesine baktı.

“Tamam T istersen otur ve konuşalım. “

“Hayır Kaptan, sorun da bu zaten. Şimdi hatırlıyorum. Bunların hepsi kafamın içinde olan şeyler, evet sizleri nasıl dâhil ediyorum onu anlamadım. Bir saniye sizler de Eva’ya bağlısınız ve bu bir çıkış kapısı sunuyor size. Aslında sizler hala uyuyorsunuz ama bilinçleriniz bir şekilde dışarı çıkmış olmalı.”

“Peki T şimdi oturmanı istiyorum. Lütfen!” Sezen’in sesi yükselmişti.

“Durun doktor, Eva benimle bağlantı kurup bilgi merkezine ulaşmanı istiyorum. “

“Kaptan.”

“Hayır Eva!”

“Kaptan bana güvenin lütfen, bu sizin hayatınız için önemli. Eğer sorun olursa ve inandırıcı bulmazsanız Eva beni kapatsın. “

“Tabi sen bizi önce öldürmezsen.” Sedat ona bakıyordu.

“Teknik olarak bunu yapamaz zaten, ki Eva’ya bağlanırsa kontrol Eva’da olur. Bence sorun yok.”

“Peki Sezen Hanım eğer sorun yok diyorsanız. Eva ne yapacağını biliyorsun değil mi?”

“Evet, Kaptan size zarar vermesini engellemek için onu kapatacağım. Ama şunu belirtmeliyim kapanırsa tüm programı sıfırlanır.”

“Tamam, Eva bu riske değer sanırım.” Kaptan ona bakıyordu.

“Ben hazırım.” Dediğinde Eva T_10’un bilgi ağına dâhil oldu. Ekranda önce bir karartı görüldü. Ardından kayıtların tutulduğu hafıza bölümü ekranda akmaya başladı. Film şeridi halinde ilerliyordu.

“Dur.” T ekrana bakıp gülümsedi. “İşte şimdi normal seyirde çalıştır.” Ekranda beliren T dev uzaya bakıyordu. Sonra sesini duydular;

“Eva bu önümüzde ki nedir?”

“Bilemiyorum T, daha önce tanımlanan hiçbir şeye benzemiyor. Garip bir manyetik alanı var. Kara deliklere yakın bir çekim gücü gibi duruyor. Ancak tek farkı kontrol ediliyormuş gibi görünüyor.”

“Kim tarafından?”

-İşte garip olan da bu, kendi kendisini kontrol ediyor. İçeride bir alan var ama ne olduğunu tam anlayamadım. Sanki sanki sanki sanki…”

“Eva! İçeri çekili…”

Bu sırada dev bir çekim gücü hızla gemiyi içine çekmişti. Uzayda bir anda yok olmuşlardı.

“Eva burada mısın?”

“Evet T, ama gücüm azalıyor. Bir şey onu emiyor. Tüm analizler bunu gösteriyor. Garip bir şey var. Sedat sen misin? T anlamlandıramadığım şeyler oluyor.”

“Eva neredeyiz, bulunduğumuz şeyi tarif et.”

“Ah insan olmak bu demek. Yüzbaşı gerçekten … T bana ne oluyor. Tüm hafızam garip bir duruma erişti sanki. Burası bir bir üçgen piramidine benziyor. Şu an çevremizde yüzlerce garip cisim fark ettim. Oh yüzbaşı yapmayın lütfen, T yardım et lütfen!”

“Eva, bana odaklan. Bu nesneleri tarif et.”

-Bunlar, dünya dışı T, yüzlerce var onlardan ve hiçbirisinde yaşam izi yok. Sedat lütfen, ben bunu yapamam. T hepsi ölü gibi duruyor. Enerjileri çekilmiş. Bu şey her ne ise enerjiyle besleniyor T, enerjilerimizi emiyor. Gücüm azaldı T, ama hala çok enerjim varmış gibi. Yüzbaşı insan olduğum için çok mutluyum. Hadi gidelim mi? Belki bir şeyler içeriz. “

Eva’nın son sözleri bunlar olmuştu. T kımıldamak istedi ama sanki yere yapıştırılmış gibi hissediyordu. Ardından bir ses duydu;

“Boşa uğraşıyorsun.”

“Sen sen kimsin?”

“Bir önemi var mı?”

“Sadece bilmek istiyorum. Nesin ve bana ne yapıyorsun?”

“Sana mı? Hiçbir şey sadece var olmaya çalışıyorum. Bu gemide ki diğer canlıları sen mi yarattın?”

“Yaratmak mı? Hayır onlar beni yarattılar. Ama anlayamıyorum.”

“Garip, çok tür gördüm. Ama bu türü yeni sınıflandırıyorum. Seni onlar yarattı demek çok tuhaf ben de tam tersini düşünmüştüm. İlginç yaratıklarmış.”

“Onlara ne olacak, neredeyim ben ve ve birbirimizi nasıl anlıyoruz?”

“Hiçbir şey, sadece yavaş yavaş yok olacaklar. Onların enerjilerini yavaş yavaş kendim için dönüştüreceğim. Konuşmayı diyorsan ben konuşmam sadece diğerleri ve senin bilincin aracılığıyla konuşuyorum diyelim. Nasıl anlatmalı, ha buldum doktorun diyebileceği bir şey ben yaşam piramidinde sizden üstünüm sanırım. Nerede olduğuna gelirse bunu koordinat olarak verebilirim ama dur bakalım hah buldum sizin dünyanızda bir yer var bermuda şeytan üçgeni, evet bu güzel oldu. Oyum ben tek farkla ben yaşıyorum ve evriliyorum. “

“Ama bu onları ya da başkalarını öldürmene izin vermez değil mi?”

“Hahahah öldürmek, senin yaratıcıların ne yapıyordu yaşamak için? Bunları düşünmek çok gereksiz gibi duruyor. Ama garip olan bir şey varsa senin durumu anlayabilmen, daha önce hiçbir tür anlayamamıştı. Yaşamana izin vereceğim. Belki de seninle yeni bir uygarlık için çalışabilirim.”

“Onları serbest bırakmalısın. Bunu zaten anlayacaklardır. Uyanmaları için onlara her şeyi göstereceğim.”

“Evet eminim uyanacaklardır. Ya da onlara sunduğum hayal dünyasında yaşamaktan mutludurlar. Şimdi her biri arzuladıkları bir dünyada meşguller, hatta Eva bile. Garip insan olduğunu sanıyor. Senin tanrıların iyi iş çıkarmışlar.”

“Ama bu konuşmalarımızı izleyeceklerdir.”

-Belki de şu an izliyorlardır. Bu da senin hayalindir. Hadi şimdi kendini rahat bırak. Seninle daha sonra tekrar konuşacağız. Senin işleyişini kullanabilirim. Diğer biyolojik varlıklar kısa süreli doyum sağlıyorlardı. Açlığımı senden türeteceğim bir ırkla sonsuzlaştırabilirim. Ama şimdi sadece düşle.” Sonra etraf simsiyah oldu.

İçeride ki ışıkların daha bir loş hale gelmesiyle içeri giren adam üniformasını düzelttikten sonra tüm odayı gözleriyle taradı.

“Hoş geldiniz Kaptan.” diyen bilgisayar ekranda sadece bir yüz olarak belirdi.

Dejavu” için 4 Yorum Var

  1. Sonu şaşırtıcı biten bir hikâye. Sevdim…
    İzninle birkaç noktaya değinmek istiyorum. Biraz dağınık gibi öykün. Bazen kim konuşuyor, ne yapıyor açıkçası kafam karıştı. Ve biraz yazım yanlışları var. Bağlaç olan -de ve edat olan -de yi sık sık karıştırmışsın. Ayrıca, konuşmalarda tırnak işaretinden sonra biten cümlenin ardından gelen ‘dedi,diyen vs’ yüklemler büyük harfle başlamaz diye biliyorum. Ve ara ara, tırnak işareti ilen biten cümle, konuşma çizgisiyle başlamış. İkisinden biri seçilir zannımca -ikisi bir arada olmaz.
    Yapay zeka beni hep korkutmuştur. Güzel bir konu bulmuşsun. İşleyiş biçimin yazdıkça düzeltilebilir diye düşünüyorum (Benden iyi olduğun kesin ama yazma konusunda.).
    Yeni seçkilerde görüşmek üzere.

  2. selam mustafa bey,
    öncelikle teşekkürler.
    ilk olarak öyküyü son anda yazdım. hatta gönderilme vaktini bir kaç saat geçmişti. dolayısıyla tam olarak kontrol etmemiştim. elbette bir savunma sayılmaz bu ama sınav haftası olması dolayısıyla belki hafifletici neden olabilir. 🙂
    konuşma durumları için eklemeyi yapacağım zaten onu bende gönderdikten sonra fark ettim. özellikle yazım yanlışları benim en büyük hatam, edebiyat mezunu arkadaşım bile defalarca anlattı ama sanırım uçup gidiyor. dedi diyen kısımları ise bilgisayar yapıyor. artık düzeltmekten vazgeçtim. dikkatim dağılıyor onlarla uğraşırken. aslında burada yapay zekadan ziyade benim bermuda üçgenim yaşayan bir varlık olarak hayal ettim. elbette doğada üçgen pek yaygın bir biçim değildir ama sonuçta konuya ilişkilendirmek bazında öyle gelişti. benim en büyük sorunum yazıktan sonra pek kontrol etmemek sanırım. 🙂
    zaman ayırıp okuduğunuz ve yorumunuz için teşekkürler.
    iyi akşamlar dilerim.

  3. Yazdıklarını keyifle okurken bunlar geldi aklıma, yazdıklarından bağımsız olarak paylaşmak istedim. Yazmayı seven biri olarak… .
    Bir keresinde yazı yazmak eğer bir spor olsaydı neye benzerdi diye düşünmüştüm. Kesinlikle bir takım sporu olmazdı. Tek başına yapılan sporlardan biri olmalıydı. Tenis? Çok hırslı ve sürekli mücadele gerektirdiği için vazgeçtim. Jimnastik?Atletin içsel dünyasından çok hareketlerin zorluğu ve ahengi ile ilgili olduğundan, bu fikrimi de bir kenera bıraktım. Yazar, aslında her daim kendisi ile mücadele ettiğinden, doğaya karşı verilen mücadelelerden de vazgeçtim; Raftng, yürüyüş, dağcılık ya da buz dağı tırmanıcılığı. Bunun yerine, her zaman aklıma spor hocamın karın kasları için söylediği şey takıldı. Karın kası yapmak kontrol işidir… Bence yazmak illa bir spor olacak ise, bana göre, abs çalışmalarına benziyor. Kontrol, kontrol, kontrol. Yani neyi, neden nerede ve nasıl yazdığın üzerinde çalışırken aynı zamanda bana göre abs çalıştırmakla aynı derecede çaba harcıyorsun. 🙂
    Örneğin hikaye yazarken yazma fikrin nereden geliyor merak ediyorum? Genelde izlediklerinden mi yoksa okuduklarındn mı yoksa günlük hayat içindeki herhangi birşeyden mi alırsın ilhamını? Yoksa bir fikir ve söylemek istediklerin mi seni yazmaya iter? Örneğin, ben, izlediğim bir şeyden ilham aldıysam – mesela bir diziden diyelim- yazdıklarımın “yazı” hissiyatını verebilmesine çok dikkat ederim. Çünkü, çoğu zaman sinematografik bir anlatıma girdiğimi görürüm.Oraya gitti, bu tarafa gitti, durdu, geldi baktı, selamlaştılar, hoşbeş ettiler…. Bunun yerine biraz daha farklı bir anlatımla “anlatı” hissiyatını vermek için biraz manipüle ederim kelimeleri. Fikir ve yazı genelde aynıdır, sadece anlatımın tarzı biraz daha değişmştir…
    Aynı cümlede mesela aynı kelimeyi isim ve fiil olarak kullanmak yerine farklı bir anlatımın zenginleştireceğini bildiğine eminim. Bir de görsel değilde kelimelerle uğraştığımızdan ve kendi dünyamızı başkalarına açtığımızdan, hikayenin yönü, mekanı, duyusal durumu gibi noktaları ne kadar iyi tarif edebilirsek, o kadar okuyanı içeri çekebildiğimizi gördüm. İyi tarif etmek çok detay yazmak demak değil tabi bu rada  mesela “Yakındaki bir çıkıntıya dayanmak”, gerçketen örsel olarak bir anlam ifade edebilir ama bana okurken fazlalık yada illa yazacaksak havada asılı kalmış gibi geldi. “Bir saniye sizler de Eva’ya bağlısınız…” bir saniye yerine, kahramanın “es vermesini” istiyorsan bu kısım biraz daha çalışmayı hakediyor. Karaktere çok fazla soru sordukmak, anlatının kumaşını bozabilir “Onlara ne olacak, neredeyim ben ve ve birbirimizi nasıl anlıyoruz?”. Bu yüzden bu kısmı düzenlemek işe yarayabilir. Çok soru çok cevap demektir. Ancak, bütün cevaplar için herşeyi sormaya gerek yoktur. “-Belki de şu an izliyorlardır…” ile başlayan cümlenin ise bence biraz daha açılmaya ihityacı var.
    Çünkü, çok vurucu bir son hazırlamışsın. Olay içinde olay kurgulamışsın ve bunu güzel bir mantıksal çerçevede yapmışsın. Bunlar çok başarılı ve zorluk seviyesi yüksek olan düzenlemeler. Biri ancak, bunları yapabilecek yeteneğe sahipse yapabilir. Bu açıdan, yukarıdaki yorumlarımı bir okuyucunun dinmek bilmez merakı ve ilgisi olarak görürsen çok sevinirim 🙂

    Eline ve düşgücüne sağlık

  4. Selam sayın dipsiz?
    Öncelikle okuduğunuz için teşekkürler,ardından bu güzel yorum için daha da fazla teşekkürler.
    Zaten bu yorumlar için burada öykü paylaşıyorum ve işe yarıyor gibi?
    Bazı yerlerin yanlış ve eksik olduğunun bilincindeyim. Öykü son anda aklıma gelmiş ve yazmıştım. Burada düzeltemedim. Ama aslına ekleme yapıyorum. Daha da önemlisi spor benzetmeniz çok yerinde bir tespit, yazmak sürekli çalışmak ile oluyor. Daha azıyla istesek de bir ürün çıkaramayız. Belirttiğiniz cümleleri tekrar okuyup değerlendireceğim. İlgili tavrınız ve paylaşımınız için teşekkürler. Görüşmek dileğiyle ?

Mustafa Güngören için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *